Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Emin ve sözünün eri olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım, senin öğrettiklerin dışında bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki sen her şeyi hakkıyla bilen ve uygun bir şekilde yaratansın. Allahım, bize faydalı ilmi öğret, öğrettiklerinden de faydalanabilmeyi nasip et, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster, ona tabi olmakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip, en güzel şekilde tabi olanlardan kıl, rahmetinle Salih kulların arasına kat. Cehaletin ve şüphelerin karanlıklarından, marifet ve ilim nuruna çıkart, arzularımızın hizmetinden al ve bizi cennetine ulaştır.
Şehvet Kulluk Görevinin Unsurlarından Biridir:
Değerli kardeşlerim, Akaid ve Kuran’ın icazı derslerimizin on beşincisini yapmaktayız. Bugünün konusu “Şehvet”. Daha önce kulluk görevinin bir diğer unsuru “Evren” konusunu bitirmiş, yine “Akıl” ve “Fıtrat” konularını da tamamlamıştık. Bugün “şehvet” konusuna başlayacağız inşallah.
1. Şehvet Yani Arzular Yerlerin ve Göklerin Rabbi Olan Allah Katında Yükselmek İçin Bir Merdivendir:
Kardeşlerim, öncelikle bir insan, şehvet olmasaydı hata ve günahların da olmayacağını zannedebilir, dünyada Allah’a isyan eden kulların cehennemde cezalandırılmayacağını düşünebilir. Ama gerçek şu ki, arzular yani şehvetlerimiz olmasaydı, biz yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah katında yükselemezdik. Peki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a nasıl ulaşırız? Huzura nasıl kabul ediliriz? O’nun bizi sevdiğine nasıl güvenebiliriz? Rahmetinden nasıl emin oluruz? Disipline olmazsak nasıl kurtulabiliriz? O (c.c.) bize şehvetler verdi. Bununla birlikte tercih hürriyeti de verdi. Sana verilmiş olan herhangi bir arzun sebebiyle sana yüz dereceye izin verilmişken, yüz seksen derece hareket edebilirsin. Dinin, disiplinin ve sabrın tamamı, hareketini bu şehvetlere rağmen Allah’ın izin verdiği alan içerisinde kullanmandır. İşte dinin tamamını bir tanıma sıkıştırmak istersen bu sana yeter.
2. Her Arzunun Bir Temiz Kanalı Vardır:
Kişi kadını sever. İnsanın en derinliklerinde Allah ona kadın sevgisi bahşetmiştir. Yine kadınların da en derinlerinde erkek sevgisi yatmaktadır. Aynı zamanda bunun temiz bir kanalı da verilmiştir. O kanal da insanı yücelten evliliktir. İşte şehvet bu kanalda tatmin olur. Yine Allah Teala her insanın kalbine mal sevgisi vermiştir. Aynı zamanda ona helal yoldan mal kazanabilmesi için çalışma yolunu çizmiştir. Ticaret, sanayi, ziraat, memuriyet, hizmet, miras, hibe, sadaka gibi mal elde etmek için bir çok yol göstermiştir. Bunların hepsi dine uygun yollardır. Fakat hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık, malın kusurunu gizleme ve yalan gibi haram mal elde etmenin de birçok yolu vardır. Peki, din nedir? Senin hareketlerini Allah’ın izin verdiği alan içinde sınırlandırmandır. Buna ayet-i kerimede de işaret edilir. Şuayb (a.s.) şöyle buyurmuştur:
﴾ بَقِيَّةُ اللّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ ﴿
“Allah’ın bıraktığı (meşrû) kazanç sizin için daha hayırlıdır.”
[ Hud Suresi: 86 ]
Allah Teâlâ’nın izin verdiği alanda kullandığımız her türlü arzudan bize kalanlar, bizi mutlu eden ve kurtuluşa erdiren olgulardır. Bu yüzden Allah Teâlâ buyuruyor ki:
﴾ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ ﴿
“Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın, sırf kendi bencil arzularına uyandan daha sapkını kim olabilir!”
[ Kasas Suresi: 50 ]
Fıkıh Usulü’nde mana-i muhalif dediğimiz bir kural vardır. Ayetin tam zıttı olan mana şudur:
﴾ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ ﴿
“Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın, sırf kendi bencil arzularına uyandan daha sapkını kim olabilir!”
[ Kasas Suresi: 50 ]
Allah’ın gösterdiği yola uyarak arzularına uyan kişiye herhangi bir günah yoktur.
Birisi bir erkeğin bir genç kızla nişanlandığını gözlemler. Kuran akdinde ilan vardır, icab ve kabul, veli, şahitler, mehir, kutlama ve duyurma, törenler, hediyeler vardır. Çünkü evlilik meşru bir eylemdir. Nikâh akdi nedir? Eşler arasında cinsi münasebete sebep olan akittir. Ama bu, Allah’ın insanı üstün kıldığı dine uygundur. Kişi evlenir, eşi bir çocuk dünyaya getirir. Evleri mutluluk ile dolar, çocuklarını büyütür, onları iyi bir eğitimle yetiştirirler. Ve bu çocuk makam sahibi, davetçi, doktor, öğretim görevlisi, büyük bir tüccar, büyük bir sanayici olur. Babası onu İslamî eğitimle yetiştirir, ahlaklı biri olarak eğitir, sonra görürsün ki bu çocuk cömert, eli açık, disiplinli, dürüst, güvenilir biri olmuş. Aileye bakarsın, onlardan mükemmelliğin zirvesinde çocuklar çıkar. Tüm bu projenin temeli cinsel ilişkidir. Zina da bir cinsel ilişkidir. Ama o bir düşüş, bir skandal ve bir çöküştür.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Gece saat dörtte kapısı çalınıyor, kapıyı açıyor ama kimseyi göremiyor. Tam içeri girecekken yerde hareket eden bir torba görüyor, içinde de zinadan meydana gelmiş bir çocuk. Çocuğu evin önüne poşetle koymuş, kapıyı çalmış, sonra da kaçmışlar.
Bir anne ve babadan meşru bir evlilik sonucunda bir çocuk doğduğu zaman bir denge kurulur. Orada mutluluk, neşe, tebrikler, misafirlikler, hediyeler olur. İki aileyi de mutluluk kaplar. Ama bu doğum eğer bir zina sebebiyle olduysa bu bir rezalettir, skandaldır, tahammül edilemez bir şeydir. Ama iki durumda da ortada bir şehvet, bir arzu vardır.
Şöyle daha iyi anlaşılacak: Arabadaki benzin mesela, sıvı bir yakıttır, bu sıvı yakıt kapalı bir depoya koyulursa, kapalı boruya akar. Uygun bir zamanda ve uygun bir yerde patlar. Faydalı bir hareket ortaya çıkmış olur. Bu araba seni ve aileni güzel bir bahar gününde parklara, bahçelere götürür. Bu gezi nedeniyle mutlu olursun. Aslında ne olmuştur? Patlama! Fakat arabanın tasarımına uygun vaktinde bir patlama. Aynı benzin bidonu arabanın üzerine dökülür ve kıvılcım verilirse, araba ve içindeki herkes yanar. İkisi de aynı sıvı madde, ilkinde olması gereken, mutlu eden bir madde iken, yakıcı, yıkıcı ve ölümcül bir madde haline geldi. İşte şehvet de böyledir. Ya bizi yücelten bir merdiven, ya da bizi yıkıma sürükleyen bir basamak olur.
Günler önce büyük Kuran’ı Kerim alimlerinden değerli bir kardeşimiz beni çağırdı, yaşı doksan beşin üzerinde. Dedi ki: “Benim 13 doktor torunum var” Burada ilişkinin temeli cinsi münasebettir. Bu da bir şehvettir.
Arzularımız bizi yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a yükseltmeseydi, sen namazında nasıl huşu içinde ağlayabilirdin? Sen o mescide giderken yolda onlarca açık saçık giyinmiş, meyledebileceğin genç kız görürsün. Ama gözlerini onlardan kaçırırsın. Ve dersin ki: “Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” Eğer Allah Teala sana şehvet, kadın sevgisi vermeseydi, gözlerin onların güzelliğini göremeseydi, sonra da Allah sana gözlerini onlardan sakınmanı emretseydi, sen de bunu yapsaydın, namazlarında ağlayamazdın.
(( انظروا إلى عبدي، ترك شهوته من أجلي ))
[ أخرجه ابن السني الديلمي في مسند الفردوس عن طلحة ]
“Kuluma bakın, benim için arzularını terk ediyor.”
[ Deylemi Firdevs Müsnedi’nde Talha’dan nakletmiştir ]
Yusuf (a.s.) kendisini davet eden makam sahibi o güzel kadının evinde bir köle idi. Bu kadın sarayın efendisiydi ve bu köleye davette bulunmuştu.
﴾ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ ﴿
“O da “Hâşâ, Allah’a sığınırım! O benim velinimetimdir, bana iyilik edip evini açtı” dedi.”
[ Yusuf Suresi: 23 ]
Hapishaneye girdi, ama O Mısır’a kral oldu.
Öyleyse, dikkat edin, eğer arzular olmasaydı, biz göklerin ve yerlerin Rabbi olan Allah katında yükselemezdik. Şehvetler olmasaydı cennet olmazdı, o güzel nimetler olmazdı, Allah ile iletişim kuramazdık, başarı duygusu diye bir şey olmazdı. Sen güçlüsün, her şeyi yapabilirsin. Fakat Allah Azze ve Celle seni olması gereken yol ve yöntemle sınırlandırmıştır.
Birisi Hz. Ömer’e sordu, “Beni seviyor musun?” Hz. Ömer cevap verdi: “Vallahi sevmiyorum.” Adam dedi ki: “Peki, bana olan öfken hakkımı vermene engel olur mu?” Hz. Ömer “Hayır” dedi. Adam şöyle cevap verdi: “Kadın sevgisine esef ederim.”
İstikamet üzere olmayan bir insan çekinir, imtina eder. “Beni sevmiyor musun?” Fakat Hz. Ömer öyle yapmıyor. Çünkü:
[ أخرجه البخاري عن أبي هريرة وأحمد، و أبو داود عن معاوية ]
“İman ihaneti bağlar.”
[ Buhari Ebu Hureyre’den, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud Muaviye’den nakletmiştir ]
Mümin güçlüdür, Fakat bağlıdır, zengindir ama bağlıdır.
Zengin bir mümin Batılı ülkelerden birine gittiğinde hiçbir şey yapamaz. Otelde oturur, yemek yer. Ticari ofisleri ziyaret eder. Bundan fazlasını yapamaz. Fakat dindar olmayan bir zengin her gün başka yerde sabahlar, bir gün yeşil bir gün kırmızı… Ama mümin bağlı, sınırlıdır.
[ أخرجه البخاري عن أبي هريرة وأحمد، و أبو داود عن معاوية ]
“İman ihaneti bağlar.”
[ Buhari Ebu Hureyre’den, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud Muaviye’den nakletmiştir ]
Onunla yücelir. Kardeşlerimizden her birinin Allah ile iletişim kurmasının sebebi Allah’ın kendisine verdiği görevdir. Fakat Allah’ın razı olmadığı şeyleri, haram yemeyi, şüpheli ilişkileri, meşru olmayan muamele işlemleri, bunların hepsini, milyonları ayağıyla tekmeler, binlere razı olur, onunla yetinir. Ve der ki: Bu mal helaldir. Yani arzularımız olmasaydı, göklerin ve yerlerin Rabbi olan Allah katında yücelmemiz mümkün olmazdı.
3. Arzular Sayesinde Allah Katında Sabır ve Şükürle Yükselirsin:
Ancak arzular kardeşlerim, mükemmel bir şeyi barındırır. Onun sayesinde Allah katında iki kez yükselirsin. Mesela bir Müslüman yolda yürür. Açık giyinmiş bir kadının yanından geçer. Ve der ki:
﴾ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ ﴿
“O da “Hâşâ, Allah’a sığınırım! O benim velinimetimdir, bana iyilik edip evini açtı” dedi.”
[ Yusuf Suresi: 23 ]
Gözlerini o haramdan sakınır. Sabrederek yücelir. Evlenir, istediği gibi bir genç kız tercih eder, onunla oturur, mutlu olur. Gözlerini onun güzelliği ile doldurur. Ve böylece Allah katında yücelir. Gece namazlarını kılar. Çünkü bu meşru bir şeydir.
Allah katında sabrederek, şükrederek değerlenirsin. Bir kez sabırla, bir kez de şükürle yücelirsin. Sana geliri çok fazla olan bir iş gelir, fakat temelde insanlara eziyet veren bir iştir. Veya onlara korku salan bir görev, Allah korusun. Sonra da sana o gelirin dörtte biri miktarında getirisi olan bir vazife verilir. Ama bu iş helaldir. Eğitim alanında bir görevdir, ondan aldığın ücretle yiyecek içecek alırsın. Çocuklarına hediyeler götürür, onları sevindirirsin. Sana sarılır öperler. İşte ikisi de maldır. Ama biri Allah ile arana bir duvar örerken, diğeri seni Allah’a yöneltir.
4. İnsan Hayatta Hareket Halinde Olmalıdır:
Şehvet meselesi, insanın şehvet sebebiyle ayağının kayacağını, şehvet olmasaydı asilerin cehennemde yanması gerekmeyeceğini zannetmekten sakının. Şehvet olmazsa olmazdır. O, arabadaki motor gibidir. Şu masayı yüz sene burada bırak, hareket etmez. Çünkü onun arzuları yoktur. Allah Teala insana yeme içmeye karşı bir ihtiyaç vermiştir. Mesela her zaman aynı yerde sabit oturarak kalabilir misin? Yemek isteriz, iş ararız, çalışırız, bir görev seçeriz devam eder, çalışırız, yer içeriz. Şehvet hareket ettirici bir güçtür. Şehvet olmasaydı yeryüzünde hiçbir şey göremezdin. Köprüler, üniversiteler, binalar, tarlalar, ziraat, iş yerleri, vapurlar, arabalar olmazdı. Neden çalışırsın? Çünkü para kazanmak için, yemek yiyebilmen için çalışman gerekir. Bu yüzden Rabbimiz hikmeti gereği peygamberleri ilah değil bir beşer olarak yaratmıştır:
﴾ ليَأْكُلُونَ الطَّعَامَ ﴿
[ سورة الفرقان الآية: 20 ]
“yemek yerler”
[ Furkan Suresi: 20 ]
Sadece yemek yediği için sen bir insanoğlusun.
﴾ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ ﴿
[ سورة الفرقان الآية: 20 ]
“çarşıda pazarda dolaşırlardı.”
[ Furkan Suresi: 20 ]
Kendilerini idame ettirecek kadar yemek yemek zorundadırlar, bu yemeklerin parasını kazanmak için de çarşıda pazarda dolaşırlar. Sen para kazanmak için çalışırsın. Kazandığında yiyecek satın alır yemek yersin.
O zaman Allah Teala insanlara şehvet ve arzuları, insanlar yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah katında yücelsin diye bahşetmiştir. Şehvetler bizi ya Allah’a götüren bir merdiven, ya da çukura iten bir basamaktır. İtici ya da yıkıcı bir güçtür
5. Hayatta Her şey Nötrdür:
Çok ince bir düşünce: sen bu nötr olan hayatında her şeyde bir tercih şansına sahipsin. Nasıl? Arzuların nötrdür. Mal sevgisi nötrdür. O malı ya meşru bir yolla kazanır, meşru yerlerde harcarsın. Böylece cennetin en üst mertebesine erişirsin. Bunu mal ile yaparsın. Ya da yine malı gayri meşru bir yolla kazanır, gayri meşru bir yerde harcarsın, aşağının da en aşağısına düşersin. İkisi de mal sebebiyle olur.
Kişi bir cami, yetimhane, bir dini enstitü, bir hayır kurumu yaptırır. Vefat ettiğinde bu hayrı kıyamet gününe kadar devam eder. Bu amel onun defterinde kalır. Veya bazen de bir eğlence mekanı yaptırır. Bu da devam eden bir ameldir. Fakat diğer türden bir amel, kişi ölür ama ölümünün üzerinden yüz sene de geçse oraya giren her bir kişinin günahı onun amel defterine yazılır.
Bir seferinde Yafour Bölgesinde bir cami açılışına davet edildim. Subhanallah! Camiyi yaptıran kişi hepimizi tek tek kapıda karşıladı. Şam’ın alimlerini çağırmıştı. Birkaç konuşma yaptık. Bize nefis yemekler ikram edildi. Adamın o ışıltılı yüzünü gördüm. Ya Rabbi bu bir cami! Öyle görünüyor ki onu tek başına yaptırmış, arsa, bina, döşeme, mobilya veya herhangi bir konuda kimseden yardım almamış. YA Rabbi seni noksan sıfatlardan tenzih ederim! Yüce hikmet gereği camideki açılış töreninden ana yola çıktım, Ana yolun ikinci çıkışında bir gece kulübü var. Orada tarif edilemez büyük günahlar işlendiği söylenmişti. Mekanın sahibi açılıştan yedi gün sonra ölmüş. Dedim ki: Ya Rabbi! Birisi en yüksek mertebeye ulaşıyor, diğeri ise aşağıların da aşağısına düşüyor. İkisi de arzuların harekete geçirdiği eylemler. Mal sevilir, fakat insan tabiatının tam tersi bir şekilde harcanıyor. Birisi bir cami yaptırıyor ve cennetin en üst mertebesine yükseliyor. Diğeri de malını gece kulübü yaptırarak harcıyor. Mal canın yongasıdır. Fakat yanış yerde harcandığında kişiyi en alt mertebeye sürüklüyor. İşte arzular böyledir.
Allah’ın Nimet Vermesi İkram, Yasaklaması Mahrum Etme Değildir:
Allah Teala buyuruyor ki: ﴾ فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ ﴿
“İnsan var ya, rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, “Rabbim bana ikram etti” der (mutlu olur)”
[ Fecr Suresi: 15 ]
Rabbimizin bu sözünden sonra insanın sözü geliyor ayette:
﴾ فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ ﴿
“İnsan var ya, rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, “Rabbim bana ikram etti” der (mutlu olur)”
[ Fecr Suresi: 15 ]
﴾ وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ ﴿
“Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise “Rabbim beni önemsemedi” der (mutsuz olur).”
[ Fecr Suresi: 16 ]
Ve cevap geliyor:
“Hayır, hayır”
[ Fecr Suresi: 17 ]
Bu kelime caydırıcılık ifade eden olumsuzluk edatıdır. Hayır kullarım,, benim nimet vermem ikram değildir, yasaklamam da mahrum bırakmak değildir.Allah malı sevmediğine de verir ki Karum’a de vermiştir. Sevdiğine de verir ki HZ. Osman’a da vermiştir. Yine hükümranlığı Firavun gibi sevmediğine de vermiştir, Hz. Süleyman gibi sevdiğine de vermiştir.
﴾ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي ﴿
“Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet!”
[ Sad Suresi: 35 ]
Şehvetler nötrdür, ne olumlu ne de olumsuzdur.
﴾ فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ * وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ﴿
“İnsan var ya, rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, “Rabbim bana ikram etti” der (mutlu olur) Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise “Rabbim beni önemsemedi” der (mutsuz olur).”
Cevap:
“Hayır, hayır”
[ Fecr Suresi: 17 ]
Nimet vermem ikram, yasaklamam ise mahrum bırakmak değildir. Vermem imtihan, vermemem ilaçtır. Peki nasıl imtihandır? Allah seni mal ile imtihan eder. Başarılı olursun ya da olamazsın. Eğer o malı meşru yerlerde harcarsan katında değerin artar, o mal o zaman seni yukarılara çıkaran bir merdiven olur. Ama onu gayri meşru yollarda harcarsan seni aşağıların da aşağısına düşürür. İkisi de maldır. Benzin de öyledir, bir yerde faydalı bir hareket ettirici güç iken diğer tarafta arabayı ve içindekileri yok edecek bir patlayıcıdır.
Bu arzular itici güçlerdir. Motorlu bir araç düşün, o arzulardır. Bir direksiyonu vardır o akıldır. Yol dindir. Motorun görevi arabayı yola çıkarmaktır. Aklın görevi yolda kalmaktır. Marifet aklını motorun gücü ile yola çıkan arabanın hareketini kontrol etmek, yoldaki kontrolü sağlamaktır.
6. Ölüm Hakkında Tefekkür Etmek Allah’a Giden Yolu İki Katı Hızlandırır:
Bir seferinde Chicago’daydım. Hava alanında yürüyen bantlar olur, çok rahat bir şeydir, siz durursunuz o yürür. Üzerindeyken iki katı hızlanırsınız. Sağında ve solunda bariyerler vardır. Subhanallah! Bu bant bana nasıl ölüm hakkında tefekkür etmeyi hatırlattı? Ölüm ile ilgili düşünmek Allah’a giden yolu aynen böyle iki kat hızlandırır, ama aynı şekilde sağa sola kaymanı da engeller. Oku, doktora yap, büyük bir sanayi, tarım projesi yap. Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde yüksek bir makama ulaş. Ama ölüm hakkında tefekkür etmek Allah’a ulaştıran yoldaki hızını ikiye katlar. Yine senin Allah’a isyan etmekten alıkoyar. İstenen şey ameldir.
Birisi diğer işçiye sordu: “Seni kim doyuruyor?” İş saatinde Allah’a ibadet eden genç “kardeşim” dedi. Adam şöyle devam etti: “Vallahi o senden daha çok ibadet ediyor.”
İnanın kardeşlerim, işini hakkıyla yapan bir genç gördüğümde, sertifika almış, belli bir yeteneği var, bir meslekte ustalaşmış, erkenden işine gidip akşam vakti dönen, çok yorulan, Vallahi diyorum ki, kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki bu genç ibadet halindedir. Para alır, evlenir. Çocukları olur onlara bakar, yedirir, giydirir, eşine ikramda bulunur, görevini yerine getirir.
Hz. Ömer diyor ki: “İşi olmayan bir adam görüyorum, gözümden düşüyor.”
Cihat ve Tüm Çeşitlerinin Önemi:
Cihat hakkında konuştuğumuzda bir de nefis ve arzularla cihat söz konusudur. Bu cihadın temelidir. Davet cihadı ise eğitimsel bir cihattır.
(( خيركم من تعلم القرآن وعلمه ))
[ أخرجه البخاري والترمذي عن علي أحمد، وأبو داود والترمذي وابن ماجة عن عثمان ]
“Sizin en hayırlınız, Kuran’ı öğrenen ve öğretendir.”
[ Buhari ve Tirmizi Hz. Ali’den, Ahmed b Hanbel, Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace Hz. Osman’dan nakletmiştir ]
İmar ile yapılan cihat ise işini geliştirmek, mesleğini, bilgini geliştirmek, tecrübelerini, mesleğinin inceliklerini arttırıp onu ümmete hizmet haline getirmektir. İşte bu imar ve inşa anlamında yapılan bir cihattır. Delili ise, davet cihadının delili şu ayettir:
﴾ وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿
“(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben Müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?”
[ Fussilet Suresi: 33 ]
Nefis ile cihadın delili:
﴾ وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ﴿
[ سورة العنكبوت الآية: 69 ]
“Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarf edenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz.”
[ Ankebut Suresi: 69 ]
İmar anlamında cihadın delili:
﴾ وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللّهِ وَعَدُوَّكُمْ ﴿
[ سورة الأنفال الآية: 60 ]
“Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın.”
[ Enfal Suresi: 60 ]
Diğer cihat yeni ortaya çıkan bir cihattır; Elektronik cihat. Düşman mevzilerinin yok edilmesidir. Ve son cihat türü ise savaş ile yapılan cihattır. Nefsimizle olan cihadımızda başarılı olduğumuzda bu temel meseledir, temelde eğitim vardır. Sonra davet cihadı gelir, bu da Allah’a davettir. Sonra imar anlamındaki cihatta başarılı oluruz. Sanayide gelişir, servet elde ederiz, barajlar inşa ederiz, toprağı onarırız, güçlerimizi, tecrübelerimizi geliştiririz. İthalattan, ihracattan, ganimetlerden elde ettiğimiz ürünlerle yetiniriz. Bu imar ve inşa cihadıdır. Düşmanlarımıza karşı hazırlık yaparız, kendimizi geliştiririz. Onurumuzu, topraklarımızı ve ülkemizi korumak için silahlar üretiriz. Bu imar ve inşa cihadıdır. Davet cihadı, nefis ile cihat, elektronik cihat ve savaş ile yapılan cihat. İlk cihat olan nefsimizle cihatta başarılı oluruz, ikinci olarak davet cihadı gelir, üçüncüsü imar cihadı gelir ki bunlarda başarılı olduğumuzda savaş cihadında da başarılı olmamız beklenir. Ama direk savaşa girecek olursak başarılı olamayız.
Okuma yazma bilmeyen bir adam Sorbonne Üniversitesine doktora başvurusunda bulunuyor. Gidip önce okumayı öğrenmelisin. Kendisi okuma yazma bilmiyor, direk Fransızca doktora yapmak istiyor. Cihat, dikkatli bir hazırlıktan önce mümin, dindar, inançlı, arzularını ayaklar altına alabilen, Allah’a ibadet eden bir nesil inşa etmektir. Sonra şu şartlar gerekir:
﴾ وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللّهِ وَعَدُوَّكُمْ ﴿
“Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın.”
Şehvetleri kimse hor görmesin. Şehvetler olmasaydı yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a ulaşamazdık. Onurlu gençlerden her birinin Allah’ın onları sevdiklerini hissetmelerinin sırrı nedir? Çünkü onlar nefislerine hakim olurlar, çünkü onlar gözlerine, dillerine, kulaklarına, mallarına hakim olurlar Haram mal yemezler. Harcadıklarına da dikkat ederler. Kulaklarına, gözlerine, dillerine, harcamalarına, hareketlerine, ellerine, ayaklarına hakim oldukları takdirde Allah Azze ve Celle onlara dünyada da ahirette de ikramda bulunacaktır.
Şehvetler Allah’a giden yoldur. Fakat şehvet kelimesi kınanan bir kelime zannedilir, hayır, Allah katında değerlenen insanı arzuları kıymetlendirir. Sadece kadını severken, hakkı, kahramanlığı, feda olmayı, kurban etmeyi, dindarlığı, tam bir şekilde ibadet etmeyi, infak etmeyi sevmeye başlar. Psikologlar buna arzuların yükselişi derler. Kişi parayı, altını ve gümüşü severken onunla infak etmeyi sevmeye başlar.
İnsanın Tabiatı İle Kulluk Görevi Arasında:
Bu vesile ile önemli bir konuya girmiş olduk: Senin bir tabiatın var, aynı zamanda da kulluk görevin var. Ama çok büyük bir hikmet gereği tabiatın ve kulluk görevi birbiri ile çelişmektedir.
﴾ وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى * فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى ﴿
“Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendisidir.”
Tabiatın gereği uyursun, kış ayında, şiddetli bir soğukta rahat yatağında yatarsın. Yatak sıcaktır, yorganın seni ısıtır, çok rahatsındır, tabiatın uyumayı devam etmeni ister. Ama kulak görevin yorganı bedeninden kaldırmanı ister. O soğuk suyla abdest alman, uyanman, namaz kılman gerekir. İşte insanın tabiatı ile kulluk görevi çelişir. İnsan doğası malı almayı gerektirirken, kulluk görevi infak etmeyi gerektirir. İnsan tabiatı gözleri helal olmayan kadınların güzellikleri ile doldurmayı isterken, kulluk görevi gözleri harama kapatmayı gerektirir. Tabiat insanların problemleri ile uğraşmayı isterken kulluk görevi diline sahip çıkmayı ister. İşte şehvetler Allah Azze ve Celle’nin katında yücelmeye sebeptir. Allah Teala meleklerine karşı tövbe eden genç ile övünür ve buyurur ki: “Bakın kulum benim için arzularını terk etti.” İnanın kardeşlerim, inanın gençler, Allah katında tövbe eden gençten daha sevimlisi yoktur. Allah Azze ve Celle meleklerine karşı onu över.
Yusuf (a.s.) kralın karısına boyun eğseydi Yusuf (a.s.) olabilir miydi? Onu kimse tanımazdı. Allah katında onu değerli kılan şu sözü idi:
Vallahi kardeşlerim tasavvur etmemizin çok zor olduğu makamlar vardır. Bu makam ile sonsuza kadar nimetlenirsin çünkü o şerefli bir makamdır.
Öyleyse İnsanın tabiatı kulluk görevi ile çelişir. Fakat kulluk görevi fıtrat ile uyumludur. Yine insanın tabiatı beden ile uyumludur. Beden rahatlığa ihtiyaç duyar. Uykuya meyleder. Ama fıtrat Allah ile bağ kurmayı ister ve uyanırsın. İşte böyledir.
Şehvetlerin itici güçler olduğunu, yıkıcı güçler olmadığını zaman derin anlayış sahibi olursun.
Önemli bir nokta: Kuran’ı Kerim’de bir yasaklama gördüğünde onu nasıl anlarsın? Geniş bir tarlanın girişinde bir tabelada “Mayın tarlası, giriş yasaktır” yazıyor. Sen medeni bir insan olarak bu tabelayı oraya koyan kişiye kin duyar mısın? Hayır, asla, aksine onu koyan kişiye minnettar olursun. Çünkü onu oraya koyan kişi senin güvenliğini düşünüyordur. Eğer bu tabelayı sadece hareketlerini kısıtlayan bir şey olarak görürsen hiçbir şey anlamamışsındır. Ama o tabelanın konulma amacının tamamen senin güvenliğin olduğunu düşünüyorsan, o zaman işte derin anlayış sahibi biri sayılabilirsin.
Kardeşlerim, şehvet konusu çok önemli bir konudur. O, Allah’a ulaşmanın sırrıdır. Cenneti kazanmanın sırrıdır. Cennete girmenin, Allah’a yaklaşmanın, Allah’a yönelmenin sırrıdır. Eğer hiçbir şeye istek ve hevesi olmayan biri isen Allah’a nasıl yaklaşırsın? Allah Subhanehu ve Teala bu şehvetleri yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a ulaşmak için bir merdiven kılmıştır. Fakat İslam’da onların mahrum bırakma olması binlerce kez imkânsızdır.
Allah’ın Çizdiği Yola Uygun Olarak Arzu ve Heveslere Uymakta Sakınca Yoktur:
Şimdi, önemli bir hakikat var: Allah insana verdiği tüm arzuların etrafında dolaşabileceği temiz bir kanal vardır. İnsan bir işi, bir makamı olmasını ister. Alt seviyede değil, en zirvede başarılar sağlamayı ister. İhtisas sahibi olduğu konularda, ilimde, yetenekte, gelirde, işinde, makamında, şekilde, güzellikte, evinde, arabasında hep başarı ister. Bu meyildir, şehvettir. Temel bir ihtiyaçtır. Allah’ı tanıma konusunda başarılı olabilirsin. Salih amelde, tebliğde, hakkı yaymada, binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca insanın kalbine girebilirsin. Takdire şayan biri olarak anılabilirsin. Ama yozlaşmış arzularda boğulursan, mesela gece kulübü açan biri gibi, bu mekanların öncülerine ödüller sunan biri olursan, yine anılan biri olursun. Geliri çok yüksek olan, evi çok lüks olan, harika bir arabası olan biri olabilirsin. Esasen dünyada en büyük gelire sahip insanlar uyuşturucu tacirleridir. Saray gibi bir evde otururlar. Elli tane arabaları vardır, özel uçakları vardır. Ama bunlar uyuşturucu tacirleridir. Bu da bir şöhrettir. Ama eğilimler olumlu da olabilir olumsuz da. Seni Allah katında ya yüceltir, ya da en aşağıya indirirler.
Kendini ortaya koymak, önemli hissetmek, daha ileriye özlem duymak, başarıyı istemek, bunlar iki taraflı şeylerdir. Yani yükselmenin de düşmenin de meşru bir yolu mutlaka vardır.
Selahaddin Eyyübi’nin yaptığı az bir şey miydi? 27 Avrupa ordusuna karşı savaşan bir ordunun komutanı Kudüs’ü fethetti. Hz. Ömer’in yaptığı az mıydı? Sancakları vardı, kendilerini ortaya koydular, yücelik basamaklarını çıktılar ve isimlerini şeref panosuna astırdılar.
Birisi Rasulullah (s.a.v.)’in makamında durdu, az sonra Ebu Bekir Sıddık Efendimizin makamına ulaştı. Onun makamı az bir şey midir?
(( ما طلعت شمس على نبي أفضل من أبي بكر ))
“Güneş peygamberlerde sonra Ebu Bekir’den daha faziletli birinin üzerine doğmamıştır.”
[ Kaynaklarda mevcuttur ]
Kendini gösterdi, davet hizmetinde bulundu ve başarı sağladı. Ebu Cehil ise muhalefette kendini ortaya koydu. Tarih çöplüklerine girdi. Sen kendini hayırlı işlerle ortaya koy. Parmakla gösterilirsen kendini hayırlı işlerde ispatla, Allah korusun şerli işlerle değil.
Dünyadaki güçlüler, mesela Hitler iki büyük dünya savaşına sebep olmuş, her bir savaşta elli milyon kişi öldü, elli milyon, yüz milyon kişi sakat kaldı. Hiroşima ne Nagazaki’ye bomba atan önemli bir şahıstır. Bir karar almıştır ve üç saniyede üç yüz bin kişi ölmüştür. Ve savaş bu iki bomba ile sona ermiştir.
Kendini ortaya koymak, başarı, bunlar olumlu da olabilir olumsuz da. Kötü bir işle de başarı sağlayabilirsin. Mesela dansçı der ki: “Allah beni bu işte başarılı kıldı.” Ama o kötü bir iştir. Yine müstehcen bir edebi eser vardır. Garip şekilde bu kitaba eğilim olur. Ahlaklı yazarlar ise en üst düzeyde eserler ortaya koyarlar. İşte her şey böyledir. Kişi her yönde kendini gösterebilir. Kadın sevgisi de böyledir. Dünyadaki en mutlu eş olabilirsin. Bu evlilikten salih bir nesil ortaya çıkar.
Bazen 60, 65, 70 yaşında bir insanın 25 torunu olur. Biri doktor, biri mühendistir. Bir kız torunu da büyün bir davetçi olur, evlenir, çocukları olur, kızlarını eğitir. İşte her biri aynı adamın çocuklarıdır. Tüm bu olayın temeli şehvettir. Bu evliliğin temeli meşru bir şehvettir. Fakat Allah’ın yoluna uygun olarak kullanılmış bir şehvet. Bir aile kurulur, çocuklar dünyaya gelir. Damatlar, torunlar, bir nesil oluşur, bunların hepsinin temeli şehvettir. Başarının temeli arzulardır. Fakat şehvetler nötrdür. Onlar ile en yüksek makamlara da erişebilirsin, aşağıların da aşağısına düşebilirsin. Kimse şehvet kelimesinden rahatsız olmaz, Yolumuz Allah’adır, ister uzak durarak ister çalışarak olsun, helal mal için çalışırsın, bayram için takım elbise alırsın. Akrabalarını ziyaret için eve girersin, derler ki bu ne zerafet! İşte bu şehvettir ama meşru bir şehvet…
(( أصلحوا رحالكم، وحسنوا لباسكم، حتى تكونوا شامة بين الناس ))
“binek hayvanlarınızı düzene koyun, elbiselerinize çeki düzen veriniz ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi olunuz”
Ebu ‘d-Derda diyor ki: Biz Rasulullah (s.a.v.)’in yanındaydık, O (s.a.v.) şöyle buyurdu:
(( إِنَّكُمْ قَادِمُونَ عَلَى إِخْوَانِكُمْ فَأَصْلِحُوا رِحَالَكُمْ وَلِبَاسَكُمْ حَتَّى تَكُونُوا فِي النَّاسِ كَأَنَّكُمْ شَامَةٌ، فَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يُحِبُّ الْفُحْشَ وَلَا التَّفَحُّشَ ))
“Sizler kardeşlerinizin yanına varacaksınız; binek hayvanlarınızı düzene koyun, elbiselerinize çeki düzen veriniz ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi olunuz. Çünkü Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.”
[ Ahmed b. Hanbel ]
Değerli kardeşlerim, Şehvet kulluk görevinin unsurlarından biridir. Onunla Allah’a ulaşır, cennete ulaşırız. Allah sana şehvet vermiştir ki sabrederek, şükrederek iki katı Allah katında yücelebilesin. Allah Teala’nın insanlara verdiği tüm arzuların etrafında gezilebilecek temiz bir kanalı vardır.
Bilimsel Mucizeler Konusuna Giriş:
Kardeşlerim, zikretmeden geçemeyeceğimiz bilimsel mucizeler konusuna giriş yapıyoruz.
1. Her Peygamberin Peygamberliğini Tasdik Eden bir Mucizesi Vardır:
Rasulullah (s.a.v.)’ı Allah Teala tüm ümmete göndermiştir:
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿
“Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.”
[ Enbiya Suresi ]
Önceki peygamberler ise bir kavme gönderilmişti. Bundan dolayı da hikmet gereği peygamberliklerini kullara ispat edecek bir mucizeleri olması gerekiyordu.
2. Önceki Peygamberlerin Mucizeleri Hissî Mucizelerdir:
Önceki peygamberlerin mucizeleri hissi mucizelerdir.
Musa (a.s.)’ın mucizesi:
Musa (a.s.):
﴾ فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ * وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ ﴿
“Bunun üzerine Mûsâ asâsını yere attı. Bir de baktılar ki apaçık bir yılan! Ve elini çıkardı. Bir de ne görsünler, o da seyredenlerin gözleri önünde bembeyaz oluvermiş!”
[ Araf suresi ]
Asası ile denize vurdu ve kupkuru bir yol açıldı.
İbrahim (a.s.),
Hz. İbrahim ateşe atıldı ama ateş onu yakmadı.
﴾ قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿
“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.”
[ Enbiya Suresi ]
Hz. İsa:
﴾ وَأُحْيِـي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ ﴿
[ سورة آل عمران الآية: 49 ]
“Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim”
[ Al-i İmran Suresi: 49 ]
Bunlar mucizelerdir, Peygamberlerin Allah’ın nebi ve Resulü olduklarına dair kendilerine verilmiş ispatlardır.
3. Rasulullah (s.a.v.)’in Mucizesi Kuran’dır. Çünkü O Alemlerin Peygamberidir:
Allah Rasulullah (s.a.v.)’i tüm ümmete göndermiştir. O, ahir zaman peygamberidir. Kitabı son kitaptır ve şahitliği de devam etmelidir. Fakat diğer peygamberlerin şehadetleri yani mucizeleri bir anda yanıp sönen mucizelerdir. Bir anda meydana gelir, tasdik eden eder, yalanlayan yalanlar. Fakat Rasulullah (s.a.v.) tüm ümmete gönderilmiştir. Kitabı son kitaptır. Öyleyse; mucizesinin ilmi, aklî bir mucize olması gerekir. İşte kuran ve sünnette bilimsel mucizeler vardır. Kuran’ı Kerim’de 1400 yıl sonra keşfedilmiş mucizelere işaretler vardır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: ﴾ سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ ﴿
“Onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz.”
[ Fussilet Suresi: 53 ]
İnsan Vücudu Üzerindeki Rabbanî Mucizeler:
1. Beyin hücreleri değişmez:
Çok önemli bir nokta var: İnsan vücudundaki her bir hücrenin bir ömrü vardır. En kısa ömürlü hücre 48 saat yaşar. Bunlar, bağırsak astarı hücreleridir. İnce bağırsaktaki sıvıyı, besin özlerini emen bu tabaka bağırsak villuslarıdır. (bağırsak tüyleridir.) Bu hücreler vücuttaki en kısa ömürlü hücrelerdir. 48 saat yaşarlar. Sen ey insan 48 saatte bir bağırsak astarı hücrelerin yenileniyor. En uzun ömürlü hücre ise kemik hücresidir ve beş yılda bir yenilenir. Tamamıyla sen, saçlarınla, derinle, kemiklerinle, gözlerinle, kulaklarınla, dilinle, burnunla, yemek borunla, nefes borunla, akciğerlerinle, kalbinle, midenle, bağırsaklarınla, tamamıyla sen her beş yılda bir yenilenirsin. Ama çok büyük bir hikmet gereği beyin hücrelerin değişmez. Eğer değişseydi büyük bir felaket olurdu. Adam diyor ki: Vallahi ben doktordum, Subhanallah! Okuma yazma bilmez hale geldi. Adam mühendisti, terzi idi, tüm bu beceriler nerede? Beyinde, hafızada. Sen kimsin? Bilmiyorum. Beyin hücrelerinin yenilenmesi tamamlandığında kişi çocuklarını tanımaz. Sen kimsin? Der. Kızını tanımaz. Kimliğin nerede? Beyin hücreleri değişse kişi ismini dahi hatırlamaz. Hatıralar, yetenekler, beceriler, güç hepsi biter gider. Bu kimin hikmeti? Bu kimin kudreti? Kimin rahmeti? İşte bellek sabittir.
Ancak bazen Subhanallah! Çok nadir böyle olaylar yaşanır. Kişi hafızasını kaybeder.
Bir kardeşim anlattı. Diyor ki: “Babamın işyeri vardı. Oradan çıkıp eve gelirken iki saat evinin nerede olduğunu bulamamış. Oğlu beyaz köprü kasabasında oturuyor, onun evini bulmuş ve ona gidip “evim nerede?” diye sormuş.
Başka bir adam hafızasını kaybediyor, oğlu Amerika’dan geliyor ve oğluna “Sen kimsin?” diye soruyor.
Nadir durumlarda Allah Teala sana beyninin kıymeti bildirir. Beyinde hafız vardır. Hafıza mercimek tanesi kadar bir şeydir. Ama yetmiş milyar görüntüyü içine sığdırabilir.
Bir seferinde bir Arap şehrinde, otelde bir patlama olmuştu. Tabi haberlerde gözüme çarptı, bu oteli ziyaret etmiştim. O otelin ta kendisiydi. Bir saniyede tüm görüntüler gözümün önüne geldi. Beş yıl önce beyinde saklanan görüntüler oluştu ve “bu o otel” dedim.
Hafıza çok büyük bir şey. Beyin değişmez. İçini rahat tut, anıların, yeteneklerin, bilgilerin, arkadaşların, akrabaların, genel becerilerin, tecrübelerin, hepsi hafızanda saklıdır.
Bir fıkra vardır: Bir adam camiye girer, ayakkabılarını bir yere koyar. Koyduğu yer beynindedir. Arkadaşıyla samimi bir sohbete başlar, camiye girdiklerinde zihnini toparlayamaz ve koyduğu yeri unutur.
2. Kalp Hücreleri Değişmez:
Vallahi bu Allah’ın yüceliğine işaret eden çok açık ayetlerdendir. Ama insan der ki: yirmi yıldır buradayım. Kalp hücreleri de değişmez. Neden? Bilmiyorum. Kalp de böyledir. Kuran ayetinde Allah Teala şöyle buyurur:
﴾ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا ﴿
“Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar;”
[ Hac Suresi: 179 ]
Allah bilir. Sonradan keşfediliyor ki kalp duyguların, hislerin, zevklerin merkezidir. Bu nasıl anlaşıldı? 73 kalp birinden diğerine nakledildiğinde anlaşıldı. Kalp alınan kişinin tüm duygu ve hisleri kalbin verildiği kişiye geçti. Bunu inşallah bir sonraki ders ayrıntıları ile ele alacağız. Bu da büyük bir mucizedir.
Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا ﴿
“Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar;”
[ Hac Suresi: 179 ]
Kalbin algılama gücü vardır. Epifiz kalbi, bilişsel nöronların pompası, beyin hücrelerinden beş yüz kat daha büyüktür ve onlar kalbi konuta eder. Bu da yakında keşfedilen bir mucizedir.