Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.
İslam’da Hadis-i Şeriflerin Önemi:
Değerli kardeşlerim, sistemindeki kuvvet, ifade güçlüğü ve sıhhatindeki mutlak sağlam içeriği açısından Kuran’ı Kerim metninden sonra onu takip eden metinler hadis metinleridir. Rasulullah (s.a.v)’in kelamını kavramak için ne kadar geniş, ayrıntılı, kapsamlı ve derin bir anlayış yakalarsak o kadar kazancın zirvesine yerleşmiş olacağız.
Tevhidin anlamları hakkında şu iki hadisin içeriği:
Rasulullah (s.a.v)’in kapsamlı ve dakik hadislerinden birinde İbn Abbas şöyle naklediyor: ‘Bir gün Rasulullah (s.a.v.)’in arkasındaydım. O (a.s.) şöyle buyurdu:
يَا غُلَامُ أَوْ يَا غُلَيِّمُ, أَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللَّهُ بِهِنَّ؟ فَقُلْتُ: بَلَى, فَقَالَ: احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ, احْفَظْ اللَّهَ تَجِدْهُ أَمَامَكَ, تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ, وَإِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلْ اللَّهَ, وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ, قَدْ جَفَّ الْقَلَمُ بِمَا هُوَ كَائِنٌ, فَلَوْ أَنَّ الْخَلْقَ كُلَّهُمْ جَمِيعًا, أَرَادُوا أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَإِنْ أَرَادُوا أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَاعْلَمْ أَنَّ فِي الصَّبْرِ عَلَى مَا تَكْرَهُ خَيْرًا كَثِيرًا, وَأَنَّ النَّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ, وَأَنَّ الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ, وَأَنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
(( Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırıldı ve sahifeler kurudu. ))
Tirmizi dışında başka bir rivayette yine şöyle buyruluyor:
يَا غُلَامُ أَوْ يَا غُلَيِّمُ, أَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللَّهُ بِهِنَّ؟ فَقُلْتُ: بَلَى, فَقَالَ: احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ, احْفَظْ اللَّهَ تَجِدْهُ أَمَامَكَ, تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ, وَإِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلْ اللَّهَ, وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ, قَدْ جَفَّ الْقَلَمُ بِمَا هُوَ كَائِنٌ, فَلَوْ أَنَّ الْخَلْقَ كُلَّهُمْ جَمِيعًا, أَرَادُوا أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَإِنْ أَرَادُوا أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَاعْلَمْ أَنَّ فِي الصَّبْرِ عَلَى مَا تَكْرَهُ خَيْرًا كَثِيرًا, وَأَنَّ النَّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ, وَأَنَّ الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ, وَأَنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
(( Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteyim mi?” “Evet ya Rasulallah” dedim. Şöyle buyurdu: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki; O’nun yardım ve desteğini daima karşında bulasın. Bolluk zamanların da Allah’ın emirlerine bağlı kalmakla O’nu tanı ki; O da darlığa düşünce seni kurtarmak suretiyle seni tanısın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Bil ki; yardım ve zafer sabırla beraberdir. tasa ve sıkıntının peşinde ferahlık, güçlüğün ardında da kolaylık vardır.” ))
[ Ahmed b. Hanbel, Müsned ]
Gördüğümüz kadarıyla bu hadiste dinin esasına dair birçok mesele var. Dinin esaslarını içeren hadisler hadislerin temeli sayılırlar.
Bu hadisten İslam esaslarının nasıl çıkarıldığına dair:
İlk bölüm:
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Mesela;
﴾ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ ﴿
[
سورة الصف الآية: 5
]
﴾ Onlar eğrilik yapınca Allah da kalplerini eğriltti. ﴿
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ ﴿
[
سورة البقرة الآية: 152 ]
﴾ Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım ﴿
﴾ إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ ﴿
[ 7 :سورة محمد الآية ]
﴾ Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ﴿
Burada talep ile talebin karşılığı arasında bir ilişki ve uyum var. Bu zorunlu alaka ve uyumdan bir kanun çıkabilir. Bazen iki şey arasında zaruri bir ilişki olur. Metaller mesela ısı ile genleşir. Bu bir kanundur. Isı ile genleşme arasında bir ilişki vardır. Bu zorunlu, kapsamlı bir ilişkidir. Bu şartlı yapı, şairin de dediği gibi;
Hayır yapan kişi serbestliğini kaybetmez, Allah ve insan arasında örf yok olmaz.
Bu şartlı bir yapıdır, yani çalışırsan başarırsın. Bu karşılıklı talep yapısıdır. Dildeki yapı da böyledir. Bil ki, sebep ve sonuç arasında zorunlu bir ilişki vardır.
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Fiil ve cevap aynı kalıpta gelmiş, koru, o da korusun. An ki o da ansın. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ ﴿
[
سورة البقرة الآية: 152 ]
﴾ Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım ﴿
﴾ إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ ﴿
[
سورة محمد الآية: 7
]
﴾ Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ﴿
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Cevap kaçınılmazdır. Talep ve cevap arasında kaçınılmaz, zorunlu bir ilişki vardır. Yani burada ilişki sonucun sebebidir. Hangimiz Allah’ın onu korumasını istemez ki? Hangimiz tam manasıyla Allah’ın muhafazasında olmak istemez? Onun gözetiminde bulunmak… Çünkü Allah kuvvetlidir. Eğer güçlü kuvvetli bir varlığa sığınırsan tam bir güven ve huzur hissedersin. Kısmen güçlü bir insana dayandığında, ondan daha güçlü biri geldiğinde çökersin. Peki, güçlülerin en güçlüsüne sığınmak nasıl olur? Yerlerin ve göklerin yaratıcısına sığınmak nasıldır?
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Hadis-i Şerif’in ilk Kısmını Açıklayalım. ( Allah’ı (dinini) koru)
Şimdi anlamak istiyoruz. Nebi (s.a.v.) bu hadiste ne demek istiyor:
(( Allah’ı (dinini) koru ))
Öncelikle, O (c.c.)’nun sınırlarını, haklarını, emirlerini ve yasaklarını koru.
مَن هو ولي الله يا جنيد: أهو الذي يطير في السماء؟ قال: لا, أهو الذي يمشي على وجه الماء؟ قال: لا, أهو الذي يبكي في الصلاة؟ قال: لا, من هو الولي؟ قال: الذي تجده عند الأمر والنهي
(( Allah dostu kimdir Ey Cüneyd? Gökte uçan mı?” “Hayır” dedi. “Su üstünde yürüyen mi?” “Hayır” dedi. “Namazda ağlayan mı?” “Hayır” dedi. “Peki kimdir Allah dostu?” Şöyle cevap verdi: “Allah’ın emir ve yasaklarında görürsün onu. ))
Seni Allah katında yüceltecek tek ölçüt, emir ve yasaklarına uyman, sınırlarını korumandır. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ﴿
[
سورة البقرة الآية: 229 ]
﴾ Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onları aşmayın! ﴿
﴾ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ﴿
[ 187 :سورة البقرة الآية ]
﴾ Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; sakın bu sınırlara yaklaşmayın. ﴿
[ Bakara Suresi: 187 ]
“Bu caiz değildir. Kabenin rabbine yemin olsun ki onu yapmam. Bunu onaylamam, bu anlaşmayı imzalamam. Çünkü Bu haram kılınmış bir maldır. Bu toplantıya katılmam. Orası karma bir ortam. Bu satış yolunu onaylayamam, onda şüphe var. Bu işi asla yapmam, onda bir mümine ya da bir insana eziyet ve zulüm verecek bir şey var.” Yani,
(( Allah’ı (dinini) koru ))
Yani sınırlarını koru, yasaklarından kaçın. Öyleyse,
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِم
[
سورة الأحزاب الآية: 36 ]
﴾ Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. ﴿
Şu bir tereddüttür: Bunu yapmam mantıklı mı, mantıksız mı? Sen kimsin ki mantıklı mı mantıksız mı karar verebileceksin? Sen emir ve yasaklarla karşı karşıyasın. Yani onlara rağmen yapıp yapmamak hakkında tereddüt ediyorsan mümin olamazsın.
﴾وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِم﴿
[
سورة الأحزاب الآية: 36 ]
﴾ Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. ﴿
Korumak, muhafaza etmek, Allah’ın emirlerine uymaktır; Allah sana namaz kılmanı, gözlerini haramdan sakınmanı, insanlarla güzel konuşmanı, akrabanı ziyaret etmeni, insanlara adaletli davranmanı, Kuran okumanı, tüm varlıklara iyilik yapmanı emretti. Bunlar emirlerdir. Yine yasaklardan da sakınmaktır. İşte bunlar dini korumak, muhafaza etmektir. Emirleri uygulamak, yasaklardan kaçınmak. Sınırları aşmadan sınırlar içerisinde kalmak. Kim bunları yaparsa dini muhafaza edenlerden olur. Allah’ın emirlerini yerine yetirerek koru, yasaklarından da kaçınarak dini muhafaza et. Sınırları aşmadan orada durmayı bil.
Diyelim eşinizle aranızda bir anlaşmazlık oldu. Bu tartışma onu uyarmanızı, ondan yüz çevirmenizi hak ediyor ama boşamanızı hak etmiyor. Sınırları aşmış olabilir, ama onu ancak güçlü bir zan ve şüphe varsa boşayın. Ahlakından şüphe ediyorsanız, size ihanet ediyorsa, bunlar boşanmayı gerektirir. Ama o sana ya da sen ona kızdıysan, haklarını yerine getirmekte yetersiz kaldıysa, seni azarladı veya uzaklaştıysa, senden yüz çevirdiyse, o zaman boşanmayı gerektirmeyen sebepler için boşanmayı umuyor, haddi aşıyordur.
Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ ﴿
[
سورة ق الآية: 32 ]
﴾ İşte sizlere; daima Allah’a yönelen, samimi bir kalp ile gelen kimseye vaad edilen cennet! ﴿
Ayette “hafiz” olarak anılan kişi kimdir? Allah’ın sınırlarını koruyan, emirlerini uygulayarak, yasaklarını da kaçınarak, sınırlarını da aşmayarak muhafaza eden kişidir. Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ * مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ ﴿
[
سورة ق الآية: 32-33 ]
﴾ Ve kendilerine şöyle denecektir: “İşte sizlere; daima Allah’a yönelen, O’nu aklından çıkarmayan, görmediği halde Rahmân’dan çekinip korkan ve samimi bir kalp ile gelen kimseye vaad edilen cennet! ﴿
Efendimiz (s.a.v.)’in hadisinde yer alan (“Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun.”) korumanın anlamı nedir?
1.Namazı Korumak, muhafaza etmek:
Kardeşlerim, Allah Azze ve Celle’nin en önemli emri nedir? Alimler bunun namaz olduğu konusunda ittifak etmişler. Namazını eda eden kişi dinini de ayakta tutmuş olur. Kim de onu kaybederse dinini de kaybetmiş demektir. Namaz olmayan dinde bir hayır bulamazsın. Rabbimiz buyuruyor ki:
﴾ حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى ﴿
[
سورة البقرة الآية: 238 ]
﴾ Namazları ve orta namazı muhafaza edin, aksatmadan kılın ﴿
Ve şöyle buyuruyor:
﴾ الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ ﴿
[
سورة المعارج الآية: 23 ]
﴾ Namazlarını devamlı kılanlar; ﴿
Abdullah b. Ömer’den şöyle naklediliyor; Rasulullah (s.a.v.) bir gün namazdan bahsederken şöyle buyurdu:
مَنْ حَافَظَ عَلَيْهَا, كَانَتْ لَهُ نُورًا, وَبُرْهَانًا, وَنَجَاةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ, وَمَنْ لَمْ يُحَافِظْ عَلَيْهَا– الصلوات الخمس- لَمْ يَكُنْ لَهُ نُورٌ, وَلَا بُرْهَانٌ, وَلَا نَجَاةٌ, وَكَانَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ قَارُونَ, وَفِرْعَوْنَ, وَهَامَانَ, وَأُبَيِّ بْنِ خَلَفٍ
[ أخرجه أحمد في مسنده، والدارمي في سننه ]
(( Namaz, ona devam eden kimse için kıyamet gününde nur, delil ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyamet günü nuru, delili ve kurtuluşu olmayacak, o kişi kıyamette Karun, Firavun, Haman ve Übey b. Halef ile beraber olacaktır. ))
[ Ahmed b. Hanbel, Müsned; Darimi, Sünen ]
2.Abdesti Muhafaza Etmek:
Diğer bir emir temizliktir. Abdesti müminden başkası almaz. Mümin daima abdestlidir. Evinden abdestli çıkar, akşam ezanı okunur camiye girer ve namazı kılar. Bir yerde abdest onun için zor olabilir. Biri “hadi namazı kılalım” dediğinde o zaten abdestlidir. Yani abdesti muhafaza etmek asalında namazı muhafaza etmemin bir parçasıdır. Namazı vaktinde eda etme, müstehap olan vakitte kılma konusuna ne kadar dikkat ediyorsa, namazı vaktinde hemen kılıyorsa, öyleyse her zaman abdestli olması gerekir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( وَلَا يُحَافِظُ عَلَى الْوُضُوءِ إِلَّا مُؤْمِنٌ ))
[ أخرجه ابن ماجه في سننه وأحمد في مسنده ]
(( Kamil müminden başkası abdesti muhafaza etmez. ))
[ İbn Mace, Sünen; Ahmed, Müsned ]
Bir çok alimin rivayet ettiği şu hadiste, bazı kısımlarında muhafaza konusu bulunmakla beraber şöyle nakledilir:
من أحدث ولم يتوضأ فقد جفاني، ومن توضأ ولم يصل فقد جفاني، ومن صلى ولم يدعني فقد جفاني، ومن دعاني ولم أجبه فقد جفوته، ولست بربٍ جافٍ، ولست بربٍ جافٍ، ولست بربٍ جاف
(( Abdesti bozulup abdest yenilemeyen bana eziyet etmiştir, abdest alınca iki rekat namaz kılmayan bana eziyet etmiştir, iki rekat namaz kıldıktan sonra bana dua etmeyen bana eziyet etmiştir, bana dua edenin duasını kabul etmezsem ben ona cefa etmişimdir ki; ben cefa eden bir Rab değilim. ))
Öyleyse Namazları muhafaza etmek, abdesti muhafaza etmek, bunlar hadisin anlamlarından bazılarıdır.
Üçüncü bir muhafaza şekli, Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ ﴿
[
سورة المائدة الآية: 89 ]
﴾ Yeminlerinize bağlı kalın. ﴿
Önemsiz bir şey için dört kez yemin edersin. Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ ﴿
[
سورة المائدة الآية: 89 ]
﴾ Yeminlerinize bağlı kalın. ﴿
Önemli şeyler için sadece yemin edin.
Ebu Hureyre’den yemin istenmişti. O da Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle duyduğunu söyledi:
(( الْحَلِفُ مُنَفِّقَةٌ لِلسِّلْعَةِ مُمْحِقَةٌ لِلْبَرَكَةِ ))
[ أخرجهما البخاري ومسلم في صحيحهما ]
(( Yemin mala rağbeti arttırsa bile bereketi götürür ))
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ ﴿
[
سورة المائدة الآية: 89
]
﴾ Yeminlerinize bağlı kalın. ﴿
4.Azaları Günah işlemekten korumak:
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Abdullah b. Mesud’dan nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) öyle buyuruyor:
اسْتَحْيُوا مِنْ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ, قَالَ: قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ, إِنَّا نَسْتَحْيِي وَالْحَمْدُ لِلَّهِ, قَالَ: لَيْسَ ذَاكَ, وَلَكِنَّ الِاسْتِحْيَاءَ مِنْ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ: أَنْ تَحْفَظَ الرَّأْسَ وَمَا وَعَى, وَالْبَطْنَ وَمَا حَوَى, وَلْتَذْكُرْ الْمَوْتَ وَالْبِلَى, وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ تَرَكَ زِينَةَ الدُّنْيَا, فَمَنْ فَعَلَ ذَلِكَ, فَقَدْ اسْتَحْيَا مِنْ اللَّهِ حَقَّ الْحَيَاءِ
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
(( Allah’tan gereği biçimde haya edin!” Bunun üzerine “Ey Allah’ın Peygamberi!” dedik, “Zaten; hayalı davranıyoruz Elhamdülillah!” Buyurdu ki: “O sizin anladığınız utanma hissi değildir! Allah’tan gereği biçimde haya etmek demek; baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karının içersine aldığı organları her türlü günah ve haramlardan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi daima hatırlamaktır. Ahireti isteyen dünyanın süsünü bırakır. Kim bu şekilde davranırsa Allah’tan gereği biçimde haya etmiş olur. ))
(Baş ve başta bulunan organlar): Başta bulunan organlar, dil, göz, kulak… Dil göründüğü üzere manaların çıktığı yerdir, göz ve kulak işitsel ve görsel görüntüleri idrak eder. Gözlerini haramdan çevirdiğinde, gözlerini korumuş olursun. Gıybet, laf taşıma, çirkin ve ahlaksız sözler, yalan, yalancı şahitlik, şarkı gibi kavramlardan uzak durduğunda kulağını muhafaza etmiş olursun. Eğer müminlerin izzetine zarar vermez, alemlerin Rabbi olan Allah’ın razı olmayacağı şeyleri konuşmazsan dilini muhafaza etmiş olursun. Başta göz, kulak ve dil vardır. Dili korumak doğru sözle, Allah’ın yasakladıklarından sakınmakla mümkündür. Gözü korumak Müslümanların mahremine bakmamak ile gerçekleşir. Kulağı korumak da Allah azze ve Celle’nin razı olmayacağı şeyleri dinlememekle mümkündür.
Buyuruyor ki: “baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karının içersine aldığı organları” Peki, karında ne var? Karnın en üstünde ne var? Kalp…. Kalp ile işleyebileceğin günah nedir? Cahillikte ısrar etmek, kibir, Allah hakkında su-i zanda bulunmak… Öyleyse kalbini su-i zandan muhafaza etmeli, kalbini kendini beğenmişlik, kibir, büyüklenme, kin ve bencillik gibi nefsin hastalıklarından korumalısın.
Yine karında mide vardır, onu da haram mal yemekten koruyarak muhafaza etmelisin.
(( يا سعد, أطب مطعمك, تكن مستجاب الدعوة ))
(( Ey Sad! Yiyeceğini güzelleştir, duası kabul edilenlerden olursun. ))
Namazı muhafaza etmek, abdesti, temizliği muhafaza etmek, yeminleri korumak, başı ve onun içindekileri, karnı ve onun içindekileri korumak, bunarın hepsi şu hadisin içeriğinde mevcuttur:
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Kalp… Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ﴿
[ 235 :سورة البقرة الآية ]
﴾ Bilin ki Allah içinizde olanları bilmektedir. O’ndan sakının ﴿
Kaynaklarda var olan bir hadiste şöyle buyruluyor:
(( عبدي؛ طهرت منظر الخلق سنين, أفلا طهرت منظري ساعة؟ ))
(( Kulum, ben yıllarca yarattıklarımın manzaralarını temizledim, sen bir saat yapamaz mısın? ))
Allah Azze ve Celle daima senin kalbine bakar. Kalpte ne var? Orada kin, düşmanlık, öfke, müslümana karşı buğz, sıla-i rahimi koparma, Allah’ın yarattıklarına karşı büyüklenme var. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ﴿
[
سورة البقرة الآية: 235 ]
﴾ Bilin ki Allah içinizde olanları bilmektedir. O’ndan sakının ﴿
Allah Teala bunların hepsini bir araya toplamış ve şöyle buyurmuştur:
﴾ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مسؤولاً ﴿
[
سورة الإسراء الآية: 36
]
﴾ Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. ﴿
Ebu Hureyre’den nakledilen en garip hadislerden birinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( مَنْ وَقَاهُ اللَّهُ شَرَّ مَا بَيْنَ لَحْيَيْهِ, وَشَرَّ مَا بَيْنَ رِجْلَيْهِ, دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
((Allah her kimi iki çenesi arasındakinin şerri ve iki bacağı arasındakinin şerrinden korursa, şüphesiz o kimse cennete girer.))
İnsanın cehenneme girmesi için iki şey yetiyor; dil ve avret yeri. Rasulullah öyle buyuruyor:
(( مَنْ وَقَاهُ اللَّهُ شَرَّ مَا بَيْنَ لَحْيَيْهِ, وَشَرَّ مَا بَيْنَ رِجْلَيْهِ, دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
((Allah her kimi iki çenesi arasındakinin şerri ve iki bacağı arasındakinin şerrinden korursa, şüphesiz o kimse cennete girer.))
Dilde gıybet, laf taşıma, yalan, iftira, ahlaksız sözler, kibir ve büyüklenme gibi binlerce günah vardır. Rasulullah (s.a.v.) Muaz (r.a.)’a şöyle buyuruyor:
أَلَا أُخْبِرُكَ بِمَلَاكِ ذَلِكَ كُلِّهِ؟ قُلْتُ: بَلَى يَا نَبِيَّ اللَّهِ, فَأَخَذَ بِلِسَانِهِ, قَالَ: كُفَّ عَلَيْكَ هَذَا, فَقُلْتُ: يَا نَبِيَّ اللَّهِ, وَإِنَّا لَمُؤَاخَذُونَ بِمَا نَتَكَلَّمُ بِهِ؟ فَقَالَ: ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا مُعَاذُ, وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ, أَوْ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ, إِلَّا حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ؟
(( Sana tüm bunların can damarını bildireyim mi?" diye sordu. Ben: "Evet, ey Allah'ın Peygamberi'' deyince, dilini tuttu ve "Buna sahip ol" dedi. Ben: ''Ey Allah'ın Resulü! Bizler konuştuklarımız yüzünden sorguya çekilecek miyiz?'' diye sorunca:''Anan seni kaybetsin Ey Muaz! İnsanları yüzü koyun -veya burunları yerde süründürerek Cehenneme dolduran, dillerin kazandığından başkası değildir buyurdu. ))
İnsan sadece dili sebebiyle cehenneme giriyor. Birisi bir adama şaka maksatlı “evine dikkat et” dese, adamda bunu hanımının ahlakında bir sorun var şeklinde anlayıp hanımını boşasa ve onu kovsa, çocuklarını yerlerinden etse, aile parçalanır. Çünkü birisi emin olmadığı bir şey söyledi. Yine kaynaklarda mevcut olan şöyle bir hadis var:
(( قذف محصنة يهدم عمل مائة سنة ))
(( İffetli kadına iftira etmek yüz yıllık ameli helak eder. ))
Müslümanların şerefine laf etmek, iki ortağın, eşlerin, kardeşlerin, komşuların, iki müminin arasını açmak, bunlar müminin ahlakı olabilir mi? Öyleyse;
(( مَنْ وَقَاهُ اللَّهُ شَرَّ مَا بَيْنَ لَحْيَيْهِ, وَشَرَّ مَا بَيْنَ رِجْلَيْهِ, دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
((Allah her kimi iki çenesi arasındakinin şerri ve iki bacağı arasındakinin şerrinden korursa, şüphesiz o kimse cennete girer.))
Bunun anlamı kişinin iradesinin güçlü olması gerekir, diline ve avret yerine sahip olabilmelidir.
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ * الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ * إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ * فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
[
سورة المؤمنون الآية: 1-7 ]
﴾ Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir; Ki onlar, namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar; Anlamsız, yararsız söz ve davranışlardan uzak dururlar; Zekâtı verirler; İffetlerini korurlar; Sadece eşleriyle veya ellerinin altında olanlarla (câriyelerle) yetinirler, bundan dolayı da kınanacak değillerdir. Ama her kim bunun ötesine geçmek isterse işte haddi aşanlar onlardır. ﴿
Gerçek şu ki, avret yerini korumanın yolu gözü haramdan korumaktan geçer. Çünkü Allah Teala gözleri harama kapatmayı avret yerini korumaktan önce zikretmiş, şöyle buyurmuştur:
﴾ قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ﴿
[
سورة النور الآية: 30 ]
﴾ Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. ﴿
Gözleri haramdan sakınmak iffeti korumaktan önce zikredilmiş, bu da iffeti korumanın yolunun gözleri haramdan sakınmaktan geçtiğinin bir delilidir. Allah Subhanehu ve Teala müminleri bir ya da birden fazla sıfatlarla övmektedir:
وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيراً وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً
[
سورة الأحزاب الآية: 35
]
﴾iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır. ﴿
Allah şehveti her insana vermiştir, her peygambere vermiştir ama bunun için de temiz bir yol olan evliliği bahşetmiştir. Biz izin verilene hoş geldin sefalar getirdin deriz ama haram kılınan yasaktır yaklaşmayız.
(( إن إبليس طلاعٌ رصاد, وما هو من فخوخه, بأوثق لصيده للأتقياء من النساء ))
(( Şeytan hırslı bir gözlemcidir, onun en iyi tuzağı takva sahibi kadınlar içindir. ))
Kadın şeytanın elindeki en büyük tuzaktır. Ebu Said el-Hudri’den nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
(( اتَّقُوا الدُّنْيَا, وَاتَّقُوا النِّسَاءَ, فَإِنَّ أَوَّلَ فِتْنَةِ بَنِي إِسْرَائِيلَ, كَانَتْ فِي النِّسَاءِ ))
(( Dünyadan ve kadıdan sakının zira İsrail Oğulları’nda ilk fitne kadın sebebiyle çıktı. ))
Ben gençlik düzeyinde şöyle inanıyorum; haram mal yemek kadınlarla ilgili haram işlemekten daha sonra geliyor. Şimdi insan hayatında iki zayıf nokta var: mal ve kadın. Haram mal yemek konusunda iffetliysen, kadınlara olan ilişkin Allah’ın razı olacağı şekildeyse dinini muhafaza etmiş olursun. Günahların onda dokuzu mal ve kadındır. Öyleyse Allah Teala tövbe eden genci övmektedir. Ebu Hureyre’den nakledilen hadiste şöyle buyruluyor:
(( قَالَ رَبُّكُمْ عَزَّ وَجَلَّ: عَبْدِي تَرَكَ شَهْوَتَهُ, وَطَعَامَهُ, وَشَرَابَهُ, ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي ))
[ أخرجهما البخاري ومسلم في صحيحهما ]
(( Rabbiniz buyuruyor ki: Kulum şehvetini, yeme içmesini benim rızam için terk etti. ))
Ukbe b. Amir Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:
(( إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَيَعْجَبُ مِنَ الشَّابِّ لَيْسَتْ لَهُ صَبْوَة ))
(( Şüphesiz ki Allah, hevasına tabi olmayan, haktan sapmayan genci sever ))
Her şey O’nun hesabındadır, kim evlenmeden önce iffetli olursa onun ilk mükafaati hayırlı, başarılı, hayatı boyunca mutlu olacağı bir eştir. Ama kim de evlenmeden önce yoldan saparsa onun da cezası kötü bir eştir. Her şey Allah Azze ve Celle’nin ince hesabında kayıtlıdır.
Kaynaklarda zikredilen bir hadise göre bir sahabi soruyor: “Ya Rasulallah, avret yerimi (iffetimi) nasıl koruyayım?” Efendimiz şöyle cevap veriyor:
(( لا تضعه إلا في حلال ))
(( Ona helal dışında dokunma ))
En meşhur hadis kitaplarından olan müjdeleyici ve uyarıcı hadislerden oluşan Camiu’s-Sagır’de hadisler kelimenin ilk harflerine göre tasnif edilmiştir. Mesela “hak” kelimesi, hak kelimesi ile başlayan on beşten fazla hadis vardır.
(( حق المسلم على المسلم ))
(( Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı ))
En bilinenler, babanın çocuğu üzerindeki hakkı, çocuğun baba üzerindeki hakkı, eşlerin birbiri üzerindeki hakları… Ancak öyle bir hadis var ki okuduğunuzda tüyleriniz diken diken olur.
(( حق المسلم على الله؛ أن يعينه إذا أراد العفاف ))
(( Müslümanın Allah üzerindeki hakkı, iffetli olmak istediğinde Allah’ın ona yardım etmesidir. ))
Müslüman bir haram konusunda iffetli olmak ister, onun Allah üzerindeki hakkı Allah’ın ona yardımıdır. Allah Azze ve Celle de işlerini ilginç bir şekilde kolaylaştırır, evde, mobilyalarda, saliha bir eş konusunda ona yardım eder.
Bir gencin Şam sokaklarından birinde küçük bir dükkanı vardı, yine aynı sokakta lüks ve gösterişli binalar bulunuyordu. Tabi bu binalarda zengin aileler oturuyordu. Bu evlerin içinde dışında genç kızlar gezerlerdi. Bu genç evlenmek istemişti ama buna imkan bulamamıştı. Annesinden o genç kızlardan birini istemesini rica etti. Annesi onunla alay etti. Genç annesine “ama ben istikamet üzere yaşayan biriyim, hayatımda haram bilmem” O istikameti ile gurur duyuyordu ama başka hiçbir şeyi yoktu. Genç ısrar edince annesi bu evlerden birine gitti. Bir şey istemedi ama oğluna nezaketinden dolayı gitti. Kadın yalan söyledi ve oğlu da inandı. Anne gerçekçiydi, bu hiçbir şeye sahip olmayan genç ile evlenmeleri imkansızdı. Fakat gencin Allah’a olan güveni tamdı.
Bir gün o mahallede yaşayan bir adam çıkageldi. Ve dedi ki: “Oğlum sen evli misin?” Genç “hayır efendim” dedi. Adam şöyle devam etti: “Benim tam sana uygun on dört yaşında bir kızım var. Anneni gönder, biz filanca evde oturuyoruz.” Genç de annesini gönderdi, annesi de kızı çok uygun buldu. Fakat gencin hiçbir şeyi yoktu.
İkinci kez geldiğinde genç dedi ki: “Efendim, kızınız benim için çok uygun ancak benim hiç malım yok.” Adam “bu ev senin!” dedi. İşte bu genç Allah’a karşı günah işlemekten yüz çevirdi, Allah da ona ikramda bulundu. Sen helali istemekte, harama karşı iffetli olmak konusunda ısrarcı olursan Allah Subhanehu ve Teala kesinlikle ikram eder. Sen iffeti istiyorsan sana yardım etmek Allah Teala’nın lütfudur, bu senin hakkındır. Bu konuda rivayet edilen hadislerden biri şöyle:
(( ما شكا إليه أحدٌ ضيق ذات يده, إلا قال له: اذهب فتزوج ))
(( Elinin darlığından şikayet etmeyen kişiye git evlen buyurdu. ))
Öncelikle senin sermayen Allah’a itaattir. Allah Azze ve Celle’ye karşı itaatkarsan Allah seni himaye eder. Sen az çabala Allah sana çokça yardım eder. Sen harekete geç, Allah seni başarılı kılar, biraz araştır doğrusunu sana gösterir, çalış O seni rızıklandırır. İnsanlar tevekkülü evde oturmak olarak anlıyorlar. Ömer b. Hattab Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
(( لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَوَكَّلُونَ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ, لَرُزِقْتُمْ كَمَا يُرْزَقُ الطَّيْرُ, تَغْدُو خِمَاصًا, وَتَرُوحُ بِطَانًا ))
[ أخرجه الترمذي في سننه ]
(( Eğer Allah’a hakkıyla tevekkül etseydiniz, O sabah aç çıkıp akşam tok dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı. ))
Harekette bereket vardır. Çabala ve iste, en güzel hadislerden; Avf b. Malik şöyle naklediyor; Rasulullah (s.a.v) iki kişi arasında hüküm verdi. Adamlardan biri arkasını döndüğünde şöyle dedi:
حَسْبِيَ اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ, فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللَّهَ يَلُومُ عَلَى الْعَجْزِ, وَلَكِنْ عَلَيْكَ بِالْكَيْسِ, فَإِذَا غَلَبَكَ أَمْرٌ, فَقُلْ: حَسْبِيَ اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
[ أخرجه أبو داود في سننه ]
(( Hasbiyallah ve ni'mel vekîl (Bana Allah yeter; O, ne güzel bir vekildir)" dedi. (Bunu gören) Nebi (s.a.v.) de (ona) "Allah miskinlerden hoşlanmaz. Senin akıllıca ve tedbirli davranman gerekir. Binaenaleyh bir iş karşısında acze düştüğün zaman, (işi oluruna bırakıverme, gereken tedbirleri akıllıca al) sonra; hasbiyyallah ve ni'mel vekîl, de" buyurdu. ))
Hadis çok önemli. Sadece oturur çaba harcamazsan mümin olamazsın. Harekete geç, iste, iş ara, görev ara, ev ara, sen ara, işini çekip çevir, Allah onu düzenleyecek. Gerisini Allah’a bırak.
إِنَّ اللَّهَ يَلُومُ عَلَى الْعَجْزِ, وَلَكِنْ عَلَيْكَ بِالْكَيْسِ -بالتدبير، بالسعي، والبحث، خذ بالأسباب, وعلى الله الباقي- فَإِذَا غَلَبَكَ أَمْرٌ-عندها- فَقُلْ: حَسْبِيَ اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
(( Allah miskinlerden hoşlanmaz. Senin akıllıca ve tedbirli davranman gerekir. Binaenaleyh bir iş karşısında acze düştüğün zaman, (işi oluruna bırakıverme, gereken tedbirleri akıllıca al) sonra; hasbiyyallah ve ni'mel vekîl, de" buyurdu.))
Başa dönelim; Namazı muhafaza etmek, abdesti muhafaza etmek, yeminlere bağlı kalmak, başı ve içinde olanları, karnı ve içinde olanları korumak. İşe bu muhafaza ile ilgili olan bazı ayet ve hadisler... Öyleyse:
(( احفظ الله - الآن الجواب - يحفظك ))
((Sen Allah’ı (dinini) koru ki, - Şimdi cevap- Allah da seni korusun))
Hadis Metninde Geçen “O da seni korusun” kısmının anlamı nedir?
“O da seni korur” cümlesinin anlamı nedir? Allah kulunu iki şekilde korur:
Birincisi; Dünyadaki menfaatleri ile ilgili onu korur. Bedenini, çocuğunu koruması gibi… Evde çok tehlikeler vardır, mesela çocuğun yüzüne kaynamış su dökülebilir bu da ailenin perişan olmasına sebep olur.
Allah çocuklarını koruduğu zaman çocuğun sağlıklı ve afiyette olur. Ama evde bir gaz deliği açık kalırsa, bu aile için büyük bir acıdır. Açık kalp ameliyatı sekiz yüz bine ihtiyaç duyar. Başarı oranı ise yüzde otuzdur. Bu aileyi mahçup hissettirir, çok zora sokar. Allah Teala senin sağlığını, hanımının sağlığını, çocuklarının sağlığını korur. Bu çok büyük bir şeydir. Tıpkı bedenini, çocuğunu, aileni, malını koruması gibi… “Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun” Seni hastalıklardan, sıkıntılardan, dertlerden korur. Evlatlarını, eşini muhafaza eder.
Kişi başını ve onun içindekileri, karnını ve içindekileri korursa, Allah’ın emirlerini muhafaza eder, isyan etmezse, yasaklarını çiğnemezse, Allah’ın sınırlarını aşmazsa, Allah da onu muhafaza etmez mi? Bedenini, çocuklarını, eşini, ailesini korur, zira mal da ruhun ikizidir.
Paraya bazen el koyulur. Çok yüksek fiyatlar ödediğiniz bir ev hasar görür. Evi boşaltın emri verilir. Ve senin malın gider. Evin ucuza gider. Çünkü mesela evin değeri sekiz yüz bin iken yönetmeliğe göre size on bin lira verilir. Bazen malın bozulur, yolda telef olur. Meyve dolu buzdolabın bozulur, değeri çok yüksek bir eşyadır. Onu çöpe atarlar ve kişinin tüm malı gider. İflas hikayeleri çoktur ve çoğu çok küçük sebeplerle gerçekleşir.
Mesela onlardan biri, bir kişinin araçta dondurucusu var, şoför cehaletinden dolayı köyüne gidiyor ve üç gün kalıyor. Buzluğu kapatıyor. Tüm mal telef oluyor. “Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun”
Bu en önemli hadislerdendir:
((Sen Allah’ı (dinini) koru ki, - Şimdi cevap- Allah da seni korusun))
Sen O’nun dinini koru ki, o da seni korusun. Kendisinin, eşinin, çocuklarının sağlığının yerinde olmasını, Allah’ın onu ve malını korumasını temenni etmeyen bir insan olduğuna inanmıyorum. Tüm bunlar olur. Kişi Allah’ın sınırlarını, emirlerini korur uygularsa, yasaklarını çiğnemezse, sınırlarını korur aşmazsa, namazını, temizliğini muhafaza eder, yeminlerine bağlı kalır, başı ve içindekileri karnı ve içindekileri korursa, bunların hepsi hadisin kapsamına girer.
Şimdi şu ayete kulak verin:
﴾ لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ﴿
[
سورة الرعد الآية: 11 ]
﴾ Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. ﴿
Mümin için Allah katında yüksek bir mevkii vardır, önünde ve arkasında ne varsa Allah onu muhafaza eder. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
﴾ لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ ﴿
[
سورة الرعد الآية: 11 ]
﴾ Kişinin önünde ve arkasında onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. ﴿
Allah Teala buyuruyor ki:
[سورة الرعد الآية: 11]
Rabbimiz meleklere yol gösterir: “Filancayı koruyun.” Görürsün ki, o kişi doğru yoldan gitmiyor, kaza yapacak, alışverişini tamamlayamıyor çünkü göğsünde bir sıkışma hissetti. Belki de taşıyamayacağı şeyleri yüklenecek:
﴾ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ﴿
﴾ Allah’ın emriyle onu korurlar. ﴿
Rabbimiz yönlendirir, Sen onunla berabersen senin hayatına yön verir, ilişkilerini, ticaretini, sanayini, ziraatını düzenler. Şu çok mükemmel bir ayettir:
﴾ لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ﴿
[
سورة الرعد الآية: 11 ]
﴾ Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. ﴿
İbn Abbas diyor ki:
(( هم الملائكة يحفظونه بأمر الله ))
(( Onlar Allah’ın emriyle koruyucu meleklerdir. ))
Sen de büyük bir refakatçisin, melekler yanında, sen de mümin olarak meleklere sahipsin. Ey Allah’ın kulu onlar Allah’ın emriyle seni koruyor. Senini hayatın Allah için değerli. Selametin çok kıymetli.
Hz. Ali şöyle buyuruyor:
(( إن مع كل رجلٍ ملكين, يحفظانه مما لم يقدر الله عليه، وإن الأجل جنةٌ حصينة ))
(( Her insanın yanında iki melek vardır, başına gelenlerden onu korurlar. Ecel ise surlarla çevrili bir cennettir. ))
Eceline daha zaman varsa Allah’ın koruması altındasındır.
Bir kadın doktora gider, doktor ona “senin ağır bir hastalığın var birkaç gün içinde öleceksin.” Der. Bunu açıkça söyler. Kadın yere yığılır. Ardından mümin bir doktor isterler Daha doktor ilk geldiğinde kadın “ben öleceğim” der. Doktor da “Evet öleceksin, ben de öleceğim hatta senden önce ben de ölebilirim.” Diye cevap verir. Allah azze ve Celle’nin muradı ve hikmetiyle kadının şifası bu doktorun eliyle olur ve kurtulur.
Mücahid diyor ki:
(( ما من عبدٍ إلا له ملكٌ, يحفظه في نومه, ويقظته من الإنس, والجن, والهوام ))
(( Her insanın meleği vardır onu hem uykusunda hem de uyanıkken insanlardan, cinlerden ve haşerattan koruru. ))
Kişi çadırda kalır, bulunduğu yerde akrep ve yılanlar vardır. Sen müminsin, uyu ama tedbirini de al, melekler seni Allah’ın emriyle koruyacaklar.
İbn Ömer diyor ki: Rasulullah (s.a.v.) sabah akşam şu duaları okumayı bırakmazdı:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ, اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي دِينِي, وَدُنْيَايَ, وَأَهْلِي, وَمَالِي, اللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي, وَآمِنْ رَوْعَاتِي, وَاحْفَظْنِي مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ, وَمِنْ خَلْفِي, وَعَنْ يَمِينِي, وَعَنْ شِمَالِي, وَمِنْ فَوْقِي, وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْتِي
[ أخرجه ابن ماجه، النسائي، أبو داود, في سننهم ]
(( Allah'ım! Dinim, dünyam, ehlim ve malım hakkında senden af ve afiyet isterim. Allah'ım! Ayıplarımı ört. Korktuğum şeylerden beni emin kıl. Allah'ım! Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek belalardan) beni koru. Altımdan gelecek ani afet ve beladan senin azametine sığınırım. ))
[ İbn Mace, Nesai, Ebu Davud ]
Veki’ burada “güneş tutulması kastedilmiştir diyor.
Tekidi gördünüz mü?
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ, اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي دِينِي, وَدُنْيَايَ, وَأَهْلِي, وَمَالِي, اللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي, وَآمِنْ رَوْعَاتِي, وَاحْفَظْنِي مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ, وَمِنْ خَلْفِي, وَعَنْ يَمِينِي, وَعَنْ شِمَالِي, وَمِنْ فَوْقِي, وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْتِي
[أخرجه ابن ماجه، النسائي، أبو داود, في سننهم]
(( Allah'ım! Dinim, dünyam, ehlim ve malım hakkında senden af ve afiyet isterim. Allah'ım! Ayıplarımı ört. Korktuğum şeylerden beni emin kıl. Allah'ım! Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek belalardan) beni koru. Altımdan gelecek ani afet ve beladan senin azametine sığınırım. ))
[ İbn Mace, Nesai, Ebu Davud ]
Yerleşik kanunlardan biridir: kim çocukluğunda ve güçlü iken Allah’ın dinini korursa, Allah da yaşlılığında, güçsüz kaldığında onun malını, kulağını, gözünü, güç ve kuvvetini, aklını korur.
Bazı alimler yüz yaşını aşmıştı ama hala gücünü ve aklını kullanabiliyordu. Bir gün birisi büyük bir sıçrayışa atladı. Orada olanlar gücüne şaşırdılar. Bu alim dedi ki: “Bu organları gençliğimizde günahlardan korursak Allah yaşlılığımızda da onları muhafaza eder. Takvalı yaşayan güçlü olur.”
Bazı kimseler yaşlı birini görür ve insanlara onu sorarlar. Biri der ki: “O güçsüz biridir, o gençliğinde Allah’ı unuttu, Allah da yaşlılığında onu bırakıyor.”
Yani müminin en güzel yaşlılığı, seksen yaşına geldiğinde izzet, haysiyet, güzel bir hikmet, büyük bir akıl ve toplumda saygın bir mevki ile yaşamasıdır.
Alimlerden biri ile görüştüm, bana dedi ki: “Ben seksen beş yaşındayım.” “Sağlığın nasıl?” diye sordum. Dedi ki: “Vallahi çok güzel, dertlerim var ama bu yaşta çok iyiyim.” Bu alim şehrin bir ucundan merkeze bazen yürüyerek gelir, bazen araca biner. Seksen beş yaşında… Bununla ilgili bir söz vardır: Gençliğimizde onu muhafaza ettik, Allah da bizi yaşlılığımızda koruyor. Kim takvalı yaşarsa güçlü kuvvetli yaşar.
Bundan da önemli bir müjde var. Rabbimiz diyor ki:
﴾ وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحاً ﴿
[
سورة الكهف الآية: 82
]
﴾ babaları ise iyi bir adamdı ﴿
Bunun anlamı çocukları olan bir mümin Allah’ın dinini koruyor. Said b. Müseyyeb diyor ki:
إني لأزيد في صلاتي من أجلك، رجاء أن أحفظ فيك، -يعني أنا أزيد من صلاتي من أجلك، لعل الله يحفظك بعد مماتي- ثم تلا هذه الآية:
(( Ben senin için, seni koruyayım ümidi ile namazlarımı arttırıyorum ki Allah da benim vefatımdan sonra seni korusun. Sonra da şu ayeti okuyor:
﴾ وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحاً ﴿
[
سورة الكهف الآية: 82
]
﴾ babaları ise iyi bir adamdı ﴿
Ömer b. Abdülaziz şöyle diyor:
(( ما من مؤمنٍ يموت, إلا حفظه الله في عقبه, وعقب عقبه ))
(( Hiçbir mümin yoktur ki, arkasından gelenleri korumasın. ))
Yine alimlerden biri şöyle diyor:
إن الله ليحفظ بالرجل الصالح ولده، وولد ولده، والدويرات التي حوله، فما يزالون في حفظ الله, وفي ستره
(( Allah salih kimsenin çocuklarını, çocuklarının çocuklarını, çevresindekileri korur, onlar Allah’ın himayesinde olurlar. ))
Hatta bazı hayvanlar bile insanı kurtarmak için görevlendirilir. Bununla ilgili çok hikaye vardır. Derler ki:
(( إني لأعصي الله, فأعرف ذلك, في خُلُق خادمي ودابتي ))
(( Ben Allah’a karşı günah işlerim ve bunu hizmetçimin ve hayvanımın huylarından anlarım. ))
Gelecek ders inşallah bu konuya devam edeceğiz. Fakat bu hadisin en önemli kısmı başıdır. Bu hadisin şu kısmını bir slogan haline getirin:
(( احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ ))
(( Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun ))
Dersin Özeti: Allah’ın emirlerini uygulayarak, yasaklarından kaçınarak, sınırlarını aşmayarak dinini muhafaza et. Bu korumaktır. İşte o zaman Allah da senin sağlığını, çocuklarını, eşini ve malını korur.
Bir sonraki derste daha üstün bir muhafazaya geleceğiz. O da Allah’ın senin dinini, istikametini korumasıdır. Yani Allah sizi helak edici şehvetlerden, sapkınlığa düşüren şüphelerden korur. Bu da en üst düzeyde muhafazadır. Bu hadis çok özet bir hadistir ve dinin aslını ve özünü anlatır.
Allah Teala’dan gelecek derste de bu konuyu açıklamayı bizlere nasip etsin.