- Yurtdışı Seminerleri / Sabah Dersleri - Takva Camii
- /
- Sabah Dersleri Takva Camii - Birinci Bölüm
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve Selam Peygamber Efendimize, tertemiz ailesi ve davetinin emanetçileri olan ashabına olsun. Ey Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, bizden ve onlardan razı ol.
Allah’a olan Sevgisini Dile Getiren Kişinin Kalbine Allah, Sevgisini Yerleştirir:
Değerli kardeşlerim, derse başlamadan önce belirtmek isterim ki, Amman’da bulunduğum sürece derslerimiz devam edecektir. Seminere davet edildiğinizde, gelmeniz sizin menfaatinize olacaktır. Bir seminere katılacağım için bir seyahatim olacak. Bundan dolayı yarın yani Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri ders yapamayacağız. Derslerimize inşallah gelecek pazartesi günü devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim, Şöyle bir konumuz var; İnsan bazen Allah’ın kendisini sevip sevmediğini bilmek ister. Bazen bir çocuk annesine, babasına beni seviyor musunuz? Diye sorar. Bu temel bir ihtiyaçtır. Fakat bu konuda önemli bir hadis vardır: “Arafat’ta Vakfe Yapıp da Allah’ın Onu Bağışlayacağına İnanmayan Kişinin Haccı Kabul Olmaz”
Bunun anlamı şudur; Allah’ın rahmeti gereği siz O’na sevginizi gösterdiğinizde, O’na yaklaştığınızda ve sevginizi O’na verdiğinizde, Cenab-ı Hak da kalbinize sizi sevdiği hissini yerleştirir. Basit bir örnek verelim: Bir kişinin oğlu parlak bir çocuksa, tastamam özelliklere sahip ve güzel, övülecek ahlakı olan bir çocuk ise, babasının bu duruma sessiz kalması, onu kucaklamaması, övmemesi, ödüllendirmemesi, öpüp sevmemesi mümkün müdür? Tabi ki akıl alır bir şey değildir. Normal şartlarda bir babanın oğlu bu şekilde ise, onun yüce ahlakını övecektir. Ve Allah, en büyük terbiye eden, gözeten varlıktır. Sen O’na sevgini verirsen, O da sana verir, sen O’na sevgini gösterirsen, kalbine seni sevdiği hissini yerleştirir. Son derece itaatkâr, iyi, çaba sarf eden, adanmış bir kul olup da, Allah’ın sana olan sevgisini hissettirmemesi imkânsızdır, bundan başka bir yol olamaz. Öyleyse bu, içsel bir meseledir ve tek şahidi de şu cümledir: “Arafat’ta Vakfe Yapıp da Allah’ın Onu Bağışlayacağına İnanmayan Kişinin Haccı Kabul Olmaz” Ancak Kuran’ı kerim’de de deliller vardır. Araştırın, “Allah …. Sevmez.” şeklinde 12 ayet vardır.
İki Yüzlülük Müminin Ahlakı Olamaz:
Bugün sizin için “Allah… Sevmez” şeklinde geçen ayetleri seçtim. Daha sonra da inşallah “Allah… Sever” şeklindeki ayetlere döneriz. Fakat bugün “Allah… Sevmez” şeklindeki ayetlere bakacağız. Çünkü bu çok önemli bir konudur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ ﴾
“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
Aslolarak Allah ihaneti sevmez. Bir şeyi gizlersin, açık olan, gizli olan durumların, görünürde veya içinde yaşadığın duyguların vardır. Sözlerinde naziksindir ama davranışların kırıcıdır. Yani ikili oynamak, iki yüzlülük açıkça lanetlenmiş bir durumdur. Bu tabiri caizse riyadır. Görünüşte övgü ve selam varken içten pazarlık içeren bir durumdur. Yani iki yüzlülük müminin ahlakı olmaz. Öyle ki, birisi bir şahsı öldürmek zorundaydı. Ashab dedi ki: “Ya bizim olduğumuzu söylerse?” Adam da dedi ki: “bir şey yapamam, bu aldatma olur ve mümin aldatmaz.” Öyleyse Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ ﴾
“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
Allah onları sevmez. Şöyle inanıyorum ki, bilgisayarda bir programda Kuran’ı Kerim’de “sever” kelimesini aratın, tüm ayetler önünüze çıkar veya “sevmez” kelimesini aratın. Yine tümü önünüze gelir. Bilmen gerekir ki, eğer Allah seni seviyorsa veya sevmiyorsa, içtenlikle biliyorum ki, gönlüne bunu hissettirir. Seni sevdiğini hissedersin. Zira bu çok yüce bir eğitimin gerekliliğidir. Affınıza sığınıyorum, üstün özelliklere sahip bir çocuğunuz olsa, tüm güzel özellikleri taşısa ve babası hiçbir şey yapmasa, tek bir kelime konuşmasa, başarısı karşısında sevgisini hiç ifade etmese, yine başarısızlığında da öfkesini belli etmese olur mu? Bu doğru değildir. Başarıyı ödüllendirmek, başarısızlığı da cezalandırmak eğitimin gerekliliği olan bir şeydir. Eğer bu olmazsa milletin, ümmetin sonu gelir.
Amerika’dayken bir kardeşimizle çok etkilendiğim bir durum yaşamıştım. Beni General Motors fabrikasına ziyarete davet etti. Burası Detroit’teki en büyük araba fabrikasıydı. Orada yaklaşık yedi saat kaldım. Bir şey dikkatimi çekmişti, bu kardeşimizin görünümü gayet açıktı, sakalı neredeyse göğsüne uzanıyordu, kıyafeti çok kısaydı. Ve kendisi General Motors Fabrikasının en önemli çalışanlarından biri gibi görünüyordu. Arabaların on yıllık planlamalarını o yapıyordu. Anladığım kadarıyla önemli bir konumu vardı. Fakat buradan ne öğrendim? Oradakiler sizin mensubiyetinizi veya tarafsızlığınızı önemsemiyordu. İşte ümmet tarafsız bir ölçüt edindiğinde yükselecektir. Ama mensubiyetleri, tarafları önemseyen bir millet yok olmaya mahkûmdur. Bu bize ait bir şey değildir. O kişinin doktorası da olsa bize fayda vermez. İkinci yol en cahilce yapılan hatadır. Şöyle ki, iki ölçütümüz olabilir, tarafsızlık yani objektiflik ve öznellik ya da taraflılık. Gelişmekte olan ülkelerin ölçütleri öznel yani taraflıdır ve hepsinin halkları iç savaş halindedir, çünkü dışlama söz konusudur. Bir şey söylerim hep: Başkalarında olan durum sende varsa, onların başında olan felaket de gelecek demektir. Dünyada öfke durmaz. Bu ırkçı bir tavırdır. Mesela adam geceyi eşinin annesi ile alay ederek geçirir Ama eşi onun annesi hakkında bir şey söyleyecek olsa, dünyayı ayağa kaldırır. İşte bu ırkçı ilkel bir tavırdır. Mesela veto hakkı, ırkçı bir tavırdır. İnsana dair bir projedir. Bir milleti kurtarmak için beş devletten birinin hayır demesi bir kararın iptali için yeterlidir. İşte bu ırkçılıktır. İşte dünyada bu ırkçılık, taraflılık sürdükçe, öfke de dinmez. Çünkü derler ki, “Öfke ancak öfkeyi doğurur.”
İhanet Reddedilen ve Asla Sevilmeyen Bir Durumdur:
Öyleyse değerli kardeşlerim, Bizim bir ölçütümüz var: “Arafat’ta Vakfe Yapıp da Allah’ın Onu Bağışlayacağına İnanmayan Kişinin Haccı Kabul Olmaz” Yani Allah sizi severse, kalbinize bu duyguyu yerleştirir. Bu sabit bir kuraldır. Fakat eğer delil isterseniz şu sözleri bir araştırın. “…Sevmez.” ve “…sever” Allah Teâlâ buyuruyor ki:
﴿ وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ ﴾
“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
İhanetin aslı budur.
Rivayete göre Peygamber Efendimiz zamanında bir kişi yolculuğa çıkıyor ve ailesini arkadaşına emanet ediyor. Ama arkadaşı onlara kötülük yapıyor. Hikâye bu şekilde rivayet ediliyor. Kaynağını ayrıntılı bir şekilde araştırmak zorunda değiliz. Fakat bu hikâyede ibretlik bir durum var. Bir köpek adamın arkadaşını öldürüyor. Arkadaşı ihanet ediyor, köpek de onu öldürüyor. Yani köpek ondan hayırlı bir varlık oluyor. İşte ihanet, reddedilen bir davranıştır. Zira Allah Teâlâ’nın da buyurduğu gibi:
﴿ وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ ﴾
“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
Allah Hainleri ve Haddi Aşanları Sevmez:
Şimdi, Allah Teâlâ buyuruyor ki:
﴿ ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ ﴾
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
O, hainleri, haddi aşanları sevmez. Yine buyuruyor ki:
﴿ وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ ﴾
“Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”
Bir insana iftira atacaksın, işlemediği bir suçu üzerine atacaksın ve rahat uyuyacaksın. Allah büyüktür. Vallahi kardeşim derim ki: Allah büyüktür, bunu söylemeye doymam, O, çok büyüktür. Bir seferinde bir laborant ve radyolog olan bir doktor arkadaşıma yanında eşi ile bir hasta geliyor. Arkadaşım eşini muayene ediyor ve adamı başka bir odaya alıyor ve eşinde kanser olduğunu söylüyor. Adam da diyor ki: “Biz iki yıldır filanca doktora gidiyoruz. Bize hiç kanser demedi, iltihap var dedi.” arkadaşım diyor ki: “Bir tıp talebesi bile kanseri bilir. Bunun için uzman bir doktora ihtiyaç yoktur. Hasta kadının eşi karısının kanser olduğunu öğrenince yere düştü. Sonra da dedi ki: Rabbim, sadece sen ondan intikamımı al.” Arkadaşım diyor ki: “Vallahi tüylerim diken diken oluyor, Allah’a yemin ederim, on ay sonra bu yani kanseri söylemeyen doktor bir hastalık nedeniyle bana geldi, omzunda kanser hücresi vardı.” Allah büyüktür. Kesinlikle bir insana karşı haddi aşmaktan sakının. Kendinize ait olmayanı asla almayın. Kimseye işlemediği bir suçu atmayın. İnsan bazen zeki bazen güçlü olabilir. Güçsüzdür fakat zekidir. Güçlüdür ama yaptığı işi temize çıkarmaya ihtiyaç duymaz. Sana ait olmayanı aldığında, suçsuz birini suçladığında veya suçsuz birini töhmet altında bıraktığında, şanını, şöhretini haddi aşarak ortaya koyduğunda, kesinlikle bizzat gördüğüm şudur ve derim ki: Allah’ı hesaba katmayan zengin, dünyanın en aptalıdır. Allah’ı hiç hesaba katmaz ama Allah vardır. Allah Azze ve Celle intikam alırsa, O’nun intikamı korkunçtur. Zira şöyle buyurur:
﴿إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ﴾
“Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir.”
Marifet, Kimseye Zulmetmemektir:
Marifet salih amelden, istikametten, ilim talep etmeden önce haddi aşmaktan öncelikli olarak sakınmaktır. Bazen çok duyarız: Bir hizmetli intihar etti. Peki, neden intihar etti? Çünkü akıl almaz bir sertliğe maruz kaldı. Ailesini, eşini, çocuklarını bırakmış ve on binlerce kilometre öteden gelmişti. Aşağılamalara, hatta bazen kaba kuvvete maruz kalmıştı, yeme içmesi kesilmiş ve zorlanmıştı. Ama Allah büyüktür. Derim ki: Asıl marifet insana zulmetmekten sakınmaktır. Hatta hayvana bile zulmedilmez. Rasulullah (s.a.v.) bir yere girdiğinde:
((مَنْ رَبُّ هَذَا الْجَمَلِ لِمَنْ هَذَا الْجَمَلُ؟ فَجَاءَ فَتًى مِنَ الأَنْصَارِ فَقَالَ: لِي يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ : أَفَلا تَتَّقِي اللَّهَ فِي هَذِهِ الْبَهِيمَةِ الَّتِي مَلَّكَكَ اللَّهُ إِيَّاهَا فَإِنَّهُ شَكَا إِلَيَّ أَنَّكَ تُجِيعُهُ وَتُدْئِبُهُ))
“Sordu: Bu devenin sahibi kimdir? Ensardan bir genç geldi ve “Benim ya Rasulallah” dedi. Efendimiz de şöyle buyurdu: “Allah’tan korkmaz mısın? Allah sana bu hayvanı verdi ama o aç bırakıldığından ve eziyet edildiğinden şikayet ediyor.”
Rasulullah (s.a.v.) gücünden fazlası yüklenmiş bir hayvan gördüğünde buna dayanamazdı. Efendimiz Sabah namazının sünnetinde uzun ayetler okurdu. Ama bir gün kısa kıldırdı, namazı hızlıca bitirdi. Çünkü arkada bir çocuğun ağladığını duymuştu. Çocuk sanki ağlamasıyla annesine sesleniyordu. Efendimiz merhametinden dolayı namazı kısa kıldırmıştı. Zira merhamet etmeyene merhamet edilemezdi.
Dinde Hoşgörülü, Yumuşak Davranmak:
Size önemli bir şey söyleyeceğim. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ ﴾
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın.”
Buradaki “be” harfi sebep bildiren bir harftir. Yani “Ey Muhammed, kalbine yerleştirilen merhamet sayesinde, bizimle iletişim kurduğun için onlara karşı yumuşak davrandın” anlamındadır. Onlara yumuşak davrandığın için de etrafında toplandılar. Sen Ey Muhammed, varlıkların efendisi, hakkın sevgilisi, Âdemoğlunun, geçmiş ve gelecekteki tüm varlıkların efendisi, yüce nebi, peygamberlerin sonuncusu, dilediğin gibi konuş. Sen sen sen ey peygamber. Allah Teâlâ buyuruyor ki:
﴿ وَلَوْ كُنْتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ﴾
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et.”
Yani yumuşak huyluluk kaçınılmaz bir şeydir.
Savaş ve Barış Ahlakı:
Fakat önemli bir nokta vardır: Bizler savaş ya da barış durumunda olabiliriz. Barış ahlakı ile ilgili Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ ﴾
“Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”
Bu barış ahlakıdır. Savaş ile ilgili ise Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
﴿ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ﴾
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol.”
Barış başka bir şeydir, savaş başka bir şeydir. İnsan birine “ona su dök” diyebilir. Ama o nerededir? Havuzdadır. O zaman havuzdaki birine su dökmenin ne manası olur? Ama savaş alanında “onlara su dök” deyince başka bir durum olur. Savaş alanı manayı tersine çevirir. Havuz ise bambaşka bir durum olur. Allah Teâlâ buyuruyor ki:
﴿ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ ﴾
“Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”
Bu barış ahlakıdır. Savaş ile ilgili ise şöyle buyrulmaktadır:
﴿ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ﴾
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol.”
Yine Allah buyuruyor ki:
﴿ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ ﴾
“Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
﴿ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ ﴾
“O, haddi aşanları sevmez.”
Allah İsraf Edenleri Sevmez:
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ ﴾
“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”
Senin iki, üç ya da dört takım elbisen olur ve biri sana der ki: “Benim elli takım elbisem var” Elli adet kıyafet çoktur. Bazen ziyafetlere katılırsın. Vallahi bizim Şam’da mükemmel bir hayır derneğimiz var. İsmi de Nimeti Koruma Derneği. Daveti olan kişi diğerlerine haber veriyor ve yiyecek getirmelerini istiyor. İnsanlar bunu kabul ediyor ve oraya et, şekerlemeler getiriyorlar. Bir iki kişiye veya daha fazla kişiye yetecek kadar öğünler hazırlıyorlar. Yani bir kişi, iki ya da beş kişiye yetecek kadar yiyecek getiriyorlar. Şam’daki tüm davetler böyle oluyor. Kişi diğerlerini arıyor ve gelecek olanlar da yiyecek getirip dağıtıyorlar. Bir seferinde bir yazlık davetine katılmıştım ve orada akıl almaz derecede çok yiyecek vardı. Rahatsız oldum ama bir şey söylemedim. Orada kürsüde konuşacak olan davetliler vardı. Ben hiç karışmadım. Bir hayır kuruluşu geldi ve kalan yiyeceklerin hepsini aldı. Bu çok güzel bir yoldu ve bu kurumun adı Nimeti Koruma Derneği idi. Yani davetleri sadece birbirlerine haber vermek ve herkesin et ve tatlı getirmek, bir, iki ya da daha fazla kişi için öğün hazırlamak suretiyle katıldığı hayır kurumu idi. Zira Allah Tela şöyle buyurmaktadır:
﴿ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ ﴾
“Allah israf edenleri sevmez.”
Dürüst olduğuna inandığım bir arkadaşım anlattı. Kendisi Kaud isminde bir davete katılıyor. Kaud ise küçük deve anlamındadır. Mensef yemeğinin (Pirinç ve etten yapılan bir yemek) çapı on metre idi, fotoğrafını gözlerimle gördüm. Bu yemeğin üzerine yirmi beş tane koyun koyuyorlar, sonra onun üzerine de bir küçük deve ilave ediyorlar. Bunların hepsi iki ülke başkanı için yapılıyor. Yemek bittikten sonra da yemeğin üzerinde ellerini yıkıyorlar ki onlardan sonra kimse o yemekleri yiyemesin. Bir restorantta küçük bir masada en güçlü iki devlet olan Amerika ve Rusya Devlet başkanlarını gördüm. Her birinin önünde bir yemek tabağı vardı. Mensef yemeğinin uzunluğu ise on metre idi. Üzerinde de yirmi koyun vardı, onun da üzerinde bir küçük deve koyulmuştu. Bu caiz değildir. Bunlar yenmiyor. O başkanlara saygıdan dolayı da daha sonra başkası da yemiyor. Bunarın hepsi çöp oluyor. Ama Allah büyüktür, evet bunu söylemeye doymam Allah büyüktür. Tabi bu çok eskidendi. Şimdi inşallah olumlu gelişmeler olmuştur.
Fesat ve Bozgunculuk Çıkarmaktan Uzak Durmak:
Allah buyuruyor ki:
﴿ وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ ﴾
“O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.”
Bir teyze bayramda yeğenine geliyor ve şöyle diyor: “Eşin bayram için sana ne aldı?” Yeğeni de “Vallahi bir şey almadı.” diyor. Eşi de iyi düzgün bir insan ama geliri sınırlı. Evine meyve sebzesini getiriyor ama eşine bilezik alamıyor. Teyzesi de şöyle diyor: “Sana bir bilezik almadıysa senin kıymetini bilmiyordur.” Böylece araları açılıyor. Yine iki kişinin arası şu şekilde açılıyor. Bir baba ile oğlunun arasını açan biri çıkıyor ve diyor ki “baban sana ne veriyor?” Oğlu babasının dükkânında çalışıyor ve dükkândan ihtiyacı olanı alıyor. O kişi soruyor “sadece ihtiyaçlarını mı alıyorsun? Sana dükkânın kârından vermiyor mu?” Çocuk “hayır” deyince de babasının bunu yapması gerektiğini söylüyor. Fakat asla eşler arasına, kardeşler, ortaklar arasına girmeyin. Kendi işinizi bir bozgunculuk, bir fesat üzerine kurmayın. Zira Allah şöyle buyuruyor:
﴿ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ ﴾
“Allah ise bozgunculuğu sevmez.”
Zulüm, Küfür, Günah ve Düşmanlıktan Kaçınmanın Zorunluluğu:
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ والله لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ ﴾
“Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.”
Kâfir ve yoldan çıkmışları sevmez. Allah yine buyuruyor ki:
﴿ قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ ﴾
“De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.”
Cenab-ı Hak buyuruyor:
﴿ وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴾
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
Allah zalimi sevmez. Kâfiri de, günahkarı da, fesadı, müsrifi, haddi aşanı ve haini de sevmez.
Efendim, Allah beni seviyor mu? Ayetleri oku, ihanet etmiyorsan, haddi aşmıyorsan, israf etmiyorsan, iki kişinin arasını açmıyorsan, bazı günahlara dalmadıysan, kâfir ve nankör değilsen ve zulüm yapmıyorsan Allah seni seviyordur.
İnşallah Allah’ın sevdiği şeyler konusuna da geliriz. Zira sevmedikleri olduğu gibi sevdikleri de vardır. İnsan bu ayetlerden başlamalı, onları bilgisayarından çıkarmalı, çıktı almalıdır. Allah’ın sevdiği ve sevmediği şeyleri. İşte delilin var. Allah seni seviyor mu? Yine delilin var. Beni sevmiyor. Allah’ın seni sevmesi kolay bir mesele değildir. Kul Allah’a yönelirse göklerde ve yerde bir çağırıcı “filanca Allah ile uzlaştı” diye nidada bulunur. İşte o zaman hissedersin ki Allah seni seviyor, bu ilahi bir nimettir. Veya Allah’ın seni sevmediğini hissedersin ama bu korkunç bir şeydir. Allah’ım bizi doğru olana sevk et.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Salât ve Selam dürüst ve sözünün eri olan peygamberimize olsun. Allahım bize ver, bizleri mahrum etme. Bize ikram et, alıkoyma. Bizden razı ol ve razı olmamızı nasip et. Ümmi olan Peygamber Efendimize, ailesi ve ashabına salât ve selam olsun.