- Yurtdışı Seminerleri / Sabah Dersleri - Takva Camii
- /
- Sabah Dersleri Takva Camii - Birinci Bölüm
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve Selam Peygamber Efendimize, ailesi ve tertemiz ashabına, emanetinin davetçilerine, komutanlarına olsun. Ey âlemlerin Rabbi, bizden ve onlardan razı ol.
Allahım bizi cehalet ve şüphe karanlıklarından, ilim ve marifet nuruna çıkar. Arzularımızın çukurundan alıp cennetini bahşet.
Önsöz:
Derse başlamadan önce iki önemli noktaya değinelim:
İlk Önemli Nokta:
Allah Subhanehu ve Teâlâ Rasulullah (s.a.v.)’i hafifçe azarlamış ve namazda okunan şu ayeti indirmiştir:
﴾ عَبَسَ وَتَوَلَّى * أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَى ﴿
“Suratını astı, yüzünü çevirdi. Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti.”
Önemli bir soru; Allah Azze ve Celle Rasulullah (s.a.v.)’i niçin azarlayıp uyarıyor? Bunu Kuran’da okuyoruz:
﴾ وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى * عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ﴿
“Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir. (Kuran’ı) ona, üstün güçlere sahip, (Cebrail) öğretti.”
Vahiy iki çeşittir; birisi vahy-i metluv dediğimiz Kuran ayetleri, diğeri de vahy-i gayri metluv dediğimiz Rasululah (s.a.v.)’in hadisleridir.
﴾ وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿
“Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir.”
Fakat ilahi yardım ve Rabbani hikmet, Peygamberimize de ek olarak dar bir alanda ictihadi seçimler bırakmıştır. Efendimizin ictihadına dayalı, dar bir ek alan… Rasulullah (s.a.v.) ictihat ettiği yani bir konuda görüş bildirdiğinde isabet ederse vahiy onu destekler mahiyette sukut eder yani uyarıda bulunmaz. Zira kendi haline bırakılan bir durumda vahyin doğrulaması söz konusudur, eğer vahiy bunu doğruluyorsa bunun manası şudur; Bu insan bir beşerdir, ilah değildir ki Allah’tan başkasına kulluk söz konusu olmasın. Allah Azze ve Celle Rasulullah (s.a.v.)’e ek bir ictihadi alan bırakmıştır. Eğer içtihadi olarak bildirdiği görüş doğruysa, vahiy bunu destekler mahiyette sessiz kalır yani uyarıda bulunmaz. Burada ahlaki durum söz konusudur.
Rasulullah (s.a.v.)’in yanında en yakın arkadaşlarından biri vardı. O sırada Kureyş kâfirlerinden biri Efendimizle görüşmek üzere geldi. Rasulullah (s.a.v.) onun hidayet bulmasını umarak onunla ilgilendi. Çünkü belki O, İslam ile şereflenirse bu tüm Kureyş’in hidayetine vesile olacaktı. Bu sırada da yanındaki fakir zavallı adamdan yüz çevirmişti, bunun üzerine Kuran’ı Kerim Rasulullah (s.a.v)’i hafifçe azarladı.
Bu ilahi uyarı bu insanın bir ilah olmadığının güzel bir işaretiydi. Yani O ictihat eder ve bazen yanılırdı. Allah Azze ve Celle O’nu ilahi sıfatlardan uzaklaştırmak istiyordu ki Allah’tan başkasına kulluk söz konusu olmasın.
Çünkü el-Ezher Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucunda görüldü ki Asya’da ibadet edilen varlıklar önceleri peygamberdiler fakat zaman geçtikçe insanlar onları ilahlaştırdılar ve Allah’tan başka varlıklara kulluk etmeye başladılar.
İşte ilahi hikmet gereği Rasulullah (s.a.v.) görüş bildirmiş, ama bu görüşü yani içtihadı isabetli olmamış, ilahi bir uyarı almıştır.
﴾ عَبَسَ وَتَوَلَّى * أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَى ﴿
“Suratını astı, yüzünü çevirdi. Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti.”
Yani Allah Teâlâ Rasulullah’a ictihadi dar bir alan bırakmıştır ki mutlak olan ilahi makam ile sınırlı olan beşeri konum arasındaki büyük fark ortaya çıksın. İşte birinci önemli nokta budur.
İkinci Önemli Nokta:
İdari bir açıklama yapacağım, bir seminerim var ve inşallah bugün yola çıkacağım, dersler gelecek cumartesi günü devam edecek. Cumartesi günü 13 aya ulaşacak inşallah. Bu seminer konusunda beni mazur görün çünkü buna katılmam gerekiyor, ben Şam Alimleri Derneği üyesiyim ve İstanbul’da bir konferansımız olacak.
Değerli kardeşlerim, âdetim üzere dersler benim için kutsaldır, Şam’da 35 yıldır çok önemli bir sebep olmadıkça dersleri bırakmadım. Çok fazla ders iptali olunca devamlılık olmuyor. Amman’da olduğum sürece dersler Allah’ın izniyle devam edecek. Bu sizin hakkınız ve benim de görevimdir. Ancak bir seyahat olduğunda daha tercihe şayan bir menfaati seçmek zorunda kalıyoruz çünkü âlimler derneğimiz var ve derneğin gelişme sebeplerinden biri bu maslahatlardır. Bünyesinde bulunan âlimler meşhur ve toplumda iz bırakan kişilerdir. Bizim tavrımız, fetvalarımız aynıdır. Birbirine zıt fetvalar vermemiz, farklı tavırlar sergilememiz Allah’ın rızası olmayan bir durum olur. Hep derim ki: Âlimler yardımlaştığında, birbirlerine öğüt verdiklerinde, birbirlerine karşı sadık olduklarında hem Allah katında, hem de insanlar nezdinde yücelirler. Rekabet ettiklerinde, birbirlerini suçladıklarında toplumun gözünden düşerler. Vallahi ben 35 yıldır bu sloganla yükseldim. Âlimlerin bir olması, aynı kalbe, aynı yola, aynı duygularla, aynı hedefe doğru gitmeleri demektir ki şeytan aralarına giremesin. Ben fakir bu derneğin kuruluşunda da vardım, yaklaşık dört yıldır ilk katılımcılarındanım. Her dönem bir toplantımız oluyor ve ortak tavır, ortak fetvalar veriyoruz. Bu derneğin gerçekten ciddi çalışmaları oluyor. Rabbimden dileğim bizi faydalandırması ve bize doğruyu ilham etmesidir.
İkram ve İhmal Allah Teâlâ buyuruyor ki:
((.............. فأما الإنسان إذا ما ابتلاه ربه ))
“İnsana gelince, rabbi onu imtihan ettiğinde…”
Değerli kardeşlerim; Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ ـ يعني امتحنه ـ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ ـ ماذا يقول ـ رَبِّي أَكْرَمَنِ ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, "Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur).”
Ayet fecir suresinde bulunmaktadır:
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ * وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَن ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, "Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur). Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der (mutsuz olur).”
Yani Allah kulunu sınadığında… İmtihan pozitif bir şekilde olabilir. Mesela Allah kuluna mal verir ve der ki “ey kulum sana mal verdim, onu ne yaptın?” Ahirette yalan, münafıklık olmaz. Der ki: “Ey Rabbim onu hiç harcamadım, benden sonra çocuklarımın fakir kalmasından korktum.” Allah da der ki: “Öyleyse senden sonra çocuklarına olacağından korktuğun şeyi onlara veririz.” Diğer bir kuluna sorar: “Sana mal verdim, sen ne yaptın?” Der ki: “Rabbim onu âlemlerin Rabbine güvendiğim için ihtiyacı olan fakirlere infak ettim.” Allah da buyurur ki: “Ben de senden sonra çocuklarını koruyacağım.”
Vallahi çocuklarına hiçbir şey bırakmayan insanlar tanıyorum. Fakat çocukları çok salih insanlar.
Ben babamı çok iyi tanımıyorum. Ben beş yaşındayken vefat etmiş. Ona desen ki: “çocuklarına bir şey bırakmadın.” Der ki: “Allah onları korur. Ben haram mal yemem.” Biz üç kardeşiz ve üçümüz de elhamdülillah dünyada gayet iyi durumdayız.
Yani insan helal yoldan kazandığında Allah ondan sonra çocuklarını koruyor.
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, "Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur).”
İş insana kalınca, bir yolculuğa çıktığında yanında milyonlarca lirası vardır, dünyada bir yeri vardır, en görkemli otelde konaklar, en güzel yemekleri yer ve der ki: Allah kulunu seviyorsa ona mülkünden verir. Bu ayet değildir, hadis değildir, bu bazı zenginlerin sözüdür. Allah kulunu seviyorsa ona mülkünden verir. Hayır, bu doğru değildir. Allah kulunu seviyorsa ona salih amel işlemesinde yardım eder.
Hz. Musa iki kadının koyunlarını suladığında ne demişti:
﴾ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ ﴿
“Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi.”
Fakir kimdir? Salih amel fakiridir. Zengin kimdir? Yine salih amel zenginidir. Çünkü dünyada var olma sebebin salih amel işlemektir
﴾ رَبِّ ارْجِعُونِ * لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً ﴿
“Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım" der.”
Salihlerden biri hakkında duymuştum. Bu zat evine bir mezar kazmış ve her Perşembe orada yatar ve şu ayetleri okurmuş:
﴾ رَبِّ ارْجِعُونِ * لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً ﴿
“"Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım" der.”
Kendi kendine konuşur ve şöyle dermiş: “Kalk seni geri gönderdik.”
Yani inanılmaz bir şey, ölüm sonrası hayat kitabı elimizde, yetmiş nadir durumdan birinde kişi dört dakikalığına ölüyor ki bu çok afakî bir durum, sonra dönüyor ve inanılmaz şeyler söylüyor; Birkaç dakika içinde tüm amellerini gözden geçirdiğini ifade ediyor.
Birisi anlatmıştı; Bir pilot uçaktayken eğitim esnasında uçak yarılıyor, düşmeye başlıyor, yere ulaşıncaya kadar iniyor. Bu esnada pilotun yaşadığı her şey gözünün önünden film şeridi gibi geçiyor. Uçak yere iniyor tabi pilot ölmüyor. Fakat etrafı kan içinde kalıyor, kendisine yardım ediyorlar. Bu yardımdan bir ay sonra bana olayı anlattı. Diyor ki ‘vallahi yanan uçak yere inerken, yere ulaşıncaya kadar dünyadaki tüm amellerimi gözden geçirdim. Hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.” Kitabını oku. Bu senin kitabın.
﴾ فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ ﴿
“İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.”
İbtila İmtihandır:
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona imtihan için…”
Yani Allah kulunu sınadığında… İmtihan pozitif bir şekilde olabilir. Mesela Allah kuluna mal verir ve der ki “ey kulum sana mal verdim, onu ne yaptın?” Ahirette yalan, münafıklık olmaz. Der ki: “Ey Rabbim onu hiç harcamadım, benden sonra çocuklarımın fakir kalmasından korktum.” Allah da der ki: “Öyleyse senden sonra çocuklarına olacağından korktuğun şeyi onlara veririz.” Diğer bir kuluna sorar: “Sana mal verdim, sen ne yaptın?” Der ki: “Rabbim onu âlemlerin Rabbine güvendiğim için ihtiyacı olan fakirlere infak ettim.” Allah da buyurur ki: “Ben de senden sonra çocuklarını koruyacağım.”
Vallahi çocuklarına hiçbir şey bırakmayan insanlar tanıyorum. Fakat çocukları çok salih insanlar.
Ben babamı çok iyi tanımıyorum. Ben beş yaşındayken vefat etmiş. Ona desen ki: “çocuklarına bir şey bırakmadın.” Der ki: “Allah onları korur. Ben haram mal yemem.” Biz üç kardeşiz ve üçümüz de elhamdülillah dünyada gayet iyi durumdayız.
Yani insan helal yoldan kazandığında Allah ondan sonra çocuklarını koruyor.
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, "Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur).”
Bu da yine onun sözüdür:
﴾ وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ ﴿
Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der (mutsuz olur).”
Bir de Allah’ın cevabını dinleyin:
﴾ كَلَّا ﴿
“Asla Hayır, hayır!”
“Asla Hayır” ne demektir? Birisi sana “aç mısın?” diye sorsa “hayır” dersin. Bu yeterlidir. Makam sahibi saygıdeğer bir insan sana sorsa: “Sen hırsız mısın?” diye, sadece “hayır” mı dersin? Yoksa şöyle mi: “asla, benim çalmaya ihtiyacım yok.”
﴾ كَلَّا ﴿
“Asla Hayır, hayır!”
“Kella” (asla hayır) sadece olumsuzluk edatı değildir.( Daha vurguludur). “Aç mısın?” “Hayır.” “Hırsız mısın?” “Asla hayır.”
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ * وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ * كَلَّا ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, "Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur). Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der (mutsuz olur).”
Burada “Asla Hayır” Denmesinin Manası Nedir? Yani Diyor ki: “Ey Kullarım:
Benim nimet vermem ikram için ya da mahrum etmek için değildir. Nimet vermem imtihan, mahrum etmem ise dermandır, ilaçtır.
Bunun delili şudur: Allah Azze ve Celle dünya ehline istedikleri her şeyi verir. Bill Gates’in doksan milyon doları vardır. Allah isteyene mal verir. Denir ki: “Allah sağlık verir, zekâ, mal verir, yarattıklarının çoğuna güzellik verir. Ama bazı berrak ve temiz müminlere huzur verir. Bu huzur müminlere özel ilahi bir nimettir. Peki, bu huzur nedir? Denir ki: “Her şeyini kaybetsen de onunla mutlu olursun. Ama onu kaybedersen mutsuz olursun. Her şeye sahip olursun ve fakir bir insan görürsün, geliri giderleri ile bire bir geliyor ve küçük de bir evi var.
Bir kral vezire “kral kimdir?” diye sordu. Ondan başkasını mı kastediyordu. Vezir yanlış cevap vermekten korktu. Yine “Kral kimdir?” diye sorup O da “sizsiniz.” deyince kral şöyle dedi: “Hayır ben değilim. Kral bizim onu tanımadığımız, onun da bizi tanımadığı bir kimsedir. Eğer o bizi tanısaydı bizi razı etmek için uğraşırdı, eğer biz onu tanısaydık onu alçaltmak, küçük düşürmek için uğraşırdık. Öyleyse:
﴾ وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ ﴿
Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der (mutsuz olur).”
Sağlıklı olduğunu nasıl tasdik edersin, bir milyon dinarın vardır, çünkü vücuttaki her rahatsızlık bir anda gelişir. Böbrek yetmezliği, böbrek nakli, siroz, ey Latif olan Allahım, dağları yerle bir eden ne hastalıklar vardır.
Rasulullah (s.a.v.)’in dualarından biri şöyledir:
(( اللهم إنا نعوذ بك من عضال الداء ، ومن شماتة الأعداء ، ومن السلب بعد العطاء ))
“Allahım, dermansız dertten, düşmanın alay etmesinden ve nimete sahip olduktan sonra geri alınmasından sana sığınırız.”
Değerli kardeşlerim,
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ ﴿
“İnsana gelince, rabbi onu imtihan ettiğinde…”
Yani Allah imtihan eder, kulunu sınar, ikram ettiği ile sınar. Dünya zenginleri vardır, oyuncular arasında sana demir kralı, petrol kralı derler, yüz milyonlardan bahseder.
﴾ فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ ﴿
“İnsana gelince, rabbi ona (ibtila) imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda,”
Der ki, bu insanların sözüdür:
﴾ رَبِّي أَكْرَمَنِ وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ * كَلَّا ﴿
"Rabbim bana ikram etti" der (mutlu olur). Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der (mutsuz olur). Asla hayır.”
Nimet vermem her zaman ikram için ve vermemem de mahrum etmek için değildir. Benim nimet vermem imtihan, mahrum etmem de dermandır, ilaçtır.
Özet:
Musibetleri anladığınızda bu anlayış sizin Kâbe’nin Rabbine mümin olduğunuzu gösterir. İnsan birkaç günden ibarettir ve musibetten korkar, musibet oluşur, yani maddi zorluklar baş gösterir, bu durumda haram mal elde edebilirsiniz. Ama bunu yapmadığınızda Allah katında yücelir, değerlenirsiniz. Hayat imtihanlarla doludur. Bizlerse imtihan edilen kullarız, yani dünyada var oluş sebebimiz imtihandır.
﴾ الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً ﴿
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.”
(( إن هذه الدنيا دار التواء لا دار استواء ))
“Dünya zorluk ve meşakkat yurdudur, yerleşme yeri değil.”
Kişinin iyi bir geliri vardır ama çocuğu yoktur, çocukları vardır ama geliri azdır. Çocukları vardır geliri de iyidir ama eşi kötü biridir. Eşi iyidir ama zor çocukları vardır. Kurumda iki kişi çok cömerttir ama başkan zor hatta imkânsız biridir.
(( إن هذه الدنيا دار التواء لا دار استواء ، ومنزل ترح لا منزل فرح ، فمن عرفها لم يفرح لرخاء ، ولم يحزن لشقاء ، قد جعلها الله دار بلوى ، وجعل الآخرة دار عقبة ، فجعل بلاء الدنيا لعطاء الآخرة سببا ، وجعل عطاء الآخرة من بلوى الدنيا عوضا ، فيأخذ ليعطي ، ويبتلي ليجزي ))
“Zira dünya yerleşme ve düzen yurdu değil, zorluk yurdudur, dünya refah yurdu değil çile yurdudur. –Orada ölüm, sıkıntılar, kuraklık ve ekonomik krizler vardır.- Bunu bilen kişi dünyada bolluğa sevinmez, -çünkü o geçicidir- sıkıntıya da üzülmez – çünkü o da geçicidir.- Çünkü Allah Teâlâ dünyayı imtihan yurdu, ahireti de karşılık yeri kılmıştır. Dünyanın da imtihan yurdu kılınması, ahirette kula verileceklerin bir sebebidir. Ahirette kula verilecek her şey dünyadaki imtihanın karşılığıdır. Yani Allah Teâlâ vermek için alır, mükâfatlandırmak için imtihan eder.”
İşte bunu anladığımızda musibetleri kabul ederiz. Kendimizi ezilmeye karşı yüceltiriz. Bana izin verin, ben şöyle söylerim: Mümin en büyük musibetten de büyüktür. Çünkü o cennetle müjdelenmiştir, Allah ona cenneti vaat etmiştir.
Bir seferinde bir oturumdaydık, orada kırk elli kişi vardı. Aralarında laik görünümlü dini reddeden biri mutluluğu anlattığım sırada şöyle dedi: “Hani mutluluk nerede? Mutlu bir mümin bile yok.” Ona “biraz açar mısın?” dediğimde şöyle devam etti: “Şiddetli sıcak hava dalgası olsa mümin ona katlanır, pahalılık dalga dalga artsa yine mümin ona tahammül eder. Hani mutluluğu nerede?” Tabi Allah Azze ve Celle’nin ikramıyla bir örnek aklıma geldi ve şöyle dedim:
Sekiz çocuklu fakir bir adam vardır. Geliri beş bindir ve evi de kiradır. Hakkında icra kararı da vardır. Hayal ürünü bir hikâye anlatıyordum. Bu adamın ekmek parası bile yoktur. Dedi ki: “Gerçekten zor bir durum.” Devam ettim: Bir de bu adamın beş yüz milyonu olan bir amcası vardır. Amcası aniden ölür. Çocuğu da yoktur, tek varisi bu fakir adamdır. Fakir adam bir anda beş yüz milyonun sahibi olur. Dedi ki “tamam” Ben devam ettim: Bu kişinin mirası alabilmesi için zimmetinin temiz olması gibi birçok prosedüre ihtiyaç vardır. Bilirsiniz Arap ülkelerindeki prosedürler birbirlerine benzer ve çok fazladır. Onlara ahtapot derler ve bunlar gelişmeyi engeller. Öyle ki bu adamın mirasın ilk kısmını alması bile bir yılı bulur. Bu bir sene içinde bu adam niçin insanların en mutlusudur? Aslında bir lokma bile fazladan yiyememiştir. Bir tane palto dahi alamamıştır. Çünkü BMW marka bir araba alacağını düşünür, lüks bir villa almayı planlar. Bunlar onun için vaattir. Ayeti dinle:
﴾ أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ﴿
“Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız kimse gibi midir?”
Mümin kimdir? Allah ona cenneti vaat etmiştir. Ki Allah’ın vaadi muhakkak gerçekleşecektir. Evrenin yok olması Allah için Müminlere olan vaadinin gerçekleşmemesinden daha kötü bir şeydir. Bu yüzden mümin kuluna Allah cenneti vaat etmiştir. Mümin bu vaade inanır ve bu vaat dünyanın tüm zorluklarını bastırır. Kişi işinde başarılı olamaz, büyük mal kaybı olur buna razı olur. Birisi ile evlenir ama o kişi istediği gibi değildir, buna da razı olur. İşte bu rıza imanın en üst seviyesidir. Allah’tan razı olur. Bazen gelirine razı olur. Fakat tabi insanın gelirinin fazla olması en güzelidir. Sizi hiçbir şey yapmamaya çağırmıyorum, hayır, eğer geliriniz sınırlıysa, ek gelir için arayışa geçin. Buna bir engel yoktur. Fakat mümin kaderinde olana üzülmez, her zaman olumlu, her zaman pozitiftir.
Allah’tan isteğim bizlere doğruyu göstermesi, başımıza gelen musibetleri doğru bir şekilde anlamamızı nasip etmesidir ki bu musibetler bizi Allah’a yaklaştırsın. Dikkat edin:
﴾ وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَى دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿
“Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız.”
Rabbinize bakın:
(( يساقون إلى الجنة في السلاسل ))
“Cennete zincirlerle zorla götürülecekler.”
Hamd, Âlemlerin Rabbi Olan Allah’a Aittir.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla. Salât ve Selam Peygamber Efendimize, tertemiz ehl-i beytine olsun. Allahım bize nimet ver, mahrum etme, ikram et, yasaklama, Bizden razı ol, bizim de razı olmamızı nasip et. Salât ve Selam ümmi olan Peygamberimize, ailesi ve ashabına olsun.