Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.
Mümin kardeşlerim, halen kadının eşi üzerideki haklarından bahsediyoruz. Öyle görünüyor ki, insan başkasının kendi üzerindeki haklarını yani kendi görevlerini yerine getirdiği zaman Allah’a giden yolu bulabiliyor. Bu konuda her hangi bir eksiklik, her hangi bir ihlal o yola engel olur. Eşinin, çocuklarının, komşularının veya çevrendekilerin senin üzerindeki haklarını gözetirsen, umulur ki Allah Subhanehu ve Teala, O’na giden yolda ayağına takılan tüm engelleri ortadan kaldırır. Geçtiğimiz derste kadının geçim yani nafaka hakkından, kendisiyle güzel geçinilmesi hakkından bahsetmiştik. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ﴾ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ﴿
[ سورة النساء: من الآية 19 ]
“Onlarla iyi geçinin”
[ Nisa Suresi: 19 ]
Bu ayet hakkında çok konuştuk. Belki de en çok bahsettiğimiz şey şuydu; İyi geçinmek eşine zarar vermekten kaçınmak değil, bilakis ona zarar gelme ihtimalini ortadan kaldırmaktır. İkisi arasında hem anlayış hem de durum farkı vardır. Kadının kocası üzerindeki iki hakkından bahsetmiştik.
Ben de diyorum ki; İnsan kendisinin başkaları üzerindeki haklarından, başkalarının da ona karşı görevlerinden bahsetmeyi çok sever. Ama marifet bize kıyamet gününde sorulacak olan başkalarına karşı görevlerimizi, başkalarının bizim üzerimizdeki haklarını araştırıp öğrenmektir.
Kadının eşi üzerindeki hakları: Dini, hidayeti ve güzel yönelimleri muhafaza etmek
Kadının senin üzerindeki üçüncü hakkı, senin onun dinini muhafaza etmen, davranışlarını gözetmen, güzel yönelimlerde bulunmandır. Çünkü günümüzde eşler istiyor ki kadın ona kendini beğendirsin, hizmetinde bulunsun, hoş, temiz, düzenli olsun, eşine karşı ne yapması gerektiğini bilsin. Bunların hepsi ilk aşamadır. Ama dinimiz ikinci bir şeyi bize emreder. Erkek, kadın Allah’ın razı olmayacağı şekilde yola çıktığında hoşgörülü davranır, erkeklerle karşılaşıp görüştüğünde bunu hoş karşılar, bunların hepsinde normal davranır ama eşiyle olan ilişkisini etkileyen bir şeyde, hakkı olan bir şeyde aynı hoşgörüyü sergilemezse, bu kadını dininde zayıf, Rabbini tanıma konusunda eksik bırakıp maddi konularda disiplinli davranırsa, işte bu kadının o erkek üzerinde kıyamet günü büyük bir hakkı olacaktır. Belki de kocası hakkında şöyle diyecek: “Ya Rabbi kocam cehenneme girmeden ben girmem, çünkü o beni yönlendirmedi, göstermedi, öğretmedi, elimi tutup sana getirmedi.”
Tabi hanımının beden sağlığını önemsemeyen, onun hastalanacağından korkmayan insan yoktur. Çünkü bedelini kendi ödeyecektir. Tedavisi zor olan amansız hastalıkların bedeli çok ağırdır. Bu yüzden erkekler hanımlarının sağlığını korumak, herhangi bir organına zarar gelmemesi için sınırsız çaba harcarlar. Ama bu çaba aynı şekilde hanımının dini için de olmalıdır. Onun Allah’ı en güzel şekilde tanıması için, Allah ile en güzel şekilde ilişki kurabilmesi için… Yoksa ona ihanet etmiş olursun. O senin hayat arkadaşındır. O senin yemende içmende, meskeninde ortağın ise neden marifetullah konusunda, Kuran’ı anlama konusunda, Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetini anlama konusunda ortağın olmuyor?
Dolayısıyla hanımının dinini ihmal eden, Allah’ı hakkıyla tanıması konusunda ihmalkar davranan, dini bilgileri öğrenmesini önemsemeyen, onun dini anlamasına ağırlık vermeyen kişi karısının hakları konusunda en büyük eksikliği, en büyük ihmali yapmış olur. Bunlar güzel, ikna edici, mantıklı ve makul sözlerdir.
Erkeğin hanımının dinini muhafaza etmesinin gerekliliği konusunda Kuran’dan deliller
Fakat delil nerede? Düşündüğünüz gibi Rasulullah (s.a.v.)’den sonra kimsenin delilsiz bir sözü kabul edilemez. Söz güzel ama delili var mı? Evet.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ﴿
[ سورة التحريم: من ا لآية 6 ]
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”
[ Tahrim Suresi: 6 ]
﴾ قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً ﴿
“Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun”
Yani sana hem kendini hem de aynı kendini korur gibi aileni de cehennemden koruman emredilmiştir. Aileni nasıl korursun? Ailen eşin ve çocuklarındır. Onları dini yönlendirmeler yaparak, öğreterek, hidayetleri için onları gözeterek ve muhasebe ederek korursun.
Başka bir konu ki çok önemli, Allah Subhanehu ve Teala müminleri diğer müminlere veli, dost kılmıştır. Sen mümin kardeşinin velisisin. Onda bir eksiklik, bir sapkınlık, bir eksiklik, bir dine aykırılık veya bir günah gördüğün zaman ona öğüt vermeli, nasihat etmeli, onu yönlendirmeli, elini tutmalı ona yardım etmelisin. Neden? Çünkü o Allah katında senin kardeşindir. Onun senin üzerinde hakkı vardır. Müminler birbirlerinin velisi, dostudur. Her birinin diğeri üzerinde hakkı vardır. Eşler ise bu minvalde ilk sıradadırlar.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ ﴿
[ سورة التوبة: من الآية 71 ]
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir;”
[ Tevbe Suresi: 71 ]
Şu ayetin anlamı nedir?
﴾ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ ﴿
“birbirlerinin velîleridir”
Yani bir arabada gidiyorsan, önünde de bir araç varsa ve araç yanacak gibi görünüyorsa, sahibi de bunu bilmiyorsa sen bir kardeşi olarak yani bir mümin olarak onu uyarmalısın. Çünkü o anda dikkatini çeken bu durumda onu uyarman mümin kardeşinin senin üzerindeki en büyük hakkıdır. Daha doğrusu sen bir insan olarak sorumlusun, kainattaki tüm varlıklar Allah’ın gözetimindedir, yani tüm varlıklar Allah için en sevgili olan varlıklardır ve onlara en faydalı olan da Rabbimizdir. Fakat burada müminlerden bahsedilmesinin bir sebebi vardır. Mümin olmayan bir kişi seni dinlemez. Sen yolda günah işleyen birini gördüğünde mesela Ramazanda sigara içen birini gördüysen, belki ona nasihat edersen sana hoş olmayan sözlerle karşılık verir. Bu hedeflenen bir şey değildir. Burada müminlerden bahsedilir, Rabbimiz Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ ﴿
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir;”
Sen kardeşinin velisisin, kardeşin de senin velindir. Kim daha ilim sahibiyse, kim Allah’a daha yakınsa ve kim Allah’a karşı daha vera sahibi ve dini daha iyi anlıyorsa o diğer kardeşine nasihatte bulunsun.
Öyleyse Müminler daima birbirlerine nasihat ederler. Münafıklar ise birbirlerini kıskanır, aldatırlar. Rasulullah (s.a.v)’n buyurduğu gibi: ((المؤمنون بعضهم لبعض نصحه متوادون، ولو ابتعدت منازلهم، والمنافقون بعضهم لبعض غششه متحاسدون، ولو اقتربت منازله))
“Müminler birbirlerine diama nasihat ederler. Münafıklar ise birbirlerini kıskanır, aldatırlar. Onlara çok yaklaşsan bile…”
[ Kaynaklarda mevcuttur ]
Şu ayet ile karşılaşırız:
﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ ﴿
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir;”
Fakat burada birbirinin velisi olmak ne demektir?
﴾ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿
[ سورة التوبة: من الآية71 ]
“iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.”
[ Tevbe Suresi: 71 ]
Mümin kardeşinin senin üzerinde hakkı var. Bu hak da ona nasihat etmendir, bu onun senin üzerideki hakkıdır, yine ona doğru yolu göstermen, elinden tutman, basiretini açman, kalbini, gönlünü aydınlatman hep böyledir. İşte hanımın senin hayat arkadaşındır. O kendini sana hizmet edemeye adamış, kendini senin için muhafaza etmiş, hem zorluk hem de kolaylıkta senin yanında olmuş bir kadındır. Şimdi bu durumda elinden tutup onu Allah’a götürmen onun da hakkı değil midir? Onun senin vesilenle dinin emirlerini öğrenmeye, Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetini anlamaya, eksik ve noksanlarını düzeltmeye, sapkınlıklarından arınmaya hakkı yok mudur? Hem de öncelikli olarak vardır. Normal bir mümin kardeşinin senin üzerinde hakkı varsa, hanımın senin hayat arkadaşındır, en yakınındır. Öyleyse Allah Azze ve Celle’nin sözlerini dinlersen: ﴾ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ﴿
[ 6 سورة التحريم: من الآية ]
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”
[ Tahrim Suresi: 6 ]
Ve dilersen şu ayete kulak ver:
﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.”
Eşinin Dinini Korumak ile ilgili hadis-i şerifler:
Şimdi de Rasulullah (s.a.v.)’in hadislerine bir bakalım. Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadiste efendimiz şöyle buyuruyor: (( رَحِمَ اللَّهُ رَجُلًا قَامَ مِنْ اللَّيْلِ فَصَلَّى ثُمَّ أَيْقَظَ امْرَأَتَهُ فَصَلَّتْ، فَإِنْ أَبَتْ نَضَحَ فِي وَجْهِهَا الْمَاءَ وَرَحِمَ اللَّهُ امْرَأَةً قَامَتْ مِنْ اللَّيْلِ فَصَلَّتْ ثُمَّ أَيْقَظَتْ زَوْجَهَا فَصَلَّى فَإِنْ أَبَى نَضَحَتْ فِي وَجْهِهِ الْمَاءَ ))
[ أبو داود، النسائي، ابن ماجه ]
“Geceleyin kalkıp namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.”
[ Ebu Davud, Nesai, İbn Mace ]
Bir erkeğin gece namazına kalkıp hanımını da kaldırması ne muazzam bir şeydir.
(( رَحِمَ اللَّهُ رَجُلًا قَامَ مِنْ اللَّيْلِ فَصَلَّى ثُمَّ أَيْقَظَ امْرَأَتَهُ فَصَلَّتْ، فَإِنْ أَبَتْ نَضَحَ فِي وَجْهِهَا الْمَاءَ وَرَحِمَ اللَّهُ امْرَأَةً قَامَتْ مِنْ اللَّيْلِ فَصَلَّتْ ثُمَّ أَيْقَظَتْ زَوْجَهَا فَصَلَّى فَإِنْ أَبَى نَضَحَتْ فِي وَجْهِهِ الْمَاءَ ))
[ أبو داود، النسائي، ابن ماجه ]
“Geceleyin kalkıp namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.”
[ Ebu Davud, Nesai, İbn Mace ]
Bu bir ortaklıktır. Kadın kocasından daha çok aktif olabilir veya erkek hanımından daha aktif ve çalışkan olabilir. Ama yardımlaşmaları kesinlikle gereklidir. Senin gücünü ve kudretini azaltmaz, hanımın seni namaza kaldırıyorsa bu senin değerini düşürmez, bu çok güzel bir şeydir. Sen ya da o fark etmez. Sen hanımından yemek istersin. Ama itaatin, Allah’a yakınlığın tadına varmış olan bir kişi bu yakınlığı da ondan istemez mi?
İşte irşat ve dini yönlendirme hakkı budur. Allah’ı hakkıyla tanıma hakkı, elinden tutup Rabbine götürülme hakkı budur. Rivayete göre bir kadın kızının düğün günü kocası da oradayken şöyle söyler: “Ey Eba Ümeyye, erkeğe haddi aşacak seviyede şımarık bir kadından daha kötü bir şey verilmemiştir. Eğitilmesini istediğin şeyi eğit, terbiye edilmesi gerekeni terbiye et.” Sonra kızına döner ve ona da dinleyip güzelce itaat etmesini söyler.
Bu yüzden bazı kocalar “Onu elinden tutup Allah’a götürmeliyiz, ikramda bulunmalıyız” kisvesi altında eşlerine makul sınırların üzerinde şeyler verirler. Ama sen insanlara karşı kibirli davranıyorsun, onlara gururlu davranıyorsun onların kalplerine eziyet ediyorsun… Hayır:
Her şeyin hakkı eksiği tamamlanıncaya kadardır.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً ﴿
[ 29 سورة الإسراء: الآية ]
“Eli sıkı olma, ölçüsüzce eli açık da olma; sonra kınanacak, kendi kendine hayıflanacak duruma düşersin!”
[ İsra Suresi: 29 ]
Rasulullah (s.a.v) de şöyle buyuruyor:
(( اخشوشنوا، وتمعددوا، فإن النعم لا تدوم ))
[ الجامع الصغير عن ابن أبي حدرد ]
“(nefsine karşı) sert ol, Nimet devamlı, sonsuz değildir. ”
[ Camiu's-Sagir'de İbn Ebi'd-Derda'dan nakledilmiştir ]
İnsan ailesini her türlü duruma alıştırmalıdır.
Kadının eşi üzerindeki dördüncü hakkı: Erkeğin Kendisi için Süslenmesi
Kadının eşi üzerindeki dördüncü hakkı kadın nasıl kocası için süsleniyorsa erkeğin de karısı için süslenmesidir. Bu dini bir emirdir. Sen nasıl eşinin sana güzel görünmesini istiyorsan, eşin de insandır ve senin güzel bir şekilde görünmeni ister, bunun delili de şu ayettir:
﴾ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ﴿
[ 228 سورة البقرة: من الآية ]
“Kadınların, mâkul ve meşrû ölçülerde ödevlerine denk hakları vardır; erkeklerin ise onların üzerinde bir dereceleri mevcuttur.”
[ Bakara Suresi: 228 ]
Bu da yönetici ve idareci olmaları hasebiyledir.
Hz. Ömer b. Hattab’a bir kadın geldi. Bu kadının kocasının saçı başı dağınık ve tozluydu. Dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri, beni bu adamdan kurtar” Hz. Ömer ona baktı, ki çok iyi bir gözlemciydi. Kadının, kocasından hoşlanmadığını anladı. Bir adama işaret edip şöyle dedi: “Onunla git, yıka, tırnaklarını kes, saçından biraz al ve onu bana getir.” Bunun üzerine adam gitti ve dediğini yaptı, geri döndü. Hz. Ömer ona işaret edip karısının elini tutmasını istedi. Kadın dedi ki: “Ey Allah’ın kulu, Subhanallah! Bu müminlerin Emirinin yaptığı bir şey midir?” Sonra kocasını tanıdı ve onunla birlikte gitti. Hz. Ömer şöyle buyurdu: “İşte böyle, onlar için, eşleriniz için bunu yapın. Onlar da siz onların süslenmesini nasıl istiyorsanız, sizin de onlar için süslenmenizi isterler.
İşte bu hikaye kadının kocasının kendisi için süslenmesini istemeye hakkı olduğunu gösterir. Rasulullah (s.a.v.) saçı başı dağınık bir adam gördüğünde şöyle buyurdu:
(( احلق، فإنه يزيد في جمالك ))
“Tıraş ol, bu senin güzelliğini arttırır.”
[ Kaynaklarda mevcuttur ]
Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ كَانَ لَهُ شَعْرٌ فَلْيُكْرِمْهُ ))
“Kimin saçı varsa ona ikram etsin.”
[ Ebu Davut ]
Temizlik imandandır. Mümin temizdir, ahlakında, bedeninde, giyiminde temiz olmalıdır. Hz. Ali şöyle buyuruyor: “Allah pis kullarından hoşlanmaz.” İbn Abbas da şöyle buyuruyor: “Ben giyinir güzelleşirim, Allah güzeldir, güzelliği sever.”
Rasululah (s.a.v.) yanından geçildiğinde misk kokusundan tanınırdı. Ve şöyle buyururdu:
(( إِنَّكُمْ قَادِمُونَ عَلَى إِخْوَانِكُمْ فَأَصْلِحُوا رِحَالَكُمْ وَلِبَاسَكُمْ حَتَّى تَكُونُوا فِي النَّاسِ كَأَنَّكُمْ شَامَةٌ فَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يُحِبُّ الْفُحْشَ وَلَا التَّفَحُّشَ ))
“Kardeşlerinizin yanına gidiyorsanız, bineklerinizi ve giysilerinizi güzelleştirin ki, insanlar içinde (vücuttaki) bir ben gibi olun. Allah Teâlâ, çirkin sözü ve fiilleri sevmez.”
[ Ahmed b. Hanbel Ebu’d-Derda’dan nakletmiştir ]
Rasulullah (s.a.v.)’in Cuma günleri giydiği, o günlere has özel bir kıyafeti vardı. Kendisine heyetler geldiğinde de bu kıyafeti giyerdi, ashabı da bunu yapardı.
Mümin temiz şık elbiselere ihtiyaç duyar çünkü mümin İslam dinini temsil eder. Sen İslam’ın koridoru, geçidisin, senin önüne geçemezler.
Ebu’l-Hasan diyor ki: “Erkeğin karısına karşısındaki görünüşü onun iffetini arttırır.”
Böylece o seni güzel bir halde, temiz, saçları taranmış bir halde görür. Bu onu koruyan bir durumdur. Onun gözünde değerin artar ve diğerlerinden yüz çevirir.
Kadının Eşi üzerindeki beşinci hakkı: Erkeğin karısından uzaklaşmaması ve yatağını terk etmemesi
Kadının eşi üzerindeki beşinci hakkı erkeğin ondan uzaklaşmaması ve yatağını terk etmemesidir. Çünkü bu tavır eşine şunu demek olur: “Sen benim için annem gibisin. Bu da Allah’ın haram kıldığı bir şeydir. Bunu yapan kişi kefaret olarak ya altmış gün oruç tutar ya da altmış fakiri doyurur. Erkeğin nasıl kadına ihtiyacı varsa kadının da erkeğe ihtiyacı vardır. Bunu görmezden gelmek kadının ihtiyaçlarına haksızlık etmek olur. Enes b. Malik (r.a.)’den şöyle bir hadis naklediliyor:
(( جَاءَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ إِلَى بُيُوتِ أَزْوَاجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْأَلُونَ عَنْ عِبَادَةِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَلَمَّا أُخْبِرُوا كَأَنَّهُمْ تَقَالُّوهَا، فَقَالُوا: وَأَيْنَ نَحْنُ مِنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ؟ قَدْ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأَخَّرَ، قَالَ أَحَدُهُمْ: أَمَّا أَنَا فَإِنِّي أُصَلِّي اللَّيْلَ أَبَدًا، وَقَالَ آخَرُ: أَنَا أَصُومُ الدَّهْرَ وَلَا أُفْطِرُ، وَقَالَ آخَرُ: أَنَا أَعْتَزِلُ النِّسَاءَ، فَلَا أَتَزَوَّجُ أَبَدًا، فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَيْهِمْ فَقَالَ: أَنْتُمْ الَّذِينَ قُلْتُمْ كَذَا وَكَذَا، أَمَا وَاللَّهِ إِنِّي لَأَخْشَاكُمْ لِلَّهِ، وَأَتْقَاكُمْ لَهُ، لَكِنِّي أَصُومُ وَأُفْطِرُ، وَأُصَلِّي وَأَرْقُدُ، وَأَتَزَوَّجُ النِّسَاءَ، فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي ))
“Üç kişi, Peygamberimiz (s.a.v.)’in zevcelerinin evlerine gelip Peygamberimizin ibadetinden soruyorlardı. Bunlara Peygamberimizin ibadeti haber verilince kendi yaptıkları ibadeti azımsadılar: ″Biz nerede, Resulullah nerede? Allahu Teâlâ, Peygamberinin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır″ dediler. İçlerinden biri: ″Bana gelince, ben geceleri daima namaz kılacağım″ dedi. Diğeri de: ″Ben her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz olmayacağım″ dedi. Üçüncüsü de: ″Ben de kadınlardan uzak duracağım ve hiç evlenmeyeceğim″ dedi. Resulullah (s.a.v.) onların yanlarına gelerek şöyle buyurdu: ″Bu sözleri söyleyenler siz misiniz? Vallahi! En fazla Allah’tan korkanınız ve en fazla takvalı olanınız benim. Bununla beraber ben hem nâfile oruç tutarım, hem oruçsuz bulunurum, hem nâfile namaz kılarım, hem uyurum ve kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.″
[ Buhari ve Müslim ]
Bir müslümanın Rasulullah (s.a.v.)’in uygulamaları dışında farklı şeyler tatbik etmesi sünnete aykırılıktır. Ölene kadar evlenmeyenler, çalışmayı bırakanlar, bunlar sünnete aykırı davranmış olurlar. Rasulullah (s.a.v.)’in sünneti size en yüksek mertebeye ulaşacağınızı garanti ediyor. Rasulullah’ın da eşleri vardı, etraflarında dolanırdı. Hz. Aişe’den şöyle naklediliyor: (( كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقْسِمُ فَيَعْدِلُ، وَيَقُولُ: اللَّهُمَّ هَذَا قَسْمِي فِيمَا أَمْلِكُ فَلَا تَلُمْنِي فِيمَا تَمْلِكُ وَلَا أَمْلِكُ ))
“Rasûlullah (s.a.v.) gecelerini hanımları arasında paylaştırarak adaleti sağlar ve "Ey Allah'ım, benim elimden gelen taksimim budur. Senin gücün yetip de benim gücümün yetmediği hususlarda beni hesaba çekme." diye dua ederdi.”
[ Tirmizi ]
Hz. Ömer döneminde bir kadın halifeye gelir ve şöyle der: “Ey müminlerin emiri, benim eşim çok dindardır.” Hz. Ömer de “Allah kocanı sana mübarek kılsın” der. Kadın “Benim kocam çok dindardır ve ben onu şikayet etmek istemiyorum.” Diye karşılık verir. Hz. Ömer’in Kab el-Esedi isminde bir arkadaşı vardır ve der ki: “Bu kadın kocasından şikayet ediyor.” Hz. Ömer “Bunu onun sözlerinden mi anladın?” diye sorar. Eğer böyle düşünüyorsan aralarında hükmet. Kab der ki: “Bu kadını ve kocasını bana getirin.” Adama der ki: “Eşin senden şikayetçi.” “Yiyecek içecek konusunda mı?” diye sorar adam. Kab “hayır” der. Kadının bu şikayetlerini bir şair şöyle dizelere dökmüştür:
Ey hikmet sahibi hakim, dostumun doğru yolu onu yatağımdan uzaklaştırdı.
İbadeti ona beni yatağımda yalnız bıraktırdı, hüküm ver ey Kab tereddüt etme
O ne gece uyur ne de gündüz, ben onu kadınlar konusunda övemem.
Kocası şöyle söyler:
Beni yatağında yalnız bırak, ben indirilen ayetler karşısında hayret eden bir kimseyim
Nahl Suresi’nde, yedi uzun surede ve Allah’ın kitabında büyük bir korkutma var
Hakim olan Kab ise şöyle söyler:
Karının senin üzerinde hakkı var aklı olanlara duyurulur ki onun payı dörtte birdir.
Öyleye ona bunu ver ve hastalıklı olan hasletleri bırak.
Yani Allah Azze ve Celle size iki, üç ve dört kadını helal kıldı. Böylece üç gün Rabbinize ibadet edersiniz. Kalan dört gün eşlerinize kalır. (Dörtte bir pay demesinin sebebi budur.) Hz. Ömer şöyle dedi: “Vallahi hangi yaptığın daha güzel bilmiyorum, olayı anlaman mı, aralarında verdiğin hüküm mü… Sen şimdi git, Basra’ya kadılığa tayinin verildi.”
Kadının Altıncı Hakkı: Eşinin onu hayra yönlendirmesi, şerden uzaklaştırması, nefsini muhafaza etmesi
Kadının haklarından biri de eşinin onu hakka yönlendirmesi ve şerli yollardan uzaklaştırmasıdır. Yine ona kendini muhafaza etmesini emretmesi de kadının haklarından bir tanesidir. Mesela, kişinin evinde bir balkon var, kadın ev kıyafeti ile balkona çıkar, geçenler de ona bakarlar. Kocası buna bir şey demez, kadın onun tepki vermediğini görür ve buna devam eder. Kocasının bu sessizliğini gördükçe yaptığına devam eder. Ama kadının senin üzerindeki haklarından bir tanesi ona tesettürü emretmendir. Çünkü eğer kadın bunu yapmazsa şiddetli bir azaba çarptırılacaktır. Bunun delili şu ayettir: ﴾ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ ﴿
[ 59 سورة الأحزاب: من الآية ]
“Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır.”
[ Ahzap Suresi: 59 ]
Yine Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ﴿
[ سورة الأحزاب: من الآية 33 ]
“Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin.”
[ Ahzap Suresi: 33 ]
Bu ayet topluma en büyük hizmeti sunabilmek için asıl merkezin ev olduğu, evde kalmak gerektiğini ifade eder. Çocuk yetiştirmekten daha önemli bir görev yoktur. Tıpkı yolcuların hayatını korumak için kendini kokpite adayan pilot gibi… Ev kadının yönetim merkezidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( أيما امرأة قعدت على بيت أولادها فهي معي في الجنة ))
“Çocuklarının yanında evde oturan kadın, cennette benimle beraberdir.”
[ Camiu’s-Sagir’de Enes (r.a.)’den naklediliştir ]
(( أي اعلمي أيتها المرآة، وأعلمي من دونك من النساء أن حسن تبعل المرآة زوجها يعدل الجهاد في سبيل الله ))
[ كنز العمال عن أسماء بنت يزيد الأنصارية ]
“Ey kadın bil ki, senin dışındaki kadınlar da bilsinler ki, kadının kocasına yaptığı iyilik Allah yolunda cihat gibidir.”
[ Kenzu’l-Ummal Esma bint. Yezid el-Ensari’den nakletmiştir ]
﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ ﴿
Bu Rasulullah (s.a.v.)’in hanımları içindir. O’nun eşleri evlerine yerleşmişlerdi. Onlar çok iffetli, takva sahibi tertemiz kadınlardı. Bu emir mümin kadınlara da öncelikli olarak yöneltilmiştir. Bu fıkıhta temel bir ilkedir.
Mesela Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ ﴿
[ سورة الإسراء: من الآية 23 ]
“Onlara of bile deme”
[ İsra Suresi: 23 ]
Yani onlara vurmak zaten öncelikli olarak yasaktır.
Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
﴾ لَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ ﴿
[ سورة النور: من الآية 31 ]
“Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.”
[ Nur Suresi: 31 ]
Kadının dikkat çeken bir yürüyüşü vardır, bu yürüyüş şeklinden uzak durması emredilmiştir. Yine parlak renkli kıyafetler giymek de, dikkat çekici ses çıkaran ayakkabılar giymek de böyledir. En kötüsü de parfüm kokusudur. Kadın evden parfüm sıkarak çıkarsa melekler evine dönünceye kadar ona lanet ederler. Yani erkeklerin dikkatini çeken her şey kesin bir şekilde haramdır.
Kadın bazen ziynet konusunu ihmal eder ve kocası bundan rahatsız olur hatta iş boşanmaya kadar gider. Burada suçlu erkektir. Çünkü erkek eşine görünüşünü düzeltmesini emretmeli, onu kontrol etmelidir. Kadın genç olabilir bilmeyebilir, önemsemez veya aldırmaz. Ama bu konuda ihmale devam ederse erkek de ona öğretmeden, duruma dikkat çekmeden sadece rahatsız olur da, eşine karşı katı bir tavır sergiler ve ona sebep de söylemeden ailesinin evine gönderirse günahkar olur. Bu yüzden erkeğin hanımına bu vazifesini hatırlatması gerekir. Bu vazifelerden ilki kadının kocasının karşısında onu harama bakmaktan sakındırmak için görüntüsüne dikkat etmek, güzel olmaktır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuyor mu:?
(( يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ، مَنْ اسْتَطَاعَ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ، وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ... ))
“Ey gençler topluluğu: Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gerçekten harama bakmayı engelleyici, namus için en koruyucu bir vesiledir.”
[ Buhari ve Müslim ]
Müminin evliliğindeki ilk hedef şehvetleri karşısında iffetli olmasıdır. Kadın kendini, kıyafetlerini, süsünü ihmal ettiğinde eşi ondan hoşlanmaz, kızar, kovarsa, bu kadını gaflet sarmış olabilir. Çünkü eşinin onu uyarması, dikkatini çekmesi ve ona emretmesi gerekirdi. Eşinin istekleri seviyesinde olması için onun dikkatini çekmeliydi. Bunun delili şudur: Cabir b. Abdullah’tan şöyle naklediliyor: (( كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي غَزْوَةٍ، فَلَمَّا قَفَلْنَا كُنَّا قَرِيبًا مِنْ الْمَدِينَةِ تَعَجَّلْتُ عَلَى بَعِيرٍ لِي قَطُوفٍ، فَلَحِقَنِي رَاكِبٌ مِنْ خَلْفِي فَنَخَسَ بَعِيرِي بِعَنَزَةٍ كَانَتْ مَعَهُ، فَسَارَ بَعِيرِي كَأَحْسَنِ مَا أَنْتَ رَاءٍ مِنْ الْإِبِلِ، فَالْتَفَتُّ، فَإِذَا أَنَا بِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ، اللَّهِ إِنِّي حَدِيثُ عَهْدٍ بِعُرْسٍ، قَالَ: أَتَزَوَّجْتَ ؟ قُلْتُ: نَعَمْ، قَالَ: أَبِكْرًا أَمْ ثَيِّبًا ؟ قَالَ: قُلْتُ: بَلْ ثَيِّبًا، قَالَ: فَهَلَّا بِكْرًا تُلَاعِبُهَا وَتُلَاعِبُكَ ؟ قَالَ: فَلَمَّا قَدِمْنَا ذَهَبْنَا لِنَدْخُلَ فَقَالَ: أَمْهِلُوا حَتَّى تَدْخُلُوا لَيْلًا، أَيْ عِشَاءً، لِكَيْ تَمْتَشِطَ الشَّعِثَةُ، وتستحدث الْمُغِيبَةُ ))
[ متفق عليه ]
"Bir gazvede Nebi (s.a.v.) ile birlikte idik. Geri dönüp de Medine'ye yaklaştığımız vakit ben pek hızlı gitmeyen bir deve üzerinde, varmak için acele ettim. Arkamdan binekli birisi bana yetişti. Devemi beraberindeki küçük bir harbe ile güttü. Bunun üzerine devem gördüğüm en güzel bir deve gibi yol almaya başladı. Dönüp baktığımda Rasulullah (s.a.v.)’ı görüverdim. Ey Allah'ın Resulü, ben henüz yeni evliyim, dedim. O: Evlendin mi diye sordu. Evet, dedim. Bakire ile mi yoksa dul ile mi diye sordu. Ben: Hayır, dul ile dedim. Allah Resulü: Ne diye bakire ile evlenmedin ki? Sen onunla oynaşırdın, o da seninle oynaşırdı. (Cabir devamla) dedi ki: (Medine'ye) yaklaştığımızda (evlerimize) girmek üzere gittik. Allah Resulü: Geceleyin yani akşam vakti girinceye kadar bekleyiniz ki böylelikle saçı başı karışık olan taransın, kocası yanından uzun süre ayrılmış bulunan kadın da etek tıraşı olsun, diye buyurdu."
[ Buhari ve Müslim ]
Rasulullah (s.a.v.) erkek seyahatteyken eşine dönüşünü sürpriz yapmasını reddetmiştir. Çünkü kadın eşini karşılamaya müsait olmayabilir, görünüşü vasatın altında olabilir. Rasulullah (s.a.v.) bize seyahat dönüşü direk eve gitmememiz, önce haber vermemiz gerektiğini öğretmiştir. Zira kadın saçını, ziynetini, görüntüsünü düzeltip hazır olmalıdır. Bu Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetidir. Şöyle buyurmuştur:
(( أَمْهِلُوا حَتَّى تَدْخُلُوا لَيْلًا، أَيْ عِشَاءً، لِكَيْ تَمْتَشِطَ الشَّعِثَةُ، وتستحدث الْمُغِيبَةُ ))
“Geceleyin yani akşam vakti girinceye kadar bekleyiniz ki böylelikle saçı başı karışık olan taransın, kocası yanından uzun süre ayrılmış bulunan kadın da etek tıraşı olsun”
Erkek karısına kendisine bakması için zaman bırakmıyor olabilir. Burada da problem çıkar. Ki kadın onu memnun etmelidir. Ama buna vakti yoktur. Onun istenilen şekilde olması için bir süre görmezden gelmelisin. İbn Abbas (r.a.)’dan şöyle naklediliyor:
(( لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمُتَشَبِّهِينَ مِنْ الرِّجَالِ بِالنِّسَاءِ، وَالْمُتَشَبِّهَاتِ مِنْ النِّسَاءِ بِالرِّجَالِ ))
“Resulullah (s.a.v.) kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve kendilerini erkeklere benzeten kadınlara lanet etmiştir."
[ Buhari ]
Burada kadının erkekler gibi konuşmaları, erkekler gibi giyinmeleri akla gelmektedir. Buna ek olarak kadının ziynetini, süsünü ihmal etmesi de buna dahildir. Sertliği ve kabalığı yumuşaklık ve inceliğe tercih edersen erkeklere benzeyebilirsin. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v.) sertlik ve güç konusunda erkeklere benzememeleri için kadınlara süslenmeyi emretmiştir. Hz. Aişe şöyle buyuruyor:
(( كَانَتْ امْرَأَةُ عُثْمَانَ بْنِ مَظْعُونٍ تَخْتَضِبُ، وَتَتَطَيَّبُ، فَتَرَكَتْهُ، فَدَخَلَتْ عَلَيَّ فَقُلْتُ لَهَا: أَمُشْهِدٌ أَمْ مُغِيبٌ ؟ فَقَالَتْ: مُشْهِدٌ كَمُغِيبٍ، قُلْتُ لَهَا: مَا لَكِ ؟ قَالَتْ: عُثْمَانُ لَا يُرِيدُ الدُّنْيَا، وَلَا يُرِيدُ النِّسَاءَ، قَالَتْ عَائِشَةُ: فَدَخَلَ عَلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَخْبَرْتُهُ بِذَلِكَ، فَلَقِيَ عُثْمَانَ، فَقَالَ: يَا عُثْمَانُ، أَتُؤْمِنُ بِمَا نُؤْمِنُ بِهِ ؟ قَالَ: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ، قَالَ: فَأُسْوَةٌ مَا لَكَ بِنَا... فَاصْنَعْ كَمَا نَصْنَعُ ))
“Osman b. Mazun’un hanımı kınalanır, kokulanırdı. Ama sonra bunu bıraktı ve yanıma geldi. Ona dedim ki: “Kocan yanında mı değil mi?” “Var ama yok gibi” dedi. Dedim ki “senin neyin var?” Şöyle söyledi: “Osman dünyayı istemiyor, kadınları istemiyor,” Hz. Aişe şöyle buyuruyor: “Rasulullah (s.a.v.) yanıma geldi ben de bu durumu (s.a.v.)’e haber verdim. Osman’la görüşüp şöyle dedi: “Ey Osman bizim inandığımız şeye inanıyor musun?” Dedi ki: “Evet Ya Rasulallah” Efendimiz şöyle buyurdu: “Bende senin için örnek vardır, biz ne yapıyorsak sen de onu yap.”
[ Ahmed ]
Bunun üzerine Osman b. Mazun karısına baktı ve onun hakkını teslim etti. İkinci gün hanımı Hz. Aişe’ye geldi ve dedi ki: “Kadınların başına gelen benim de başıma geldi. Hanımı ihmal etmek sorumluluktur.”
Müminlerin annesi HZ. Aişe’den şöyle naklediliyor:
(( أَنَّهَا اشْتَرَتْ نُمْرُقَةً ـ وسادة ـ فِيهَا تَصَاوِيرُ، فَلَمَّا رَآهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَامَ عَلَى الْبَابِ فَلَمْ يَدْخُلْهُ، فَعَرَفْتُ فِي وَجْهِهِ الْكَرَاهِيَةَ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَتُوبُ إِلَى اللَّهِ وَإِلَى رَسُولِهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، مَاذَا أَذْنَبْتُ ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا بَالُ هَذِهِ النُّمْرُقَةِ ؟ قُلْتُ: اشْتَرَيْتُهَا لَكَ لِتَقْعُدَ عَلَيْهَا، وَتَوَسَّدَهَا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَصْحَابَ هَذِهِ الصُّوَرِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُعَذَّبُونَ، فَيُقَالُ لَهُمْ: أَحْيُوا مَا خَلَقْتُمْ، وَقَالَ: إِنَّ الْبَيْتَ الَّذِي فِيهِ الصُّوَرُ لَا تَدْخُلُهُ الْمَلَائِكَةُ ))
“Aişe üzerinde suretler bulunan bir yastık satın almıştı. Resulullah (s.a.v) onu görünce kapıda durdu ve içeri girmedi. Aişe, hoşlanmadığını yüzünden anladı. Ey Allah'ın Resulü, Allah'a ve Resulüne tövbe ettiğimi arz ediyorum. Ben ne günah işledim, dedi. Allah Resulü: Bu yastık ne oluyor, buyurdu. Aişe: Üzerine oturasın, ona yaslanasın diye satın aldım, dedi. Bu sefer Resulullah (s.a.v.): Şüphesiz bu suretlerin sahipleri kıyamet gününde azap edilirler ve onlara: Halk ettiğiniz şeylere hayat verin, denilir, buyurdu. Ayrıca: İçinde suretlerin bulunduğu bir eve melekler girmez, dedi."
[ Buhari ve Müslim ]
Rasulullah (s.a.v.) zamanında insanlar putları yontarlardı ve insanlar Allah’ı bırakıp o putlara taparlardı. Heykeltıraşçılığın anlamlarından biri de cisimleştirmedir. İnsanlar o zaman Allah’a ortak koşar bu putlara taparlardı. Bu yüzden sedd-i zerai (zararın önüne geçmek) kuralı sebebiyle Efendimiz şöyle buyurmuştur:
(( إِنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَذَابًا عِنْدَ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الْمُصَوِّرُونَ ))
[ متفق عليه عن ابن مسعود ]
“Kıyamet günü azâbı en şiddetli olanlar, sûret yapanlardır."
[ Buhari ve Müslim İbn Mesud’dan nakletmiştir ]
Yedinci Hak: Hanımını Kıskanmak
Kadının kocası üzerindeki haklarından bir tanesi de kocasının kendisini kıskanmasıdır. Çünkü eşlerini hiç kıskanmayan erkekler vardır. Yalnız git, tek başına gel, doktora yalnız gönderir, mağazaya yalnız gönderir. Ama kocasının onu kıskanması kadının hakkıdır. Yine karısını kendi onuru ve karısının onurunu korumak adına onu yönlendirmesi de bir haktır. Fakat bu erkeğin kıskançlık konusunda aşırıya kaçması anlamına gelmez. Aşırı kıskançlık hastalıktır. Seviyeli bir kıskançlık olmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: (( أَتَعْجَبُونَ مِنْ غَيْرَةِ سَعْدٍ ؟ وَاللَّهِ لَأَنَا أَغْيَرُ مِنْهُ، وَاللَّهُ أَغْيَرُ مِنِّي، وَمِنْ أَجْلِ غَيْرَةِ اللَّهِ حَرَّمَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ ))
“Siz Sad'ın kıskançlığına şaşıyor musunuz? Vallahi ben ondan daha kıskancım; Allah da benden daha kıskançtır. Kıskançlığından dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır.”
[ Buhari ve Müslim Mugire’den nakletmiştir ]
Kıskançlık iki çeşittir: İstenilen ve istenmeyen kıskançlık
Kıskançlık gereklidir. Fakat bir seviyeli kıskançlık vardır, bir de hastalıklı kıskançlık vardır. Rasulullah (s.a.v.) bunu ayırmıştır. Ebu Hureyre’den nakledilen hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( مِنْ الْغَيْرَةِ مَا يُحِبُّ اللَّهُ، وَمِنْهَا مَا يَكْرَهُ اللَّهُ، فَأَمَّا مَا يُحِبُّ فَالْغَيْرَةُ فِي الرِّيبَةِ، وَأَمَّا مَا يَكْرَهُ فَالْغَيْرَةُ فِي غَيْرِ رِيبَةٍ ))
“Kıskançlığın bazısını Allah sever, bazısını da sevmez. Allah’ın sevdiği kıskançlık, kötülük olduğunda kuvvetli zan beslendiği zaman duyulan kıskançlıktır. Allah’ın hoşlanmadığı kıskançlık da zayıf bir ihtimal karşısında duyulan kıskançlıktır.”
[ İbn Mace ]
Şimdi bir Allah ve Resulünün sevdiği kıskançlık vardır, bir de sevmediği kıskançlık vardır.
Allah’ın sevdiği kıskançlık şüphe olduğundadır. Mesela sen şüphelendin, sana endişe verici bir bilgi geldi. Doğru olmayan davranışlar sergilendiğini hissettin. Şüpheye düştün. Kalbine şüphe düştüğünde kıskançlık yapmak Allah ve Resulünün sevdiği kıskançlıktır. Allah ve Resulü’nün istemediği kıskançlık ortada hiç şüphe olmadığı zamanlarda yapılan kıskançlıktır. Bu durumda hiçbir delil yoktur. Herhangi bir haber, bir ibare, bir işaret, endişe edici bir davranış yoktur. Her şey doğal seyrindedir. Bu durumda eşinizi kıskanıyorsanız Allah ve Resulü bu kıskançlığı sevmez.
Doğru olmayan kıskançlık sebebiyle eşler arasında nefret oluştuğunu gördüğüm çok hadise oldu. Yerinde olmayan kıskançlık sebebiyle nefret doğar. Çünkü çok kıskanç kadınlar vardır. Mümin bir kadın eşi geç kaldığında “neredeydin, kiminleydin?” diye sorar. Kocası da mümindir. “Kiminle olacaksın?” Arkadaşıyla olabilir, işiyle meşgul olabilir. Yahut o da şöyle sorabilir: “Ben yokken kimse geldi mi?” Bu ne demek? Şüphe olmadan, sebepsizce, delilsizce, hiçbir işaret olmadan, bir uyarı, dikkat çekici bir olay olmadan yapılan kıskançlık Allah ve Resulü’nün sevmediği bir kıskançlıktır. Ama şüphe barındıran kıskançlık şüpheli tavırlar sebebiyle ortaya çıkan kıskançlık istenen bir duygudur.
Mesela eve girdin, eşin rahatsız oldu. Ona sorarsın: “Neden rahatsız oldun?”Birden kapı kapandı. Bir şey çıktı… bir şey girdi… Bu gibi durumlarda tabi ki kıskanacaksın. Şöyle ki, dini tam olarak anlamayan kişi bunun bedelini ağır öder. Vallahi on beş yıl önce bu mescitte hutbenin ardından bir adam elimden tuttu ve şöyle dedi: “Seninle çok önemli bir konuyu konuşmak istiyorum. “Buyur” dedim. Anlattı: “Bugün anladım ki eşim iki yıldır beni komşumuzla aldatıyormuş. “Bunun sebebi nedir?” diye sordum. Şöyle söyledi: “Bizim bir komşumuz var, bir seferinde bize geldi. Ben eşimi çağırdım, ey filanca gel bizimle otur bu filanca senin kardeşin sayılır.” İşte din konusundaki cehaletinin bedeli ağır oldu. Şöyle ki ilim meclislerine katılmak Rasulullah (s.a.v.)’in de buyurduğu gibi her müslüman üzerine vaciptir. Ama çok tehlikeli kurallar olabilir. Mesela karma ortamlar zinaya yol açan durumlardır. Kişi orada kendi karısında olmayan özelliklere sahip birini görür ve ona meyleder. Kadın da ona meyleder. Birbirlerini yoldan saptırırlar. Eşlerinin arkasından ahlaksızlık yaparlar. İşte dine aykırı davranan herkes çok ağır bedeller öder.
Mesela biri diyor ki: “Bize edepli ve nazik nişanlı bir genç geldi. Ona soruldu: “Nikâhınız kıyıldı mı?” Genç nikâhın zaruri olmadığını söyledi. Önümüzde vakit var, dedi. Nişanlısıyla girip çıkıyordu. Sonra genç gitti ve genç kızın karnı şişmeye başladı.” Dine aykırı davranan herkes ağır bir bedel öder. İşte buralarda kıskançlık Allah ve Resulü’nün sevdiği kıskançlıktır. Allah ve Resulünün sevmediği kıskançlık ise şüphe olmadan yapılan kıskançlıktır.
Erkeğin hanımını korumak için şüphe verecek durumları uzaklaştırması:
Bir şey daha var. Sen eşinle yolda yürüyorsun, sen çevrendeki kadınlara bakıyorsan veya bir kadın eşini ziyaret etmişse, hanımın onu karşılamış ve ağırlamışsa ve sen de ona bakıyorsan çok tehlikeli bir şey yapmış olursun. Hanımın seni görür, sen dine aykırı davranıyorsun. Sen bu şekilde onun da böyle davranması için örnek oluyorsun. Ama seni iffet ve edep içinde görmüş olsaydı, sen vera içinde bakışlarını çevirseydin hanımın da seni örnek alırdı. Burada Hz. Musa (a.s.)’ın sözünü düşünelim:
﴾ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا ﴿
[ سورة القصص: من الآية 23 ]
“Onlara, “Meseleniz nedir?” diye sordu.”
[ Kasas Suresi: 23 ]
Arapçada bundan daha kısa ve öz, bu kadar ciddi ve kapsamlı bir ifade var mı? Dediler ki:
﴾ قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ ﴿
[ سورة القصص: من الآية 23 ]
“Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlı” dediler.”
[ Kasas Suresi: 23 ]
Başak bir seferde de;:
﴾ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ﴿
[ سورة القصص: من الآية 25 ]
“Bizim yerimize (hayvanlarımızı) sulamanın karşılığını ödemek üzere babam seni çağırıyor” dedi.
[ Kasas Suresi: 25 ]
“Babam seni çağırıyor” deyip susmadı. Öyle olsa soracaktı: “neden” diye ve karşılıklı bir diyalog başlayacaktı.
﴾ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ﴿
[ سورة القصص: من الآية 25 ]
“Bizim yerimize (hayvanlarımızı) sulamanın karşılığını ödemek üzere babam seni çağırıyor” dedi.
[ Kasas Suresi: 25 ]
Bir cümle ile konuşmayı bitirdi.
﴾ وَقُلْنَ قَوْلاً مَّعْرُوفاً ﴿
“Ayrıca düzgün söz söyleyin.”
[ Ahzap Suresi: 32 ]
Ekstra bir konuşma yok. Mesela “Ücreti şu kadar, öde ve yürü.” Ama şöyle dediğinde “ biz senin komşuyuz” o zaman akıcı bir sohbet başlar. Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَّعْرُوفاً ﴿
“Eğer günahtan sakınmak istiyorsanız sözü edalı bir tavırla söylemeyin ki, kalbinde çürüklük olan kimse ümide kapılmasın. Ayrıca düzgün söz söyleyin.”
[ Ahzap Suresi: 32 ]
Telefonda bile bir cümle yeter. “Filanca burada mı?” hayır. Filancanın aradığını haber verdiler. Bitti… Kapı çalıyor, “filanca evde mi?” Hayır buyurun… Bu usule uygun değil. İnsan nasıl konuşacağını öğrenmelidir. Rasulullah (S.a.v.)’den gelen hadislerde de olduğu gibi kişinin eşinin yanında iffetli olması gerekir, Allah’ın karşısında iffetini takınmalıdır. Kişi iffetli olursa eşine de başkaları karşısında, esnafla, müşteriyle, herhangi bir kimseyle karşılaştığında iffetli olmasını öğretmiş olur. Ama konuşma uzar, sohbete dönüşürse, çok yumuşak, hoş sohbetle sohbet eder, ona bakarsa, aralarında eğlenceli esprili konuşmalar geçerse bu helal olmaz. Sanki konuşma konusunda aşırıya kaçmada hanımına fırsat veriyormuş gibi olur. Kadının kocası üzerindeki haklarından biri yine kocasının ona namazı emretmesidir. En güzeli birlikte namaz kılmalarıdır, evde eşi ve çocuklarıyla birlikte namaz kılmalarıdır. Bu da cemaatle namaz olur. Abdest alırlar, cemaatle namaz kılarlar. Yani namazın ve farz ibadetlerin kendisine emredilmesi de kadının hakkıdır.
﴾ وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقاً نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى ﴿
“Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol. Senden rızık istemiyoruz; asıl biz seni rızıklandırıyoruz. Mutlu gelecek, günahlardan sakınanların olacaktır.”
[ Taha Suresi: 132 ]
Bu nedenle bazı hadislerde kadının kıyamet günü kocasının boynuna asılıp şöyle diyeceği geçmektedir: “Ya Rabbi, benim hakkımı kocamdan al. Çünkü o beni kötü şeyler yaparken görür ama beni engellemezdi. Ben hayırlardan uzaklaşırken o bunu görürdü. Beş vakit namazı bana emretmedi Ya Rabbi. Benim hakkımı ondan al.”
Kişi bunları yapmazsa eşinden dolayı da zor bir hesaba çekilir.
Sekizinci Hak: Kadının sırlarının açığa vurulmaması
Başka bir konuya gelelim, hiçbir şekilde, ne ima ile ne açıkça, ağır cezalar altında karısının evlilik hayatı ile ilgili sırlarını açığa vurması caiz değildir. Bunu yapan namusunu kıskanmıyor demektir. Karı koca arasındakini sadece Allah bilmelidir. Kadınlar bazı ortamlarda eşleri hakkında konuşurlar, evlilik hayatının sırlarını anlatırlar. Bazen de erkekler eşleri hakkında konuşur ve evlilik ilişkilerinin sırlarını söylerler. Bunu yapan yiğitliğini kaybetmiştir. Abdullah b. Ömer’den nakledilen şu hadiste Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
(( ثَلَاثَةٌ قَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ الْجَنَّةَ: مُدْمِنُ الْخَمْرِ، وَالْعَاقُّ، وَالدَّيُّوثُ الَّذِي يُقِرُّ فِي أَهْلِهِ الْخَبَثَ ))
"Allah, üç sınıf insana cenneti haram kılmıştır: İçki düşkünü, anne-babasına itaatsizlik eden ve ailesinde fuhşa göz yuman kişi."
[ Ahmed, Müsned ]
Ebu Said el-Hudri’den nakille Efendimiz yine şöyle buyurmaktadır:
(( إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللَّهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الرَّجُلَ يُفْضِي إِلَى امْرَأَتِهِ، وَتُفْضِي إِلَيْهِ ثُمَّ يَنْشُرُ سِرَّهَا ))
“Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah indinde mevkii en kötü olacak insanlardan biri, karısı ile haşır neşir olup da sonra onun sırrını yayandır.”
[ Müslim ]
Ancak şu soru bu kapsama girmez: “Düğün oldu mu?” Rasulullah (s.a.v.) Ebu Talha’ya sormuştu: “Gece evlendiniz mi?” Burada Efendimizin maksadı eşiyle ilişkiye girip girmediğini sormaktı. Bunun evlilik hayatının sırları ile ilgisi yoktur.
Dokuzuncu Hak: Kadına gücünün üzerinde işler yüklememek
Kadının bir hakkı da kendisine gücünün üzerinde işler yüklenmemesidir. Bazen adam ev temizliği ile ilgili mantıksız bir program düzenler ve bunun ciddi hesabını sorar. Burada tetkik etmek, incelemek kolaydır. Başarı büyük emek ister. Kadının çocukları varsa, büyük işleri varsa sen de ona “şunu niye yapmadın? Neden yapmıyorsun?” diye soruyorsan bu dine aykırıdır. Zira erkeğin hanımına takati üzerinde işler yüklemesi helal değildir. Yine işleri bizzat meşru olabilir ama evlilik hayatı şartları gereği gayri meşru olabilir. Mesela adet dönemi, kadın bu dönemde güçsüz olur, erkek de ona bu dönemde gücünün üzerinde iş yükler, hesap sorar, sanki kadın kötü ve inatmış gibi… Aynı şekilde bu da dine aykırıdır. Rasulullah (s.a.v.) hizmetçiye bile gücü üzerinde iş yüklememeyi tavsiye etmiştir. Hal böyle iken hanımına gücünün üzerinde iş yüklemek öncelikli olarak doğru değildir.
Hz. Fatıma (r.a.) babası Rasulullah (s.a.v.)’e hizmet etmenin zorluklarından şikayetçi olmuştu. Efendimiz de Ona şöyle söylemesini emretmişti: “Subhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah, Allahu Ekber.” Bu kadının eşine evine makul düzeyde hizmet etmesi gerektiğine bir işarettir. Ancak kesin görüş şudur; Eğer arada sevgi ve şefkat varsa bu sorumluluğun karşılığı artar. Çünkü kadın kendi isteği ve inisiyatifiyle gücünden fazlasını harcayarak çalışabilir, erkek de ona yardımcı olur. Yeter ki sevgi ve samimiyet olsun, böyle olursa eşler arasında bazı haklar helal olur. Kişi ne kadar hakları yerine getirirse Allah’a o kadar yaklaşır ve Allah’a giden yolun açıldığını hisseder.