Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selam, sadık ve güvenilir olan Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım, senin bize öğrettiğinden başka ilmimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilensin, hâkimsin. Allahım, bana fayda verecek şeyleri öğret. Beni, öğrettiklerinden nasiplendir, ilmimi artır. Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, batılı da batıl olarak görüp ondan sakınmamızı nasip et. Bizi, sözü işitip en güzeline uyanlardan eyle. Rahmetinle bizi salih kulların arasına kat.
Değerli kardeşlerim, Bakara Suresi 3. Dersimizi yapacağız inşallah.
Arzular insanı harekete geçirir çünkü insanın genel özelliği dinamik olmasıdır:
Halen şu ayetteyiz:
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ İşte bu kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿
“ذلك (bu) kelimesinde ذا işaret ismidir. Burada Kuran’ı Kerime bir işaret söz konusudur. “ل (lam)” harfine gelince o uzaklık ifade eder. Ona uzaklık lamı veya tazim (yüceltme) lamı da denir. Lam olmadığında farklı bir anla ifade eder.
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ (2 ﴿
Kaf harfi ise karşı tarafa hitap harfidir. Allah Subhanehu ve Teala bu kitaba işaret eder. Bize yüceliğini anlatır ve tüm insanlara hitap eder. Üzerinde durmamız gereken diğer önemli kısmın ayetin devam eden şu kısmıdır:
﴾ (هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿
Değerli kardeşlerim, İnsan hareket demektir. Neden? Çünkü Allah ona arzular vermiştir. Bu arzu, şehvet ve istekler ona harekete geçirir. Yemeğe ihtiyaç duyar bu da onu çalışmaya iter. Kadına ihtiyaç duyar bu onu evliliğe iter. Ya da başka yolara. Kendini ortaya koymak ister başarıya, yeteneklerine yönelir. Allah’ın ona bahşettiği bu ihtiyaçlar harekete geçmesini sağlar. Sonuç olarak insanın en belirgin özelliği dinamik hareketli olmasıdır. Şu poşeti yüz yıllarca burada bıraksanız gram hareket etmez. Çünkü o hayatta kalabilmek için hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Kendini göstereceği akranlarının olmasını, konuşacağı birilerinin olmasını istemez. O cansız bir varlıktır, sabittir. Ama insan hareketlidir.
İnsana Bir hedef koyan onun yaratıcısıdır zira insan buna muktedir değildir:
İnsan tabiatı gereği dinamiktir. Bu hareketin sebebi şu ayette anlatılmaktadır:
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ
﴾ Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. ﴿
[ Al-i İmran Suresi: 14 ]
İnsana verilen bu şehvet ve arzular insanı dinamik kılar. Peki, insan onlarla ne yöne hareket eder? Bir soru, hareket varsa hedef de vardır. Doğru hedefi insana gösteren yön nedir? Yaratıcının yönüdür. İnsan bazen kendine bir hedef çizer. Ama bu hedef doğru bir hedef değildir, faydasız, yararsız hatta bazen yıkıcı bir hedef de olabilir. Bu yüzden aslında insan kendine hedef çizebilecek kapasitede değildir. Onun için bir hedef çizilmiştir. Peki bu hedefe giden en uygun yol nedir? Ben inişli çıkışlı bir yola, beni hedefime ulaştıramayacak bir yola, uzun bir yola çıkabilirim. İkinci kez soruyorum, beni hedefe götürecek en kısa ve en güvenli yolu göstermek için en doğru yönü kim bilebilir? Tabi ki bunu sadece insanı yaratan Allah bilebilir. Ve ona bir hedef çizer. Bu hedefe giden yolu da gösterir. İnsan bir hedef çizerse, hedefler dinamiktir, değişkendir, sabit değildir, hatta bazen karamsardır. İnsanlar, binlerce yıldır önünüzde bir hedef vardı. Onlar baştan aşağı arzulara daldılar. Akıllarını kutsadılar. Ama akılları yıkımlarına sebep oldu. Adetleri, gelenekleri taklidi inançları kutsadılar ama onlar aslında geri kalmalarının sebebiydi. İnsanlar maddeyi kutsallaştırdı. Ruhu, kutsayıp nefsi horladılar. Halklar ve milletler kendileri için hedefler belirlediler. Ama bu hedefler doğru değildi. Onlar yeryüzünde kendilerini seçilmiş ilan ettiler. Bu yüzden de kendileri dışındakileri hakir gördüler. Ama sonunda yıkıldı ve kayboldular. Şimdi, batılıların hedefi herhangi bir yolla, herhangi bir vesile il sadece zevk almaktır. Bu zevk onlara hükmetti. Bu devletler var olurlarsa bu, başkalarının beyinleri ile olacak kendi nesillerininki ile değil.
Aradığınız hedef ve bu hedefe giden yolda Allah’tan hidayet ve rehberlik istemelisiniz:
Bu dersteki en önemli nokta: Uygun yönlendirmeye vasıflı olan kimdir? Çünkü insana hedef çizecek olan odur. O tabi ki Allah’tır. Peki, bu hedefe giden yolu göstermeye muktedir olan kimdir? Tabi ki Allah Teâlâ’dır. “Hidayet, rehber” kelimesine dikkat edin. Bir kişi bir şehre gider, orada bir şirketle görüşmesi vardır. Ama şirketin nerde olduğunu bilmiyordur. O zaman bir delile ihtiyaç duyar. Bir rehbere, bir yol göstericiye muhtaçtır. Hedef, şirket ve yol… Rehber, hidayet kelimesinin anlamı şudur; Hedef, yol, yol gösterilen ve gösteren. Yol gösterilen sensin, hidayet eden, yol gösteren, hedef, yol bunlar da Allah katındandır. Her insan Allah’tan kendisine bir hedef belirlemesini ister ve başarır, kurtulur, kazanır, kurtarır. Kendi kendine hedefler koyan insanın tam aksine… Çünkü bu kişinin hedefi zevk ve eğlencedir, maldır, yeryüzünde tanınmak ve yükselmektir, belli bir konuma gelmektir. Her insan çizdiği hedefe yönelir. Fakat ne zaman bu hedef başarısızlıkla sonuçlanır? Nihayetinde, sona geldiğinde malın hiçbir şey olmadığını anlar. Hayatının baharında onu kendine hedef seçmiş, kutsallaştırmış, onun için dinini ve namusunu satmıştır. Sonunda da ona ulaşmıştır. Ama bu hedefinin boş bir hedef olduğunu anlar. Peki bunu ne zaman keşfeder? İş işten geçtikten sonra, ölüm döşeğindeyken. Bu dersimizdeki en önemli düşünce şudur; Aradığınız hedef ve bu hedefe giden yolda Allah’tan hidayet ve rehberlik istemelisiniz.
(( يا عبادي، كُلُّكم ضالّ إلا مَنْ هَدَيتُه، فاسْتَهدُوني أهْدِكم ))
[ أخرجه مسلم والترمذي عن أبي ذر الغفاري ]
(( Ey kullarım, benim hidayette kıldıklarımdan başka hepiniz delâlettesiniz. O halde benden hidayet isteyin ki, size hidayet vereyim. ))
[ Müslim ve Tirmizi Ebu Zer el-Gıfari’den nakletmiştir ]
Etrafınızdaki insanlara dikkat edin. Dünya artık bir köy haline geldi. Bir ev hatta bir oda oldu. Yüz Milyonlarca insan hala ineğe tapıyor, önde gelenlerine kulluk ediyor. Bazıları ahmaklık derecesinde aklı kutsuyor. Bazısı arzuları, bazıları tarihi, adetleri ve gelenekleri kutsallaştırıyor. Bu insanlar da bir hedef belirliyor ama bu hedefler yoldan sapmış en kötü hedeflerdir. Peki, kazanan kimdir? Karlı çıkan kimdir? Kurtuluşa eren kimdir? Tabi doğru hedefi Allah’tan isteyendir. Ki bu hedef cennettir. İnsan cennet için yaratılmıştır. Ona giden yol ise Allah Azze ve Celle’ye itaattir.
﴾ Rehber, yol gösterici ﴿
Yani bir hedef var, hedefe doğru bir hareket var, hidayet eden yani yol gösteren var, bir de hidayet edilen yani yol gösterilen var. Yani bu kelimenin dört unsuru var. Sen hidayet edilensin. Allah hidayet edendir. Seni doğru hedefe yönlendirir bununla birlikte doğru yola da yöneltir. Allah Teala peygamberlerini de doğru hedeflere yönlendirmişti. Onlar teslim oldular, onlar da onlara tabi olanlar da hem dünyada hem de ahirette mutlu oldular. Dinin gösterdiği yoldan sapanlar ise hep farklı hedefler belirlediler.
Hidayet İle İlgili Kuran Ayetleri:
Kardeşim, insanlarla dolu bir caddeye baktığında tüm insanların aklında peşinde koştukları bir hedef olduğunu görürsün. Mutlu, kazançlı ve kurtuluşta olan hedefini Allah Teala’nın çizmiş olduğu hedefe uydurandır. Bu yüzden kardeşlerim, hidayet ve rehberlikle ilgili Kuran’da çok önemli ayetler vardır. Onlar her zaman gözümüz kulağımız olmalıdır.
(38) قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
﴾ Hepiniz oradan inin dedik. Ben'den bir hidayet geldiğinde kim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. ﴿
Bundan daha büyük bir karşılık, bir mükafat var mıdır?
﴾ (فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ (38 ﴿
﴾ artık onlara korku yoktur ﴿
Hepsi geleceğe ait haberler
﴾ (وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (38 ﴿
﴾ ve onlar üzülmeyeceklerdir. ﴿
Geçmişe de dair bilgiler:
﴾ (فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (38 ﴿
﴾ kim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.﴿
Ve Rabbimiz buyuruyor ki:
﴾ (فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى (123 ﴿
﴾ kim yol göstericime uyarsa; işte o sapkınlığa düşmez ve mutsuz olmaz ﴿
Aklı sapıtmaz, ruhu da mutsuz olmaz. İki ayeti birleştirelim, Allah’ın hidayetine uyan kişi aklını kaybetmez, o kişinin ruhu da mutsuz olmaz. Kaybettiklerine pişman olmaz, gelecek de yaşayacaklarından da korkmaz.
Hidayet Tüm İnsanlar İçindir:
Gerçek hidayet, gerçek kazanç ve gerçek bilgi…
﴾ (قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللَّهِ (73 ﴿
﴾ Hidayet, Allah'ın hidayetidir. ﴿
Kişi Allah’ı tanımıyorsa kendisini hidayete ermiş bir kişi olarak tanımlayamaz. Belki dünyada başarılı olur ama hidayete ermiş, yolunu bulmuş değildir. Asıl hidayet, kurtuluşa vesile olan, mutluluk veren hidayet Allah’ın hidayetidir. (Hidayet, Allah'ın hidayetidir.) Bunun tek bir çözümü vardır. YA Allah ile berabersin, ya da arzularınla…
﴾ (قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللَّهِ ( 73
﴿
﴾ Hidayet, Allah'ın hidayetidir. ﴿
Başka bir ayete bakalım:
﴾ (قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى (120 ﴿
﴾ De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” ﴿
Bu yüzden zeki insanlar görürsün ama onlar Allah’ın hidayeti ile doğru yola girmediklerinden akıllı değillerdir.
(( يا عبادي، كُلُّكم ضالّ إلا مَنْ هَدَيتُه، فاسْتَهدُوني أهْدِكم ))
[ أخرجه مسلم والترمذي عن أبي ذر الغفاري ]
(( Ey kullarım, benim hidayette kıldıklarımdan başka hepiniz delâlettesiniz. O halde benden hidayet isteyin ki, size hidayet vereyim. ))
[ Müslim ve Tirmizi Ebu Zer el-Gıfari’den nakletmiştir ]
İşte bu hidayet tüm insanlar içindir.
﴾ (ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ (88 ﴿
﴾ İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. ﴿
Cenab-ı Hak İnsanlığın Hidayetini Kendine Atfetmiştir:
Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى (12 ﴿
﴾ Kuşkusuz doğru yolu göstermek Bize aittir. ﴿
Allah Azze ve Celle insanlara hidayet etme, rehberlik etme görevini kendine has kılmıştır. Onlara bu kainat ile yol gösterir. Zira evrenin tamamı Allah’a dair bir delildir. Yine onlara Kuran ile yol gösterir, akılla, fıtratla, fiilleri ile rehberlik eder. Tüm fiilleri Allah’a dalalet eder. Fıtrat imana sevk eder. Akıl Allah’a giden tüm temellerin bir oluşumudur. Evrende var olan her şey Allah’ı işaret eder. Allah’ın yaratıcı, eğitici, gözeten, var olan, tek ve mükemmel bir ilah olduğuna işaret eder. Öyleyse kardeşlerim, isteseniz de istemeseniz de siz dinamik bir varlıksınız. Ortası yok, melek var, şeytan var. Melek ilham verir, şeytan vesvese… İkisinden birine icabet etmelisiniz. Çünkü dinamik, hareketli bir varlıksınız. O zaman bir hedefimiz var. Bu ister senin belirlediğin bir hedef olsun, ister Allah’ın belirlediği bir hedef olsun bir hedefiniz var. Ama sizin belirlediğin hedef yüksek ihtimalle yanlış hedef olacaktır. O zaman İnsan uzun bir hayat yaşadığını fark ettiğinde hayal kırıklığına uğrar ve doğru yoldan ayrıldığını anlar.
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً (103) الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً (104
﴾ De ki: "Size, yaptıklarından dolayı en çok kayba uğrayanları haber verelim mi?" "Onlar, dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sanırlarken, yaptıkları boşa gitmiş olan kimselerdir. ﴿
İnsan cennet için yaratılmıştır, ona giden yolu ise Allah Azze ve Celle’ye itaat etmektir:
Kardeşlerim, bazı hadislerde rivayet edildiğine göre ölüm meleği kafirin yanı başına geldiğinde o, öyle bir çığlık atacak ki, insanlar onu işitse pişmanlığının şiddetinden yıldırım çarpmışa dönerler.
﴾ (قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ (15
﴾ De ki: "Asıl kaybedenler, Kıyamet Günü'nde kendilerini ve yakınlarını kayba uğratacak olanlardır." Dikkat edin! İşte apaçık kayıp budur. ﴿
En önemlisi nereye doğru harekete geçeceğini bilmek mi? Sadece mal biriktirmek için helal haram her türlü yol seçilir, işte bu dalalettir, sapkınlıktır. Makamını yükseltmek için hak veya batıl her türlü yolu denersin, insanlar nezdinde yükselmek için bunu yaparsın, işte bu sapkınlıktır. Ölünceye kadar ucuz zevkler elde etmek için uğraşır durursun, bu da dalalettir. Bunlarda hedef nedir? Zevk, eğlence, mal, mevki, kibir… Hedef nedir? Gerçek hedefin şudur, sen cennet için yaratıldın. Ona giden yolun ise Allah’a itaat etmektir. Bu yüzden de yaratıcının senin için çizdiği hedefe yönelmen şarttır. Bunun delili ise şu ayetlerdir:
﴾
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ (56 ﴿
﴾ Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yaratırım. ﴿
﴾ (وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ (118) إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ (119 ﴿
﴾ İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi. Ancak Rabb'inin rahmet ettikleri hariç. ﴿
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً
[ 12:سورة الطلاق ] ﴾ Allah, yedi göğü ve benzer şekilde yeryüzünü yaratandır. Allah'ın her şeye gücünün yettiğini, Allah'ın bilgisinin her şeyi kuşattığını bilesiniz diye, buyruğu onlar arasında iner durur. ﴿
İnsanlık ikiye ayrılır: Allah’tan hidayet isteyip ona uyanlar ve bu yoldan sapanlar:
Kuran rehberdir. İnsanın hayatta bir hedefe ihtiyacı vardır ve Kuran ona bir hedef belirler. Yine insanın o hedefe giden bir yola ihtiyacı vardır. Kuran ona yol gösterir. Kuran Allah kelamıdır. O zaman insanlığı ikiye ayırabiliriz: Allah’tan hidayet ve rehberlik isteyip o yola uyanlar ve bu yoldan sapanlar. Yoldan sapmanın binlerce şekli vardır. Tarih karşınızda, etrafınızdaki insanlar ve onların durumları önünüzde. İnsanların çoğu çıkmaz yollara girer. Eğer dünya hayatında refaha erişmişlerse, dedikleri gibi tabiat onlara boyun eğmişse de, ölüm meleği geldiğinde afallayıp şok olacaklar. Çünkü onlar ebedi bir hayat için yaratıldılar. Dünya hayatı ise o edebi dünya için sadece bir hazırlık. Ama onlar dünya hayatını kalıcı bir mesken edindiler, orayı arzularının son durağı, yolculuklarının bir durağı sanıp kötü yollara saptılar.
Kardeşlerim, şu ayetleri unutmayın:
﴾ (فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى (123 ﴿
﴾ kim yol göstericime uyarsa; işte o sapkınlığa düşmez ve mutsuz olmaz. ﴿
﴾ (فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (38 ﴿
kim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
﴾ (قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى (120 ﴿
﴾ De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur. ﴿
Hidayet sadece budur, hak değişmez.
İki yol var; Ya Allah’ın emirlerine itaat edersin, ya da arzularına uyarsı:
Şu ayete dikkat edin:
﴾ (فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ (50 ﴿
﴾ Buna rağmen eğer sana uymazlarsa, bil ki onlar hevalarına uymaktadırlar. ﴿
[ Kasas Suresi: 50 ]
Rasulullah (s.a.v.)’in davetine icabet etmediysen sen kesinlikle batıl üzeresin. İki yol var ki, birinde değilsen mutlaka diğerindesin demektir. Ya Allah’ın emirlerine uyarsın ya da heva ve heveslerinin peşinden gidersin. Ya hak yolunu tercih edersin, ya da batıl yolda ilerlersin.
Az önce de söylediğim gibi hidayet verilir. Hidayeti istersen her şey seni Allah’a götürür. Eğer hidayeti istemezsen, istersen tüm peygamberlerle görüşmüş ol, tüm mucizeler ayaklarına serilsin, her şey apaçık önünde olsun yine de hidayete erişemezsin. Dikkat çeken bir şey var, Avrupa ve Amerika’da bazı bilim adamları insanın ve evrenin yaratılışındaki müthiş gerçekleri araştırdılar. Bu hakikatlere şahit oldular. Fakat neden iman etmediler? Çünkü onlar hidayeti istemediler. Hidayeti isteyip talep etselerdi ona ulaşırlardı. Mesele bir karar meselesidir. Sen hakikati araştırmak üzere bir karar alırsan, işte o zaman her şey seni ona götürür. Ama hakikate sırtını dönersen tüm peygamberleri de görsen, her şeyi onlardan dinlesen, tüm mucizelere şahit olsan, gökten inen kitapları görsen, dağdan çıkan deveyi, yola dönüşen denizleri, yılana dönüşen asayı, Hz. İbrahim’i yakmayan ateşi de görsen faydası yoktur. Ancak hakikati aramak üzere bir karar alırsan o kapılar sana açılır.
Kardeşlerim alimler diyor ki: Bir işaret ve delil hidayeti vardır, bir başarı hidayeti vardır, bir de maslahat, menfaat olan hidayet vardır. Peki nasıl? Bizler insanız, Allah Teala bize maslahatımız, menfaatimiz için yol gösterir. İnsan yemek yemeye ihtiyaç duyar, açlık hisseder, Bu açlık hisleri menfaate giden bir hidayettir aslında. İnsan eğer acıktığını hissetmeseydi ölürdü. İnsanda bir denge sistemi vardır. Bu denge bozulursa tekrar kurulur. Bu dengeyi korumak yine bir menfaattir. İnsanin gözleri, kulakları, burnu, tüm duyuları kendi ile ilgili bir hidayettir. Sen bu duyularla dış çevreye bağlanır ilişki kurarsın.
Bazen anlamlı hikayeler vardır. Birisi Humus’tan Şam’a doğru araba sürer. Yolda arkadaşıyla keyifli bir sohbete dalar ve hararet lambasını görmez, araba hararet yapmıştır. Arıza nedeniyle motor yanar. Diyor ki O ışığa bir kez baksaydım, arabada hararet olduğunu görürdüm ve dururdum. Böylece otuz binimi kurtarırdım. Hararet lambasına bakmadım, çünkü arkadaşımla konuşmaya dalmıştım, sonuçta motor yandı. O zaman uyarı ışığı eksik bir sistemdir. Çünkü gösterge hareket verir ama bakmayı gerektirir. Eğer sürücü oraya bakmayı ihmal ederse problem oluşur. Peki, sesli bir sayaca ne dersiniz? Onu görebilirsin, aynı zamanda duyabilirsin, bu daha iyidir. İnsanın duyma yetisi düşükse ışığa ihtiyaç duyar. Işıklı ve aynı zamanda sesli bir uyarı ve hareket en güçlü sistem haline gelir.
Rabbimizin bize verdiği bu sistem, bu karmaşık düzen seni kendi yararına yönlendirir. İnsan acıkır ve yiyecek arar. Eğer yiyecek bozuksa onu kusar. Kusma mekanizması çok hassastır. Uyurken de bu sistem ilginç tekniklerle çalışır. Yutak kişi uykudayken hareket eder, bu karmaşık bir harekettir. Ağızdan beyne bir uyarı gider, orada tükürük olduğunu haber verir. Beyin emir verir, küçük dil soluk borusunu tamamen kapatır ve yemek borusunu açar. Kişi uyurken tükürük yemek borusundan gider. İnsan çok hassas ve ince bir yapıdır. Oluşmuş bağışıklık sistemine bir bakteri girerse, o hassas sistem sayesinde, sadece bakterinin içeri girmesiyle, bağışıklık sisteminden, bu bakteriyle temas eden, kimliğini belirleyen, kimyasal kodunu alıp karşı saldırı silahı hazırlayan lenf düğümleri için gözetim elemanları çıkar. Bu düğümler karşıt silahlar hazırlarlar. Bu ilahları taşıyan üçüncü bir saldırgan unsur gelir. Bakteriye gider, onunla savaşır ve öldürürler. Ardından savaş alanındaki ölü bakterileri ortadan kaldıran hizmet elemanları gelir ama siz bunların hiçbirini hissetmezsiniz.
Hayvanlar ile ilgili maslahata götüren hidayet ve rehberlik çok açıktır:
İnsan bir yılan görür, bu görüntü önceden göz retinasına basılmıştır. Retinada beyne sinyal gönderen duyular vardır. Beyinde de önceden tecrübe edilmiş bilgilere göre kavramları algılama gücü bulunur. Böylece beyin tehlikeyi anlar ve iletişim sistemi yoluyla hormonal sistem başkanlığına haber verir. Bu optik yatağın altında bir nesnedir. Beyin bir kraldır, hipofiz bezi kraliçedir. Kral ve kraliçe orta yolda buluşmalıdır. Kraliçe böbreküstü bezine tehlike olduğuna haber verir, böbrek üstü bezi de kalbe, atışını hızlandırmasını emreder. Kalp atışı hızlandığında damarlardaki kan akışı da hızlanır. Böylece kan en hızlı şekilde kaslara ulaşır. İkinci bir emir de akciğere gider, kalp atışına uyum sağlayabilmesi için atımını arttırmalıdır. Üçüncü emir de bedeni çevreleyen damarlara gönderilir, damarların parlaklığı azalır ve rengi sararır, bu da korkunun rengidir. Çünkü o an pembe kana değil bu renge ihtiyaç vardır. Dördüncü emir de karaciğere gider. Bu emirle karaciğer bu yılanla yapılan savaşta ek yakıt olması için şeker oranını arttırır. Beşinci emir pıhtılaşma hormonuna gider. Eğer bir yaralanma olursa kanın tamamı akmasın pıhtılaşsın diye. İşte bu hidayet, rehberliktir. Bir tehlike varsa karmaşık bir mekanizma devreye girer. Bakteri gelir yine karmaşık bir sistem devreye girer. Vücuda yemek girer, karmaşık hazım sistemi çalışır. Her halükarda uzun bir yol vardır. İşte bu hidayettir. Adı da maslahat hidayetidir. Yani Allah azze ve Celle insanı en güzel şekilde yaratmıştır.
﴾ (قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَى (49) قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى (50 ﴿
﴾ “Firavun: "Ey Musa! Rabb'iniz kimdir?" dedi. Musa: "Bizim Rabb'imiz her şeye yaradılışını veren, sonra da yol gösterendir." dedi.” ﴿
Bu maslahat hidayetidir ve hayvanlarla ilgili çok açık bir şekilde görülür. Hayvan hiçbir öğreti, bir eğitim olmadan karmaşık bir sistem ortaya koyar. En bariz örneği yeni doğan bebek ağzını hemen annesinin göğsüne götürür. Orada da emme mekanizması denen mekanizma devreye girer. O bebeğe ağzını annesinin göğüs ucuna götürmeyi , dudaklarını sıkıca kapatmayı, havayı çekmeyi ve sütü içmeyi kim öğretmiştir? Bu mekanizma olmasaydı bu ders de olmazdı. Bu ülke de olmazdı. Dünyada tek bir insan dahi olmazdı. Emme mekanizması, buna emme refleksi de derler.
﴾ (قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَى (49) قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى (50 ﴿
﴾ “Firavun: "Ey Musa! Rabb'iniz kimdir?" dedi. Musa: "Bizim Rabb'imiz her şeye yaradılışını veren, sonra da yol gösterendir." dedi.” ﴿
İşte bu maslahat hidayetidir. Biz ve bizim dışımızdaki varlıklar bu konuda eşitiz. Bunun aksine içgüdüler bizim dışımızdaki varlıklarda irade ile yapılan eylemlerden daha fazladır.
2. Delil ve İşaret hidayeti:
İkinci bir yol gösterme ve hidayet şekli kardeşlerim, delil ve işaret rehberliğidir. Rabbimiz bize, peygamberi vasıtasıyla Kuran’ı indirdi. Bu şekilde bizi kendisi işaret etti, bize hedefimizi, bu hedefe giden yolu, yürümemiz gereken yolu gösterdi. Şunu yap, şunu yapma şeklinde rehberlik etti. İşte bu ikinci hidayet çeşididir.
Üçüncü bir hidayet şekli:
﴾ (إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13 ﴿
﴾ Onlar Rabb'lerine iman eden gençlerdi. Biz de onlara hidayeti arttırdık. ﴿
Başarı hidayeti…
Her insana menfaati için hidayet edilir, yol gösterilir. Acıkır yemek yer, yediği yemek bozuksa çıkarır. Sinir sistemi yorulur ve uyur. Der ki: Uyumak istiyorum. Sıkılır, uyur ve rahatlar. Yazın soğuk yiyecekler yemek ister, sulu şeylere ihtiyaç duyar. Marul, karpuz, soğuk tatlılar ister. Kışın ise ısısı ve enerjisi yüksek besinlere yönelir. Yani insana hep kendi yararı için rehberlik edilir.
Başarı hidayeti ile ilgili Kuran’ı Kerim’den deliller:
Bazı çocuk doktorları harika deneyler yapmışlar. On çocuğu açık bir yemek sofrasına koyuyorlar, her çeşit besin var, çocukların istediklerini yemelerine izin veriyorlar. Başka bir on çocuktan oluşan grup için de beslenme uzmanları harika bir besin tablosu hazırlıyorlar, vitaminler, şekerler, proteinler, nişastalar, her türlü gerekli besinler… Deneyin sonucunda istedikleri gibi yemelerine izin verilen çocukların vücutlarının gelişiminin kendileri için besin listesi hazırlanan çocuklardan daha iyi olduğunu görüyorlar. İnsan kendi yararı için yönlendirilir, menfaatine doğru yol gösterilir. Allah Azze ve Celle ona yol gösterir. Ona işaret ve delillerle hidayet eder. Sen ey insan bu hidayet ve rehberliği kabul ettiğinde üçüncü bir hidayet söz konusu olur; Başarı hidayeti… Allah seni başarılı kılar, hakikati gösterir. Seni kendine itaate yönlendirir. Salih amele teşvik eder, seni hak ehli ile bir araya getirir, göğsünü İslam’a açar, bunların hepsi başarı hidayetidir. Yani sen bu üç hidayet çeşidi içindesin. Üç hidayet ve rehberlik şekli… Maslahat hidayeti, delil ve işaret hidayeti ve başarı hidayeti. Bu hidayetler sayesinde yolun cennete düşer ve müminler Allah Azze ve Celle’nin fazl-ı keremi ile cennete girerler.
Kardeşlerim, şu ayetin anlamı nedir:
﴾ (إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13 ﴿
﴾ Onlar Rabb'lerine iman eden gençlerdi. Biz de onlara hidayeti arttırdık ﴿
Bu başarı hidayetidir.
﴾ (وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَى عَلَى الْهُدَى (17 ﴿
﴾ Semud halkına gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. ﴿
Bu bir seçimdir.
﴾ (وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى (76 ﴿
﴾ Allah, hidayete yönelenleri, hidayete iletir. ﴿
Bu da başarı hidayetidir.
İnsanı kuşatan tehlikeler vardır. Çünkü emaneti o kabul etmiştir:
Allah Azze ve Celle ayetinde şöyle buyuruyor:
﴾ (وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنَ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ (50 ﴿
﴾ Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapkın kim olabilir? ﴿
Bunun anlamı şudur: Allah’ın rehberlik ve göstericiliği kapsamında heva ve heveslerine cevap veren kişiye bir günah yoktur. Zira İslam’da mahrumiyet yoktur. Aksine düzen ve sistem vardır. İnsana verilen her türlü şehvet ve arzunun helal yoldan bir çıkış kapısı mutlaka vardır.
Kardeşlerim, bu kitap hidayet edici bir rehberdir, peki, kim için?
﴾ müttakiler, Allah’tan hakkıyla sakınanlar için. ﴿
Müttaki kelimesi, müttaki ism-i faildir, “itteka (sakındı)” kökünden türemiştir. Mezid bir fiildir, kökeni “veka (korumak)” fiilidir. Vikaye mastarıdır. Koruma kelimesinin içeriğinde bir tehlike vardır. Yani insanı kuşatan tehlikeler vardır. Çünkü o emaneti yüklenen tek varlıktır. Allah meleğe akıl vermiş şehvet vermemiştir, hayvana şehvet vermiş akıl vermemiştir. Ama insanda ikisi de vardır. Melekler sorumluluk almadan sadece ibadet etmeyi seçtiler, onlar daima Allah ile beraberler. Hayvanlar sorumluluk almadan arzu ve şehveti seçmiştir. Hayvanın tüm isteği yemektir, fakat o bundan dolayı hesaba çekilmez, mükellef değildir. Ama Allah insanı yeryüzünün toprağından yaratmış, ona ruhundan üflemiştir. Yani insanda Allah’ın bir üfürüğü vardır. Aynı zamanda topraktan bir beden vardır. Dünyevi isteklere, fazlaca meyile sahiptir. O zaman onda hata ve yanlış da olur. Eğer dünyevi dürtüleri baskın çıkarsa emanete ihanet eder, bozulur. Çünkü onda bir takım dürtüler ve arzular vardır. Bu bozukluk motorlu bir araç gibidir. Şehvet bir motordur, itme gücü vardır. Kural ve anayasa ise direksiyondur. Direksiyonsuz bir araç düşünün. Yolun sağında ve solunda virajlar, çukurlar ve vadiler vardır. Virajlı bir yolda hızla giden bir araç… Dünya gecedir, senin vadiye inmen gerekiyordur. Müttaki kelimesi, “itteka (sakındı)” kökünden türemiştir. Mezid bir fiildir, kökeni “veka (korumak)” fiilidir. Vikaye mastarıdır. Bu kelime tehlike olduğunu gösterir. Çünkü insanın etrafı tehlikelerle doludur. Nedir bu tehlikeler? İşte tehlike Allah aaze ve Celle’nin yolu, kuralları olmadan şehvetine göre hareket etmendir. Bütün hikaye budur.
﴾ (وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنَ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ (50 ﴿
﴾ Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapkın kim olabilir? ﴿
Müttaki, Allah’ın cezalandırmasından sakınır, korunur:
Kişi bir kadını sever, onunla evlilik dışı görüşür. Bir varlığa saldırır, onun çıkarlarını ve geleceğini garanti eden bir evlilik ilişkisi olmadan bir ilişki yaşar. Bu kişi ne yapmıştır? Şehvetinin güdüleri ile bir başkasına saldırmıştır. İnsan malı sever, bu mal sevgisinden dolayı insanların malını haram yollarla alır. Arzular eğer Allah’ın rehberliği ve kuralları ile kullanılmazsa kesinlikle bir bozukluk ve fitne ortaya çıkacaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
﴾ (ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ (41 ﴿
﴾ İnsanların kendi yaptıklarından dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıktı ﴿
Fesat nedir? Bir şeyi kendi vasıflarından çıkarmak, bozmaktır. Allah Azze ve Celle mesela suyu renksiz, tatsız ve kokusuz yaratmıştır. Eğer suda bir koku olursa bu kabul edilemez, su fasit yani bozuk olur. Yine çok bulanıksa o su bozuk demektir. Kabul edilemez renkleri varsa yine fesat söz konusudur. Yani suyun fesadı kendi tabiatının dışında olmasıdır. İşte bu fesat yani bozukluktur. Allah insana arzular vermiştir. Eğer insan onları Allah’ın yol gösterdiği şekilde kullanmazsa fesat ortaya çıkar. Fesadın temeli arzularla yaratılmış özgür bir varlıktır. Şehvet ve arzuları Allah’ın çizdiği yol ile değil de heva ve hevese uyarak kullanmaktır. Öyleyse melekler aleminde fesat yoktur, hayvanlar aleminde de yoktur. Sadece şehvetlerle donatılmış ve onu doğru yerde kullanmayan insanlar aleminde vardır. O zaman ben insanım ve etrafımda tehlikeler var, şehvet tehlikesi, başkalarına karşı saldırganlığımda ceza alma tehlikesi… O zaman şimdi ne olacak? İnsanlar birbirlerine saldırgan davranır. Rabbimiz Azze ve Celle onları ayrıntılı bir hesaba çekecek. Senin önünde yine bir tehlike var, başkalarının malını kendini kandırarak alabilirsin. Ama Allah seni acı bir azapla cezalandırır. İşte bu da bir tehlikedir. İşte Müttaki Allah’ın cezalandırmasından sakınan ve korunan kişidir. Allah Azze ve Celle’nin esması, yüce isimleri vardır. Allah cebbardır, intikam alandır, yücedir, kahhardır, bunlar O’nun celal sıfatına dair isimleridir. Ama aynı zamanda er-Rahim, el-Latif, el-Hakim gibi cemal sıfatına ait isimleri de vardır.
Takva Kelimesinin Anlamı:
“Allah’tan ittika” ettim (sakındım) ne demektir? Allah’ın celal sıfatlarından sakındım, O’na itaatle rahmetini talep ettim. Gazabından, yakalamasından, intikamından sakınıyorum.
﴾ (إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ (12 ﴿
﴾ Rabb'inin yakalaması kesinlikle çok şiddetlidir. ﴿
Ve o;
﴾ (الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ (9 ﴿
﴾ O, Mutlak Büyük'tür ve Her Şeyden Yüce'dir. ﴿
﴾ (وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ (18 ﴿
﴾ O, kullarının üzerinde mutlak egemenlik sahibidir ﴿
Bunlar celal sıfatlarıdır. Ama Allah’a itaat ettiğimizde;
﴾ (إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ (90 ﴿
﴾ Rabb'imin, Rahmeti Kesintisizdir, Çok Seven'dir. ﴿
﴾ (إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدّاً (96 ﴿
﴾ İman eden ve salih amel yapanları, Rahman sevilenler kılacaktır. ﴿
O zaman takva kelimesi Allah’ın gazabından sakınmaktır, O’nun cezalandırmasından, celal sıfatlarına nail olmaktan, ebedi cezası, cehenneminden korunur sakınırsın. Öyleyse:
﴾ (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ (102 ﴿
﴾ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ﴿
[ Al-i İmran Suresi: 102 ]
Allah’a isyan etmez itaat edersin. Zikreden O’nu unutmazsın, nankörlük etmez şükredersin.
İnsan Allah’ın emirleri doğrultusunda istikamet üzere yaşar, Allah’ın celal isimlerinden sakınır ve O’nun cemal ve ikram isimlerini ister:
Değerli kardeşlerim, insan tehlikeyi hisseder ve ondan kurtulmak için bu kitapta yollar arar. Öyleyse,
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ İşte bu kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿
Ne kadar tefekkür edersen, kimliğin üzerinde o kadar çok düşünürsün. Sen dünyevi arzuları olan bir insansın. Senin yüksek isteklerin var. Eğer arzuların sana galip gelirse bu büyük bir musibettir. Şehvet ile ilgili gelişigüzel hareket edersen buna insanların ırzlarına ve mallarına düşmanlık etmek eşlik eder. Ama bu düşmanlığın sonucu cezadır. Sen istikamet üzere olduğunda Allah’ın cezasından sakınırsın. O’nun emirleri üzere dosdoğru ilerlediğinde Allah’ın celal sıfatlarından korunur, cemal sıfatlarına talip olursun.
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ İşte bu kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿
İnsan hakikati aramıyorsa bu kitap onu ilgilendirmez. Kişi güzel bir yerde oturuyorsa ve bir hedefi yoksa hiçbir şeyi sorgulamaz. Hiçbir şeyi araştırmaz. Ama kişi eğer yabancı bir ülkeye giderse ve büyük bir kurumdan alacağı büyük bir meblağ varsa ama kurumun adresini bilmiyorsa hemen sorgulamaya başlar. Çünkü artık bir hedefi vardır. Hedefi o kurumdan bu parayı almaktır. Kurumun adresi yoktur hemen sorup aramaya koyulur. En tehlikeli şey kişinin bir hedefi olmamasıdır. Çok uzak ülkelere gittim, bana hep soruyorlar, orada ne gördün? Ben oralarda sadece hedefsiz sadece, yiyip içip eğlenen insanlar gördüm.
﴾ (كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ (12 ﴿
﴾ hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir. ﴿
En tehlikeli şey hedefsiz olmaktır. En büyük şey ise yüce bir hedefinin olmasıdır. Bu hedef seni güzel ahlaka götürür.
Öyleyse kardeşlerim, güzel olan şu ki mümin yaşlanmaz hep genç kalır. Yüz aşına gelir ama yaşlanmaz hala gençtir. Görev bilinci ve enerjisi ile genç kalır. Çünkü büyük bir hedefi vardır. Hedefi Allah Teala’dır.
Hedefin Allah olursa daima genç kalırsın.
Önemli bir nokta, İnsan hayattan ne zaman sıkılır? Eğer dünyevi bir hedefin varsa; hedefin evlenmektir evlenirsin, para kazanmaktır kazanırsın, yüksek bir mevki elde etmektir ulaşırsın. İnsan hep maddi hedeflerin ne kadar boş olduğunu anlar. Dünyadaki hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Dünyevi bir hedef belirleyip ona ulaştığında onun ne kadar boş olduğunu anlarsın. Ama hedefin Allah’sa hep genç kalırsın.
Çokça dile getirdiğim bir şey var; İnsan en derinlerde mutluluğu arar, maddi anlamda mutluluğun sağlığa ihtiyacı vardır, zamana, mala ihtiyacı vardır. Ama hep bu unsurlardan biri eksik kalır. Hayatın başlarında vakit ve sağlık vardır ama mal yoktur. Hayatın ortalarında sağlık ve mal vardır ama vakit yoktur. Sonlarında ise vakit ve mal vardır ama sağlık yoktur. Böyle baktığımızda insan hayatta hep mutsuz olur. Hep bir şeyler eksiktir. Fakat mümin böyle değildir. Bu mümin için geçerli değildir. Neden? Çünkü onun hedefi Allah’tır. O gençtir Allah ile mutlu olur, evlidir Allah ile mutlu olur, fakirdir yine mutlu olur. Hikayenin hepsi belirli bir hedefin olmamasıdır. Belirli bir hedefin varsa ona ulaştığında her şey biter. Sıkıcı bir hayatın olur. Yorucu ve boş bir hayatın olur. Büyük insanlar görürsün, zenginler, mevki sahipleri ise oturup kalkarsın ama sıkılırsın. Sana derler ki para önemsizdir. Ama bunun yanında çok paraları vardır. Bu konuda sorunları yoktur.
Bir kardeşimiz çok ilginç bir olay anlattı: birisi onu ziyaret ediyor, yemin ediyor bu adamın mal varlığı birkaç milyar lira… Yüz değil, bin değil milyar… Ama o sıkıldığını söyleyip şikeyet ediyor. Hiçbir şeyi beğenmiyor, hiçbir şeyden memnun olmuyor. Diyor ki: çok garip, yanından çıktım bana taşımam için listeler verdi. Bu nedir böyle?!! Onun hiçbir problemi yok, aşırı derecede parası var. Kardeşimiz anlatmaya devam ediyor: Bir gün fakir bir aile benden yardım istedi. Şam’ın köylerinden birinde idi, eve girdim merdiven altından çok mütevazı bir evdi. Eşler var, çocuklar var, çocuklar çok mutlu, gelirleri sınırlı, benden sadece ev kirasını talep ettiler. Sadece bin lira istediler. O an düşündüm ki, bu evde düşük bir gelir olmasına rağmen bir mutluluk var. İnsan amacını yitirdiğinde boş bir insan olur. Size söylüyorum; Tüm yeteneklerinizi aşan bir hedef seçmelisiniz. O da Allah Azze ve Celle’dir. Hedefi Allah olan kişi mutludur. Her zaman genç kalır, sıkılmaz, üzülmez. Çünkü o ararken ne kadar uğraşırsa uğraşsın Cenab-ı Hakkı kuşatamaz. Dünya ise sınırlıdır ve bitecektir.
Cennetin bedeli arzuları zapt etmektir, mutsuzluk ise arzularınızın size hükmetmesidir:
Kişinin malı olur, her şeyden yer, yemek konusunda hiç bir şeye isteği kalmaz. Evlenir o ilişkiye de alışır. Toplumda yüksek bir konuma ulaşır ama ona da alışır. Hala arayıştadır. Çok ince bir nokta, bir seferinde şu başlıkta bir ders vermiştim: “Sonra ne olacak?”
Çok para kazandın sonra ne olacak? Yüksek bir makama eriştin, sonra ne olacak? Dünyadan sonra kabir var. O ucuz zevklerin hepsine ulaştın, sonra ne olacak? Bütün sapkınların ortak paydası can sıkıntısı, bıkkınlık ve daralmadır. Mümin neden insanların en mutlusudur? Çünkü onun hedefi büyüktür. Onun cennete vaadi vardır.
أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
﴾ Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz ve o vaat edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir? ﴿
[ Kasas Suresi: 61 ]
Kardeşlerim bu ayet-i kerime:
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ İşte bu kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿
Bir tehlike hissedersin ve bu tehlike arzularının sana galip gelmesidir.
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ (104) أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ (105) قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا (106
﴾ Ateş yüzlerini yalar ve onlar, orada acıyla somurtup kalırlar. Ayetlerim size okunduğunda; onları yalanlayanlar siz değil miydiniz? Dediler ki: "Rabbimiz! Azgınlığımıza yenilen sapkın bir halktık. ﴿
[ Müminun Suresi: 104-106 ]
Yani şehvetlerimiz bize galip geldi, Arzularının sana galip gelmesi mutsuzluk demektir ve bu çok zor bir imtihandır. Cennetin bedeli arzulara hakim olmaktır.
﴾ (وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى (40) فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى (41 ﴿
﴾ Fakat Rabbinin huzurunda suçlu olmaktan korkarak, kendisini hevasından uzak tutana, Cennet onun için barınaktır. ﴿
Mümin ile kafir arasındaki fark:
Tehlike hissettiğinde, bu tehlike şudur; arzuların Allah’ın dininin üzerinde sana galip gelir. Öyleyse şimdi kork, tehlikeden sakın. Allah’ın azabı altında ezilmekten sakın, celal isminin yükü altında kalmaktan kaçın. Allah’ın yakalaması çok şiddetlidir. Orada depremler, amansız hastalıklar, perişanlık, fakirlik, baskılar, zanlar, üzüntüler vardır. Allah’ın celal sıfatlarına maruz kalmaktan kendini koru. En büyük azaptan sakın ki o cehennemdir. Sakındığın sürece hidayeti ararsın, o hidayet de Kuran’da mevcuttur. Kuran sana hedefini çizer, olana giden yolu da gösterir.
﴾ (وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ (14 ﴿
﴾ Her Şeyden Haberdar Olan'ın, haber verdiği gibi hiç kimse haber veremez. ﴿
[ Fatır Suresi: 14 ]
Yeryüzünde Allah’tan başka sizin için doğru hedefi çizmeye ehil olan hiçbir güç yoktur. Bu evrende o hedefe giden doğru yolu göstermeye muktedir de kimse yoktur. Müminin hedefi cennettir. Hedefi Allah’ı tanımaktır. Allah’ın olunu öğrenmektir. Doğru yolda ilerlemektir. Müminin dengesi vardır, hoşnutluğu, kanaati vardır. O gelecek için kaygılanmaz. Çünkü müminin grafiği sürekli yükseliştedir. Allah’ın varlığını unutursa o zaman çizgi durur ve düşüş yaşanır ki bu korkutucudur. İşte müminle kafir arasındaki fark; Mümin Allah’ın çizdiği yolda ilerler, grafiği daima yükselir, kafirinki ise dümdüzdür ve hızla aşağı doğru düşmektedir.
Bakara Suresi ile ilgili bazı hadisler:
Kardeşlerim, gelecek hafta dersimize şu ayetlerle devam edeceğiz:
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (3) وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (4) أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5
﴾ Onlar; gayba inanırlar, salatı ikame ederler ve verdiğimiz rızıktan infak ederler. Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Ve onlar, ahirete de kesin olarak inanırlar. Onlar, Rabb'lerinden bir hidayet üzerindedirler. Kurtuluşa erenler onlardır. ﴿
İzin verin Bakara suresi ile ilgili bazı hadisleri zikredelim. Sorabilirsiniz bu detaylar nelerdir? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( تَعَلَّمُوا سُورَةَ الْبَقَرَةِ فَإِنَّ أَخْذَهَا بَرَكَةٌ وَتَرْكَهَا حَسْرَةٌ وَلا تَسْتَطِيعُهَا الْبَطَلَةُ ))
[ أحمد عن ابن بريدة عن أبيه ]
(( Bakara Suresini öğrenin. Onu alan bereket kazanır, onu terk eden hüsrana uğrar. Hiçbir zaman muvaffak olamaz. ))
[ Ahmed b. Hanbel İbn Büreyde’den naklediyor ]
Diğer bir hadis:
(( تَعَلَّمُوا سُورَةَ الْبَقَرَةِ وَآلَ عِمْرَانَ فَإِنَّهُمَا الزَّهْرَاوَانِ ))
[ أحمد عن ابن بريدة عن أبيه ]
(( Bakara ve Al-i İmran surelerini öğrenin, onlar birer çiçektir. ))
[ Ahmed b. Hanbel İbn Büreyde’den naklediyor ]
Üçüncü bir hadis:
وعَنْ مَسْرُوقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: قَرَأَ رَجُلٌ عِنْدَ عَبْدِ اللَّهِ الْبَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ، فَقَالَ: قَرَأْتَ سُورَتَيْنِ فِيهِمَا اسْمُ اللَّهِ الأَعْظَمُ الَّذِي إِذَا دُعِيَ بِهِ أَجَابَ وَإِذَا سُئِلَ بِهِ أَعْطَى
[ الدارمي عَنْ مَسْرُوق بنٍ عَبْدِ اللَّهِ ]
(( Mesruk Abdullah’tan naklediyor: Bir adam Abdullah’ın yanında Bakara ve Al-i İmran surelerini okudu ve dedi ki: Ben içerisinde kendisiyle dua edildiğinde icabet edilen, istenildiğinde verilen Allah’ın en büyük isminin bulunduğu iki sureyi okudum. ))
[ Darimi MEsruk b. Abdullah’tan nakletmiştir ]
(( كان الرجل إذا قرأ البقرة وآل عمران جَدَّ في أعيننا ))
[ رواه أحمد في مسنده عن أنس بن مالك ]
(( Kişi Bakara ve Al-i İmran suresini okuduğunda bizim gözlerimiz büyürdü. ))
[ Ahmed b. Hanbel Müsned’inde Enes b. Malik’ten nakletmiştir ]
Yani onlar gözümüzde çok büyüktü.
(( مَنْ قَرَأَ الْبَقَرَةَ وَآلَ عِمْرَانَ جَاءَتَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ تَقُولانِ رَبَّنَا لا سَبِيلَ عَلَيْهِ ))
(( “Bakara ve Al-i İmran surelerini okuyan kişiye bu iki sure kıyamet günü gelecek ve Rabbimiz ona başka yol yok” diyecekler. ))
[ Darimi Kab’dan nakletmiştir ]
(( ما خيَّب الله امرأ قام في جوف الليل فافتتح سورة البقرة وآل عمران ))
[ الطبراني عن ابن مسعودٍ ]
(( Gece çöktüğünde kalkıp Bakara ve Al-i İmran surelerini okuyanı Allah hüsrana uğratmaz. ))
[ Taberani İbn Mesud’dan nakletmiştir ]
Rabbimiz Azze ve Celle bu surenin başında Müminleri, münafıkları ve kafirleri nitelemiştir:
Bu surenin başları çok mübarek ayetlerdir. Çünkü Rabbimiz orada müminleri yüce vasıflarıyla anlatıyor, münafıklardan ve kafirlerden bahsediyor. İnsanlar burada üç sınıfa ayrılıyor. Kişi müminlerin özelliklerine uygun olup olmadığını kontrol etmelidir. Tabi gelecek derste bahsedeceğiz:
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (3) وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (4) أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5
﴾ Onlar; gayba inanırlar, salatı ikame ederler ve verdiğimiz rızıktan infak ederler. Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Ve onlar, ahirete de kesin olarak inanırlar. Onlar, Rabb'lerinden bir hidayet üzerindedirler. Kurtuluşa erenler onlardır. ﴿
Hidayet onları Allah katında yüceltir.
﴾ (وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5 ﴿
﴾ Onlar, Rabb'lerinden bir hidayet üzerindedirler. Kurtuluşa erenler onlardır. ﴿
Bu ayetleri iyice anladığımızda ve uyguladığımızda kurtuluşa erecek, dünya ve ahirette de mutlu olacağız. İmam Müslim, Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.a..v)’in şöyle buyurduğunu naklediyorlar:
(( لا تَجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ مَقَابِرَ وَإِنَّ الْبَيْتَ الَّذِي يُقْرَأُ فِيهِ سُورَةُ الْبَقَرَةِ لا يَدْخُلُهُ الشَّيْطَانُ ))
[ مسلم وأحمد والترمذي والنسائي عن أبي هريرة ]
(( Evlerinizi kabirlere çevirmeyin! Şüphesiz ki şeytan, Bakara sûresinin okunduğu eve giremez. ))
[ Müslim, Ahmed b. Hanbel, Tirmizi ve Nesai Ebu Hureyre’den nakletmiştir ]
أفضل القرآن سورة البقرة وأعظم آيةٍ فيها آية الكرسيّ وإن الشيطان ليفر من بيتٍ تُقْرأ فيه سورة البقرة
[ الحارث عن الحسن مرسلاً ]
(( Kuran’ın en faziletli suresi Bakara suresi, onun içindeki en faziletli ayetler ayete’l-Kürsidir. Şeytan içinde Bakara suresi okunan evden kaçar.))
[ Haris Hasan2dan mürsel olarak nakletmiştir ]
Bakara Suresinin fazileti ile ilgili çok hadis vardır. Allah Teala’dan bize bu sureye devam etmeye ve amel etmeye muvaffak kılmasını niyaz ederiz.