Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selam, sadık ve güvenilir olan Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım, senin bize öğrettiğinden başka ilmimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilensin, hâkimsin. Allahım, bana fayda verecek şeyleri öğret. Beni, öğrettiklerinden nasiplendir, ilmimi artır. Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, batılı da batıl olarak görüp ondan sakınmamızı nasip et. Bizi, sözü işitip en güzeline uyanlardan eyle. Rahmetinle bizi salih kulların arasına kat.
Değerli kardeşlerim, Bakara Suresi’nin ikinci dersini yapmaktayız.
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ (1) خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ (2) اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ (3) الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Dil konuşmak ve dinlemektir. Dil okumak ve yazmaktır. Allah insana dili yazmayı ve yazılanları okumayı nasip ettiyse bunun anlamı şudur: İnsanın elinde olan bu ilimler nesilden nesile, çağlara, tercüme yoluyla milletler arasında intikal edilecektir. Mesela İmam Kurtubi meşhur bir müfessirdir. Eğer yazı olmasaydı onun ilmi nasıl bilinirdi? Vefatıyla birlikte kaybolur giderdi. Bu yüzden her âlim ilmini bir kitaba aktardı. Bu kitaplardan da hem bu âlimlerle aynı çağda yaşayıp onunla görüşemeyenler faydalandı, hem de kıyamete kadar gelecek olan herkes de faydalanacaktır. Ayrıca diğer milletler de tercüme yoluyla ona ulaşabileceklerdir. Öyleyse Allah Teâlâ’nın şu ayetinin manasına gelelim:
İfade (beyan) insanın en önemli özelliklerinden biridir. Bu Allah’ın insana verdiği bir değerdir. Rabbin sana konuşmayı, başkalarının konuştuklarını anlamayı, yazmayı, yazılanı okumayı öğretti. Bu yüzden kitap satırlarda muhafaza edilip çağlar boyunca okunurken, Kuran kalplerde muhafaza edilir ve Arap diliyle okunur.
Meşhur bir İngiliz şarkıcı İtalya’da bir kütüphaneye girer, orada Kuran’ı Kerim’i görür. Kütüphane sahibine sorar: “Bu kitabın yazarı kim?” Kütüphaneci elini göğe doğru kaldırır ve Allah Azze ve Celle olduğunu ifade eder. Şarkıcı bu sözle alay eder, okumak ve eleştirmek için kitabı satın alır. Amacı aynı zamanda kütüphanecinin bu iddiasını yalanlamaktır. Ama Kuran’ı okuyunca iman eder. Şarkıcılığı bırakır ve İslam davetçisi olur. Tüm servetini harcayarak bütün ses kasetlerini satın alır ve yakar. İşte Kuran âlemlerin yaratıcısı olan Allah’ın kitabıdır. O bizim kitabımızdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Dünyada en bedbaht insan, dünyaya gelip Allah’ın kelamını öğrenmeden şu dünyadan çekip gidendir.
( سورة المائدة: آية " 13 " )
﴾ Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. ﴿
[ Maide Suresi: 13 ]
Veya onu değiştirdiler ve arzularına göre tahrif ettiler. Kuran’dan önceki semavi yani kutsal kitapların bazı bölümleri kayboldu, bir kısmı değiştirildi. Yani artık onlar Allah’ın kelamı değiller. O kitaplar belli kavimlere, belli dönemlere indirilmiş kitaplardı. Kuran’ı Kerim ise bu kitapların hepsinden üstündür.
﴾ (وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ (85 ﴿
﴾ Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ﴿
[ Al-i İmran Suresi: 85 ]
﴾ (لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ (33 ﴿
﴾ dinini bütün dinlere üstün kılmak için ﴿
Kuran’ı Kerim tüm risalet ve peygamberliğin en başından, en sonuna kadar semanın tüm ahkâmını içerir:
Öyleyse;
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ (2 ﴿
Bu kitap önceki tüm kutsal kitaplardan ayrı ve üstündür. Yine insan eliyle yazılan her türlü kitaptan da üstündür:
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ (2 ﴿
Bazıları der ki: Kuran’ı Kerim tüm risalet ve peygamberliğin en başından en sonuna kadar semanın tüm ahkâmını içerir. Bu kitap sadece Arap milletleri için değildir. Ya da sadece müslümanlar için değildir. Aksine o bir bütün olarak yeryüzündeki herkes içindir. Vallahi Allah Teala, bizzat rabbimiz kitabını korumaktadır. Alimler şunu da eklerler; Kuran’ı Kerimin muhafaza edilmesinin gerekliliklerinden biri de Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetinin de korunmasıdır. Çünkü sünnet Kuran’ın beyanı yani açılımıdır. Bir şeyin tefsiri yani açıklaması kaybolursa kendisi de kaybolur. Derim ki: Allah Teala Kuran’ı Kerim’i muhafaza eder, bunun anlamı Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetinin de muhafaza edilmesidir. Peki, bunu nasıl yapar? Alimler yolu ile yapar, Allah onlara çok üst seviyede kabiliyet bahşeder ve onlar da ayıklar, araştırır, inceler ve sahih sünneti bulur ezberler ve muhafaza ederler.
Allah Teala bizzat kendisi Kuran’ı Kerim’i muhafaza edip korur:
Allah Azze ve Celle Kuran’ın inkar edilmesinin fayda vermeyeceğini, yani ona asla hiçbir tahrif ve değiştirme işlemlerinin tesir etmeyeceğini bildirmiş ve bize teminat vermiştir:
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ (2 ﴿
﴾ Bu kitap ki, onda hiçbir şüphe yoktur (2) ﴿
Kuran’ı okuduğunuzda orada yazılı olan ayetlerin Kuran’dan olup olmadığına dair hiçbir şüphe aklımıza gelmez. Allah’ın efendimize indirmiş olduğu kitap elimizdedir. Sureleri, ayetleri kelimeleri ve harekeleri ve imlası ile tamamen aynı şekilde elimizdedir.
﴾ Onda hiçbir şüphe yoktur (2) ﴿
Çünkü Allah Teala bizzat kendisi Kuran’ı korumaktadır. Bu yüzden de onda hiçbir şekilde değişiklik olamaz. Fakat bu, hiçbir değiştirme girişiminin olmadığı anlamına gelmez. Böyle girişimler olmuştur, onu ilk başlatan Müseylemetü’l-Kezzab’tır. Uydurduklarını ve onların vahiy olduğu yönündeki iddialarını okursanız çok uzun kahkahalar atabilirsiniz.
Kuran’ı Kerim’in İcazı, mucizevî yönü şu şekillerdedir:
Değerli kardeşlerim; Biri şöyle bir soru sorabilir: Bu Kuran’ın evrenin yaratıcısı tarafından gönderildiğine kesin olarak inanmamın yolu nedir? Bu yol tektir, o da Kuran’ın mucizevi yönüdür. Kıyamet gününe kadar tüm insanlık bir araya gelse bir tek ayet bile getirmeleri, oluşturmaları mümkün
değildir. Bu kitap bir mucizedir. İcaz yani mucize insanın onun bir benzerini ortaya koyamadığı şeydir. Öncelikle Kuran’da haberî mucizeler vardır:
﴾ (وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُونَ أَقْلَامَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ (44 ﴿
[ سورة آل عمران: آية " 44 " ]
﴾ Meryem'i kim himaye edecek diye kalemlerini attıkları zaman sen yanlarında değildin. ﴿
[ Al-i İmran Suresi: 44 ]
Sen yanlarında değildin. Kuran’ı Kerim apaçık ayetler, insanlık tarihi ile ilgili kesin ve doğru bilgiler içerir. Örneğin Mısır’da firavunlar vardı. Çok kısa bir dönem krallar tarafından yönetildi. Yusuf (a.s.) zamanında yaşayan hükümdar Kuran’da kral olarak zikredilmişti.
﴾ (وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ (54 ﴿
﴾ Ve Kral ‘onu bana getirin’ dedi ﴿
Ama Musa (a.s.) zamanında Firavun vardı:
﴾ (وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ (51 ﴿
﴾ Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? ﴿
Burada büyük bir incelik vardır. Çünkü alimler bu kıssaları Kuran’daki haberî mucizeler olarak isimlendirirler. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (غُلِبَتِ الرُّومُ (2) فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ (3) فِي بِضْعِ سِنِينَ (4 ﴿
﴾ Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. ﴿
Kuran’daki Haberî Mucizeler Geçmişi, Bugünü ve Geleceği Ele Alır:
Kuran’daki haberi mucizeler geçmişi, bugünü ve geleceği ele alır. Musa (a.s.)’ın Firavun ile ilgili kıssaları, Yusuf (a.s.)’ın Mısır Kralı ile olan hikâyesi, Ad ve Semud kavimlerinin kıssaları Kuran’da çok ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bunlara geçmiş ile ilgili haberî mucizeler denir. Yine Kuran’da Rasulullah (s.a.v.)’in kendi dönemi ile ilgili mekânsal olarak bilgiler mevcuttur. Aynı zamanda gelecek hakkında da bilgiler bulunmaktadır: Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (غُلِبَتِ الرُّومُ (2) فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ (3) فِي بِضْعِ سِنِينَ (4 ﴿
﴾ Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. ﴿
Gerçekten de üç ila dokuz yıl arasında çok yakın zamanda Rumlar dünyanın en alçak bölgesinde Perslere yenildi. Bazı tefsir alimleri diyor ki: Yani dünyanın en alçak, en düşük noktası, ama onlarca yıl önce kimse Filistin vadisinin dünyanın en alçak noktası olduğunu bilmiyordu. Lazer ışınlarının keşfedilmesinden sonra bu kesin olarak anlaşıldı. Bu savaş tarihsel olarak Filistin vadisinde tamamlandı. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (غُلِبَتِ الرُّومُ (2) فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ (3) فِي بِضْعِ سِنِينَ (4 ﴿
﴾ Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. ﴿
Kuran’ı Kerim’de haberî mucizeler vardır. Bunlar geçmişten, bugünden ve gelecekten haber verirler.
2. İlmî (Bilimsel) Mucizeler:
Kuran’ı Kerim’de ilmî mucizeler vardır. Mesela Fizikçiler yeryüzünde bulunan her elementin atomlardan oluştuğunu, atomun içinde bir çekirdek, çekirdeğin etrafında yörüngeler, onların üzerinde de elektronlar olduğunu keşfettiler. Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ (وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ (40 ﴿
﴾ Her biri bir yörüngede yüzmektedir. ﴿
Başka bir örnek verelim: Bir bebeğin cinsiyetini, erkek mi yoksa kız mı olacağını belirleyen şeyin yumurtacık değil mikroorganizmalar olduğu keşfedildi. Buna göre cinsiyetin belirlenmesi ile yumurtaların bir alakası yoktur. Allah Teala da şöyle buyurmaktadır: ﴾ (وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى (45) مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى (46 ﴿
﴾ Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır ﴿
﴾ (وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ (27 ﴿
﴾ gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. ﴿
Dünya yuvarlaktır.
﴾ وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88 ﴿
﴾ Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır. ﴿
Dünya dönüyor, dağlar yürüyor, bulutlar saniyede otuz kilometre ilerliyor. Dünya güneşin etrafındaki döndüğü her saniyede otuz kilometre yol kat ediyor. Dakikada kat ettiği yol bin sekiz yüz kilometre, on dakikada on sekiz bin kilometredir. Yani biz dersin başlamasından bu yana yirmi bin kilometre ilerledik.
﴾ (وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ (88 ﴿
﴾ Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. ﴿
[ Neml Suresi: 88 ]
Kuran’ı Kerim’de İlmî Mucizeler:
Allah Teala bu evreni ve üzerindekileri yarattığından on yıllar öncesine kadar güneşin durduğu, gezegenlerin de onun etrafında döndüğü zannediliyordu. En az güneş sistemi güneş etrafında dönüyordu. Sonra güneşin de hareket ettiği anlaşıldı. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (38 ﴿
﴾ Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir ﴿
Kuran’ı Kerim’de ilmî mucizeler vardır. Rasulullah (s.a.v.) zamanında uçaklar, füzeler, uçan balonlar yoktu. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
﴾ (وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ (125 ﴿
﴾ Kimi de sapıklığa düşürmek isterse, onun göğsünü göğe yükseliyormuşçasına dar ve sıkıntılı yapar ﴿
Bulutları beyaz bir tavan olarak görürsün. Uçağa bindiğinde ise onları dağların, vadilerin, tepelerin ve ovaların üstünden görürsün. Tıpkı yeryüzü şekilleri gibi… Bu Kuran’ı Kerim’de de zikredilmektedir; Tabi ben size örnek konularla misaller veriyorum ama mesele bunlarla sı
nırlı değil. İlmî Kuran’ı Kerim’de mevcuttur ve günümüzde “Kuran’ı Kerim’de İlmî (bilimsel) mucizeler” adında bir uzmanlık alanı oluştu.
﴾ (وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ (11 ﴿
﴾ Andolsun o dönüşlü (yağmurlu) göğe ﴿
Bilim adamları buharın göğe yükselip yağmur olarak geri döndüğünü anladılar. Bunun anlamı şudur: Bu bilgiler asrımızın verileri ile örtüşmektedir. Sonra elektromanyetik dalgaların göğe yükseldiğini ve eter tabakası tarafından geri döndürüldüğünü keşfettiler. Eğer o tabaka olmasaydı radyo yayını veya uzaydaki herhangi bir görüntünün alınması mümkün olmazdı.
﴾ (وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ (11 ﴿
﴾ Andolsun o dönüşlü (yağmurlu) göğe ﴿
Daha sonra bilim adamları evrendeki bütün gezegenlerin kapalı bir yörüngede ilerledikleri keşfettiler. Kapalı yörünge demek, başlanılan yere geri dönen bir yörünge demektir. Her şekilde bakıldığında kapsamlı anlama baktığımızda sema, yani gökyüzü dönüşlü bir mekandır.
﴾ (وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ (11 ﴿
﴾ Andolsun o dönüşlü (yağmurlu) göğe ﴿
3. Kuran’daki Edebî ve Lugavî Mucize:
Kuran’ı Kerim’in Allah kelamı olduğuna iman etmenin yollarından biri mucizelerdir. Onlar; Bilimsel mucizeler, haberî mucizeler ve edebi mucizelerdir.
﴾ (وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا (6 ﴿
﴾ Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’ın üzerine olmasın. ﴿
[ Hud Suresi: 6 ]
Bu ayette bir harf mesela (من) harf-i ceri bile çıkarılsa artık o söz Kuran değildir. Çünkü bu harf çeşitler arası kapsayıcılık ifade eden bir edattır. Yine (ما) ve (الا) ayetten çıkarılsa yine o cümle artık Kuran sayılmaz. Çünkü burada var olan olumsuzluk edatı ve istisna edatı beraber kullanılır ve hasretme ifade eder. Eğer bu olumsuzluk ve istisna ortadan kalkarsa hasretme manası da ortadan kalkar. Yine (علي) harf-i cerini kaldır, (ما من دابةٍ إلا الله يرزقها..) bu yine Kuran olmaz. Çünkü bu harfin kaldırılması Allah Azze ve Celle’nin zatına nisbeti ortadan kadırır. Canlıları elif lam takısı ile belirli kılarsak mana değişir ve “bazı canlılar, evcil hayvanlar” gibi manalar ortaya çıkar. Ama ayette kelime nekra yani belirsiz olarak geldiği için tamamen kapsayıcılık ve genellik ifade etmektedir. Ayete baktığında orada hep edebî, lugavî bir mucize görürsün. Bir düzen ile orada istisna, hasretme, özel kılma, erkene alma veya erteleme ifade eden manalar ortaya çıkar. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (إِيَّاكَ نَعْبُدُ (5 ﴿
﴾ Yalnızca sana ibadet ederiz. ﴿
Bu ayette (نعبد اياك) şeklinde gelseydi mana değişir miydi? Hem de büyük bir değişiklik olurdu. Bu şekilde okursak “Ya rabbi sana ibadet ederiz” demiş oluyoruz yani senden başkasına ibadet etmekte bir sakınca yok. Ama ayetteki gibi okuduğumuzda:
﴾ (إِيَّاكَ نَعْبُدُ (5 ﴿
﴾ Yalnızca sana ibadet ederiz. ﴿
(اياك) lafzı fiilden önce geldiğinde “sadece sana ibadet ederiz.” Manası çıkmaktadır.
﴾ (وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ (59 ﴿
﴾ Gaybın anahtarları sadece Allah’ın yanındadır ﴿
Eğer (مفاتح الغيب عنده)şeklinde olsaydı, Allah’ın yanındadır aynı zamanda O’ndan başkasının yanında da vardır manası taşırdı. Ama cümlede (عنده) edatı gaybın anahtarları tamlamasından önce geldiği için mana “sadece Allah’a has kılınmıştır.” Bu çok uzun bir konudur. Bilimsel mucizeler çok uzundur aylarca anlatılır, yine dilsel yani edebî mucizeler de öyledir Tarihi mucizeler, haberi mucizeler, sistem ve uyum ile ilgili mucizeler, bunlar inanılmaz şeylerdir.
Öyleyse değerli kardeşlerim, Bu kitaba iman etmenin yolu mucizelerdir.
Allah Teala’nın Herhangi bir Fiili bu Kuran’ın O’nun kelamı olduğunun bir kanıtıdır:
Başka bir konuya gelecek olursak, bu kitabı indiren Kuran’ın onun kelamı olduğuna şahitlik de ediyor. Peki, buna nasıl şahitlik ediyor? Tevil yoluyla… Tevil en iyi tanımla vaat ve vaid yani tehdidin gerçekleşmesidir. Yani Allah Azze ve Celle faiz alıp verenin malını yok ettiğinde bu malın yok olması Allah’ın bu faizci hakkındaki şahadetidir. Zira ayette şöyle buyruluyor:
﴾ (فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ (279 ﴿
﴾ Eğer faizcilikten vazgeçmezseniz, artık Allah ve Rasûlü’ne karşı savaş açtığınızı, onların da size savaş açtığını bilin ﴿
Bu Allah’ın kelamıdır. Faizcinin malının yok olması Allah’ın, Kuran’ın O’nun kelamı olduğuna dair bir kanıttır. Allah’ iman eden ve salih amel işleyen bir genç güzel bir hayat yaşar. İşte yine bu gencin yaşadığı güzel hayat Kuran’ın Allah kelamı olduğunun bir kanıtıdır. Malından sadaka verdiğinde malın artar. Yine malının artması da Allah Azze ve Celle’nin kelamı için bir şehadettir.
﴾(يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ (276 ﴿
﴾ Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). ﴿
Allah Teâlâ’nın Herhangi bir Fiili bu Kuran’ın O’nun kelamı olduğunun bir kanıtıdır.
﴾ (وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ (40 ﴿
﴾ Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı ﴿
Dünyada bir güçler dengesi vardır.
﴾(لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ (40 ﴿
﴾ İçlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. ﴿
Bu denge bozulduğunda halk bundan dolayı çok acı çekti, her iki taraf da zarar gördü. Dünyadaki güçler arasındaki bu denge Allah’ın yüce nimetlerinden biridir. Ama bizler ancak onu kaybettiğimizde kıymetini anladık. Yani denge Allah’ın en büyük nimetlerinden biridir
﴾ (وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ (40) ﴿
﴾ Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, ﴿
Güçler dengesi, doğu ve batı, bu denge bozulunca ortada tek bir güç kaldı. Biz bu nimeti kaybettik. Allahım nimetlerinin kıymetini yokluğunda değil bolluğunda anlamayı nasip et. Nimetlerin değerini bilmeliyiz. Hem bolluğunda, hem yokluğunda…
Kuran Allah’ın kelamı, sapasağlam ipi ve âlemlere gönderdiği kanunudur:
Kuran Allah’ın kelamıdır. Allah’ın sapasağlam ipidir. Dosdoğru yoldur. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın yolu, kanunudur. Apaçık bir nurdur. Zenginliktir, ondan sonra fakirlik yoktur. Onun dışında zenginlik yoktur. Kendisine Kuran’ı anlama ve açıklama yetisi verilen kimse, birine kendisinden daha hayırlısının verildiğini düşünürse, Allah’ın yücelttiğini hor görmüş olur. Kuran ehli Allah ehlidir. Sen Allah’ın evine gidip Kuran’ı öğreniyorsan, senin hayatında bundan daha büyük bir hedef yoktur. Ondan değerli hiçbir şey yoktur. Yani Allah’ın kelamını, kanununu ne yapıp ne yapmayacağını, neyin helal neyin haram olduğunu bilmen, geleceğini belirleyen bir üniversite sınavından bin kat daha önemlidir. Zira Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ (الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ (1 ﴿
﴾ Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve ışığı var eden Allah’a mahsustur. ﴿
Evreni var ettiği için Allah’a hamd ediyoruz, aynı şekilde;
﴾ (الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ (1 ﴿
﴾ Hamd, kuluna Kitabı (Kuran’ı) indiren Allah’a mahsustur. ﴿
Tüm kainat bir kefede Kuran’ı Kerim bir kefededir. Kainat Allah’ın yarattığı varlığı, Kuran ise kelamıdır. Sürdürebileceği bir kanun ve yöntemi olmadan evreni yaratmanın bir anlamı olmaz. İşte Cenab-ı Hak ayette bunu açıklıyor:
﴾ (الرَّحْمَنُ (1) عَلَّمَ الْقُرْآنَ (2) خَلَقَ الْإِنْسَانَ (3 ﴿
﴾ Kuran’ı rahman öğretti.İnsanı O yarattı. ﴿
[ Rahman Suresi: 1-3 ]
Kuran’ın öğretilme ile insanın yaratılması arasındaki sıra, zamansal kronolojik değil, mertebe ve değer anlamında bir diziliştir.
Ya Rabbi, insan yaratılmadan önce Kuran’ı nasıl öğrenebilir? Ama aslında ayetin manası böyle değildir.
﴾ (الرَّحْمَنُ (1) عَلَّمَ الْقُرْآنَ (2) خَلَقَ الْإِنْسَانَ (3 ﴿
﴾ Kuran’ı rahman öğretti.İnsanı O yarattı. ﴿
Kuran’ın öğretilme ile insanın yaratılması arasındaki sıra, zamansal kronolojik değil, mertebe ve değer anlamında bir diziliştir. İnsanın gideceği bir yolu, uyacağı bir kanunu olmadan yaratılmasının bir anlamı yoktur. Bazı yerlere git, Mesela Hindistan’da insanlar neye tapıyorlar? İneğe… Bazı yerlerde farelere tapanlar var. Benim önemli bir dergi için hazırladığım bir araştırmam var. Orada inanılmaz fotoğraflar var. Çok büyük bir tapınak ve tapınağın tanrısı fareler… Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ (الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ (1 ﴿
﴾ Hamd, kuluna Kitabı (Kuran’ı) indiren Allah’a mahsustur. ﴿
Biz Allah’a kulluk ederiz. Yerlerin ve göklerin Rabbine ibadet ederiz. Her şeyin hükümranlığı elinde olan, her şeyin kendisine döneceği, bir şeye “ol” dediğinde olan, güçlüye, zengine esmaü’l-hüsnanın ve tüm güzel sıfatların sahibine kulluk ederiz.
Allah Azze ve Celle’nin İnsana Bahşettiği Büyük Nimetler:
Dolayısıyla varoluş nimetinden sonraki en büyük nimetlerden biri hidayet nimetidir. Üç nimet vardır: Varoluş nimeti, yardım ve destek nimeti ile hidayet ve irşad nimeti… Bunu destekleyen ayet şöyledir:
﴾(الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا (1 ﴿
﴾ Hamd, kuluna Kitabı (Kuran’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur. ﴿
Elinde bulunan bu yüce kitabın Allah’ın Resulullah (s.a.v.)’e indirdiği tam ve eksiksiz kitap olduğundan emin olman için Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾(وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ (27 ﴿
﴾ Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. ﴿
Değiştirilmemiş, dönüştürülmemiş, tahrif edilmemiş, asla ekleme veya eksiltme yapılmamıştır. Cenab-ı Hak bizzat Kuran’ı korumakta ve muhafaza etmektedir:
﴾(وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ (27 ﴿
﴾ Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. ﴿
Allah Teala İnsanı, imanının bir zorlama ile değil kendi tercihi ile olması için gönüllü olarak kendisine iman etmeye çağırdı:
Gönüllü olarak iman ettiğinde yücelirsin. Allah Teala zorla iman etmemizi isteseydi yapardı. Ama bu bizi mutlu etmezdi. Allah Kuran’a zorla iman etmemizi isteseydi öyle olurdu. Ama zorla iman etmek bizi mutlu etmezdi. Allah Azze ve Celle Peygamber Efendimize hitaben şöyle buyuruyor:
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4
﴾ İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! Biz istesek onlara gökten bir mucize indiririz de derhal ona boyun eğerler. ﴿
Allah Teala iman ile yücelmemiz için bizi gönüllü olarak iman etmeye çağırır ki imanımız zorla değil bir tercih meselesi olsun.
﴾ (لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ (256 ﴿
﴾ Dinde zorlama yoktur. ﴿
“Yıldızların yerlerine yemin ederim”: Kuran’da Allah Azze ve Celle’nin Mucizelerine işaret eden bir ayet:
Rabbimiz bize rahmet ederek buyuruyor ki:
﴾(فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ (75 ﴿
﴾ Yıldızların yerlerine yemin ederim, ﴿
Bu ayetin manasını tam olarak ancak astronomi okuyanlar anlar. Bir haber istasyonu bir buçuk yıl önce şöyle bir şey açıkladı: Bizden üç yüz milyar ışık yılı uzaklıkta bir galaksi keşfedildi. Dünyaya en yakın ışıklı yıldız bizden dört ışık yılı uzaklıkta. Bir akşam hesap makinesinde hesaplayın, dört ışık yılı ne demek? (Işık yılı saniyede 300 000 km yol alır x 60 ile dakikayı, x 60 ile saati, x 24 ile günü, x 365 ile yılı buluruz. Bunu 4 ile çarpıp onu da yüze bölelim.) Bir arabamız olsa ve onunla bu gezegene ulaşmak istesek, 100 km hızla gitsek… Sonra bu rakamı saatlere böl. Yani 24 e böldüğümüzde günlerin sayısını verir. Sonra onu da 365 ile böl. O zaman ihtiyacımız olan bilgiye ulaşırız. Yani dünyaya en yakın parlak yıldıza elli milyon senede ancak ulaşabiliriz. Bu hesabı akşam yapabilirsin. Dünyaya en yakın parlak yıldıza ulaşmak için elli milyon yıl araba sürmelisin. En son galaksi ise üç yüz bin milyar yani üç yüz bin milyar ışık yılı uzaklıkta… Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ (فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ (75) وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ (76 ﴿
﴾ Yıldızların yerlerine yemin ederim, Ki bilseniz, bu gerçekten pek büyük bir yemindir. ﴿
Bu yeminin cevabı nedir?
﴾ (إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ (77 ﴿
﴾ Kuşkusuz o, değeri çok yüce Kuran’dır. ﴿
Bu yeminin cevabı; ey kulum bu benim kelamımdır.
Allah katında Müminlere olan vaadinin gerçekleşmemesi kâinatın yok olmasından daha kötüdür:
İki gün önce bir törende bahsetmiş, törenin açılışını şöyle yapmıştım; Allah katında Müminlere olan vaadinin gerçekleşmemesi kâinatın yok olmasından daha kötüdür.
﴾(وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ (55 ﴿
﴾ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur. ﴿
Egemen kılma nerde?
﴾(وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ (55 ﴿
﴾ onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, dair vaadde bulunmuştur. ﴿
Yerleştirme nerede?
﴾ (وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ (55 ﴿
﴾ yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. ﴿
Emniyet nerede?
﴾(إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا (38 ﴿
﴾ Şüphesiz Allah inananları savunur. ﴿
Savunma nerede?
﴾ (وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا (141 ﴿
﴾ Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir. ﴿
Bizim aleyhimize, onların lehine binlerce yol var.
﴾(إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ (7 ﴿
﴾ Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ﴿
Yardım nerede? Allah katında Müminlere olan vaadinin gerçekleşmemesi kâinatın yok olmasından daha kötüdür.
Namazı terk etmek ve arzulara uymak insanı Allah’tan uzaklaştırır:
Fakat:
﴾(فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا (59 ﴿
﴾ Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsânî arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. ﴿
Saat beş, gece namazı, elhamdülillah!!
Geceyi yükseklerde değil, kanalizasyon kanallarında Allah Teala ile birlikte geçirebilmek…
﴾(فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا (59 ﴿
﴾ azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. ﴿
İşte cevap budur. Öyleyse;
﴾ (فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ (75) وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ (76) إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ (77 ﴿
﴾ Yıldızların yerlerine yemin ederim, Ki bilseniz, bu gerçekten pek büyük bir yemindir. Kuşkusuz o, değeri çok yüce Kur’an’dır. ﴿
Kuran’ı Kerim’in Fazileti:
İnsan bu Kuran’ın değerini gerçekten bilse geceleri uyuyamaz. Tek bir tefsir dersini kaçırmaz. Allah kelamı anayasamızdır, kanunumuzdur, Allah’ın apaçık nurudur, dosdoğru yoldur, Allah’ın sımsıkı ipidir, zenginliktir, izzettir. Hepiniz biliyorsunuz ki Kuran’ı Kerim ile hemhal olan bir alim öldüğünde onun için dünya titrer. Ölür ve yanında olan her şeyi götürür yani tüm hayrı da yanına alır. Ama dünya ehli biri öldüğünde her şeyi bırakır gider. Allah’ı tanıyan ve ömrünü O’na davet ve tebliğ ile geçirenler öldüklerinde her türlü hayrı yanlarına alırlar. Allah onları bu Kuran ile yetiştirir. Kuran’ı öğrenin ve öğretin. Hükümlerini anlayın, hükümlerini çocuklarınıza da öğretin. Onları Kuran’ı Kerim ile eğitin, peygamber sevgisi ile, Ashab sevgisi ile büyütün.
﴾ (أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِنْهُمْ (2 ﴿
﴾ İçlerinden bir adama vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ﴿
[ Yunus Suresi: 2 ]
Kafirlerin çoğu Kuran’ın insan eliyle ortaya çıktığını düşünüyor. Fakat ey siz Kuran hakkında şüpheye düşenler, sizler insanlardan bir peygambere uymuyor musunuz?
﴾(أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا (2 ﴿
﴾ İçlerinden bir adama insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ﴿
Bu Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında sünneti, kanunudur. O (c.c.) Kuran’ı yaratılmışların efendisine, hak olan sevgiliye, göklerin güvenilir habercisine indirdi.
﴾ (الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ (1 ﴿
﴾ Elif, Lam, Ra. Bu, Yasa Sahibi, Her Şeyden Haberdar Olan tarafından, ayetleri sağlamlaştırılmış ve ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitap'tır. ﴿
Allah’a kulluk tüm Kuran’ın temel manasıdır:
Bu kitabın tamamının özeti şu cümledir: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.”
الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ (1) أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ (2
﴾ Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. ﴿
﴾(قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ (110 ﴿
﴾ De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. ﴿
Kuran'ın tamamının içeriği şu ayettir:
﴾ (أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ (110 ﴿
( سورة الكهف )﴾ ilahınız sadece tek bir ilahtır ﴿
Bu özet bir ayettir. Allah Azze ve Celle bize Kuran’ı özetliyor…
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا (110
﴾ De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” ﴿
Kim salih amel işlerse Allah onun kalbine güven, huzur ve saadet verir.
Yıllarca bekler ve bir kral, bir padişah ile görüşemezsin. Ama her şeyi sahibi hükümdarı sana diyor ki:
﴾ (فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا (110 ﴿
﴾ Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın, salih amel işlesin. ﴿
İşte o görüşmenin bedeli salih ameldir. Salih amel işle Allah ile beraber ol. Ahiretten önce dünyada bile O’nunla olursun, üzerine nurlar saçılır, tecellilere şahit olursun, kalbine güven ve huzur gelir. Kalbin saadet ve rıza ile dolar.
Nihavend’de İran topraklarında Hz. Ebu Bekir Sıddık Efendimize komutanlarından birinden yardım çağrısı gelir. Müslümanların sayısı otuz bin iken, düşmanlar yüz otuz bindi. Hz. Halid halifeye yardım için elçi göndermişti. Bir süre sonra yardım geldi. Yardım en az otuz bin, elli bin, yetmiş bin olmalıydı. Ama sadece Ka’ka isminde bir adam geldi. Oraya ulaştığında Halid b. Velid ona baktı ve “yardım nerede? Dedi. O da “benim” dedi. “Yanımda bir mektup var buyur oku” Komutan mektubu açtı: “Allah’ın kulu Ebu Bekir’den Halid b. Velid’e… Senin için Allah’a hamd ediyorum, Sana bir kişi göndermeme şaşırma. Muhammed’i hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki içerisinde Ka’ka’nın bulunduğu bir ordu yenilmez.” Ve sonuçta Kaka’nın olduğu o ordu zafer kazandı. Kuran kahramanlıklar ortaya çıkarır, seni bin yapar, yüz bin yapar. Hem de sen sadece birken,,, İşte bunlar hakikatlerdir.
Tevhid bütün peygamberlerin davetinin içeriğidir:
Şöyle ki;
كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ (1) أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ (2
﴾ Elif. Lâm. Râ.1 (Bu), Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için doğru hüküm veren, her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıkça ortaya konulmuş bir kitaptır.2 (De ki:) “Şüphesiz ki ben O'nun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. ﴿
Kuran’ın tamamının özeti şu ayettir:
﴾ (أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ (2 ﴿
﴾ Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. ﴿
Bundan daha da önemlisi, ilkinden sonuncusuna kadar tüm peygamberlerin davetinin içeriği tevhittir.
﴾ (وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25 ﴿
﴾ Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. ﴿
[ Enbiya Suresi: 25 ]
Kuran’ı Kerim Kıssaları en güzel kıssalardır:
Yeryüzünde içinde hikayeler, kıssalar bulunmayan kitaplık yoktur. Allah’tan uzak olan insan çamurun içindedir, düşkündür, şehvetine düşkündür, haindir bencildir, kibirlidir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ (نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ (3 ﴿
﴾ Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmekle (başka konular yanında) en güzel kıssayı da anlatıyoruz ﴿
Yusuf (a.s.) kıssasını okuyun, kendinizi ilkeli bir insan olarak adlandırıyorsunuz, Yusuf (a.s.) ‘ı mevki sahibi ve güzel bir kadın davet ediyor ve Yusuf (a.s.) şöyle diyor:
﴾ (أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ (28 ﴿
﴾ ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. ﴿
Yusuf (a.s.) köle idi, Allah’a itaati neticesinde kral oldu. Yine Musa (a.s.) hakkın yanında durdu, bozulmadı:
﴾(فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ (15 ﴿
﴾ Bunun üzerine Musa onu yumrukladı ve ölümüne neden oldu. ﴿
Korkmuş halde bekleyerek Mısır’dan ayrıldı. Şuayb (a.s.)’a gitti ve onun kızı ile evlendi. Ardından da peygamber olarak Firavun’a gitti:
﴾(وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ (7 ﴿
﴾ Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, ﴿
﴾(وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ (7 ﴿
﴾ korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik. ﴿
Bu Kuran’ı Kerim’dir. Firavun’un karısı Asiye tüm kadınlara örnek olmuştur. Kadının imanı eşinden bağımsızdır. Çoğu günahkar kadın der ki: “Bunu eşim istiyor.” Ama sen imanından tek başına sorguya çekileceksin. “Yaratıcıya karşı isyan söz konusu olduğunda yaratılana itaat edilmez.”
Sen Firavun’u nerden biliyorsun? O karısını bile kendine inandıramayan zorba bir asi idi.
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (11
﴾ Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti. ﴿
Kuran kıssaları insanın karşılaşabileceği her türlü durumu kapsayacak şekildedir:
Kardeşlerim, Kuran’da kıssalar vardır. Onlardan birini Mesela Hz. Nuh kıssasını okursun. Bir oğlu vardır ve kalbinde zorbalık vardır. Hz. İbrahim kıssasını okursun kötü bir baba görürsün.
﴾(يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي (43 ﴿
﴾ Ey babacığım! Sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy. ﴿
Kiminin karısı çok kötüdür ona sabreder.
﴾ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَامْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ ﴿
[ سورة التحريم الاية 10 ]
﴾ Allah, inkâr edenlere Nûh’un karısı ile Lût’un karısını misal vermektedir: Onlar kullarımızdan iki erdemli kişinin nikâhı altındaydılar ama onlara ihanet ettiler. ﴿
Yine kötü eşi olan kadınlar vardır. Buna örnek Firavun’un karısıdır:
﴾ (رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ (11 ﴿
﴾ O, “Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ﴿
Toplumda yüksek bir makam elde etmiş bir kişi salih bir kişi olabilir. Zül Karneyn kıssası gibi. Allah onu dünyada makam sahibi kıldı aynı zamanda çok salih bir kul yaptı. Hiç evladı olmayan Hz. Zekeriyya, Zulümle zindana atılan Hz. Yusuf... Yüce bir peygamber hapsedildi. Ama bazen hapis o insan için bir rezillik değildir. Kuranı okuduğunda her kıssada bir deva bulursun. Mesela zulüm gören insan için Yusuf (a.s) çok güzel bir örnektir. Tertemiz iffetli bir kadının namusu hakkında haksız yere konuşulup iftira atılmış, Hz. Aişe bunun en iyi örneğidir. Yani kıssalar her durum ve vaziyeti kapsamaktadır.
﴾ (نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ (3 ﴿
﴾ Biz sana en güzel kıssayı da anlatıyoruz. ﴿
Kuran Ayetleri insana fıtrattan gelen imanı verir:
Bu ve bunun gibi ayetleri okuduğunda:
﴾(2) اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ
﴾ Gökleri görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükselten, sonra arşa istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır; ﴿
Bunu her hangi bir insan iddia edebilir mi? Bu ancak Allah Azze ve Celle’nin kelamıdır. Yani sen fıtrat üzere şu ayeti okursun:
﴾(اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ (2 ﴿
﴾ Gökleri görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükselten ﴿
Bunu herhangi bir insan iddia edebilir mi? Bu ayetler sana fıtrattan gelen imanı verir. Ve bu kuran nihayetinde;
﴾ (الر كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ (1 ﴿
﴾ Elif Lâm Râ. Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. ﴿
Kafir karanlıktadır, karanlıklar birbirinden farklıdır. Aman mümin Kuran’ı okuduğunda Rabbinden gelen apaçık bir delil üzeredir. O Allah’ın nuruna gark olmuştur. Bazıları der ki: Allah Azze ve Celle yerlerin ve göklerin nurudur. Kuran ile de onları nurlandırmış, açıklamıştır.
En yüce ahlak insanın Kuran’ı Kerim ile ahlaklanmasıdır:
Kuranı okuduğunda görürsün ki sen en önemli varlıksın, bu dünya oyun, eğlence ve süsten ibarettir. Ahiret ise ebedilik yurdudur. Kuran’ı okuduğunda anlarsın ki salih amel dünyadaki en büyük sermayendir. En yüce ahlak Kuran’ı Kerim ile ahlaklanmaktır. Hz. Aişe’ye Rasulullah (s.a.v.)’in ahlakını sorarlar. Şöyle cevap verir: “Onun ahlakı Kuran’dı.” Kuranı okuduğunda, onu hakkıyla tilavet eder, ayetlerini anlar, tefekkür eder, onunla amel eder, dünyada da ahirette de mutlu olursun. Eğer Allah’tan uzak olmanın, cehaletin karanlığındaysan ilim ve marifet nuruna erişirsin. Dua: “Allahım bizi cehalet ve şüphenin karanlığından ilim ve marifet nuruna çıkar.” Arzularımızın çukurundan alıp cennetine ulaştır.
﴾ (ذَلِكَ الْكِتَابُ (2 ﴿
﴾ (لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2 ﴿
﴾ onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir. ﴿