Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.
Bugünün Dersi:
Değerli kardeşlerim, İslam Akidesi derslerinin altıncısını yapmaktayız.
Geçen derste kelime-i tevhidin (Lailaheillallah) anlamını konuşmuştuk, ondan önceki derste de alemlerin Rabbi kavramının anlamından bahsetmiştik. Kişi nasıl Allah’ın rububiyyetine ve ulûhiyetine iman eder? Bu konuya değinmiştik. Bugün de İslam’ın ilk kelamı olan kelime-i tevhidden bahsedeceğiz. Zira bu cümle yani Lailaheillallah (Allah’tan başka ilah yoktur) İslam akidesinin temellerini tamamıyla bir araya getiren bir ifadedir.
Peygamberlerin Davetinin Özü Nedir?
Değerli kardeşlerim, her şeyden önce Allah Subhanehu ve Teala Kuran’ı Kerim’de istisnasız tüm peygamberlerin davetini şöyle özetlemiştir:
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿
[ سورة الأنبياء الآية: 25 ]
“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.”
[ Enbiya Suresi: 25 ]
İslam; itikat yani inanç, şeriat, hukuk, iman ve amelden oluşur. İtikadın özeti kelime-i tevhiddir. Amelin özü ibadettir. Bu yüzden derler ki; İlmin sonu Lailaheillallah, amelin sonu Allah’a ibadettir. Kim Allah’tan başka ilah olmadığına iman eder ve Allah’a kulluk, ibadet ederse varoluş amacına uygun davranmış, bu hedefi gerçekleştirmiş olur.
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿
[سورة الأنبياء الآية: 25]
“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.”
[ Enbiya Suresi: 25 ]
Bir önceki derste de konuştuğumuz gibi ibadet ve kulluk dar bir kavram değil aksine çok geniş bir kavramdır. O, Allah’a muhabbetin, ona boyun eğmenin, O’na yaklaşmanın, O’na tevekkül etmenin gayesidir, gönüllü bir itaattir, kalbi bir sevginin bütünleşmesi, yakîni bir marifetin temelidir. Kişiyi ebedi saadete götürür ki o, var oluş sebebimizdir.
Bu Örneklerin İçeriği Nedir?
Açıklamak için örneklendirelim: Bir anlaşma yapmak üzere yabancı bir ülkeye giden bir tüccar tüm umudunu bu anlaşmaya bağlar. O ülkeye gider, ki bir gidiş amacı vardır, bu anlaşmayı yapmak… Yoksa orada varlığının, yolun meşakkatlerine katlanmasının, yolculuk masraflarını karşılamasının hiçbir manası kalmaz. Oraya asıl gidiş amacı o anlaşmayı yapabilmektir. Yine bir öğrenci doktora yapmak için bir ülkeye gider, orada varlığının asıl sebebi doktora unvanını almaktır.
Şimdi burada en önemli fikir şu; Sen eğer herhangi bir yerde bulunma sebebinin farkında ve bilincindeysen hareket ve davranışların doğru olur. Günlük yaptığın işlerinde bile en ayrıntısına kadar o büyük hedefin doğrultusunda yaşaman gerekir. Peki nasıl? Bundan daha önce de bahsetmiştim:
Mesela sen doktora için Paris’e gidersin, her davranışın hedefin ile ilgilidir. Üniversiteye yakın bir ev ararsın, Fransızcayı iyi bilen bir arkadaş edinirsin. Uzmanlık alanınla ilgili dergiler satın alırsın. Derslerinle ilgili alanlarda bilimsel gelişmeleri görebilmek için fuarlara gidersin. Yani her hareketin, davranışın o büyük hedefin doğrultusundadır. Biz de dünyada Allah’a kulluk etmek amacı ile bulunmaktayız. Yani O’nu tanır, O’na kulluk eder ve O’na yakın olmaktan mutlu oluruz.
Önemli bir hakikat: Yaratılış amacımız mutlu olmaktır, insanların çoğunun zannettiğinin aksine böyledir. İnsanların çoğu eziyet çekmek, musibetler, hastalıklar, savaşlar, fitneler, ölümler, zulümler görmek için yaratıldığımızı sanıyorlar. Yani şeytanın fısıldadığı gibi Allah’ın bizi azap etmek için yarattığını zannetmek gibi bir hataya düşüyorlar. Aslında durum tamamen okuldaki bir öğrenci gibidir. Bu öğrenci çok yetersiz bir öğrencidir ve bu sebeple kendisine ceza verilir. “O da der ki: Bu okul öğrencilere eziyet etmek için kurulmuş.” Hayır efendim, o okul öğrencilere eğitim vermek için inşa edilmiştir. Onları eğitmek için, ümmete komutan, alim, ahlaklı insanlar olsunlar diye kurulmuştur. Bu büyük bir hedeftir. Ama problemli ve başarısız bir öğrenci, kendine ya da başkalarına zarar veriyorsa ona ceza verilir. Fakat aslında bu kurumun öğrencilere ceza vermek gibi bir ilkesi yoktur. Asıl amaç eğitim, öğretim ve terbiyedir.
Allah bizi neden yarattı?
Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
﴾ إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ ﴿
“rabbinin esirgedikleri müstesna; zaten O insanları buna uygun yaratmıştır.”
[ Hud Suresi: 119 ]
Allah insanları merhamet etmek için, mutlu etmek için, onları genişliği yeryüzü ve gökler kadar olan cennet ile nimetlendirmek için yaratmıştır.
﴾ إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ ﴿
“rabbinin esirgedikleri müstesna; zaten O insanları buna uygun yaratmıştır.”
[ Hud Suresi: 119 ]
İşte dinde doğru yönelim budur. Ahir zamanda da olsan, Müslümanların başına gelen onca felaketi de görsen, Allah’ın kullarını mutlu etmek için yarattığına olan inancın asla sarsılmamalıdır. Ama o insanlar Allah’a isyan ettiler, Allah’ın yörüngesinden çıktılar.
Tevhidin Rükunları:
Değerli kardeşlerim, kelime-i tevhidin (Lailaheillallah- Allah’tan başka ilah yoktur) iki rüknü (parçası) vardır; biri olumsuzluk (İlah yoktur), diğeri olumludur. (sadece Allah vardır.)
“İlah yoktur” cümlesindeki olumsuzluk cins olarak olumsuz yapma edatı ile kullanılmıştır. Peki, nasıl? Senin bir komşun var, gece kapını çalıyor ve diyor ki: “Somun ekmeğin var mı?” Sende ona “لا خبزٌ عندي –(hayır ekmeğim yok)” şeklinde yanıt veriyorsun. Bu bir cevaptır. Ama şöyle dersen “لا خبزَ عندي” (Ben de ekmek tarzı bir şey yok), bu başka bir cevaptır. Buradaki olumsuzluk edatı cins için kullanılan bir edattır. Yani bu şekilde cevap veren kişinin elinde ekmek de yoktur, kek, buğday gibi ekmek cinsinden olan hiçbir şey yok demektir. “Hayır Ekmeğim yok” şeklinde cevap verildiğinde buradaki edat Hicaz ekolü olmayan dilcilere göre tekil bir olumsuzluk ifade eder. Tüm cinsi kapsamaz. Yani “Sınıfta bir öğrenci yok” dediğimizde iki öğrenci var demeyi kastetmiş olabiliriz. Burada olumsuz olan şey nedir? Tekil olarak bir öğrenci olmamasıdır. Ancak “Sınıfta hiç (erkek) öğrenci yok” (kelime-i tevhiddeki kalıp ile) dediğimizde, kız var ama erkek yok demiş oluruz. Yani cinsini olumsuz kılmış oluruz. Pekii tevhiddeki “لا” ne içindir? Cins içindir. Yani kainatta Allah’tan başka hiçbir şekilde bir ilah yoktur. Veren de alan da O’dur. Rızıklandıran, alçaltan, yücelten, izzetli kılan, zelil eden, yöneten sadece Allah’tır. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah kendi zatını bilendir, güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibidir. Allah vacibu’l-vücuttur (varlığı zorunlu olandır), O’nun dışındakilerin hiç biri zorunlu varlık değildir. O zaman bu cümlede bir olumsuz bir de olumlu kısım vardır; La ilahe illallah…
Bu cümle dile hafiftir ama mizanda ağırdır. Dile hafif gelir. La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) Ama mizanda çok ağırdır. Onun derin anlamına vakıf olduysan bilirsin ki, Allah’tan başka kulluk edilecek hiçbir şey yoktur, O’ndan başka kimse kulluğu hak etmez, bunları idrak ettiğinde seni endişeye düşüren sonsuz kaygılardan da kurtulmuş olursun.
Değerli kardeşlerim, bu kelimenin Rükunları vardır, biri olumsuz biri olumludur; La ilahe illallah…
Allah’ın Bizim Üzerimizdeki Hakkı ve Bizim Allah Üzerindeki Hakkımız nedir?
Bildiğimiz ve çokça tekrar ettiğimiz bir hadis var, Muaz (r.a.)’ın naklettiğine göre Efendimiz şöyle buyuruyor:
((كُنْتُ رِدْفَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى حِمَارٍ, يُقَالُ لَهُ: عُفَيْرٌ, فَقَالَ: يَا مُعَاذُ, هَلْ تَدْرِي حَقَّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ, وَمَا حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ؟ قُلْتُ: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ, قَالَ: فَإِنَّ حَقَّ اللَّهِ عَلَى الْعِبَادِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلَا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا.
))
“Ufeyr adlı eşeğin üzerinde (yolculuk ederken) Hz. Peygamber"in (sav) terkisinde idim. Resulullah, “Ey Muaz! Allah"ın kulları üzerindeki hakkını ve kulların Allah üzerindeki hakkını bilir misin?” diye sordu. Ben, “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah"ın kulları üzerindeki hakkı, Allah’a kulluk/ibadet etmeleri ve O"na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır.”
Allah’ın senin üzerinde hakkı O’na kulluk etmen, itaat etmen, emirlerine uyup yasaklarını terk etmen, O’na tevekkül etmen, O’na yönelmen, güvenmen, O’nu sevmendir. Allah’ın kulları üzerindeki hakkı kulların O’na kulluk ve ibadet etmeleridir. Sonra ikinci kez sordu Peygamber (s.a.v.);
(( ثُمَّ سَارَ سَاعَةً, ثُمَّ قَالَ: يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ, قُلْتُ: لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ, فَقَالَ: هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ إِذَا فَعَلُوهُ؟ ))
“Sonra bir süre daha yürüdü. Ardından "Ya Muaz İbn Cebel" dedi. Ben yine "lebbeyk ya Rasulallah ve sadeyk" dedim."Kullar bu Tevhid, ibadeti yaptıkları zaman, onların Allah üzerindeki hakları nedir bilir misin?" diye sordu.
Vallahi sünnette bu hadis dışında bir şey olmasaydı bile bu hadis yeterdi. Bu hadis müminin kalbini huzur ve itminan ile, Allah’a güven ile doldurur.
(( قَالَ: حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ أَنْ لَا يُعَذِّبَهُمْ ))
"Kulların Allah üzerindeki hakkı, Allahın onlara azap etmemesidir"
Eğer Allah’a kulluk edersen sana azap etmeyeceğine dair garantin var.
Gözetmek ve Terk etmek Arasındasın:
Kardeşlerim, kısaca Allah’ın şemsiyesi altında olduğunuz müddetçe güvendesiniz. Özet olarak Allah’ın gölgesi altında bulunduğunuz müddetçe mutlu ve koruma altında olursunuz. Öyleyse “Allah” dersen Allah seni gözetir, “ben” dersen Allah seni bırakır. Yani sen bu gözetme ve terk etme arasındasın. Ben dediğinde sahabi de olsan Allah seni terk eder, az sayıda bir orduya bile galip gelemezsin. Zira Allah onları bırakmıştı:
﴾ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْئاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ ﴿
[ سورة التوبة الآية: 25 ]
“Allah birçok yerde, bu arada Huneyn Savaşı’nda gerçekten size yardım etmiştir. O gün çokluğunuz sizi böbürlendirmiş, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı; o yer geniş olmasına rağmen size dar gelmiş, nihayet geriye çekilmeye başlamıştınız.”
[ Tevbe Suresi: 25 ]
Bedir’de dediler ki: Allah onları gözetti. Bununla her zaman imtihan edilirsin. Dersin ki: Ben bir aile çocuğuyum, hayırlısıyla inşallah.” Yine dersin ki: “Benim yüksek dereceli diplomam var, ben tüccarım” Ama ticarette ahmaklık yaparsan iflas edersin. Yeteneklerini kendinden bilirsen gizli şirke girmiş olursun. Her hangi bir alanda, cerrahi bir işlemde, Allah’a davette, hitabette, eğitimde, sanayide bu hep böyledir.
Bir Kıssa:
Bir kardeşimiz endüstriyel bilgisayar tamirinde ustadır. Sorunları çok kolay çözer, çok başarılıdır. Bir seferinde onu bir fabrika çağırdı, o da belli bir meblağ istedi. Fabrika sahibi ücreti abartılı buldu, kızdı. O da dedi ki: “Ben bundan daha düşük bir fiyata bu işi yapamam, benim sana değil senin bana ihtiyacın var.” Döndü gitti. Bir gün sonra fabrikanın sahibi onu aradı ve gelip bilgisayarı tamir etmesini istedi. Diyor ki; Aslında bir saate ben sorunu çözerdim, ama bir saat geçti, iki saat, üç, dört, sekiz saat geçti, gün bitti. Yollarım kapandı. İkinci gün, üçüncü gün, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci gün oldu bilgisayar olmadı. Yollarım yine kapalı. Dedim ki: ben bugün gitmek istiyorum. Sonra bir gün bıraktım gittim ve kendime baktım, ben ne yaptım? Allah ile olan edebimi kaybedecek, bu yolları kapatacak ne söyledim? Sonra söylediğim şu cümleyi hatırladım: “Benim sana ihtiyacım yok, ama senin bana ihtiyacın var.” Hazırlandım, istiğfar ettim, tövbe ettim, sadaka verdim. İkinci gün gittim ve on beş dakikada sorun çözüldü. Hangi alanda olursa olsun “ben” dersen Allah seni bırakır. “Allah” de ki O seni koruyup kollasın. İşte sen bu iki hal arasındasın.
Allah kulunu ne zaman korur ve gözetir?
Kardeşlerim, sadece Allah dediğinde, Allah’a kulluk ettiğinde, O’nun himayesinde, O’nun gözetiminde, O’nun şemsiyesi altında olursun. Eşsiz bir muamele ile karşılaşırsın. Allah Azze ve Celle seni gözetir, sana başarı, destek, verir. Bu şu ayetin bir anlamıdır:
﴾ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿
[ سورة الأنفال الآية: 19 ]
“zira Allah müminlerle beraberdir.”
[ Enfal Suresi: 19 ]
Onlara başarı, destek, zafer, koruma bahşeder. Allah seni korur, seni destekler, zafer nasip eder ve seni gözetir.
Öyleyse Bizim Allah’a kulluk ettiğimizde bize azap etmeyeceğine dair garantimiz var. O’na kulluk etmemiz şartı ile bize azap etmemesi bizim Allah üzerindeki hakkımızdır.
Kelime-i Tevhidin Şartları:
1. Bilmek
Değerli kardeşlerim, bunlar rükunlarıydı. Peki, şartları nelerdir? Lailaheillallah cümlesinin yani kelime-i tevhidin ilk şartı bilmektir. Çünkü Allah Teala bir insanın taklit ile inanmasını, bu şekilde bir inancı kabul etmez, velev ki doğru olsun. Çünkü itikatta taklide yöneldiğinizde, taklit ile inandığınızda direnciniz çok az olur. Herhangi bir baskı ya da fitneye direnemezsin. En ufak bir baskı, en ufak bir fitne seni Allah’a itaatin dışına çıkarır. Ama inancını ilme, araştırmaya, bilgiye, derse, delilere ve fıkha dayandırır, onun üzerine inşa edersen, işte bu asıl istenen imandır. Taklidi iman reddedilir ancak Allah kullarından taklidi imanı kabul etseydi, o zaman tüm sapkın mezhepler haklı çıkar, Allah katında kurtulurlardı değil mi? Kıyamet günü ne derlerdi? Ya Rabbi biz filanca sözü işittik, inandık ve taklit ettik. Bu yüzden taklit ile tevhid inancı kabul edilemez. Ancak hakiki iman kabul edilir. İman ancak araştırma ve öğrenme ile makbul olur. Saf bir teslim olma ile değil ancak ilim ile kabul edilir.
“Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur.” Ayeti ile “günahının bağışlanması için af dile.” ayeti arasındaki ilişki nedir?
Delil şu ayet:
﴾ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ ﴿
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Günahının bağışlanması için af dile.”
[ Muhammed Suresi: 19 ]
Şöyle ki Allah Teala’nın şu iki ayeti arasında mükemmel bir bağlantı vardır:
﴾ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ الله ﴿
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.”
﴾ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ ﴿
“Günahının bağışlanması için af dile.”
Kim mutlu olacağı bir şey görürse Allah’a hamd etsin. Bunun dışında bir durumla karşılaşan kişi ise sadece kendini kınasın. Rabbinden af ve mağfiret dilesin. Şu gerçeği görüyor musun? Ümitsizliğe kapılma ki, zulüm gibi duygulardan uzaklaş. İşler istediğin gibi gittiğinde Allah’a hamd et, gitmediğinde de istiğfar et.
﴾ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ ﴿
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Günahının bağışlanması için af dile.”
[ Muhammed Suresi: 19 ]
Zira her şey Allah’ın güç ve kudretindedir.
Bazı Müslümanların Zihinlerinde Şu Yollar Vardır:
Bazı müslümanlar şöyle söylemeyi seviyorlar; Müslümanlar karşı büyük komplolar var. Batılı devletler çok güçlü, korkunç silahları var, medyaları, ekonomileri, silahlarlı çok güçlü. Biz çok zayıf ve güçsüzüz. Ne yapalım?
﴾ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ ﴿
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Günahının bağışlanması için af dile.”
[ Muhammed Suresi: 19 ]
İşler Allah’ın elindedir batılıların değil. Tek Boynuzlu’nun, Mossad’ın, küresel Siyonizm’in elinde hiç değil. İşler Allah Azze ve Celle’nin elindedir. Hepimiz O’nun kullarıyız. Bir problemle karşılaştığımız zaman günahlarımız için tövbe edelim. Çünkü hiçbir musibet bir günah olmadan gelmez. Hiç biri de tövbe olmadan gitmez. Hem fertler hem de toplumlar düzeyinde tüm musibetler günah sebebiyle gelir, tövbe ile ortadan kalkar.
﴾ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ ﴿
“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Günahının bağışlanması için af dile.”
[ Muhammed Suresi: 19 ]
Önemli bir nokta: Tevhid akidesi taklit ile kabul edilemez, ancak hakiki iman, araştırma ve öğrenme ile kabul olur.
Burada Dur:
İkinci delil Müslim’in sahih’inde geçmektedir. Osman (r.a.) şöyle buyuruyor:
(( قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ مَاتَ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
“Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim Allah'tan başka ilah olmadığını bildiği halde ölürse cennete girer."
Abdullah (r.a.)’dan nakledilen diğer bir hadis de şöyledir:
(( قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ مَاتَ لَا يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
[ أخرجه البخاري ومسلم في الصحيح ]
“Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: ‘Kim, Allah'ın karşısına O'na hiçbir şeyi şirk koşmadan çıkarsa Cennet'e girer.”
[ Buhari, Müslim, Sahih ]
Yakîn (kesin iman) Asla Şüphe Kaldırmaz:
Kardeşlerim, bazen sağlam bir inancınız olur ama emin değilsinizdir, kesinlik yoktur. Şair diyor ki:
Müneccim de doktor da ölülerin diriltilmediğini iddia eder, ben ikinize de söylüyorum;
Yani ahiretin olmadığını;
Eğer onlar haklıysa bana bir şey olmaz, ama ben haklıysam ikisi de ziyandadır.
Bu bir şüphedir, yakîn ise asla şüphe kaldırmaz. . Yakîn kesindir, Yüzde otuz, yüzde elli, yüzde seksen, yüzde doksan zan ve şüphe varsa bunların hepsi iman ile çelişir. İman yüzde milyon kesindir. İman edip de emin olmamam yetmez. İman edip kesin ve katî bir şekilde iman etmeliyim. Bunun delili şu ayettir:
﴾ إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ ﴿
[ سورة الحجرات الآية: 15 ]
“Müminler ancak, Allah’a ve resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad eden kimselerdir. İçleri dışları bir olanlar işte bunlardır.” ﴿
[ Hucurat Suresi: 15 ]
Şüphe etmezler.
﴾ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً ﴿
[ سورة الأحزاب الآية: 23 ]
“Müminlerden bazı kimseler Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler, kimileri onun yolunda can verdiler, kimileri de ecellerini bekliyorlar; (vaadlerini) asla değiştirmediler.”
[ Ahzap Suresi: 23 ]
Kesin imanlarıyla…
Bugün Müslümanlara yapılan vahşi saldırıya bir bakın:
Bütün dünyayı müslümanlar ile savaşırken görebilirsin, dünyanın neresine giderseniz gidin, Müslümanlar savaşçıdır. Bu dinin hak din olduğuna olan inancınız sarsılır mı? Vallahi hayır! Bu din haktır. Kafirler hoşlanmasa da Allah’ın bu dini diğer tüm dinlere üstün kılacağı da gerçektir. Gerçek din budur. Yeryüzündeki tüm insanlar ona karşı savaş açsa da böyledir. Çünkü o savaşan hak dindir.
Kul ne zaman cennete girer?
Müslim’de geçen sahih bir hadiste Ebu Hureyre şöyle naklediyor:
(( كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَسِيرٍ, فَنَفِدَتْ أَزْوَادُ الْقَوْمِ, فَقَالَ عِنْدَ ذَلِكَ: أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ, لَا يَلْقَى اللَّهَ بِهِمَا عَبْدٌ غَيْرَ شَاكٍّ فِيهِمَا, إِلَّا دَخَلَ الْجَنَّةَ ))
“Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculuktaydık. Kafilenin azığı bitti. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şahadet ederim. Bu iki şahadet ile Allah'ın huzuruna çıkan ve haklarında hiçbir şüphe etmeyen her bir kul mutlaka cennete girer"
[ Müslim, Sahih ]
İlim ve Yakîn…
Bazen bir öğrenciye bir soru sorarsın, doğru cevabı verir. Bir gözetmen olarak bu doğru cevabın bir atış olduğunu, sallama olduğunu ve tesadüfen doğru tuttuğunu hissedebilirsin. Onu yanıltmaya çalışırsın, Eğer emin değilse zaten hemen cevabından vazgeçer. Başka hatalı bir cevap verir. Bunun anlamı şudur; Doğruyu bulmak yetmez, emin olmak gerekir. Çoğu sözlü sınavlarda gözetmen öğrencinin doğru cevap verdiğini düşünür ama öğrenci emin değildir, kafası karışıktır. Hoca başka bir soru sorar. Öğrenci hemen doğru olan cevabından vazgeçer. Yanlış yöne döner. Burada doğru cevap vermesi, emin olmaması, kesin bilgiye sahip olmaması demek oluyor ki, Allah’tan başka ilah olmadığını bilmek “La ilaheillallah” demen yetmez. Hz. Bilal Habeşi gibi cellâtların kamçısı altında olsan da emin olmalısın. O (r.a.) o anda da ehad ehad (Allah birdir.) demişti. Azap edilirken de öyleydi. Allah’tan başka ilah olmadığına emin olarak iman etmelisin. Önünde parlayan altın külçeler de olsa “Ben Allah’ın dinine ihanet etmekten korkarım, Allah muhafaza eylesin” dersin.” Cellatların yakıcı kamçıları altında da olsan “Lailaheillallah” dersin. İşte her türlü baskı, eziyete direnebilen gerçek iman budur.
2. Söylerken de Samimi Olmak:
Kelime-i tevhidin şartları vardır. İslam’ın ilk cümlesi La ilahe illallah’tır. Bu şartlardan biri bu cümleyi söylerken samimi olmaktır. İhlas, samimiyet nerden gelir? Nerden satın alınır?
Bir kişi çok başarılı bir doktora şöyle der; “Senden çok küçük bir ricam var” Doktor “buyur” der. Adam der ki “bana nasıl reçete yazacağımı öğret.” Doktor güler ve der ki: “Reçete yazmak otuz üç senenin sonunda eğitim ile elde edilen bir tecrübedir. Ancak ondan sonra hastaya doğru reçete yazabilirsin” Bu kardeş aslında çok basit bir şey istiyor, sadece nasıl reçete yazılacağını öğrenmek istiyor. İşte ihlas da tamamen imanın getirisidir, nefsinle, heva ve heveslerinde, namaz ile, Allah’ın rububiyyetine imanın ve tevhidin ile, salih amelin ile cihadının bir getirisi, tecrübesidir. İhlas sonun sonudur. İhlas ve samimiyet, bir paranın değerinin ülke ekonomisini nasıl gösterdiğidir. Paranın değeri ümmetin ekonomisini ifade eder. Ekonomik büyümeyi, sanayileşmeyi, karlı ticareti ve ihracatı ifade eder. Tüm bu faktörler para değerinde toplanır. Aynı şekilde dini tamamen temsil eden şey Allah’a karşı samimiyet ve ihlâsındır.
İhlasın Alametleri:
İhlaslı insan ne olumlu bir şekilde övülmekten ne de olumsuz bir şekilde yerilmekten etkilenmez. Allah’ın rızasını arar, insanların onu övüp övmediği ile ilgilenmez.
﴾ إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُوراً ﴿
[ سورة الإنسان الآية: 9 ]
“(Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.”
[ İnsan Suresi: 9 ]
İhlaslı bir mümin ne yalnızken ne de insanların içindeyken amelini değiştirmez. Yalnızken de Allah’ın sünnetine uygun yaşar, insanlar içerisindeyken de. Ne bir yerde ikamet halindeyken ne de yolculuğunda davranışlarını değiştirmez.
Birisi bana şöyle demişti: Dini coğrafi, yerel olan birisi var. Kendi ülkesindeyken muhafazakâr, didar bir insan ama farklı bir ülkeye gittiğinde öyle değil. Yani ihlasın alametlerinden biri kişinin amel ve davranışının bulunduğu yer, zaman, etrafındaki kişi sayısı, övülme ya da yerileme durumları gibi etkenlerle değişmemesidir. İhlasın alameti şudur; Eğer sen Allah’ın razı olduğu bir şeyi yapıyorsan kalbinde bir huzur hissedersin. Çünkü Allah Teala sana ihlasının, samimiyetinin karşılığını kalbine yerleştirdiği huzurla geri verir.
İhlas ve Samimiyetin Olmaması:
Kim alimlerle cedelleşmek, münakaşa etmek veya akılsızlarla tartışmak veyahut da insanların bakışlarını üzerine çekmek için ilim öğrenirse ateşe, cehenneme hazırlansın.
Bazen kardeşin güzel bir şeyler söyler, sen de bir genelleme ile karşılaşırsın, ama o ortamda kişiliğini ortaya koymak için ona karşı çıkman gerekir. Ama orada hak ve hakikat aklına gelmez, “ben” duygusu öne çıkar. İşte itirazların çoğu ihlâslı olmayan insanlardan gelir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) HZ. Ömer (r.a.)’e şöyle buyurdu: “Ey Ömer elini uzat sana biat edeyim.” Hz. Ömer “Ben mi?!” der, “Eğer Ebu Bekir’in içinde bulunduğu bir kavme halife olursan hangi yer beni alır, hangi gök beni gölgelendirir?” Hz. Ebu Bekir şöyle dedi: “Ey Ömer sen benden daha güçlüsün.” Hz. Ömer “Ey Rasulullah’ın halifesi, sen benden daha hayırlısın, benim gücüm senin faziletin iledir, birbirimize yardımcı oluruz.” şeklinde cevap verdi.
İhlasın (Samimiyetin) yansımaları:
Değerli kardeşlerim, ihlasın mükemmel yansımaları vardır. İlki yardımlaşma ve destektir. Bir diğeri tevazudur. Müslümanların kaygılarını taşımaktır. Samimi, ihlaslı bir mümin tüm Müslümanların çıkarını kendi çıkarlarına tercih eder. İşte bu ihlastır.
İbadet ve Kulluğun Çeşitleri:
Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ ﴿
“Halbuki onlara, Allah’a samimi bir şekilde kulluk etmeleri, emredilmişti.”
[ Beyyine Suresi: 5 ]
İbadet iki çeşittir; organlarla yapılan ibadet, kalp ile yapılan ibadet. Organlarla yapılan ibadet namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, gözleri haramdan sakınmak gibi ibadetlerdir. Kalp ile yapılan ibadet ise ihlastır. İhlas kişiye az da olsa çok da olsa fayda verir. İhlassızlık ise hiçbir şekilde fayda vermez. Farkında olmadan, dil sürçmesi ile samimi olmadığını söyleyen kişi toplumda bir yeri varsa, ama evinde dine aykırı davranıyorsa, bu aykırılık onu rahatsız etmez. Onun için önemli olan insanların onun hakkında ne konuştuğudur. Dine aykırı davranması eğer insanlar nezdinde bilinen bir durum değilse onun için hiç sorun değildir. Asıl sorun insanların ne konuştuğudur. İşte bu ihlassızlık, samimiyetsizliktir.
Birisi hep birinci safta imamın arkasında namaz kılıyordu. Kırk yıl sabah namazında ilk tekbiri getiren olmuştu. Ama bir gün camide namazı kaçırdı. Aşırı derecede üzüldü bu duruma ve şöyle dedi: “Şimdi insanlar hakkımda neler diyecekler?” Demek ki kırk yıl amel etmenin Allah katında hiçbir kıymeti yok. İnsanlar için amel etmekle Allah için amel etmek arasında büyük bir fark var. Sen tek olan ilah için çalış ki kalan her şey sana zaten yeter.
Kelime-i Tevhidin Şartlarından Birinin İhlas olduğunun Kuran ve Sünnetten Delili:
Kardeşlerim, Kelime-i tevhididin şartlarından biri ihlastır. Bunun Kuran’dan delilinin yanında bir de hadisten deliline bakalım.
Buhari hadisinde Ebu Hureyre’den şöyle naklediliyor:
(( قِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! مَنْ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؟ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَقَدْ ظَنَنْتُ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ أَنْ لَا يَسْأَلُنِي عَنْ هَذَا الْحَدِيثِ أَحَدٌ أَوَّلُ مِنْكَ, لِمَا رَأَيْتُ مِنْ حِرْصِكَ عَلَى الْحَدِيثِ, أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ, مَنْ قَالَ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ خَالِصًا مِنْ قَلْبِهِ أَوْ نَفْسِهِ ))
“Dedim ki Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet günü şefaatine en layık olacak bahtiyar kimdir? Allah’ın Resulü (s.a.v.) buyurdu: Ey Ebu Hureyre, Senin hadise olan düşkünlüğünü bildiğim için senden önce bu soruyu bana kimsenin sormayacağından emindim. Kıyamet gününde insanlardan şefaatime en layık olan kişi kalbinden ya da içinden ihlâsla ‘La ilahe illallah’ diyen kişidir.”
Yine şöyle nakledilir:
(( لا إله إلا الله بحقها دخل الجنة، قيل: وما حقها؟ قال: أن تحجزه عن محارم الله ))
“Kim ihlaslı olarak "Lailâhe İllallah Muhammedun Resulullah" derse cennete girer." "Onun ihlası nedir" diye soruldu; "Kişiyi Allah Teala'nın haramlarından korumasıdır" buyurdu."
Müslim’in sahihinde Rasulullah (s.a.v)’den şöyle nakledilir:
(( فَإِنَّ اللَّهَ قَدْ حَرَّمَ عَلَى النَّارِ مَنْ قَالَ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ, يَبْتَغِي بِذَلِكَ وَجْهَ اللَّهِ ))
[ أخرجه البخاري ومسلم في الصحيح ]
“Allah Teâlâ, rızâsını umarak lâ ilâhe illallah diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır.”
[ Buhari, Müslim, Sahih ]
İlim, yakîn ve ihlas… Bu kelimeler inancımızın, imanımız merkezi olsun…