Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.
Mümin kardeşlerim… İsra ve Miraç kandili hadisesi üzerinde biraz durmalıyız. Çünkü bu Müslümanlar arasında bir gelenekmiş gibi algılanıp kutlanıyor. Bu günde oruç tutuyor, kutlama programları izliyor, vaazlar dinliyorlar ve bu kadar… Zira görüyorsunuz ki Müslümanlar, sayıları dünya üzerinde bir milyar olmasına rağmen hiçbir ağırlıkları yok. Ama Rasulullah (s.a.v.)’in ashabı sayıları az olmasına rağmen ümmetlere, milletlere yol göstermişlerdi. Sorumuz şu, adam olan kim, biz mi onlar mı? Rasulullah (s.a.v.) bir beşerdi ve biz de bir beşeriz!
İnsan bu büyüklüğü görünce bu yüce yaratılışı, bu yüce zikri görünce, nasıl düşünür? Her zaman gerçekçi bir düşünce vardır. Ama aynı zamanda faydasız düşünceler de vardır. Fakir bir insanı düşünelim, yanında zengin bir akrabası olsun, konuşma tamamen bu zengin akraba hakkında geçer. Nasıl yer, nereye gider, insanları ziyafetlerine nasıl davet eder, nasıl yolculuk eder, ne kadar harcar, kıyafetleri, evi nasıldır? Konuşma hep bu zengin adam hakkında ilerler. Peki, bunun fakire ne faydası vardır? Fakir fakirdir, zengin zengindir. Bu gerçekçi bir düşünce değildir. Rasulullah (s.a.v.)’den ne kadar bahsedersek bahsedelim O (s.a.v.) O’dur, biz de biziz. Ama sen eğer bu büyük peygamberin bizim için bir örnek olduğunu öğrenirsen, Rasulullah’ın insanın dünyadaki hedeflerinden biri olduğunu bilirsen, İsra ve Miraç hadisesini de bu düşünceyle ihya edersen, işte o zaman onu hakkıyla geçirmiş olursun.
Rasulullah (s.a.v.) dünyaya geldi, onun görevi Allah’ı hakkıyla tanımaktı. Küçüklüğünde oyuna davet edilmiş ve daha çocukken çok etkileyici bir şey söylemişti: “Ben bunun için yaratılmadım.” Sanki onu meşgul eden çok büyük bir hedefi vardı. Tüm algısını dolduran bir talebi vardı, taşıdığı büyük bir derdi vardı… Bunun için yaratılmadım.” Hira mağarasında ibadet ediyordu. İnsanlardan ayrılıyordu, Hira Mağarası, bu mukaddes yerlere gider de Hira Mağarasına uğramak isterseniz, araba ile gittikten sonra Mekke’ye çok uzak bir mesafeye gitmek, Nur Dağı’na ulaşmak için iki ya da üç saatten fazla zorlu bir yürüyüş yapmanız gerekir. Rasulullah (s.a.v.) sayılı günlerde, bir, iki, üç gün orada ibadet ederdi. Rasulullah, Allah Teâlâ’yı böyle tanımıştı.
Hangimiz günde 15 dakika Allah ile birlikte oluyor, O’nu zikrediyor, O’nu düşünüyor, Kuran okuyor, insanlardan ayrılıp Allah Azze ve Celle’ye yöneliyor? İsra ve Miraç hadisesini kutlamak işte bu şekilde olmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) böyle yapardı. Bu açıdan kahramanlık kapısı ardına kadar açıktır. Rasulullah (s.a.v.) bir beşerdi ve biz de öyleyiz. İnsan Allah katında derecesi yüksek bir insan olmayı istemez mi? Peki, dünyada derecesinin yüksek olması ile tüm derdinin karnının doyması, tüm derdinin para olması ile yetinebilir mi? Bunlar ona yeter mi?
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ
﴾ Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda seferber olun” denilince yerinize çakılıp kaldınız; yoksa âhiretten vazgeçip de dünya hayatıyla yetinmeye razı mı oldunuz? Halbuki dünya hayatının sağladığı fayda âhiretinkine göre pek azdır. ﴿
Rasulullah (s.a.v.) gecelerce Hira Mağarasında ibadet etti, kırkıncı gecede vahiy geldi. Yani bana göre efendimiz orada peygamberlik için, hakkı yaymak için, insanları doğru yola sevk etmek için uygun hale getirildi. Ardından Cebrail geldi ve dedi ki: “Oku” Efendimiz “ben okuma bilmem” buyurdu. Kıssa malum… Rasulullah (s.av.) o zaman vahyin iniş zamanını öğrendi. O ilahi bir yardım ile gönderilmişti. Bu O’nun o yüce kalbinde taşıyacağı üst düzey bir dertti artık. Onun arzuladığı büyük hedefler dünyaya yayılacaktı. Vahiy bu hedefleri tasdik edici olarak gelmişti. Efendimiz kavmini Allah’a kulluk etmeye davet etti. Ama kavmi onunla savaştı, onu daralttılar, baskı yaptılar, yalanladılar, komplo kurdular, ashabına eziyet ettiler, onları yurtlarından çıkardılar. Burada bir soru gelebilir: Allah Subhanehu ve Teâlâ Rasulullah (s.a.v.)’ın çevresinde aralarında hiç kâfir olmayan bir topluluk yaratmaya kadir değil miydi? Başka bir soru: Eğer Efendimizin etrafında tamamı müminlerden oluşan bir çevre olsaydı, hepsi Allah’a iman etseydi, O’nu sevselerdi, yüceltselerdi, saygı gösterip destekleselerdi ve düşmanı olmasaydı?
Rasulullah (s.a.v.)’in kalbi büyük bir kemalat ile kaplanmıştı ve bu da sıkıntılar olmadan ortaya çıkmayacaktı. Cebrail (a.s.) geldi ve dedi ki: “Ey Muhammed, Rabbim bana senin istediğini gerçekleştirmemi emretti. Eğer istersen şu iki dağı onların üzerlerine kapatayım.” Efendimiz buyurdu ki:
(( اللهم اهد قومي فإنهم لا يعلمون، لعل الله يخرج من أصلابهم من يوحد الله ))
(( Allah’ım! Kavmim bilmiyor. Sen, kavmime hidayet nasip et, umulur ki Allah onların soyundan Allah’ı birleyen kullar çıkarır. ))
Kavmi ona komplolar kurdu, onu öldürmek istediler, ashabını zor durumda bırakmak için uğraştılar, ambargo uyguladılar, ama bunların hepsi onların metanetlerini arttırdı.
والله يا عم لو وضعوا الشمس في يميني، والقمر في شمالي، على أن أترك هذا الأمر ما تركته حتى يظهره الله أو أهلك دونه
(( Bunu bilesin ki, ey amca! Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar yahut ben bu uğurda canımı veririm. ))
Şimdi, İsra ve Miraç’a gelelim. Rasulullah (s.a.v.)’in sıkıntıları şiddetlenmiş, amcası Ebu Talib vefat etmiş, en yakını dünyadan ayrılmıştı, işte o zaman Allah Azze ve Celle Efendimizi Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksaya götürmüş, Mescid-i Aksa’dan da Semaya yükseltmişti. Semada Rabbinin yüce Ayetlerini görmüştü.
﴾ (مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى (17 ﴿
﴾ Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı. ﴿
Öyle görünüyor ki, İsra ve Miraç esnasında Rasulullah (s.a.v.) kendisinin peygamberlerin efendisi, âdem oğlunun efendisi, Allah’ın kapısı olduğunu öğrendi. Ve bu kapı sadece varlıkların içinden Rasulullah (s.a.v.)’e özeldir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Allah Azze ve Celle tarafından onunla şereflendirilmiştir. Rabbimiz buyuruyor ki:
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً (78) وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً
﴾ Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nâfile bir ibadet olarak da namaz kıl ki, rabbin seni övülmüş bir makama yükseltsin. ﴿
İsra ve Miraç ile ilgili bu konuşmadan istediğim tek bir şey var; Müminler olarak İsra ve Miraç hadisesi ile ilişkimiz nedir? Allah Azze ve Celle’nin Rasulullah (s.a.v.)’e hitap ettiği şu ayetine bakalım:
﴾ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ ﴿
[ 1 سورة الإسراء: من آية
]
﴾ Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. ﴿
Bu Efendimiz için büyük bir ayettir. Peki, bizim İsra ve Miraçla ilişkimiz nedir? Biz insan olarak Ancak Allah Teâlâ‘yı hakkıyla tanırsak yükselebiliriz. “Ey ademoğlu beni ara ki bulasın. Beni bulduğunda her şeyi bulursun.” İnsanlar şehvetlerine dalıyorlar, ticarette, işlerinde, heva ve heveslerinde, hazlarında boğulup gidiyorlar. Eğer onların gözündeki perde açılsa kayıplarını görürler ve geri dönüşü olmayan bir zarara uğradıklarını anlarlar. Bu nedenle henüz hayattayken, ölmeden önce İsra ve Miraç bize dünyadaki en değerli şeyin Allah’ı tanımak olduğunu hatırlatsın. Eğer Allah’ı tanırsan Allah da senin ferasetini arttırır ve hidayetini çoğaltır.
﴾ (إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13 ﴿
﴾ biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk. ﴿
Eğer onu tanırsan zikrin yücelir. Allah’ın Rasulullah (s.a.v.)’den başka makamını ve zikrini yücelttiği hiçbir insan yoktur. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve ben yine şehadet ederim ki Rasulullah (s.a.v.) O’nun peygamberidir.
﴾(أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ (1) وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ (2) الَّذِي أَنْقَضَ ظَهْرَكَ (3) وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ (4 ﴿
﴾ Senin kalbini açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Ve senin şanını yüceltmedik mi? ﴿
Sen ey değerli kardeşim, bugün ısrarcı olan benim. Sen Allah’ı tanırsan dünyada mutlu olursun ve tabi ki ahirette de mutlu olursun. Allah senin basiretini açar. İnsanların görmediğini görürsün. Onların duymadığını duyarsın. Hissetmediklerini hissedersin. Farkına varmadıklarını anlarsın. Allah Teâlâ ahiretten önce daha dünyada senin makamını yüceltir. Şaşırtıcı olan şu ki, insan hata yaptığında, yanlış davrandığında nasıl kendinden memnun olur? Kendine demez mi ki o da insan ben de insanım. Bu yüce peygamber Allah’ın seçtiği, zikrini yücelttiği, yakınlaştırdığı, şereflendirdiği peygamber midir? O da insan ben de insanım. Sana onunla aynı ol demiyorum. Peygamberlik kapısı kapanmıştır. Ben sana onun izinde ol diyorum, örnek al, izinden git, onu kendine rol model al, kendin için en güzel örnek kıl diyorum, O’nu önüne al ve onu hedefin kıl diyorum. Rasulullah (s.a.v.) tüm eziyetlere sabretmiş, tüm sıkıntılara katlanmış, yalanlamalara, karşı koyuşlara sabretmiştir. Kureyş kâfirleri ona komplo kurmuşlardı ama O (s.a.v.) sabretti. Değiştiği değiştirdiği şeyleri hesaba kattı ve Allah da ola lütfetti:
Bazen Allah kalbine tecelli eder ve sen tüm hayatın sıkıntılarını unutursun, tüm yorgunluklarını, tüm problemlerini unutur, Allah katında senin çok büyük bir yerin olduğunu, makamın olduğunu, bir himaye makamının olduğunu hissedersin. Çok yüksek seviyede Allah’ın himayesinde olduğun hissini yaşarsın. İsra ve Miraç hadiselerinin amacı Rasulullah (s.a.v)’i kendine örnek alman, dünyevi değil sadece uhrevi dertlerin olmasıdır. Artık tek derdi fiyatların artması, maaşının yetmemesi olan bir insanla haşır neşir oluyorsun. Bundan başka hayatında hiçbir ses yok. Az gelirin olmasından başka hiçbir laf etmiyor. İhtiyaçları çok fazla, geçinemiyor, çocuklarını nasıl evlendirecek, bunları düşünüyor. Ama evlendiğinde bir evi olmadığını, gençliğinde hiçbir şeye sahip olmadığını, ama Allah’ın ona ikram ettiğini unutuyor. Her Müslümanın gönlüne hoş gelen hatıralar geçerken bunlar böyle geçip gitmemeli, adetlerimizden biri olarak geçip gitmemeli, onları da düşünmeliyiz.
İstifade ettiğimiz şeyler, az önce de söylediğim gibi, fakir birinin zengin bir akrabası olsa, oturur ve saatlerce sana bu akrabasından bahseder, onun yolculuklarını, kutlamalarını, ziyafetlerini, evini, evinin düzenini, kıyafetlerini anlatır. Sen ve o fakir aynı kalırsınız, fakir fakirdir, ama bu fakir akrabasının nasıl zengin olduğunu düşünse, takip ettiği yolun ne olduğunu, kullandığı yöntemleri düşünüp araştırsa, bir miktar zengin olabilmek için bu yoldan gitmeye başlar. O zaman bu düşünce faydalı olur. İşte şimdi bu düşünce işe yarar. Bize zengin akrabanı anlatırsın ama sen fakirsin, o da zengin bu kadar. Ama onun para kazanmada izlediği yolu izlersen bu senin için bir ders olur. O serveti biriktirirken edindiği yöntemi uygularsan bu senin için bir metot olur. O zaman bu konudaki düşüncen faydalı olur. Bu örnek açıklayıcı oldu. Biz de sadece Efendimizden bahsetsek, dış görünüşü şöyleydi, şöyle kareydi, bembeyazdı, çiçek gibiydi. Konuşması şöyleydi. Bu konuşmalar çok büyük ve yüce sözler, iç acıcı kelamlar ama bize faydası yok. Ancak sen Rasulullah (s.a.v.)’in Allah’ı nasıl tanıdığını, nasıl sevdiğini, her şeyini nasıl etkilediğini, insanlara Allah’a tanıtmak için nasıl her imkanı kullandığını, nasıl sabrettiğini, nasıl zikrettiğini, nasıl şükrettiğini, Allah katında nasıl yüce bir mekanı olduğunu düşünürsen, sünnetine uyarsan, izinden gidersen, O zaman İsra ve Miracı hakkıyla kutlamış, ihya etmiş olursun. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
(( الصلاة معراج المؤمن ))
(( Namaz müminin miracıdır. ))
Rasulullah (s.a.v.) yüce makamından ötürü yerden göğe yükseldi. Göklerde Allah Teala O’nun kalbine tecelli etti ve O’na varlığın hakikatini gösterdi.
﴾ (لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى (18 ﴿
﴾ Hiç kuşkusuz o, rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü. ﴿
﴾ (مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى (17 ﴿
﴾ Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı. ﴿
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى (12) وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى (13) عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى (14) عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
﴾ Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Andolsun ki onu (meleği) iniş esnasında en sondaki sidretü’l-müntehânın yanında bir daha gördü. Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır. ﴿
Tarifi zordur. Biriniz bu yaşta Kuran okur, gözyaşı akıtır. Kalbi merhametle dolar. Ne dediğimi anlar. İbn Ataullah el-İskenderi adındaki ariflerden biri şöyle diyor: “Bizim ne söylediğimizi Rasulullah (s.a.v.)’in izinden gidenlerden başkası anlamaz.” Yani merhametin tadını alabildiğin zaman dünya gözünde küçücük kalır. Dünya, malı, dükkanları, kadınları, evleri, tarlaları, itibarı, bunların hiç birinin senin gözünde değeri kalmaz. Allah’ı tanıyan nefsini temizler. İnsanın çalışmaya ihtiyacı vardır. Gece iki rekat namaz kılıp tüm kalbiyle Allah’a yönelebiliyorsa, günde iki sayfa Kuran okuyup onunla amel edebiliyorsa, Allah’ın emrini görüp O’nu yüceltiyor, yasaklarını görüp onlardan uzaklaşıyor, Allah’ın varlıkları için koyduğu kanunları okuyup onlara sımsıkı tutunabiliyorsa, o zaman kalbinde mutmainlik duygusu yayılır. Hayatta ne kadar çok dert var, ne kadar korku, ne kadar sapkınlık var… Ama insan şu ayeti okuduğu zaman:
﴾ وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ﴿
[ 48 سورة الطور: من آية
]
﴾ Sen rabbinin hükmünü sabırla bekle, kuşkusuz sen bizim gözetim ve korumamız altındasın. ﴿
Yine şu ayetini okuduğunda:
﴾ إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا ﴿
[ سورة الحج: من آية " 38 " ]
﴾ Biliniz ki Allah iman edenleri korur. ﴿
Yine şu ayeti okuduğu zaman:
﴾ (فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ (79
﴿
﴾ O halde sen Allah’a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin. ﴿
Ve yine şu ayeti okuduğu zaman:
﴾ مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً ﴿
[ سورة النحل: من آية " 97 " ]
﴾ Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve âhirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ﴿
Yine şu ayeti okuduğunda:
﴾ (إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدّاً (96
﴿
﴾ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, rahman onlar için (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. ﴿
Yine şu ayetini okuduğunda:
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ (30
[ 30: سورة فصلت آية
]
﴾ Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin! ﴿
Bu ilahi bir kelamdır, doğru bir sözdür, sapasağlam onaylanmış cümlelerdir. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah’ın sözleridir. Bunları bırak, o zaman sadece ruhunda sıkıntı, endişe, korku ve hüzün göreceksin. Allah’ın selamı O’nun üzerine olsun, Efendimiz insanların en mutlusuydu, eğer ona yaklaşır, O’nu ziyaret eder, rüyada görürseniz haftalarca tarif edilmez bir mutluluğa dalarsınız. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Allah Azze ve Celle ile birlikteydi. Peki, bizim İsra ve Miraç ile ilişkimiz nedir? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( الصلاة معراج المؤمن ))
(( Namaz müminin miracıdır. ))
(( لا خير في دين لا صلاة فيه ))
(( İçinde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur. ))
﴾ قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا ﴿
[ سورة هود: من آية " 87 " ]
﴾ Kavmi ise, “Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana ibadetin (dinin) mi emrediyor? ﴿
O zaman namaz kılıyordu. İsa (a.s)…
﴾ (وَأَوْصْانِي بِالصّلاةِ والزَّكَاةِ مَا دُمْت حَيّاً (31 ﴿
﴾ yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı ve anneme saygılı olmayı emretti ﴿
[ Meryem Suresi: 31 ]
Gerçek bir mümini kafirden ayıran şey namazdır. Kafirin kitapları vardır, kitap okur, tartışır, ezberler, onun hakkında konuşur, seninle eğlenceli sohbetler yapar, bazen felsefe yapar, zarif sözler söyler, ilmi geniştir, kültürü iyidir, hafızası kuvvetlidir. Bizim bir mizah anlayışımız var ama bu din değildir, bu İslam kültürüdür. Din Allah Azze ve Celle’ye bağlanmak, iletişim kurmaktır. Rasulullah (s.a.v.) yaratılmış bir varlığın elde edebileceği en üst düzey bağı İsra ve Miraç ile elde etmiştir. Sen ey mümin, seninde bu tür bir bağlantı kurman gerekiyor, sen de namaz kılarak bunu yapacaksın. Namaz kılacak ve şöyle diyeceksin:
﴾ (الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (2 ﴿
﴾ Alemlerin Rabbine hamd olsun. ﴿
Kalbin Allah’a şükrediyor mu?
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (1) الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (2) الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (3) مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ (4) إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (5) اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ (6) صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
﴾ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. ﴿
Sen bu manalara uygun musun? İbadetin anlamı nedir, yardım istemenin, duanın, rahmetin, hamdın anlamı nedir, sen böyle misin? Namaz müminin miracıdır. İçinde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur. Namaz bir mizandır, o halde kim sadık olursa yani kim vefa ile istikamete devam ederse, namazın semerelerini, meyvelerini alır. Sad (r.a) insandı ve sen de insansın. O dedi ki: “Üç şey var ki onlarda ben adamım, kalan her şey de ben de insanlardan biriyim. Ben namazı kılıp görevimi yerine getirmeden başka hiçbir şeyle meşgul olmam.” İşte marifet budur. Senin bu seviyede Allah ile bağın var mı? Namaza başladığın zaman Allah’ın seni gördüğünü hissedersin, O’nun önünde, huzurundasın, O’na yöneliyor, Allah ile konuşuyor, O’na yalvarıyor, O’ndan istiyor, O’ndan bağışlanma diliyor, O’na hitap ediyor, dua ediyorsun, senin namazın bu şekilde mi? Namaz müminin miracıdır.
Rasulullah (s.a.v.) yüce makamından dolayı semaya yükseldi. Rabbinin en yüce ayetlerini gördü, kendisinin varlıkların efendisi, hakkın sevgilisi olduğunu öğrendi. Makam-ı mahmuda eriştiğini anladı, Cennet havz-ı kendisine verilmişti, Ondan daha üst makamda bir insan olmadığını anlamıştı. Peki, sen neredesin? Sen bu makamların neresindesin? Ben, ben kimim? Allah Azze ve Celle peygamberlere emrettiklerini müminlere de emretti. Kapı açıktır, sosyal statünüz çok mütevazı seviyede olabilir. Küçük menfaatlerin vardır, küçük görevlerin vardır, lisans mezunusundur ve seni kimse tanımıyordur. Biri mesela diğer insanların arasında yolda yürüse, kimse ona dikkat etmez, ama böyle insanlar gizli takva sahipleridir. Ama eğer Allah Azze ve Celle katında bir makamın varsa, büyük bir yerin varsa, seviliyorsan, ihlâslıysan, sadıksan, o zaman Allah sana bu yakınlığın lezzetini tattırır. Biri demişti ki: “Ya Rabbi ben sana isyan ettim ama sen beni cezalandırmadın.” Böyle dua etmişti. Kalbinde şöyle bir cevap hissetti. “Ey kulum, ben seni cezalandırdım ama sen anlamadın, seni bana dua etmenin lezzetinden mahrum etmedim mi?” Yine biri sadece şekli olarak namaz kılıyordu, diğeri ise kalbinde çokça Allah sevgisi ila namaz kılıyordu. Görünürde birbirlerinin aynıydılar ama biri aslında lezzetten mahrumdu, diğeri ise Allah’a ulaşmıştı.
Bir kişi Visal adında bir kızı sever, onu babasından ister, kızın babası alimdir ve der ki: “Kızımın mehri senin benim ilim meclisime katılmandır.” -Bu sembolik bir hikâye, bana dersin ki: “Onu nasıl sevmiş? Dediğim gibi hikâye sembolik- Görünüşe göre genç ilim meclisine katılır, ona güzel haller gelir ve Visal’i unutur. Bir gün genç kız ile karşılaşır, kız “hani sözün ne oldu?” diye sorunca şöyle cevap verir: “Ey Visal sen benim vaslıma- kavuşmama sebep oldun, şimdi ayrılmama sebep olma”
İnsan bazen Allah’a ulaşır, iletişim kurar ve tüm sorunları çözülür. Allah’a kavuşur, bu Allah Azze ve Celle ile kurulan bir bağdır. Birisi duyamaz, yürüyemez, hayat çok kıymetli, duyamaz, yürüyemez ama kendini hesaba çeker, Allah ile bağı var mı? Eğer Allah’ı seviyorsa gece namazı kılar, peki ne hisseder? Kalkar, namaz kılar, bir seferinde namazda neden ağladığını hisseder? Gözyaşları akar, tüyleri ürperir. Kendini dünyanın en mutlu insanı gibi hisseder. Bir kardeşimiz hacca gitti, geldiğinde onu ziyaret ettim. Bana kalbimde iz bırakan şu cümleleri söyledi: “Vallahi benden daha takvalı olmadıkça benden daha mutlu bir insan görmedim.” Sen böyle misin? “Ben en mutlu insanım” diyebilir misin? Şüphesiz eğer Allah ile bir bağın varsa bunu söyleyebilirsin. Çünkü Allah Teâlâ insanın kalbine tecelli ederse o kişi dünyanın tüm sıkıntılarını unutur.
Rasulullah (s.a.v.) kendisine dünya nimetleri verilenlerden değildi. Hz. Ömer yanına girdiğinde O’nu hasırın üzerinde uyurken bulurdu, mübarek yanağında hasırın izi çıkardı. Bir seferinde Hz. Ömer onu görünce ağlamaya başladı. Efendimiz “Ey Ömer seni böyle ağlatan nedir?” diye sordu. Hz. Ömer Şöyle buyurdu:
(( رسول الله ينام على الحصير، وكسرى ملك الفرس ينام على الحرير ))
(( Rasulullah hasır üzerinde uyuyor, Pers Kralı Kisra ise ipekler üzerinde uyuyor. ))
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle karşılık verdi:
(( يا عمر أما ترضى أن تكون الدنيا لهم والآخرة لنا ؟ يا عمر إنما هي نبوة وليست ملكاً ))
(( Ey Ömer dünya onların, ahiret de bizim olsun istemez misin? Ey Ömer bana nübüvvet verildi, krallık değil. ))
Namaz bir mizandır. Kim onu tam yaparsa tam karşılığını da alır. Kim hakkıyla istikamet üzere olursa onun da semerelerine kavuşur. Diğer bir hadis şöyle:
[ من الدر المنثور: عن أنس ]
[ Durru’l-Mensur, Hz. Enes’ten nakledilmiştir ]
Kalbinde bir nur vardır, sana hakkı da batılı da gösteren bir nur… Namaz kılanı görürsün, o bir şeye bulaşmaz, sözleri hikmetli, bakışı basiretli, görüşü sağlam, anlayışı güzel, düşüncesi derindir. Hep doğru konumdadır. Peki, neden? Çünkü namaz bir nurdur. Namaz Efendimizin buyurduğu gibidir:
Kindar bir namaz kılan yoktur. Kibirli namaz kılan kişi olamaz. Namaz Allah Subhanehu ve Teala’nın bir nurudur. Allah Teala namaz esnasında müminin kalbine o nuru atar ve kalbindeki kibri, bencilliği, gururu, kıskançlığı, kini, nefreti, varlığa olan sevgiyi ve tüm bu hastalıkları siler. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
﴾ (وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ (4 ﴿
﴾ Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin. ﴿
Neden? Çünkü Rasulullah (s.a.v.)’in Allah’a yönelmesi onu tertemiz kılmıştır. Ey günahlardan temizlenmiş olan kul, arın, ey gaybın sahibine yönlendiren, bu namaz, namaz ki temizliktir. Namaz nurdur, namaz mizandır. Kim onu yerine getirirse karşılığını alır, yücelir.
أرأيتم لو أن نهراً بباب أحدكم يغتسل منه في اليوم خمس مرات هل يبقى من درنه شيئاً ؟ قالوا: لا يا رسول الله
[ "من الدر المنثور: عن " ابن مسعود ]
(( Sizden birinizin kapısının önünden günde beş kez yıkandığı bir nehir aksa, ne dersiniz bu yıkanma onun üzerinde bir kir bırakır mı?" diye sordu. Ashâb-ı kiram, "Kir'den eser bırakmaz" diye cevap verdi. ))
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Beş vakit namaz da böyledir. Onlar sayesinde Allah, günahları siler."
Bu mübarek gün vesilesiyle, İsra ve Miraç münasebetiyle dilerim ki herkes tüm hesaplarını bir gözden geçirir. Evinde bir eksiklik var mı? İşinde bir ihmal var mı? Üzerinde kul hakkı var mı? Eksikleri var mı? Namazlarında noksanı var mı? Namazı şekli bir namaz mı yoksa hakiki mi? Gözlerini haramdan sakınırken bunu görüntüde mi yapıyor yoksa gerçekten mi yapıyor? Bir kardeşi ile yürürken bakışlarını koruyor da yalnızken etrafına bakınıyor mu? Bu iman mı? Evde başka insanlar arasında farklı bir halde mi? Evinde serbest, insanlar arasında aşırı dikkatli mi? Bu iman mı? Cenab-ı Hakk’ın velisi olacak seviyede misin? İnsan kendi halinin hesabını yapabilir yeter ki kalbi atmaya devam etsin. Kapı açıktır, her şey değişebilir, uzlaşma bir bakışladır, her şey değişir. İnsan dinlemez ve yürür, dinlediğinde ve yürüdüğünde istifade edemez. Amel sınırlı, hedef büyük ve yol kısa olduğu sürece vaktin tüketilmesi çok ucuz olacaktır. İş işten geçmeden dikkatli olunmalıdır. Namaz müminin miracıdır. “Namaz dinin direğidir, kim onu ayakta tutarsa dinini de ayakta tutmuş olur, kim de onu yıkarsa dinini yıkmış olur.” Mümin ile kafir arasında namazın terki vardır. Kim onu terk ederse inkar etmiş olur. Rasulullah (s.a.v.) için Rabbimiz şöyle buyuruyor:
﴾ (وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى (7 ﴿
﴾ O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü. ﴿
Tamirci usta söz verdi ama gelmedi, sözü de yerine gelmemiş oldu. Allah’tan başka güç kudret sahibi yoktur. Gözünü ilk açtığında da şöyle dedi: “Kimin derdi dünya ise Allah onun fakirliğini iki gözünün arasına bırakır. İşlerini dağınık hale getirir. Kendisi için takdir edilen şeyler dışında dünyadan ona bir şey gelmez. Kimin derdi ahiret ise Allah onun gönlünü zengin kılar. Dağınık vaziyetini bir araya getirip toplar. Dünya ona boyun eğerek gelir.” Temennim şu ki, Efendimiz şöyle buyuruyor: “Hazırlanın, zira iş ciddi.” Çok önemli bir şey, hazırlan, Ya Rabbi de, kendin için iyi bir program yap, Kuran okuma, zikir, tefekkür, salih amel, kaydet, salih amel araştır, Tel bölgesinde bir kardeşin varsa yanına git, onu Allah’a çağır. Çocukları varsa onlara ikramda bulun, yardıma ihtiyacı olan bir komşun varsa yardım et. Ona hediyeler ver. Belki de kalbi meyledecek. Onu camiye getireceksin. Bir kişi sana uyacak. Eşin düzenli namaz kılmıyor…
﴾ وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا ﴿
[ 132 سورة طه: من آية ]
﴾ Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol. ﴿
Çocukların… Amelinde kusur varsa, onu düzelt. Malında haram varsa ondan kurtul. Şüpheli bir ilişki, doğru olmayan bir alım satım işi, bunlardan kurtul. De ki: Rabbim bedeli ne olursa olsun sana isyan etmem… Mümin budur. İsra ve Miraç kandili ise bir şeyleri değiştir. Vallahi gerçek bir kandil kutlaması budur. İsra ve Miraç geçince, Şaban ayının on beşi geliyor, sonra da Ramazan… Gecenin yarısını uyanık geçiriyoruz, sahur yapıyoruz, sabah namazından önce uyuyoruz. Bazı programlar izliyoruz, Ramazan ayının hürmetine bunları yapıyoruz, sonra bayramı kutluyoruz ve karma ortamlarda bulunuyoruz. ilk sene, ikinci sene, üçüncü sene böyle geçip gidiyor…
﴾ ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ﴿
[ سورة البقرة: من آية 74 ]
﴾ Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. ﴿
Allah Azze ve Celle dua ettiğimizi biliyor ama icabet etmiyor, neden? Günahlarda ısrar ettiğimiz için… Kul “rabbim, rabbim” diyor ama yemesi haram, içmesi haram, haram ile besleniyor. Bu şeklide nasıl dualar kabul edilir? Söylemek istediğim şu; toparlanın, iş ciddi. Hazırlıklı olun, ölümün ne zaman geleceğini kim bilebilir? Hiç birimiz yirmi de olsa, on beş de olsa, otuz da olsa, otuz beş de olsa, kırk da olsa, kırk beş de olsa, elli bir, altmış iki yaşında da olsa hayatında hiçbir merhaleyi geçmemiş gibidir. Ömrünün altmış beş yılı geride kalırken ne umuyordu ki? Altmışı geçmiş, Allah dilerse önünde yirmi yılı kalmış olsun, altmış geçip gitmiş yirmi kalmış, kırkını geçmiş, otuzunu geçmiş, oyun eğlence yoktur onda, o zor vakittir, ölüm vakti… Allah’a kavuşma zamanı… İnsan şimdi çalışsa kendini cennette hisseder. Ölüm meleği geldiğinde bir adam ölüm döşeğindeydi. Çocukları yanına girdi. Onu müjdelenmiş gibi gülerken buldular. Adam onlara dedi ki: “Baba, kalk amcana selam ver. Ama orada kimse yoktu. Amcan, hemen kalk dedi ve elini uzattı. Bir zamanlar birlikteydik, yardımlaşırdık, ikram ederdik, ama orada amca yoktu, kimse yoktu. Allah Azze ve Celle ona en sevdiği insanlar olarak meleklerini göndermişti. Mümin böyledir. Ölüm vakti geldiğinde ona ölüm meleği en sevdikleri suretinde görünür.
O zaman, İsra ve Miraç Rasulullah (s.a.v.)’in zirveye, sidrütü’l-müntehaya, o sonsuz makama, varlıkların efendisi olma makamına yükselişidir. Ben âdemoğlunun efendisiyim, gurur yok… Sen de onu kendine örnek al…
﴾ (وَأَوْصْانِي بِالصّلاةِ والزَّكَاةِ مَا دُمْت حَيّاً (31﴿
﴾ yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti ﴿
﴾ إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ﴿
﴾ İman edip salih amel işleyenler ﴿
﴾ وَالْعَصْرِ (1) إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ (2) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
[ 1-3:سورة العصر
]
﴾ Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır. ﴿
Öyleyse dini gün ve geceler bu şekilde geçmelidir. Onların özünü böyle anlarız, ruhun mu yoksa bedenin mi aksak olduğunu böyle anlarız. Yoksa o çekişmeler insanı ne ileri ne de geri götürebilir. Bu ayet onun içindir, Allah en iyisini bilir.
﴾ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ﴿
[ سورة الإسراء: من آية 1 ]
﴾ âyetlerimizi gösterelim diye ﴿
Namazı kendi miracımız olarak görmemiz gerekir. Şimdi Rasulullah (s.a.v.)’in şemailinden bahsedelim:
Kişi kusurunu, yönünü istikametle düzeltiyorsa, niyetini halis kılıp tam bir disiplinle dine bağlanıyorsa her gün güzel amelleri tam olarak yapıyorsa, şöyle demelidir: Ben insanların en mutlusuyum. Demelidir ki: Ben varlık sebebimin hedefini gerçekleştirdim. Bu sizin elinizde ve çabanız nispetinde meyvelerini toplayacaksınız.
Rasulullah (s.a.v.)’in hayatında sessizliği de vardı. Hüseyin (r.a.) buyuruyor ki: “Babam Ali’ye sordum, Rasulullah (s.a.v.)’in sükutu, sessiz kalması nasıldı?” diye.” Şöyle cevap verdi: “Onun sessizliği 4 şeye dayanırdı, yani sustuğu dört şey vardı. Bazen insanın sessizliği onun değerini yüceltir. Aptalca konuşmalarla geçen bir ortamda oturan kişi öylece susar, konuşmaz. İşte o zaman seviyenin üstündesin. Rasulullah (s.a.v.) de şu dört durumda susardı. Birisi hilmdi, Bir kişi çok uzattığı, haddini aştığında, ona bir kelimeyle cevap verebilirsin, ama o sana on kelime ile cevap verir. Sen ona sert sözlerle konuştuğunda o daha da sert konuşur. Ona cevap vermen hikmetli değildir. Hilm, birisi cahilse ve cahilce konuşuyorsa ona cevap verme. Ona cevap vermekten daha iyidir susmak. Rasulullah (s.a.v.) sustuğunda bu onun hilmi sebebiyleydi. Ya da Efendimiz hazr (uyarı) sebebiyle susardı. Buyururdu ki: “su-i zanda bulunan insanlardan sakının.”
Diline dikkat et ey insan, ısırmaz ama o bir yılandır,
Kabirlerde o kadar çok dilinin öldürdüğü insan vardır ki, cesurlar bile onlarla karşılaşmaktan korkarlardı
Yani bazen de susmak bir uyarıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
(( احترسوا من الناس بسوء الظن ))
[ من الجامع الصغير: عن أنس ]
(( Su-i zan ile insanlardan sakının, tetikte olun. ))
[ Camiu’-Sağır, Enes’ten nakledilmiştir ]
Su-i zan korunmaktır. Bazen ihtiyat da su-i zandır. Tahmin de öyle… Rasulullah’ın sessiz kaldığı üçüncü sebep düşünmekdir. Yani düşünürdü, bu söz faydalı mı yoksa değil mi? İşe yarar mı, yaramaz mı? Susarak olayları değerlendirirdi. Düşünür, bir bardak su içer, oğluna bakar, yün halısı olan odanın zeminine bakar ve ayeti düşünürdü:
﴾ وَالْأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ ﴿
﴾ Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için soğuktan koruyucu şeyler vardır ﴿
Halı nemi önler, mesela yünden bir elbise giydiğinde Cenab-ı Hakkı zikredersin. Bu yün kazak Allah’ı hatırlatır. O Allah Azze ve Celle’nin bir lütfudur. Tefekkür Efendimizin buyurduğu gibi olmalıdır:
أمرني ربي بتسع ؛ خشية الله في السر والعلانية، كلمة العدل في الغضب والرضا، القصد في الفقر والغنى، أن أصل مَن قطعني، أعفو عمن ظلمني، أعطي من حرمني، أن يكون صمتي فكراً، ونطقي ذكراً، ونظري عبرة
(( Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, Öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi ve adaletli davranmamı, Fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı yani infak yapmamı, Benden bağlarını koparana dahi sıla-ı rahim yapmamı, Beni mahrum edene de vermemi, Bana zulmedeni affetmemi, Susma halimin tefekkür olmasını, Konuşma halimin zikir, bakışımın da ibret olmasını ve Her durumda ma’rufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi… ))
Güzel şeyler; Hilm, hazr (uyarı), takdir, tefekkür, bu dört durumda susmalısın.
Rasulullah (s.a.v.)’de hilm ve sabır beraber bulunuyordu. Herhangi bir şey onu kızdırmaz ve kışkırtmazdı. Hilm ahlakın efendisidir. Hilm yani yumuşak huyluluk neredeyse peygamber olacaktı. Bir şeyi güzelleştirmeden onda yumuşak huyluluk olmaz, çirkinleştirmeden de ondan uzaklaşılmaz. Rasulullah (s.a.v.)’de hilm ve sabır birleşmişti. Bu sebeple onu herhangi bir şey kızdırmaz ve kışkırtmazdı.
Bir kişi malını çalmıştı, dedi ki: Ey Rabbim bunu ihtiyacı olduğu için aldıysa ona bereketli kıl, eğer gösteriş için aldıysa da bu günahlarının sonuncusu olsun.
Bir sahabi bir kişinin saldırısına uğradı, adam ona dil uzatıyordu. Dedi ki: Kardeşim, sen doğru söylüyorsan, bu söylediklerin için Allah beni affetsin. Ama öyle değilse Allah seni affetsin. İşte bu kadar. İnsanın Allah Teala ile bağı varsa deniz gibi olur, sakindir, hiçbir şey onu kışkırtmaz, hiçbir şey onu kızdırmaz. İtaati kaçırmak dışında hiçbir şey onu üzmez.
İhtiyat Efendimizde şu dört şeyde toplanmıştı: Güzel olanı örnek alırdı, güzel sözü seçerdi, ayrılığı da güzeldi, Güzel bakış, güzel görünüş. Güzeli alır, güzel olan her şeyi örnek alırdı. Çirkin olanı da terk eder ve ümmeti için hep hayırlı olanı görmeye çalışırdı. İşte onda dünya ve ahiret birleşmişti. Rızkını kazanacağı işi de vardı. Akıllı olan insan bu üstün vasıfları düşünür, bu yüce ahlakı, övgüye layık bu özellikleri tefekkür eder. Rasulullah (s.a.v.)’de kök salmış tüm seçkin özellikler, bunların hepsi en mükemmel haliyle onda toplanmıştı. Rasulullah (s.a.v.) Rabbinden rivayet ederek şöyle buyuruyor:
(( "...ليس كل مصلٍ يصلي ))
[ "من كنز العمال: عن " حارثة بن وهب ]
(( Her namaz kılan namaz kılıyor değildir. ))
Değildir, Cuma günü camilerde yer bulamazsınız. Eğer hepsi hakkıyla namaz kılıyor olsaydı hepimiz hayır içinde, muhabbet, huzur, mutmainlik, rahatlık ve mutluluk içinde olurduk. Ama Allah Teala hadis-i kutside buyuruyor ki:
ليس كل مصلٍ يصلي، إنما أتقبل الصلاة ممن تواضع لعظمتي ـ أي عرفني حق المعرفة، فكر في آلائي، فكر في الكون، فكر في جسده، فكر في طعامه، في شرابه، إنما أتقبل الصلاة ممن تواضع لعظمتي ـ وكف شهواته عن محارمي ـ وقافٌ عند كتاب الله، إن الله عز وجل أمر عباده تخييراً، ونهاهم تحذيراً، وكلف يسيراً، ولم يكلف عسيراً، وأعطى على القليل كثيراً، إنما أتقبل الصلاة ممن تواضع لعظمتي، وكف شهواته عن محارمي ـ ولم يصر على معصيتي ـ يعني إذا غلط، فعلى الفور يتوب، أما غلط يستمر، لم يعد مؤمن، لا صغيرة مع الإصرار، ولا كبيرة مع الاستغفار ولم يصر على معصيتي ـ و أطعم الجائع، وكسا العريان ورحم المصاب وآوى الغريب...
(( Ben, ancak, azametim karşısında tevazu gösteren, -yani beni hakkıyla tanıyan, nimetlerimi, evreni, bedenini, yediğini, içtiğini düşünüp tefekkür eden- azametim karşısında tevazu gösteren, haram kıldığım şeylerde şehvetini muhafaza eden kulumun namazını kabul ederim. Allah’ın kitabına dayananın namazını kabul ederim. Allah Azze ve Celle kullarına seçerek emirler vermiş, uyararak da yasaklar koymuştur. Onları kolay ile mükellef kılmıştır, zorluklarla değil. Ben az şey karşılığında çok şey veririm, benim azametime tevazu gösterenin namazını kabul ederim. Şehvetini muhafaza edenin, günahlarda ısrar etmeyenin namazını kabul buyururum. Yani o hata yapsa hemen Tevbe eder, hata devam ediyorsa o artık mümin sayılamaz. Zira ısrar ile küçük günah, istiğfar ile de büyük günah kalmaz. O mümin günahlarda ısrarcı olmaz. Açları doyurur, çıplakları giydirir, mazlumlara merhamet eder, yolda kalmışlara sığınak olur… ))
Salih amelleri vardır, tüm hayır kapılarını çalar, yemek yedirir, iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, sıkıntıda olana yardım eder, ihtiyacı olana borç verir, güçsüzün yanında olur.
إنما أتقبل الصلاة ممن تواضع لعظمتي وكف شهواته عن محارمي ولم يصر على معصيتي وأطعم الجائع وكسا العريان ورحم المصاب وآوى الغريب، كل ذلك لي خالصاً لي
(( Ben ancak azametime tevazu gösterenin, şehvetine sahip çıkanın, günahlarda isyan etmeyenin, yemeği yedirip çıplağı giydirenin, sıla-i rahim yapanın, yolda kalmışa yardım edenin ve tüm bunları benim için yapanın namazını kabul ederim. ))
İnsan ihlâsın tadını alsa, bir iyilik yaptığında bunu hiç konuşmaz, sadece onu Allah bilir. Yolda yürürken önünden bir kadın geçer, gözlerini harama karşı sımsıkı kapatır. Bunu kimse görmez, hissetmez, kimse onu övmez, sadece Allah Teala bu verayı, bu iffeti görür ve onu sever. Mümin kulum bana bazı meleklerden daha sevimlidir. Şüphesiz Allah Teala müminlere karşı mümin genç ile övünerek buyurur ki: Bakın kuluma sadece benim için şehvetlerinden vazgeçiyor, hepsi sadece benim için…
(( "وعزتي وجلالي إن نور وجهه لضوء عندي من نور الشمس ))
(( İzzetim ve Celalim için onun yüzünün nuru, benim katımda güneşin nuru kadar parlaktır. ))
لذلك سيماهم في وجوههم، لو أن الوجه الحسن رجلٌ لكان رجل صالحاً، ولو أن الوجه القبيح رجلٌ لكان رجل سيئاً، القبح والجمال ليس بالملامح، بالنور، سيدنا بلال كان جميل الصورة، في نور بوجهه، أحياناً تجد واحد في نور بوجهه آخاذ، أما بمقاييس الجمال دون الوسط، فالمقاييس النورانية في القلب ـ وعزتي وجلالي إن نور وجهه لأضوأ عندي من نور الشمس على أن أجعل ـ بهذه الصلاة الصحيحة ـ الجهالة له حلماً والظلمة نوراً، يدعوني فألبيه، ويسألني فأعطيه، ويقسم علي فأبره، أكلأه بقربي وأستحفظه ملائكتي، مثله عندي كمثل الفردوس لا يمس ثمرها ولا يتغير حاله
[ من كنز العمال: عن حارثة بن وهب
]
(( Bu onların yüzlerinden bellidir. Güzel yüz eğer insan olsaydı salih bir kul olurdu, çirkin yüz insan olsaydı kötü insan olurdu. Çirkinlik ve güzellik yüzde değildir, nur iledir. Bilal (r.a.)’ın yüzü güzeldi, yüzünün nuru vardı. Bazen yüzünün nuru büyüleyici olan birini görürsün, ama güzellik standartlarına göre vasatın altındadır. Ama nurun standardı kalptedir. “İzzetim ve Celalim için onun yüzünün nuru, benim katımda güneşin nuru kadar parlaktır.” Öyle ki ben bu doğru namaz ile cehaleti onun için hilme, karanlığı nura çevireceğim. O bana dua eder, ben de icabet ederim, benim adıma yemin eder, ben de yerine getiririm. Onu yakınıma getirir, meleklerimle korurum. Benim katımda o hiç dokunulmamış Firdevs cenneti gibidir. Onun durumu hiç değişmez. ))
Rasulullah (s.a.v.)’in şemaili ile ilgili birçok ders yaptıktan sonra, her biriniz kendinize şu soruyu sormalısınız: Ben bu şemailin neresini uyguluyorum? Rasulullah (s.a.v.)’in ahlakı ile ilgili bir şey duyduğunuzda onu örnek alıyor musunuz? Günlük hayatınıza geçiriyor musunuz? Bu ahlaktan bir kısmını bile gerçekleştiren kişi vallahi büyük bir faydayı gerçekleştirmiş olur. Ama duyduğu halde uygulamayan kişi büyük bir kayıp içindedir. Çünkü ilim yazılı ve şifahi olmak üzere iki kısımdır. Dildeki ilim âdemoğlu için bir delil niteliğindedir. Kalpte olan ilim ise faydalı ilimdir.