Karanlık Mod
08-11-2024
Logo
Eğitim İle İlgili Konular – Ders: 001 – Tesettür – Hadisler – “Muhakkak ki ben…” – Nuaym b. Mesud İsimli Sahabi
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, Salât ve Selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım, senin öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilen ve hikmetle yaratansın. Allahım bize faydalı ilim ver, bildiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip eyle, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster ve ondan kaçınmak ile bizi rızıklandır. Bizi sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizleri salih kulların arasına kat.
Değerli kardeşlerim, Allah’ın lütfu keremiyle geçmiş derslerimizde birçok konuya değindik. Şimdi ise teberrüc konusuna geldik. Teberrüc, gizli kalması gereken yerlerin gösterilmesi, kadının Allah’ın gizlemesini emrettiği güzelliklerini açığa çıkarıp sergilemesidir. Bu konudan bahseden ayet şu şekildedir:

 وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً  

[ سورة الأحزاب: الآية 33  ]

﴾ Evlerinizde oturun ve daha önce Cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah sizi sadece günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor. ﴿

[ Ahzap Suresi: 33 ]

Bu ayette çok mesele vardır. İlki: Allah Teâlâ bir şeyi Kuran’da zikrediyorsa, bunun anlamı, zikredilen şey temel bir konudur ve dünyada da ahirette de kişinin selamet ve saadeti içindir. Kimse Allah Teâlâ toplumsal yönelim ifade eden bir ayet zikrettiğinde onun ikincil bir mesele olduğunu düşünemez. Allah Teâlâ “evlerinizde oturun” diyorsa bunun manası şudur: Kadının evinde kalması erkeklerin ve kadınların dünya ve ahirette mutlu olacağı, hayatı düzenleyen bir sosyal nizamdır. Kadın evden çıkıp erkeklerin arasına karıştığında büyük fesat çıkmasına sebep olabilir. Çünkü kadın erkeklerin gözünde sevimli bir varlıktır. Bu fıtrattır:

 زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ  

[ سورة آل عمران: الآية 14 ]

﴾ Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 14 ]

Barut ateşle nasıl tutuşur? Özelliklerinden biri budur… Bu maddenin özelliklerinden biri ateşle hızlı bir şekilde tutuşmasıdır. Ateşi baruttan uzak tutarsanız, bu büyük bir bilgi üzerine sergilenen bir tavır olur. Rabbimiz Azze ve Celle buyuruyor ki: “Evlerinizde oturun.” Şuayb (a.s.)’ın iki kızı koyunlara su bulmak için evden çıktıklarında:

﴾  قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِير ﴿

[ سورة القصص: من الآية 23  ]

﴾ Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız. Babamız çok ihtiyardır." dediler. ﴿

[ Kasas Suresi: 23 ]

Yani evden mecburi bir sebepten dolayı çıktılar. Zaruri bir sebep yoksa kadın evinde kalmalıdır. Ama bu kadın cahil kalsın demek değildir. Bazı cahiller kadının evinde olması ile cehalet arasında bağ kuruyorlar. Kadın İslam Ahlakı, edebi ve anlayışının zirvesinde olarak, dinde derinleşerek, Allah’ın kitabını anlayıp sünnet-i seniyyeyi uygulayarak evinde kalmalıdır. Rabbimiz buyuruyor ki:

﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ  ﴿

﴾ Evlerinizde oturun. ﴿

Bunu daha fazla detaylandırmaya gerek yoktur. Çünkü hepimiz bunun manasını biliyorsunuz.
Açılıp saçılan bir kadın bir yerde çalıştığında erkekler onu her gün ve her saat görüyorlar. Erkekler farklı farklıdır. Kimi kurt gibidir, kimi tilki, kimi hasta ruhlu, kimi kendisinde olmayana hevesli… Yani erkeklerin ona yaklaşması doğal bir şeydir. Bu yaklaşımla kadın değerini ve güzelliğinin hayattaki önemini fark eder. Bu yüzden de evde eşine karşı büyüklenir. Eşi ile arası bozulur. Yani bu şekilde eşler arası ilişkiler bozulur. Kadın işte bir erkeğin yerini işgal eder. Belki ona yerini verseydi o kişi de evlenebilirdi. Yani o erkeğin yerini işgal etmekle bir kadınla evlenmesini de engellemiş olur. Kadının rızkı anne babasına veya eşine devredilmiştir. İslami düzen böyledir. Rabbimiz Azze ve Celle “evlerinizde oturun” buyurduğunda İslami nizamı anlatmaktadır. İslami düzen ise kadının kendini eşine ve çocuklarının bakımına adaması, dininin emirleri ile eşinin haklarını bilmesidir. 

﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ  ﴿

﴾ Evlerinizde oturun. ﴿

Önemli bir soru: Allah Azze ve Celle neden bu değerli emri ile; 

﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ  ﴿

﴾ Evlerinizde oturun. ﴿

Şu diğer emri ve yasağını aynı ayette bir araya getirmiştir:

﴾ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى ﴿

﴾ Daha önce Cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın”﴿

Peki, neden bu iki konuyu bir araya getirmiştir? Aslolan kadının evde kalmasıdır.
Ey kızım, ey Fatıma, Rasulullah (s.a.v.) böyle buyurmuştu:”Bir kadının yapabileceği en hayırlı şey nedir?” Hz. Fatıma şöyle buyurdu: Görmez misin, bir kadının evinde kıldığı namaz, camide kıldığı namazdan daha hayırlıdır. Odasında kıldığı namaz evinde kıldığı namazdan daha hayırlıdır. Ev tavan alanı ile beraber tüm odaları kapsayan kısımdır, avluyu da içine alır. Oda özeldir. Odasının en ücra köşesinde kıldığı namaz da odasında kıldığından daha hayırlıdır. Öyleyse iki oda söz konusu, birisi avluya bakan kısım, avluyu da içine alır, İkincisi de iç odadır. Çünkü kadının tamamı fitne, imtihandır, sesi de, hareketleri de, yürüyüşü de bir imtihan aracıdır. 

﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ  ﴿

﴾ Evlerinizde oturun. ﴿

Peki, ikinci yasağın bununla ilgisi nedir? Eğer zaruri bir iş için evden çıkarsan açılıp saçılma! Mesela deriz ki: “Oburlar gibi yemek yeme” Şimdi bunu söylediğimizde yemek yemeyi yasaklamış oluyor muyuz? Hayır, oburların yediği gibi yemek yeme diyoruz. “Bana acemlerin (Arap olmayanların) kalktıkları gibi kalkmayın.”Acemler efendilerini tazim için ayağa kalkarlardı. Ama sahabe-i kiram peygamber efendimiz için ayağa kalktığı zaman bu kalkışları Efendimizin zatını değil, yüce hakikati tazim içindi. Yani buradaki yasaklama mutlak yani tamamen yapılan bir yasaklama değildir.
Açılıp saçılmayın: Kadın eşine karşı açılıp süslenmelidir. Eşinin yanında da yapmaması günahtır. Çünkü eşinin yanında süslenmesi kocası içindir ve bu hali eşinin gözlerini harama kapar, nefsine hâkim olmasını sağlar. Fakat Müslüman olmayan bir kadın eşinin dışındaki yabancılar için açılıp saçılır. Kendisi ile ilgisi olmayan erkeklere karşı yollarda kendini sergiler. Cazibesini görmemesi gereken erkeklere onu gösterir. Böylece erkeklerin eşleriyle arasını açar, gençlerin de Rableri ile ilişkilerini bozar. Yani toplumun düzenini bozar.

﴾ وَلَا تَبَرَّجْنَ ﴿

﴾ açılıp saçılmayın ﴿

Yani bu fitnedir. Allah’ın kadına verdiği güzelliktir. Bu güzelliği Allah kadına, evlilik uyumunun oluşması için eşinin onu sevmesine yardımcı olmak maksadıyla vermiştir. Yani kadın sevilen bir varlıktır. Sadece çocuklarının eğitimi ile ilgilenen, çocuk doğuran, hamilelik geçiren, emziren, hizmet eden, yemek yapan bir kişi olsaydı da, güzel bir sureti olmasaydı, evlilik hayatı doğru bir şekilde ilerleyemezdi. Fakat Allah Teala ona çok sevimli bir suret vermiş, onu güzel yaratmış ve şöyle buyurmuştur:

 زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ  

[ 14 سورة آل عمران: الآية  ]

﴾ Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 14 ]

İki konu arasında bundan dolayı ilişki kurulmuştur. Allah Teala buyuruyor ki:

 وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ   

[  سورة الروم آية: 21   ]

﴾ Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır. ﴿

[ Rum Suresi: 21 ]

Bu kadının erkeğe sevdirilmesinden gelen bir muhabbettir. Bu sevgi Allah Teala’nın belli apaçık bir amaçla bahşettiği duygudur ve amacı dışında kullanıldığında hem saptırır, hem saptırmaya da sebep olur.

﴾  بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى ﴿

﴾ Daha önce Cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın ﴿

Cahiliye döneminde kadınlar eşlerini memnun etmek için değil, çekiciliklerini göstermek için açılıp saçılırlardı. Bu ayetin temeli kadın sadece eşine karşı böyle olmalıdır, kendini muhafaza etmelidir. Kadının sahip olduğu en değerli şey şerefi, namusu ve iffetidir. Eğer bu değerli şeyleri insanların gözü önünde sergilersen etraftaki kurtları harekete geçirirsin. Saklı mücevherler kadife kaplı kutularda saklanır, değersiz olan şeyi ise yollara atılmış halde bulursun.

﴾ وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى  ﴿

﴾ Evlerinizde oturun ve daha önce Cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın ﴿

İlk kelimeden anlaşılıyor ki ahir zamanda daha da acı, daha kötü bir cahiliye gelecek. 

  يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا  يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَحِيما  

[ سورة الأحزاب: آية59  ]

﴾ Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, (cilbaplarını) dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir. ﴿

[ Ahzap Suresi: 59 ]

Çoğu müfessir ayeti şöyle tefsir etmiştir: Cilbap kadının bedenini tepeden tırnağa örtmelidir. İşte bu dış kıyafettir. Yolu görmesi için gözünün açık kalmasına izin verilmiştir.

  يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَحِيماً  

[ سورة الأحزاب: آية59 ]

﴾ Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, (cilbaplarını) dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir. ﴿

[ Ahzap Suresi: 59 ]

Şimdi, bir kadın görüyorum insanlar onun yüzünü göremiyor, kişi ne kadar ahlaksız olursa olsun bu kadın ondan yolda ahlaksız bir söz duymuyor, kimse onu taciz edemiyor, görüntüsü ile ilgili bir şey söyleyemiyor.  Onu rahatsız edecek sözler sarf edemiyor, çünkü onu göremiyor. Eğer yüzü ortaya çıkarsa, kadının yüzü fitne yeri olduğundan yorumlar yapılmaya başlanır. Eğer kadının çekiciliği varsa özellikle taciz edilir. Taciz etmeseler de içlerinde inanılmaz duygular barındırırlar. Eğer yüzüne bakar da çirkin olduğunu görürlerse onu aşağılayıcı sözler söylerler. Bu yüzden Rabbimiz şöyle buyuruyor:

  يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَحِيماً   

[ سورة الأحزاب: آية 59 ]

﴾ Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, (cilbaplarını) dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir. ﴿

[ Ahzap Suresi: 59 ]

Güzelliğini gösteren kadın eziyet verebilir ve eziyete maruz kalabilir. Arzuları harekete geçirerek, tahrik ederek eziyet verir, eğer duyguları kaldıysa duygularını incitecek cümleler duyar ve eziyete maruz kalır. 
İkinci ayet şöyle:

 وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعاً أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ  

[ سورة النور: آية 31  ]

﴾ Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz! ﴿

[ Nur Suresi: 31 ]

Müfessirler diyor ki: Kadının ziynetinden görünen boyudur. Boyunu gizleyebilir misin? Kişi kilolu veya zayıf olabilir bu gizleyebileceğin bir şey değildir. Bu yüzden ayet diyor ki: “(dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini) göstermesinler…” 

﴾ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ  ﴿

﴾ Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. ﴿

Yüze gelince, eğer yüz istisna olsaydı ayet şöyle gelirdi: “إلا ما أظهرن (gösterdikleri dışında)” Yani gösterip göstermemek kişinin elinde olan kısımlardır. Ama Allah Teala bu şekilde buyurmamıştır. Yüz kendi gösterdiklerindendir, kol bileği de, boyun da öyledir. Bu organların hepsini örtmek mümkündür. Kasıtsız bir şekilde, istemsizce görünen, örtme imkanı bulunmayan ise boydur derler. Yine kişinin kıyafeti olduğunu söylerler.

﴾ وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ ﴿

﴾ Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. ﴿

Yaka göğüs açıklığıdır. Başörtülerini örtsünler. (خمار)Başörtüsü kadını örten kıyafettir. Aynı kökten gelen (خمر)içki insanın aklını örten şeydir, başörtüsü ise kadını örter. Kadın başörtüsünü başından yakasının üzerine kadar yüzünü de geçerek örtmelidir.

﴾ وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ ﴿

﴾ Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kimseye süslerini göstermesinler. ﴿

Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" Yani kadın buluğ çağına geldiği zaman yabancı birinin onu görmemesi gerekir. Çünkü onu gördüğünde gören kişinin kalbine şehvet yerleşir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kadın önünü döndüğünde şeytan da onunla döner, arkasına döndüğünde şeytan da onunla birlikte döner.”
Yani kadın ziyneti ile sana yaklaşsa şehvet uyandırır, onu arkasından bile görsen şehvetin uyanır. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne (imtihan) bırakmadım.”
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki: “Cehennem ehlinden henüz görmediğim iki sınıf vardır: Biri elinde sığırkuyruğu gibi kamçı olan erkekler, ikincisi de giyinmiş çıplak kadınlardır.”
Yani kıyafet eğer tenin rengini gösteriyorsa bu kıyafet değildir. Bu kıyafet giyinmiş çıplak kıyafetidir. Yine vücudun özelliklerini ortaya çıkaran ince kıyafet de böyledir. Bunlar hadisin kapsamına girer. Yine kalın kıyafet de olsa eğer darsa ve organların şeklini belli ediyorsa aynı kapsama girer. Giyinmiş çıplaklar meyleden ve meyil edilenlerdir. Onlar cennete giremeyecek hatta cennetin kokusunu dahi alamayacaklardır. Hâlbuki cennetin kokusu şu kadar mesafeden duyulur.
Mümin bir kadının bir yabancıya güzelliğini göstermesini nasıl anlayabilirim? Hayır, “onun kalbindeki iman büyüktür. Namazını bırakmaz. Başörtüsünü çantasında taşır. Fakat “buna mecburum” der.” Bunlar kabul edilemez. Allah’a isyan söz konusuysa yaratılan bir varlığa itaat kabul edilemez. Baba kızlarına “neden örtünüyorsunuz?” diye sorar. Kızların her biri kendi seviyesine göre cevap verir. Biri der ki: “Çünkü bunu Allah emretmiştir.” Baba “güzel” der. Diğeri: “Çünkü ben böyle yapmakla Rabbimi razı ediyorum” der. Üçüncüsü “Ben Allah’ın kullarından zarar görmemek için örtünüyorum” der. 
Hayatının baharında, heyecanlı bir genç, genç bir kız gördüğünde şehveti uyanır. Kendine ne yapacak? O cahildir, kendisine harama gözlerini kapatmayı öğretecek bir ilim meclisine katılmamıştır, doğru dini ona öğretecek bir hocası yoktur, ahirete bir bağlılığı yoktur. Böylece yoldan sapacak, bunun ötesini arzulayacaktır. Tıpkı Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi.
Bu gence o kızın iffetli olduğu söylenirse kimse onunla konuşamaz, kız esasen hiç konuşmaz, yürür ve yere bakar. Ancak kadın kendisi fitne oluşturursa, modaya göre modern elbiseler giyerse, yani insanları kendisine bakmaya, gözleriyle onu taciz etmeye davet ederse ona nasıl onurlu, iffetli dersin? Nerde onuru, şerefi?! Eğer onurlu olsaydı güzelliğini kurtlardan gizlerdi. Evet bizzat kurtlar diyorum, güzelliğini kurtlardan gizlerdi.
Komik bir örnek: Bir toplu taşımaya bineceğinizde kapılarının tamamen açık olduğunu görürsünüz. Çünkü onun özel bir konumu vardır bu araç genel umuma açık bir araçtır. Ama özel, kişisel bir araç ise ona belli bir sistemde yaklaşırsın. Aynı şekilde bir kadın tüm güzelliğini sergiliyorsa o umuma açıktır özel değildir. Yani herkes tarafından kullanılabilir, herkes ondan faydalanabilir, ama onun Allah Azze ve Celle ile ilişkisi yoktur.
Allah’ın eşine ait olması için yarattığı, işte o zaman ona uzun yıllar pırıltı verdiği kadına gelince, Subhanallah işte o kendini muhafaza eden kadındır. Onu ellili yaşlarında bile parlar halde görürsün. Ama sabah akşam yabancıların gördüğü kadının erken yaşta parıltısı söner, güzelliği gider, çünkü o tüketilmiştir. Hem tüketilmiş, hem yerle bir edilmiş…
Musa b. Yesar (r.a.) diyor ki: Bir gün Ebu Hureyre’nin yanından bir kadın geçti, kadının kokusu buram buram geliyordu. – Şimdi kadın yürürken üç metre öteden kokusu duyuluyor. İnsanlar parfümlere dehşet ücretler ödüyor. Kadınlar yolda ise birisi eğer dikkatsizse kesin bir kadın parfümü kokusu alıyor. Ve bakıyor. Tabi bu ehl-i dünya olmaktır. – Neyse Ebu Hureyre Efendimiz koku sürünmüş kadının yanından geçince ona dedi ki: “Nereye gidiyorsun?” Kadın “camiye” diye cevap verdi. Ebu Hureyre: “Ama koku sürünmüşsün” dedi. Kadın “evet” deyince “geri dön ve gusül abdesti al” buyurdu. Yani kadın parfümlü bir şekilde evden çıktığında zina etmiş gibi olur. Ebu Hureyre buyuruyor ki: “Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: ‘Allah Teâlâ camiye parfümlü olarak gitmek için evden çıkan kadının namazını dönüp gusül abdesti alana kadar kabul etmez.”
Yani mesele çok hassastır. Her birimiz bu durumun boyutlarını, kaç boşanmanın karma ortamlar yüzünden olduğunu, açık saçıklık yüzünden kaç evde huzursuzluk yaşandığını, kadın erkeğin bir arada olduğu ortamlarda nasıl eşlerin yoldan saptığını biliyoruz. Bu mescide bana çok sorundan bahsediliyor, burada anlatılamayacak şeyler…
Bir adam eşinin yanında değildir, kadın eşi yokken erkek komşusunun evine gider. Tabi dini yok saymıştır. Eğer dinin kurallarını uygularsan o seni tüm sıkıntılardan, sorunlardan, tahammül edemeyeceğin dertlerden korur. Onu uygular ve bu karma ortamda bulunmanın zararlarını görürsen kurtulursun… Bana bir adam gelmişti, burada bu mescitte sekiz yıl önce bir olay anlattı. Cuma hutbesi bittikten sonra dedi ki: “Vallahi eşimi beni bir adamla aldatırken yakaladım. Üstelik ondan beş çocuğum var.” Ona dedim ki “nasıl oldu?” Dedi ki: “Adam komşumuzdu.” Olayı başından anlattı. Diyor ki: “Vallahi bu adam beni ziyaret etmek için eve gelmişti, eşime dedim ki ‘gel, bize kahve getir. O komşumuz senin kardeşin gibidir.” 
İşte bu adam kadın erkek bir arada oturmanın sonuçlarından habersizdir. Kendini seven insan ömrünün tamamını eşiyle huzur, sükunet, itminan ile geçirmeli ki böylece ahlaka, istikamete ve vefaya ulaşabilsin. Dinden habersiz olması sebebiyle kendini tehlikeye atmamalıdır.
Başka biri eşini ev dışında vergilerle alakalı hassas bir işte çalışması için gönderiyor. Kadına hediyeler geliyor, para geliyor, kadın yeni bir ev alıyor, eve gelmiyor, kendini kocasından üstün görmeye başlıyor. Adam Barakış kıssasında (Araplar arasında yaygın olan bir kıssadır. Kendi kendini zarara uğratan kişiler için söylenir) olduğu gibi kendi başını yakıyor. Zaten sonra da karısı onu terk ediyor. Peki, kadına ön ayak olan kim? Adam eşinin değerine, gelirine hayran oluyor ama kendi kendini ateşe atıyor. Birisi (karşıya geçmek için) bir tulumun içine üfleyerek şişirir, ağzını bağlar ve nehre atar. (Karşıya geçmek için üzerine biner) Yolun yarısında tulumun havası boşalır ve adam boğulur. Ona derler ki: “Ellerin bağladı, ağzın şişirdi” (Kendin ettin kendin buldun). Sen şişirdin, sen bağladın. Bunu Rabbin istemedi. “Ellerin bağladı” yani sen bağladın, “ağzın şişirdi.” Bu senin eserin.
Şunu duyduğum günler oldu: Erkek kardeşlerimin yanına tesettürün olmadan çıkmalısın, onlar benim kardeşlerim. Bu nedir? Bu söz ayet midir, hadis midir? Bu nereden geliyor? Cahillik… Aile günlerinde erkeğe kızlarının eşinin kardeşleri ile aynı ortamda bulunmasını şart koşarlar. Derler ki: Onu bizden ayırma biz beraber büyüdük. Tamam bu güzel bir şey ama bunlar nasıl adetler?!!
Başka bir grup insan daha vardır, “filanca nerde onu ben büyüttüm, o evlenmiş ama onu benden saklaman, tesettüre büründürmen doğru değildir, onu büyüten benim. Bu nasıl bir sözdür!! Cahil sözü… Böyle çok saçmalıklar, sapkınlıklar, kaş göz işaretleri görürsün. Ansızın doğru olmayan konumlarda birbirlerini şaşırtırlar, birbirlerini şikayet ederler, birbirlerine ihanet ederler, aralarında düşmanlık oluşur. Bunların hepsi şeytanın tuzaklarıdır. Eğer bu gibi sorunlardan sakınmak istiyorsan, Allah’ın kitabına uyacaksın.
Birisi bir şey almaya kalkar, bir araba satın alır, yanında bir broşür vardır, modern arabaların yanında Arapça broşürleri olur. Yaklaşık altmış, yetmiş sayfalık broşürün tamamını okursun, orada arabaya ne zaman yağ konulacağı, camlarının nasıl temizleneceği yazar. Mesela susuz silersen zedelersin. Arada bir asfalttan etkilenmemesi için altını kontrol etmelisin, yoksa yapısı aşınabilir. Yani çok zorunlu şeyler ile karşılaşırsın. Arabanın bakımı için sana bu en üst seviyede önerilerde bulunan kimdir? Fabrikadır… Bu bilgileri konu ile hiç alakası olmayan birine sorarsan sana doğru olmayan bilgiler verir: “Sabah bir süre çalıştırma, iyi muhafaza et” gibi bilgiler verir. Ama vakit yoktur ve bunu söyleyen de kendisini anlamaz.
Kişi hayati konularda işin uzmanı olmayan birinden öneriler aldığı zaman bunun bedelini öder. Eğer işin uzmanından tavsiye alırsa:

﴾ أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ  ﴿

[ سورة الملك: آية  14  ]

﴾ Yaratan bilmez olur mu? O, bütün inceliklerin farkındadır ve her şeyden ­haberdardır. ﴿

[ Mülk Suresi: 14 ]

Onu yaratan biziz, onu biz yarattık” Bu kitap: Kuran’ı Kerim, o bizim hayattaki anayasamızdır. Eğer onun talimatlarını uygulamazsan bedelini ödersin.
Hep derim ki, kişi bir ısıtıcıya dokunduğunda eli yanar. Yani dokunma ile elin yanması hadisesi arasında bir ilişki vardır. Bu bir sebep-sonuç ilişkisidir. Yani aralarında bilimsel bir ilişki vardır. Bir baba oğluna sınavda başarılı olduğu için bir bisiklet alırsa bu hükmî bir ilişkidir. Yani baba şöyle demiş olur: Sen sınavda başardın ben de sana bisiklet alıyorum. Bu zaruri bir ilişki değildir. Babanın ürettiği bir ilişkidir. Çocuk başarılı olduğu zaman kendisine bisiklet alınır.
Günahın neticesi ile ilişkisi de bilimsel, ilmî bir ilişkidir. Yani her günahın sonucunun tohumları vardır. Allah Teâlâ’nın bir dahli olmadan günahın kendi neticesi… 3000 volt elektrik akımı (ölüm tehlikesi) Kimse dokunmazsa bu akımın bir tehlikesi olur mu? Görevli gelir ve tehlikenin var olduğunu yazar, muhalif davrananı ölümle cezalandırır! Hayır, Kişi devletin bir dahli olmadan kendisi ölümüne sebep olur. Çok yüksek voltluk bir elektrik akımına tutunan kişi, bunun tehlikesinin yazılı olduğu tabelaya muhalif davranır. Kafatası, kemikler, anında kömür olur. Burada kurala aykırı davranıldığının ve kişinin hükümet tarafından öldürüldüğünü yazmaya ihtiyaç yoktur. Çünkü kişi kendisi elektrik akımına girmiş ve bir anda kömür olmuştur.
Dini de bu şekilde anlamanız gerekir. Karma ortamlar evleri harabeye çevirir. Açılıp saçılmak tüm evliliklerde eşlerin arasına fitne sokar. Allah Azze ve Celle’ye isyan hayatta hep fesat ve bozukluğa sebeptir. Allah Teala’nın bir müdahalesi yoktur burada o kimseyi boş yere cezalandırmaz. O (c.c.) bir sistem kurmuştur, onu bozduğun zaman düşersin. Şimdi birisi direksiyonu birden sağa çevirdiğinde, orada bir vadi varsa, onu vadiye düşürecek başka birine ihtiyacı var mıdır? Hayır… Kendi direksiyon hareketi ile kendini vadiye sürüklemiştir. O düşüşün tohumunu kendi atmıştır. İşte din de böyledir. Bu yüzden dinin emirleri insan için bir kısıtlama değil güvenliğinin talimatıdır. 
Abartmıyorum: İnsan kendini seviyorsa Allah’ın emirlerine karşı istikamet üzere olur. Eşi ile huzurlu bir hayat yaşamak ister. Der ki: Vallahi eşimle kırk beş senedir evliyiz, ondan hiç kötü bir davranış görmedim. Bunun anlamı şu, eşine karşı iyi davranırsan kendine de iyilik yapmış olursun. Yaşayacağın sürprizlere gelince, onları sadece Allah bilir. Bu konulara çok fazla girmek istemiyorum. Çünkü bu sebeplerle tüyleri diken diken eden çok fazla hikaye dinledim.
Bir okulda öğrencilerden biri hocaya derki: kardeşimin altı çocuğu var, her birini bir kardeşinden aldı, birini benden, birini diğer kardeşimden, diğerini diğerinden… karışıklık. Diyor ki hepsi kardeş gibi, Hayır! “Kayın ölümdür.” Allah’ın haram kıldığı bir şeydir. Subhanallah cehaletin zirvesinde yaşayan aileler var. Cehaletin bir değeri yoktur. Aksine cehalet en diplerdir. Bir genç dini uygulamak isterse onu inkar ederler ve “bu din nereden geldi?” derler. Bu Kuran’ı Kerim’dir, Rasulullah (s.a.v.)’in hadisidir. Allah Azze ve Celle’nin kelamını mı beğenmiyorsunuz:

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً  

[  سورة الأحزاب: آية 33  ]

﴾ Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah sizi sadece günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor. ﴿

[ Ahzap Suresi: 33 ]

Yine Allah Teala buyuruyor ki:

  وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعاً أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ   

[ سورة النور: آية 31  ]

﴾ Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz! ﴿

[ Nur Suresi: 31 ]

Burada sayılan yedi akraba var, başkası yok. Amca oğluna gelince, amca oğlu kimdir? Ayette zikredilmemiştir. Diyorlar ki, kardeşim biz böyleyiz, böyle yetiştirildik, aynı şekilde ayette teyze oğlu da, eşlerin erkek kardeşleri de, eşin dayısı da yoktur. Bunları öne sürenler dine aykırı davranıyorlar ve tabi sorunlar çıkıyor.
Şimdi Ramazan ayından önce Allah’ın lütfu keremiyle işlediğimiz hadislere gelelim. Gerçek acı olabilir veya hak olan bazı insanlara sert ve zor gelebilir. Fakat hak budur. Kandaki kolesterol değerinin normal oranı şu kadardır dediğimizde, sendeki oran eğer daha yüksekse, dersin ki ben bir şey hissetmiyorum. Hayır, senin bir hastalığın vardır.  Birisi dinden saparsa bu hastalıklı bir durumdur ve tedavi edilmelidir. Ya da Allah Azze ve Celle onu tedavi etmeden önce o kendini tedavi etmelidir. Tedavi kaçınılmazdır. Allah Azze ve Celle’nin merhameti tüm kulların tedavi edilmesini gerektirir. Biri sana der ki, bize bir şey olmadı, dine aykırı davranıyorum ama bana bir şey olmuyor. Bu içinde cehalet barındıran bir sözdür. Otuz yıl kuluçka süreci olan hastalıklar vardır. Bazılarının ki ise on yıl, beş yıl sürer. 
Birisi temellerin birini yedi torba yerine beş torba ile atarsa, hayır, bir şey olmadı, tabi bir şey olmamıştır… Hayır dikkat et, beşinci kat tehlikededir… Şu hadise bakalım. Rasulullah (s.a.v.) doğru söyledi. Hanzala (r.a.) yolda ağlıyordu, Ebu Bekir es-Sıddık onu gördü ve “Sana ne oldu ey Hanzala?” diye sordu. Hanzala “Hanzala münafık oldu.” Diye cevap verdi. Hz. Ebu Bekir “neden kardeşim?” dedi. O da şöyle cevap verdi: “Biz Rasululah (s.a.v.) ile beraberken cennet ile biz şöyle yan yanayız. Ailemiz ile beraberken her şeyi unutuyoruz.” Hz. Ebu Bekir “ben de öyleyim kardeşim” dedi ve beraber Efendimize gittiler. Rasulullah (s.a.v.)’e konuştuklarını anlattılar. Rasulullah Efendimiz şöyle buyurdu:
“Bize gelince, peygamberlerin gözleri uyur ama kalpleri uyumaz. Ama siz kardeşim, bir saatiniz böyle, bir saatiniz öyledir. Her zaman benim yanımda olduğunuz şeklide kalsaydınız, melekler sizinle musafaha eder, sizi evlerinizde ziyaret ederlerdi.
İnsan imanını ne kadar yüceltirse kendini de o kadar iyileştirir. İnsanların göremediklerini görmeye başlar. Şimdi biri yağmurun yağacağını hissettiğinde dünya ehli biri de bunu yapabilir. Derler ki bugün yağmurlu olacak. Günde nasıl bir yönde ne kadar yağmur yağacağını bize bildirirler. Ama mesela yağmur yağmamalıydı çünkü üstünü açık bıraktığı şeyler vardır, Mesela çimento torbalarının üzerini örtmemiştir. Bu onun düşüncesidir.  Bununla ilgilenir. Ama mümin yağmurun yağdığını görür, yağmurun Allah Azze ve Celle’nin kudreti ile yağdığını, bir rahmet olduğunu, onun Allah’ın kullarına icabeti olduğunu görür. Aklına onu ağlatacak şeyler gelir, bu anlamların hiç biri bir kafirin aklına gelmez.
Mümin bir meyve yediğinde Allah’ın onu nasıl bu kıvamda, bu şekilde, bu kokuda, bu tatta, bu değerde, bu adette ve bu bollukta yarattığını düşünür. Tarlada toprak, oradan ağaçlar çıkıyor, armutlar, elmalar, erikler, kayısılar, çeşit çeşit şekilde, renkte ve tatta meyveler çıkıyor. Biri ekşi, biri çok tatlı, biri yumuşak biri sert, birinin kabuğu var, diğeri kabuksuz, birinin şekli armut gibi, kimisi kare, kimi yuvarlak, kimi daire, bazısı büyük, bazısı ise küçük… Mümin onlarda Allah Azze ve Celle’nin rahmetini görür. Bu yüzden mümin diğer insanların görmediklerini görür. İmanı ne kadar büyükse bu varlıkların Allah’ı tesbih ettiklerini de o derece hisseder. 
Yine biri bir çiçek görse bedeninin titrediğini hisseder. Allah’ın yarattığı bu güzel varlık O’nu hamd ile tesbih eder. Mümin ona basmaktan çekinir. Mümin yüceldikçe bu varlıkların onunla konuştuğunu hisseder.
Salih bir kimse yemek yerken tabağında bir pirinç tanesi kalır ve onu yer. Der ki: Onun Rabbim beni tek olarak ziyaret etme, beni salihler arasında kat dediğini duydum. Allah Azze ve Celle onu senin için yarattı ey insan. Onu niçin öyle bırakırsın? O senin için yaratıldı. Kendini iyileştiren insan başkalarının görmediğini, duymadığını, görür ve duyar. Peygamberlere gelince: “Mekke’de bana selam veren taş biliyorum.”
Rasulullah (s.a.v.) bir bahçeye girdi, orada bir deve gördü, deve hasretini çekiyordu ve ağlamaya başladı. Efendimiz önüne geçti ve devenin kulaklarının arkasını okşadı. Dedi ki: “Bu devenin sahibi kimdir?” Dediler ki: “Ensardan bir gençtir.” “Onu çağırın.” Buyurdu. Genç gelince şöyle dedi: “Ey genç, Allah’ın sana verdiği bu deve hakkında Allah’tan korkmaz mısın? Bu deve onu aç bıraktığından ve çok yorduğundan şikayet etti.”
“Senin onu aç bıraktığından ve çok yorduğundan şikâyette bulundu.” Büyük âlimlerin, ariflerin hallerini inkâr etme. Kalplerinin şeffaflığını, keşflerini inkâr etme, Allah bilir de. Mesela şu söz: “Ya Sariye dağa, dağa!” Sen Hz. Ömer seviyesinde misin? Sariye diyor ki: “Ben Müminlerin Emirinin sesini duydum beni dağa karşı uyardı. Hz. Ömer dedi ki: “Ya Sariye dağa, dağa!” Bu hadiseyi üniversitede doktor olan bir hoca duyduğunda diyor ki: Bu bilimsel bir gerçektir. Ne kadar da uyuşturulmuşuz. Biz üniversitedeyken yanımıza bir doktor geldi ve “bu hadise psikolojik telepatidir” dedi.
Ruh halen karışıklıklar barındıran meçhul bir varlıktır. Bilim adamlarının kaydettiği çok hadise vardır. Mesela İtalya’da bir kadının oğlu Paris’tedir. Mutfaktayken oğlunun bir araba tarafından ezildiğini görür, gözleriyle görür. Buna yakaza hali denir. Dört gün sonra aynı dakikalarda oğlunun naaşı gelir. Bu bilimsel bir olaydır ve ismi psikolojik telepatidir. Açıklaması zor ama bu yaşanmış bir olaydır. Hz. Ömer’in “Ya Sariye dağa, dağa” dediği olayı üniversite hocası anlatınca doğru oluyor. Hoca söylemezse doğru olmuyor. İşte bu cehalettir. Dine uygun olan bilimsel bir gerçek gördüğünüzde onu kabul edin, eğer uymuyorsa dinin dediğini kabul edin. Çünkü din asıldır. Din Allah’ın kitabı ile buyrulanlardır.
Bazı alimler diyor ki: Gerçekler iki çeşittir. Vahiy yolu ile peygamberlere bildirilen ve bize ulaşan hakikatler ile deneme yoluyla tecrübe edindiğimiz gerçekler. İkisinin de kaynağı aynıdır. Rabbimiz Azze ve Celle şöyle buyuruyor:

 وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ (68) ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 

[  سورة النحل: آية  68، 69  ]

﴾ Ve rabbin bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine yuvalar edin. Sonra her türlü besleyici ürünlerden ye; rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git!” Onların karınlarından, farklı renk ve çeşitlerde şerbet (kıvamında bir sıvı) çıkar ki onda insanlara şifa vardır. İşte bunda da düşünen bir topluluk için açık delil bulunmaktadır. ﴿

[ Nahl Suresi: 68-69 ]

Balda insanlar için şifa vardır. Bu Allah kelamıdır. Bu sabit ve kesin bir hakikattir. Şu anda bilim adamları balın insanlara milyonlarca faydasını keşfedebilirler, bu konuda kitap yazabilirler. Bu bilgi bize tecrübe yoluyla gelmiştir. “Onda insanlar için şifa vardır” cümlesi ise vahiy yoluyla gelen bir cümledir. Bize tecrübe ile bize gelen bilgi bazen eksik bilgidir, şüpheye, hataya, unutmaya açıktır. Ama vahiy ile gelen bilgi tam ve eksiksizdir.
Yani radyoyu alıp fişini çıkarırsan ses kesilir. Dersin ki: bu fiş ses içindir. Ses bu fişle geliyor olabilir. Ama bu cihaz başka bir şey için de olabilir. Fakat bu aletin mucidi “bu fişin otuz tane faydası vardır, şöyle şöyledir” derse bu cihazın üreteninden geldiği için tam bir bilgidir. Sen fişi çıkardığında bunu çıkarmanın etkisini görerek sesi kaybedersin ve bu cihaz ses içinmiş dersin. Bu hatadır, eksik bilgidir. Bu cihaz sese de sebep olan bir alettir. Onun görevi sesi ortaya çıkarmak değil sesi filtrelemektir.
Deneysel bilgi değerli ama eksik kalan bir bilgidir. Peygamberlerden gelen ilim ise tam bir bilgidir. Rabbimiz buyuruyor ki:

 وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً 

[ سورة الأحزاب آية 33  ]

﴾ Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah sizi sadece günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor. ﴿

[ Ahzap Suresi: 33 ]

Yabancı bilim adamları kızlar ve erkekler için ayrı üniversiteler öneriyorlar. Amerika’da yirmi yedi bin kimsesiz çocuk parklara atılmış olarak bulunuyor.  Ülkenin yarısının sokağa atılmış çocuklardan oluştuğu ülkeler var. İşte şimdi bu yüzden bilim adamları tamamen bilimsel gerekçelerle kızlar ve erkekler için ayrı üniversiteler açılması gerektiğini savunmaktadır.
Şimdi büyük bir sahabinin hikâyesine gelelim, Allah ondan razı olsun.
Büyük bir iş ortaya koymuştur. Bu hikâye bize şunu anlatıyor: Mümin zeki olmalıdır. Vallahi müminlerin hepsi şereflidir fakat aralarında sınırlı müminlerde vardır, zekâsı parlak bir mümin de vardır. Onunki parlak zekâdır… Allah Teâlâ onun eliyle çokça hayır nasip etmiştir.
Nuaym b. Mesud dikkatli, temiz kalpli, zeki bir gençti. Çok kolay bir şekilde bir konudan diğerine geçiş yapabiliyordu. Hiçbir sapkınlık onu engelleyemez, hiçbir sorun onu aciz bırakamazdı. Sezgisinin hızından ve dehasının yüksekliğinden dolayı çölün oğlu olarak anılırdı. Ama paraya eğlenceye düşkün biriydi.
Böyleleri daha çok Yesrib Yahudileri arasında bulunuyordu. –Tabi bu Müslüman olmadan önceydi.- Nuaym´ın canı bir cariye arzu etse veya kulağı bir çalgı sesi duymak istese, ta Necid´den çıkar, Medine yolunu tutardı. Orada daha sonra ona fazlasıyla vermeleri için malını Yahudilere sarf ederdi... Bundan dolayı Nuaym, Yesrib´e çok gelir giderdi. Oradaki yahudilerle, bilhassa Benî Kureyza ile sıkı ilişki içindeydi. Allah Azze ve Celle insanlığı Rasulullah (s.a.v.) ile şereflendirdiği zaman Nuaym b. Mesud gününü gün ediyordu. Para ve eğlencelerine engel olmasından korktuğu için yeni dinden şiddetle yüz çevirdi. O günlerde dine karşı çıkması inanç ile alakalı, ideolojik bir durum değildi, tamamen menfaatleri ile alakalıydı. Onun bazı şehevi arzuları vardı ve dindar olduğunda bunlardan mahrum kalacağından korkuyordu. “Hayır kardeşim, ben böyle iyiyim” diyordu. Nuaym Efendimiz böyleydi, sonra kendini bulacaktı. İslam karşıtlarının yanında buldu kendini, muhalifler arasına katıldı. Aslında tarafsızdı ama muhaliflere katıldı ve Müslümanlar karşısında kılıç kullanmak için motive oldu.
Ancak Nuaym b. Mesud Ahzap Savaşında İslam tarihinde kendine yeni bir sayfa açtı. Bu sayfaya savaş hileleri hikâyelerinin başyapıtlarından birini yazdı. Gerçek çok şaşırtıcı… Çok etkileyici bir hikaye, çok hayranlık uyandıran ve tarihin büyük bir hayranlıkla anlatmaya devam ettiği bir hikaye…
Bu zeki dâhinin kahramanlığı…
Hendek tarihinden önce, Yesrib´deki Beni Nadir Yahudilerinden bazıları gözden kayboldu. Onların ileri gelenleri, Rasulullah (s.a.v.) ile savaşmak ve onun dinini ortadan kaldırmak gayesiyle çeşitli kabileleri bir araya getirmek için çalışmaya başladılar. Mekke´deki Kureyş kabilesine gidip onları Müslümanlarla harbe kışkırttılar. Medine´ye geldikleri zaman onlarla birleşmek üzere anlaştılar. Bunun İçin bir de zaman tayin ettiler. Sonra, onlardan ayrılıp Necid´deki Gatafan kabilesine gittiler. Onları da İslâm´a ve Peygamber´ine karşı kışkırttılar. Onları, yeni dini kökünden kazımaya davet ettiler. Kureyş ile aralarında olup bitenleri ve yaptıkları anlaşmayı anlatıp o iş için tayin edilen vakti onlara bildirdiler. Fakat bu normal bir savaş değil, adeta bir soykırım olacaktı. İslam’ı tamamen ortadan kaldırmak niyetindeydiler. Sonra Gatafan kabilesine gidip onları da savaşa teşvik ettiler, yaptıkları anlaşmayı anlatıp o iş için tayin edilen vakti onlara bildirdiler.
Kureyş, atlısıyla yayasıyla toptan, liderleri Ebu Süfyan b. Harb’in komutasında Mekke´den Medine´ye doğru yola çıktı. Gatafan da her şeyiyle Uyeyne İbn-i Hısn el-Gatafanî´nin komutasında Necîd´den çıktı. Gatafanlıların arasında hikâyemizin kahramanı Nuâym İbn-i Mesud da vardı... 
Tüm kabileler Rasulullah (s.a.v.) ile savaşmak için yola çıkmıştı, zirvede bir savaştı. Rasulallah (s.a.v.) onların yola çıktığını haber alınca, ashabını toplayıp durumu onlara açtı. Bu büyük ordunun Medine´ye girmesine engel olmak için şehrin etrafında bir hendek kazmaya karar verdiler. Bunların hepsini biliyorsunuz. Mekke ve Necîd´den gelen ordular Medine yamaçlarına yaklaşınca, Beni Nadir Yahudilerinin liderleri hemen, Medine´de oturan Beni Kureyza Yahudilerinin ileri gelenlerine gittiler ve onları Peygamber´le savaşa, Mekke ve Necîd´den gelen ordulara yardım etmeye teşvik ettiler. 
Beni Kureyza´nın ileri gelenleri onlara : “Siz, bizi arzu ettiğiniz şeye davet ettiniz ama biliyorsunuz, biz Muhammed´e aramızda barış yaptığımıza, Medine´de rahat ve güven içinde yaşamamız karşılığında onunla iyi geçineceğimize dair söz verdik. Yine biliyorsunuz, onunla yaptığımız anlaşmanın daha mürekkebi kurumadı bile… Hem Muhammed bu harpte galip gelirse, bizi kıskıvrak yakalamasından ve ona hıyanetimizin cezası olarak Medine´den bizim kökümüzü kazımasından korkuyoruz”, dediler. Fakat Beni Nadir´in ileri gelenleri, sürekli olarak onları anlaşmayı bozmaya teşvik ediyorlar, Muhammed´e ihanet etmelerini ve bu defa felâketin mutlaka Müslümanların başına geleceğini söylüyorlardı. İki ordunun gelmesiyle de onların azimlerini arttırıyordu. Beni Kureyza Yahudileri onlara uymakta, Resulullah´la [s.a.v.) olan anlaşmalarını bozmakta ve aralarındaki sayfayı yırtmakta gecikmediler... Böylece onunla savaşmak için kabilelere katıldıklarını açıkladılar... Bu haber Müslümanların tepesine yıldırım gibi indi. Kabilelerin orduları Medine´yi kuşatmışlar ve halka gelen erzakı da kesmişlerdi. Rasulallah (s.a.v.) kendilerinin düşmanın avucuna düştüğünü anlamıştı.. Kureyş´le Gatafan, Medine´nin dışına Müslümanların karşısına ordugâh kurmuşlardı… Beni Kureyza da Medine´nin içinde Müslümanların arkasında bekliyorlar ve hazırlık yapıyorlardı... Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, içlerinde gizlediklerini açığa vurup şöyle diyorlardı: “Muhammed bize, Kisra ve Kayser´in hazinelerine sahip olacağımızı vaat ediyordu. İşte bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyaç için tuvalete gitmekten korkuyoruz!” Daha sonra harp çıktığında Beni Kureyza´nın yapacağı baskında kadınlarına, çocuklarına ve evlerine bir zarar geleceği iddiasıyla gruplar halinde Peygamber´in yanından ayrılmaya başladılar. En sonunda Rasulallah´ın (s.a.v.) yanında birkaç yüz gerçek mümin kalmıştı. Yirmi güne yakın süren kuşatma gecelerinden birinde Rasulullah (s.a.v.) Rabbine sığınarak dua etmeye başladı. Duasında şu sözünü tekrar edip duruyordu: “Allahım! Senden, bana vaat ettiğin yardımı istiyorum Allahım! Senden, bana vaat ettiğin yardımı istiyorum”
Bu bizim için bir öğretidir. İnsan çok kritik ve zor bir durumda olduğu zaman, tüm umutları yıkıldığında Allah Azze ve Celle’ye sığınmalıdır. Dışarıdan bakıldığında normal bir düşünce ile bakıldığında İslam sona ermişti. 

Mevcut Diller

Resmi Gizle