Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, tertemiz ehli ve ashabına, davetinin taşıyıcılarına, sancağını taşıyanlara salat ve selam olsun. Bizden ve onlardan razı ol ey âlemlerin Rabbi. Allahım bizi cehalet ve vehim karanlılarından çıkar, ilim ve marifet nuruna ulaştır. Arzularımızın çukurundan alıp bizlere cennetini nasip et.
Hidayetine mazhar olabilmek için Allah’a yönelmek:
Bu kıymetli davetiniz için bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu bir şeye işaretse benim hakkımda güzel düşündüğünüzdür. Allah Teala’dan hakkımda hüsn-ü zanda bulunmanızı dilerim.
Diğer bir konu; Bu güzel ülkenin ilme ve âlimlere olan bağlılığı Allah’a yemin olsun ki sizin için bir şeref madalyasıdır. Bunu övgü için değil gerçeği teyit etmek için söylüyorum.
Sizlere sunmam gereken ikinci bir konu ihlas ve samimiyet… Biz sanki Medaricü’s-Salikinde yani yürüyenlerin yolundayız. Bu seri sitemizde yüz konu içermekte. Rablerinden yardım dileyen yolcuların yolları ki bunlar Allah’a giden yollardır. O kısımda iki büyük seri var. Biri Allah’ın güzel isimleri, diğeri ise Medaricü’s-Salikin… Yani Allah’ı yarattıklarıyla, kitaplarıyla, fiilleriyle tanıdıktan sonra onunla nasıl iletişim kuracağız? O’na nasıl ulaşacağız? Nasıl yöneleceğiz? Nuruyla nasıl aydınlanacağız? Hidayetine nasıl erecek, nasıl mutlu olacağız? O’nun müdafaasıyla nasıl mutmain olacağız? Burada sayılamayacak kadar çok manalar vardır. Allah’a yönelmenin sonuçları arasında şu hadis de bulunmaktadır:
((اسْتَقِيمُوا وَلَنْ تُحْصُوا))
[ ابن ماجه وأحمد والدارمي عَنْ ثَوْبَانَ ]
(( Doğru ve dürüst yaşayın. Her şeyi yapamazsınız. ))
[ İbn Mace, Ahmed b. Hanbel ve Darimi Sevban’dan nakletmiştir ]
Bazıları der ki “İyilikleri sayamazsınız.” Acaba insan iman ettiğinde o güven halinden faydalanır mı? Müminin faydalandığı güven hali ona özeldir. Müminden başkası o halde olamaz. Bunun delili de şu ayettir:
فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالأَمْنِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ * الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ
[ 82-سورة الأنعام:81 ]
﴾ Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki gruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ﴿
Dilsel manada buraya dikkat edin, “güven onlarındır” tabirinde kurallı bir isim cümlesi zikredilmemiştir. Öyle olsaydı “güven onlarındır ama onların da başkalarının da olabilir” anlamı çıkardı. Ama cümlede haber öne alınmış ve devrik cümle yapılmıştır ki bu, Arapçada kasır yani sınırlama ifade eder. Fatiha Suresi’ni okuduğunda da bunu görürsün. “Yalnız sana ibadet ederiz.” Ayetinde de meful başa alınmış ve “senden başkasına asla ibadet etmeyiz” anlamı vurgulanmıştır. Yine meful yani nesne cümlede başa alındığı için sınırlama ifade edilmiştir.
Değerli kardeşlerim, ele aldığımız konu ihlas konusudur. Nice büyük amel ihlâstan yoksun olduğundan heba olmuştur.
لَأَعْلَمَنَّ أَقْوَامًا مِنْ أُمَّتِي يَأْتُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِحَسَنَاتٍ أَمْثَالِ جِبَالِ تِهَامَةَ بِيضًا، فَيَجْعَلُهَا اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَبَاءً مَنْثُورًا ، قَالَ ثَوْبَانُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، صِفْهُمْ لَنَا ، جَلِّهِمْ لَنَا أَنْ لَا نَكُونَ مِنْهُمْ ، وَنَحْنُ لَا نَعْلَمُ ، قَالَ : أَمَا إِنَّهُمْ إِخْوَانُكُمْ ، وَمِنْ جِلْدَتِكُمْ ، وَيَأْخُذُونَ مِنْ اللَّيْلِ كَمَا تَأْخُذُونَ، وَلَكِنَّهُمْ أَقْوَامٌ إِذَا خَلَوْا بِمَحَارِمِ اللَّهِ انْتَهَكُوهَا
[ سنن ابن ماجه عن ثوبان ]
(( Ümmetimden birtakım kimseleri bilirim ki onlar kıyamet günü Tihame dağları emsali (çok) ve bembeyaz (yani tertemiz) sevaplar getirirler de Allah (Azze ve Celle) o sevapları saçılmış toz eder (yani mahveder, kabul etmez). Sevban (r.a.): Ya Rasulallah! Bilmeyerek onlardan olmamamız için bize onların sıfatlarını söyle ve bize onların durumunu açıkla, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v): Bilmiş olunuz ki onlar sizin (din) kardeşleriniz ve sizin cinsinizden (bir takım insanlar) dır. Sizin aldığınız gibi onlar geceden (ibadet nasibini) de alırlar. Ve lakin onlar, Allah'ın yasak kıldığı şeylerle tenha yerde baş başa kaldıkları zaman o yasakların sınırlarını çiğnerler ))
Mümin bir kimsenin insanlar karşısında sergilediği bir tavrı, yalnızken sergilediği başka bir tavır varsa Allah katında onun işi bitmiştir. Kişi yalnızken Allah’a karşı günah işlemekten çekinmiyorsa Allah Teala onun ameline bakmaz. Müminin içi dışı birdir. İçi dışıyla aynıdır, kayırmaz, rol yapmaz, abartmaz, yalan söylemez, hak olan, hakikat nedir? Hak kelimesi Kuran’da yüzlerce kez geçmektedir. Çok yaygın bir kelimedir. Hak değişmeyen ve hedefe koyulan bir şeydir. Peki, batıl nedir? Geçici ve boş şeylerdir. Hakikat üniversitesini kurmak, bu bina kalıcı olması için inşa edildi. Avrupa’da beş yüz yıllık bir Üniversiteden doktoram var. Hak kalıcı olmak için vardır. Ama sirk mesela iki hafta kalır, kumaştan çadır kurulur, akrobasiler yapılır, vahşi hayvanlar gelir. (gelir, gider) Ama hak çok önemlidir. Allah hak olandır. Sabit olan ve hedefe konan şeydir. Batıl ise geçici ve boştur. Ne mutlu hak ile birlikte olup en yüksek mertebeye ulaşanlara!
Allah’ın korumasını üstlendiği kişi sapasağlam bir kalededir:
Değerli kardeşlerim, önceki buluşmamızda Allah sevgisi hakkında konuşmuştuk, çok kısa şu cümleler gereklidir; Allah Azze ve Celle, hayatımız onun elinde, ölümümüz, sağlığımız, hastalığımız, mutluluğumuz, mutsuzluğumuz, etrafımızda, üzerimizde olan her şey onun güç ve kudretindedir. Büyükler de küçükler de hatta mikroplar bile her şey O’nun elindedir. Fakat Allah senin korumanı üstlendiyse sen sapasağlam bir kaledesindir.
Ya Rabbi, seni bulan neyi kaybeder? Seni kaybeden neyi bulur? Allah senin yanındaysa kim karşında durabilir? Ama O senin karşındaysa kim yanında olabilir?
Âdemoğlu, beni ararsan bulursun. Beni bulduğunda her şeyi bulursun. Beni kaybeden her şeyi kaybeder. Ben sana dünyadaki her şeyden daha sevimliyim.
O’ndan başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, abartmıyorum, “yeryüzünde benden daha takvalı olmadığı sürece benden daha mutlu kimse yoktur” diyemiyorsan bir problem var demektir. Çünkü sen kiminlesin? Yaratıcı ile berabersin, Rab ile, hidayet edenle, en merhametli olanla, en sevilenle, Latif olanla birliktesin. Tüm güzel isimler Allah’a aittir. Öyleyse kardeşlerim, ben Allah’tan gafil olana yaşıyor diyemem. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاء ﴿
﴾ Onlar canlı değil ölüdürler ﴿
﴾ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ ﴿
﴾ Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir ﴿
﴾ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلاً ﴿
﴾ Aksine onlar, başka değil, bir hayvan sürüsü gibidirler, hatta tuttukları yol bakımından daha da sapkındırlar. ﴿
﴾ كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَاراً ﴿
[ 5 :سورة الجمعة ]
﴾ Onların durumu koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer. ﴿
[ Cuma Suresi: 5 ]
Allah’ı anmayı ihmal edenleri, Allah’ın yolundan sapanları, dünyayı ahirete tercih edenleri kendi nefsinin arzularını dinin hükümlerine tercih edenleri ve ölümü unutanları Kuran böyle vasıflandırıyor.
Kulum, geri döndüler ve seni bıraktılar. Seni toprağa gömdüler. Ama seninle kalsalardı da sana fayda veremezlerdi. Seninle kalacak olan yalnızca benim. Ölmeyen, baki kalan yalnız benim…
Zaman insanın sahip olduğu en değerli şeydir:
Sen ey insan, birkaç günden ibaretsin. Vallahi ben büyük İmam Hasan’-ı Basri’nin tarifi kadar kapsamlı ve öz bir insan tarifi okumadım. Şöyle ki: “İnsan birkaç günden ibarettir, zaman ile birlikte onunda bir parçası geçer gider.”
Sen zamansın veya sermayen zamandır ya da sahip olduğun en değerli şey odur… Zira Allah Teala mutlak zamana yemin etmiş ve şöyle buyurmuştur:
﴾ وَالْعَصْرِ * إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ ﴿
﴾ Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten ziyandadır. ﴿
Tüm varlığı yaratan Allah’ın kelamı, çünkü sadece zamanın geçmesi seni tüketir. İnsan gençlikte yaşar, servet, parlaklık ve güç vardır. O zaman malı her şey olarak görür. Ömrünün yarısında onu her şey değil sadece bir şey olarak görür. Ama ölüm döşeğinde hiçbir şey olarak görmez, değer vermez. Marifet geleceği yaşamaktır. Kimdir akıl sahibi olan? Bir şeye bedeniyle ulaşamadan önce aklı ile ulaşabilendir. “Ben her gün bir önceki günkü gibi uyanıyorum” diyebilen bir insan var mı? Binlerce kez imkansız… Bizim hava alanı gibi görkemli bir çıkış kapımız var. Her birimizin çıkacağı bir kapısı var. Zeka nerede? Akıl nerede? Kahramanlık nerede? Üstünlük nerede? Bunlar kaçınılmaz olan o sona hazırlanmaktadır. Bu, mümin ile kafir arasındaki farktır. Mümin yer, içer, evlenir, eğitim alır, başarılı olur, yüksek bir mevkiye gelir, harika bir yönetim uygular. Ama ayrılık vaktini unutmaz. İşte bu vakte hazırlanmak, akıl, zeka, hikmet ve başarı budur…
Kulum, geri döndüler ve seni bıraktılar. Seni toprağa gömdüler. Ama seninle kalsalardı da sana fayda veremezlerdi. Seninle kalacak olan yalnızca benim. Ölmeyen, baki kalan yalnız benim…
Bugünün salihler yolu dersinin konusu ihlastır, dün ise konu aşktı.
Değerli kardeşlerim, ilk ayet şöyle:
﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ ﴿
[
سورة البينة: 5 ]
﴾ Halbuki onlara, Allah’a kulluk etmeleri, yürekten inanıp boyun eğmeleri emredilmişti. ﴿
İbadet organların hareketidir, ihlas ise kalbin ibadetidir. Hareket uzuvların hareketidir. Niyet ise içten gelir, kalpten gelir. Kalp Allah’a ihlas ile ibadet eder:
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
﴾ Halbuki onlara, Allah’a kulluk etmeleri, Hanîfler olarak O’na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. Doğru din de işte budur. ﴿
Değerli kardeşlerim, bu ilk ayetti, şimdi de ikinci ayete gelelim:
﴾ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَهُ الدِّينَ ﴿
﴾ öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek ihlasla sadece Allah’a ibadet et. ﴿
[ Zümer Suresi: 2 ]
Kuran’ı Kerim’deki her emir farziyet ifade eder. Biz dini oruç, namaz, hac ve zekâttan ibaret sanıyoruz. Halbuki bunlar dinin simgesel, belirteç ibadetleridir. Ama bir de günlük hayata dair ibadetler vardır ki onlar çok önemlidir. Kendilerine has metinleri vardır. Necaşi Hz. Cafer’e İslam’ı sorduğunda O şöyle cevap vermişti:
أيها الملك كنا قوماً أهل جاهلية ، نعبد الأصنام ، ونأكل الميتة ، ونأتي الفواحش ، ونقطع الأرحام ، ونسيء الجوار ، ويأكل القوي منا الضعيف ، فكنا على ذلك ، حتى بعث الله إلينا رسولاً منا نعرف نسبه ، وصدقه ، وأمانته ، وعفافه
[ ابن خزيمة عن جعفر بن أبي طالب ]
(( Ey kral! Biz cahiliyet içinde yaşayan bir millettik. Putlara tapar, ölüleri yerdik. Kötülüklerin hepsini yapar, akrabalardan ilgiyi keserdik. Komşuluğu kötü görür, kuvvetli olan zayıfımızı ezerdi. Peygamber gelinceye kadar bu hal üzere kaldık. Bu Allah elçisi bizi Allah’ın birliğine inanmaya ve yalnız Allah’a ibadet etmeye, babalarımızın taptığı taşlardan ve putlardan vazgeçmeye davet etti. Bize sözün doğrusunu söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi… ))
[ İbn Huzeyme Cafer b. Ebi Talib’ten nakletmiştir ]
Seninle konuştuğunda dürüsttür. Bir muamelede bulunduğunda güvenilirdir, şehveti etkilenirse iffetli davranır, nesep bunların hepsinin üstünde bir taçtır.
وأمرنا بصدق الحديث ، وأداء الأمانة ، وصلة الرحم ، وحسن الجوار ، والكف عن المحارم والدماء
[ ابن خزيمة عن جعفر بن أبي طالب ]
(( Bize sözün doğrusunu söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabalara ilgi göstermeyi, komşularla iyi geçinmeyi, haramlardan uzaklaşmayı, kan dökmekten sakınmayı emretti. ))
[ İbn Huzeyme Cafer b. Ebi Talib’ten nakletmiştir ]
Bu günlük hayata dair ibadetler hakkında mükemmel bir hadistir.
Günlük hayata, muamelata dair ibadetler doğru olmadıkça simgesel
ibadetlerin de meyvesi alınamaz:
Değerli kardeşlerim, bu bölüm belki de bu güzel dersimizin en önemli konusunu içeriyor. Namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şehadet getirmek gibi dinin sembolü olan ibadetler yani dinin farz olan ibadetleri, muamelata dair, günlük yaşama dair ibadetler doğru yapılmadıkça, tam olarak yerine getirilmiş sayılmazlar ve meyveleri de toplanamaz. Dünyada bir milyar sekiz milyon müslüman var diyebilirsin. Ama onların sözleri dünyada değerli değil hatta hiçbir şey ellerinde değil. Karşı tarafın binlerce çıkış yolu var ve bu din belki de üçüncü dünya savaşı ile karşı karşıya kalacak. Peki, çözüm nedir?
Şeklen bir bağlılık kişiyi ne geri ne de ileri götürmez. Kâbe resmi evinin ortasında duruyor, tamam bu harika bir şey. Arabana Kuran’ı Kerim koyuyorsun. Ama bu yetmez. Tesbih hep elinde, bu da yetmez. Asıl din evlilik hayatından başlar, uluslar arası ilişkilere kadar gider. Yap ya da yapma, para kazanmada, harcamada, eş seçiminde, çocuk eğitiminde, meslek ve arkadaş seçiminde, boş vakitleri değerlendirmede, hepsinde din söz sahibidir.
Bu din ve dini kurallar sen nereye dönersen dön yanındadır. En özel işlerinden başlar, ilişkilerinde sona erer. Ki bu uluslar arası ilişkilere kadar uzanmadığı sürece meyvelerini toplayamazsın. İslam budur, her yönüyle budur…
Çok güzel ama kolay bir ibadet seçersin ve dersin ki otuz üç kez umre yaptım. Maşallah, uçağa binersin, otele yerleşirsin, güzel yemekler yersin, yedi şavt tavaf yaparsın ve umreni tamamlarsın. Bir şey vermezsin, sadece para ödersin. Ama peki, gözleri haramdan sakınmak, diline hakim olmak, gözlerine hakim olmak, gelirinde, harcamalarında dikkatli davranmak. İşte marifet bunları yapabilmektir. Ayrıntılı bir dini hayat bunlardan oluşur. Belki de bunlar acı gerçeklerdir. Beni bağışlayın ama ben acı gerçekleri tercih ederim. Çünkü bana göre bunlar rahat elde edilen bir zandan binlerce kez daha değerlidir. Yani mesela bir kişi bir milyon dinarlık sahte bir çek taşıyor, aslında erken bir zamanda onun sahte olduğunu anlıyor ama bunu ibraz etmiyor. Onun sahte değil gerçek bir çek olduğunu düşündürüyor. Çeki veriyor ama on yıl hapis yatıyor. Ne düşünürsün? Dininin ne seviyede olduğunu bilmelisin. Allah’ın vaatlerinin bozulduğunu görmüyor musun? Bu olmamız gerektiği gibi olmadığımız anlamına geliyor.
Allah katında, Rabbimizin müminlere olan vaatlerinin gerçekleşmemesi, tüm kâinatın yok olmasından daha kötüdür:
Kuran’ı dinle:
﴾ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ ﴿
[
سورة النور: 55 ]
﴾ Allah, içinizden iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapan kimselere vaat etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek ﴿
Peki biz dünyada hakimiyet sahibi miyiz? Hayır, vallahi, işte bu acı gerçektir.
﴾ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ﴿
﴾ kendilerinden öncekilere verdiği gibi ﴿
Kural şu:
﴾ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ ﴿
﴾ onlar için hoşnutluğa vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak ﴿
Bu din üçüncü dünya savaşı ile karşı karşıya kalabilir mi? Bu savaş aslında masa altında yürütülüyordu ama bugün açıkça masa üzerinde olacak.
﴾ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي ﴿
﴾ Şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir. Çünkü onlar bana kulluk ediyorlar. ﴿
Karşı taraf Allah’ın onları sorumlu tuttuğu kulluk görevini ihlal eder, bozarsa Allah Azze ve Celle de bu üç vaadini yerine getiremez. Öyleyse kardeşlerim, Allah’ın müminlere olan vaadinin gerçekleşmemesi tüm kainatın yok olmasından daha kötüdür.
İslam Dininin karşılaştığı büyük sıkıntı ve tehlike:
Kardeşlerim, biz bir milyar sekiz yüz milyon müslümanız.
(( ولن يُغْلَبَ اثنا عَشَرَ ألفا مِنْ قِلَّةٍ ))
[ أبو داود والترمذي عن عبد الله بن عباس ]
(( On iki bin kişi, sayıca az diye mağlup edilemez. ))
[ Ebu Davud ve Tirmizi İbn Abbas’tan nakletmiştir ]
Bizim büyük bir kusurumuz ve tehlikemiz var. Yani dinimiz geleneksel bir din haline geldi. Kabe, tesbih, Kuran, besmele, tekbir, peki helal gelir elde etmek? Gıda maddeleri üretmek, öyle gıda ürünleri var ki, içerisine kanserojen madde koyulduğunda rengi beyazlıyor ve fiyatı yükseliyor. Sana diyor ki; beş vakit namaz kılıyorum, camideki tüm dersleri takip ediyorum. Ama gıda maddesine rengi beyazlasın da fiyatı yükselsin diye kanserojen madde katıyor. Bunu Allah’ı tanıdığı halde mi yapıyor? Hayır, o Allah’ı hakkıyla tanımıyor. Çünkü Allah’ı hakkıyla tanıyan insanın bir varlığa zarar vermesi mümkün değildir. O Müslümanları aldatmaz, yalan söyleyemez. Sağlıklı olmayan ve gerekli vasıflara sahip olmayan gıdaları piyasaya süremez. Şirketten Tayvan’da üretilmiş bir kumaşa İngiltere’de üretildiğine dair bir etiket dikilmesini istemez. Bunu yapamaz. Aldatmak ve dolandırıcılık tehlikeli bir şeydir, yalan söylemek de öyle. Birçok ürünümüzde hile söz konusu, ürünlerin çoğunda Japonya’da üretilmiştir yazıyor ama aslında hep Çin’de üretilmişler. Araba yedek parçaları satıyorsun ama Almanya’dan geldiğini iddia edip çok pahalıya satıyorsun. Alış verişlerinde dine muhalif davranırsan dinin nerede kalır? Bizim geleneksel bir İslam algımız var. Kazablanka’da bir camiyi ziyaret ettim, minareleri denizin üzerindeydi, Kampüsteyden tüm deniz ayaklarının altında kalıyor. Bu caminin maliyeti bir milyar dolar. İslam dünyasında bağlılık yok, istikamet yok, Allah’a yönelmek, ihlas yok. İslam âleminde evlerimiz cennet olmalı, mümin hanım, mümin genç, gözleri harama kapatmak, dile hakim olmak… Evlerde gereksiz boş şeyler olmaz. Ama evlerde durum bu değil, biz İslam’ın adı ve Kuran’ın varlığıyla yetindik.
﴾ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَهُ الدِّينَ ﴿
﴾ öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a ibadet et. ﴿
İhlas kalbin ibadeti, Allah’a boyun eğmek ise görünen bir ibadettir:
İhlas kalp ibadetidir. Allah’a boyun eğmek ise görünür bir ibadettir. Acaba bir insan “ben ihlaslıyım” diyorsa, sana çok önemli bir şey söylüyorum. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ * وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ ﴿
﴾ Artık insan, mazeretlerini sayıp dökse de kendine kendisi tanıktır. ﴿
Denir ki, bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz, tüm insanları bazı zamanlarda kandırabilirsiniz. Ama tüm insanları her zaman kandırmak isterseniz, bu binlerce kez imkansızdır.
Değerli kardeşlerim, kişi isminin önünde Dr. Harfi olan bir kart bastırır. Dr harflerinin anlamı nedir? Doktor demektir. Bu kişi ilkokulu, ortaokulu, liseyi, Edebiyat Fakültesini veya Fen Bilimleri lisansını bitirmiş, birinci, ikinci diplomasını almış, yüksek lisans ve doktorasını yapmıştır. O Dr. Harfleri için yirmi yıl okumuştur. Sen ise mümin olmak istiyorsun. Genişliği yeryüzü ve gökler kadar olan cenneti istiyorsun. Sonsuza kadar orada kalmak için hiçbir çaba göstermeden, bir kural, bir intizam olmadan, bedelsizce, İslamî bir ev, İslami bir gelir oluşturmadan, harcamalarını İslam’a göre yapmadan… Komik bir yorumda bulunmak istiyorum. Şam’da bir alim vardı, imam oldu ve namaza başlayacağında dedi ki: Safları düzleştirin ve mutedil olun. Bu meşhur bir cümledir. Telefonlarınızı kapatın, çünkü telefonun kapalı olması namazın dosdoğru kılınması için bir sebeptir. Bir kardeşimizin telefonu varsa ve onu kapatıyorsa bu hepimize bir iyiliktir. Değerli kardeşlerim;
﴾ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَهُ الدِّينَ ﴿
﴾ öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a ibadet et. ﴿
İhlas, bana diyorsun ki, ihlaslı olduğumu nasıl bilebilirim? Bu dindeki en büyük şey Allah Teala’nın şu emridir:
﴾ وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا * فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا ﴿
﴾ Nefse ve ona düzen verene; Ona kötü ve iyi olma yeteneklerini yerleştirene ki, ﴿
Ayeti şu şekilde de anlayabilirsiniz: “Allah onu günahkar yaptı.” Hayır bu imkansız, Allah Teala ona kötülük yeteneğini verdi ve o da bunu seçti ve kötü oldu. Yine Allah ona takva yeteneğini verdi ve o da takvayı seçti. Allah buyuruyor ki:
﴾ بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ * وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ ﴿
[
سورة القيامة: 14-15 ]
﴾ Artık insan, mazeretlerini sayıp dökse de kendine kendisi tanıktır. ﴿
Bu Allah Teala’nın üzerimizdeki lütfudur. Sana mümin olduğun, şu şu davranışta münafıklık olduğu, yalan olduğu, sahtekarlık, dolandırıcılık olduğu bilgisini verir. Bu bir ruhsal sıkıntıdır der. Üniversitemizde çok büyük bir hoca sayılan bir profesör şöyle söylemişti: Batı dünyasında depresyon oranı yüz elli iki, yani yüzde yüz elli iki… Çok ilginç bir oran… Yüzde otuz, elli, doksan, yüz tamam da, diyor ki Yüz kişi depresyona giriyor, elli kişi ise iki depresyon yaşıyor. İnsan Allah’a isyan ettiğinde bir fıtratı olduğu için, bu fıtrat onu rahatsız eder. Bir insanın annesi çok açsa, bir kişiye yetecek kadar yemek getirip kendisi yese Sonra bir rahatsızlık hissetmez mi? Eğer hayatı boyunca din dersi almışsa bunalıma girer. Senin sağlam bir fıtratın var, bunun delili de şu ayettir:
﴾ فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ﴿
[
سورة الروم:20 ]
﴾ O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! ﴿
Sen Allah’ın dini üzerine programlanarak yaratılmış bir fıtrat üzeresin. Sana emrettiği her şey O’nu sevmen üzerine, yasakladığı her şey de o şeyden nefret etmen üzerine yaratılmıştır. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ ﴿
[ سورة الحجرات : 7
]
﴾ Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi; inkârcılığı, yoldan çıkmayı ve emre aykırı davranmayı da size çirkin gösterdi. ﴿
Amel İşlemeden Cenneti istemek de günahtır:
Değerli kardeşlerim;
﴾ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَهُ الدِّينَ ﴿
[ سورة الزمر : 2
]
﴾ öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a ibadet et. ﴿
Birisi bana dedi ki: “İhlas nedir?” Aklıma çok derin bir örnek geldi. Bir kişi doktora gitse ve doktorun muayenehanesinde otuz tane hasta olduğunu görse, mesela her hasta bin dinar ödeyecek, yani günün sonunda hâsılat otuz bin dinar olacak, vallahi bu çok büyük bir gelir. Ama biri doktora sorsa nasıl reçete yazarım diye… Doktor der ki, önce ilkokulu, ortaokulu, liseyi bitireceksin, çok yüksek notlar alacaksın, tıp fakültesine gireceksin, yedi yıl okuyacaksın, sonra yüksek lisans, sonra doktora yapacaksın. Amerika’dan döneceksin, yirmi beş yıl eğitim alacaksın ki filanca hedefe ulaşasın. Peki, karşılıksız bir şekilde mümin olmayı nasıl istiyorsun? İstediğin gibi yaşayacaksın, uydu kanallarını izleyip herhangi bir gruba katılacaksın, gözlerini harama kapatmayacak, diline hâkim olmayacaksın ama cenneti isteyeceksin… Âlimler diyor ki: Amel işlemeden cenneti istemek de bir günahtır. Amelsiz bir talep büyük günahtır.
Değerli kardeşlerim, on civarı ayet vardır;
﴾ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَهُ الدِّينَ ﴿
﴾ öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a ibadet et. ﴿
İbadet ve kulluk bir yoldur, davranıştır, ihlas ise kalbin ibadetidir.
Allah hiçbir nefse gücünün üzerinde yük yüklemez:
Burada çok önemli bir nokta var, Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ ﴿
[
سورة الكهف: 110
]
﴾ De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. ﴿
Şimdi dikkat edin, peygamber efendimiz bir insan olmasaydı, insanlığın tüm vasıfları onda bulunmasaydı, insanların efendisi de olamazdı. Efendimiz bir beşerdi, canı bir şeyler ister, uyumayı severdi ama nefsini Allah’a itaate taşırdı. Din bizim imkanlarımız dâhilindedir. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا ﴿
﴾ Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz. ﴿
Size çok kesin bir şey söyleyeyim; dinin emirlerini uygulayamayacağını düşünen kişi bir vehim içindedir. Çünkü Kuran onu yalanlar:
﴾ لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا ﴿
[ سورة البقرة: 286
]
﴾ Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz. ﴿
Zira yapamayacağımızı düşündüğümüz şey aslında yapmak istemediğimiz şeydir. Bu nedenle insanın geleceği ile alakalı verdiği kararda eğer irade ve iman ile bir karar vermişse nadiren o karar geri döner.
Şam’da büyük bir alim, bir adamın hikayesini anlatmıştı. Adam yukarı Mısır’da yaşıyordu, yukarı Mısır Kahire’den 1000 km uzaklıktadır. Oğlunu Ezher Üniversitesine gönderdi ve oğlu yedi yıl sonra diplomasını alıp geri döndü. Babasının Köyünün camisinde hutbe verdi ve adam çok ağladı. Onu her gören oğlu için mutluluktan ağladığını sanıyordu. Ama gerçek öyle değildi. O kendi cehaletine üzüldüğü için ağlıyordu. Hikâye neredeyse inanılmaz… Ertesi gün eşeğine bindi ve Kahire’ye doğru yola çıktı. Ama Kahire’nin yukarı Mısırdan bin kilometre uzaklıkta olduğunu bilmiyordu. Herkese “Ezer nerede?” diye soruyordu. Daha ismini bile ezberleyememişti. Diyorlardı ki “Ezer nedir?” Diyordu ki “Eğitim yeri” Dediler ki “Onun ismi Ezher’dir.” “O nerede?” hikâye böyle uzuyor. Ben kısaltayım, Sonuçta adam Ezher’e ulaştı. Elli beş yaşında okuma yazma öğrenmeye başladı. Derslere devam etti, bu inanılmaz bir şeydi ve Ezher’e hoca olmadan ölmedi. İnsanın geleceği ile alakalı verdiği kararda eğer irade ve iman ile bir karar vermişse nadiren o karar geri döner.
İslam’ın Her zaman ve mekanda uygulanılabilirliği:
Gençler, “Ya Rabbi bana lütfunu, ilmini, kudretini göster” deseniz, inanın tüm evrenin yok olması Allah Teâlâ’nın size icabet etmesinden daha küçük bir şeydir. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ﴿
[ سورة إبراهيم : 34
]
﴾ O size istediğiniz her şeyi verdi. ﴿
O halde içinde bulunduğun şey senin sadakatindir, içinde bulunmadıkların ise temennilerindir. Temenniler henüz onlara ulaşamadığın şeylerdir. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ لَيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلَا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ ﴿
[
سورة النساء: 123 ]
﴾ Ne sizin kuruntularınız, ne de Ehl-i kitabın kuruntuları... ﴿
Allah ile birlikte temenniler olmaz. Zira Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ ﴿
[
سورة الإسراء: 19
]
﴾ Kim de âhireti isterse ﴿
Bu yetmez:
[
سورة الإسراء: 19
]
﴾ ve bir mümin olarak âhiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa ﴿
Bu da yetmez:
وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا* كُلًّا نُمِدُّ هَؤُلَاءِ وَهَؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
[
سورة الإسراء: 19-20
]
﴾ bir mümin olarak âhiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa işte böylelerinin çabaları karşılık görecektir. Hepsine, bunlara da ötekilere de rabbinin ihsanından kesintisiz veririz. Rabbinin ihsanı sınırlı değildir. ﴿
Öyleyse biz Rasul-i Ekrem’in insanlığı içerisindeyiz. O eğer bir beşer olmasaydı, insanlığın tüm vasıflarını taşımasaydı insanların efendisi de olmazdı. İslam her zaman ve mekanda uygulanılabilir bir dindir. Çünkü Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا ﴿
﴾ Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz. ﴿
Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
﴾ وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ﴿
[
سورة النساء : 125
]
﴾ İşini güzel yaparak kendini Allah’a veren ve hanîf olarak İbrâhim’in dinine uyan kimseden kimin dini daha güzel olabilir! ﴿
Neredeyse diyebilirim ki Kuran’da tüm güzel ayrıntılar vardır Bazen daha da güzel mucizevi özlü sözler vardır. Mesela Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ ﴿
﴾ Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona vahyetmiş olmayalım ﴿
Allah’a kulluk tüm peygamberlerin davetinin özüdür:
Şöyle ki, Kuran senin için istisnasız bir şekilde tüm peygamberlerin davetlerinin içeriğini özetler:
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿
﴾ Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım ﴿
Akaid, inanç, bir başka tabirle teorik bakış, bir başka deyişle ideoloji, düşünce, teoriler, hepsi birer fikir, bir ve mükemmel olan Allah’a iman, güzel isim ve yüce sıfatlarına iman, peygamberlere ve peygamberlerin efendisinin peygamberliğine iman ve bunun gibi… Bu iman ve amel birlikte, tüm peygamberlerin tebliğlerinin içeriğinin bir araya toplamış olan kulluktur.
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿
﴾ “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım” ﴿
İhlâslı olan kişi kendisinde insanların hem övgüsü hem de kınaması toplanmış olan kişidir:
Değerli kardeşlerim, çok önemli bir şey, acaba ben ihlâslı mıyım? Şu buluşma ihlâstır. Bazı alimler der ki, sende insanların hem övgüsü hem de kınaması birleşiyorsa sen ihlaslısın demektir.
Sen Allah Azze ve Celle’den, kainatın yaratıcısından, tek hakim olan Allah’tan razı olursun. Biraz daha dikkatle bakın, İslam alemindeki her ülkenin verileri, yaklaşımları, malumatı, açıklamaları, kuralları var. Bu kurallar ve açıklamalar o ülkedeki hayatın gerçeklerinden alınır. Her ülkede böyle tabi. Ama bazen bu veriler ve açıklamalar din ile uyumludur ve bu büyük bir nimettir. Ama bazen de bunlar din ile çelişir. Şimdi dikkat edin, mümin Allah’tan korktuğu için faiz yiyemez, ya da Allah’a isyan edemez. Genel durum budur. İmanı, verası, Allah sevgisi ona galip gelir ve tüm maddi menfaatlerini, onu Allah’tan uzaklaştıran her şeyi elinin tersiyle iter. Burada sünnete ait bir metin gelir. Vallahi Allah’ın müminlere verdiği vaadini yerine getirmemesi, tüm evrenin yok olmasından daha zordur.
(( ما ترك عبد شيئاً لله إلا عوضه الله خيراً منه في دينه ودنياه ))
[ الجامع الصغير عن ابن عمر ]
(( Hiçbir kul Allah’ın ona dinde ve dünyada daha hayırlısını vermesi dışında bir şeyi terk etmez. ))
[ Camiu’s-Sagir İbn Ömer’den nakletmiştir ]
Endişelenme, size başka bir şey söyleyeyim: Bu din için endişelenmeyin, bu Allah’ın dinidir. Ancak Allah size O’nun askeri olmanız için izin verdi mi vermedi mi, bu konuda endişelenin, endişe budur, bu Allah’ın dinidir. Dolayısıyla Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ * وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ ﴿
﴾ Artık insan, mazeretlerini sayıp dökse de kendine kendisi tanıktır. ﴿
Değerli kardeşlerim, bu konu neden önemlidir? Çünkü insanın dağlar kadar ameli olabilir ama ihlas yoksa hepsi boşa gider. Bunun delili şu ayettir:
﴾ وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُوراً ﴿
[
سورة الفرقان: 23 ]
﴾ Onların yaptığı her işi ele almış ve onu savrulup giden toz toprak haline getirmiş olacağız. ﴿
Bazen insan dağ gibi ameli olan önemli bir konuyu araştırmayı ister fakat bu konu için dünyayı ister, itibar ister, prestij ister, insanların bakışlarını üzerine çekmek ister, övülmek ister, yükselmek ister… Bu konu tehlikeye doğru gider, ayağının kayma tehlikesi… bu yüzden de işe girişmeden önce şöyle deyin: “Allahım ben kendi gücüm ve kuvvetimi bıraktım, ey güçlü ve kuvveti sağlam olan Rabbim, ben senin güç ve kudretine sığındım.” Her hangi bir işe girişmeden önce “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” de. Allah bu işten razı mıdır? Bu iş beni Allah’a yaklaştıracak mı? Yoksa uzaklaştıracak mı? Belki de onunla ayağım kayacak. Derler ki: “Vera nedir?” Zararından sakınarak gereksiz şeyleri terk etmektir.
Derin bir nehir var, sen genç adam mesela iyi yüzme bilmiyorsun diyelim, eğimli kaygan bir nehir kenarı var, bir de kuru ve düz bir tarafı var. Düz ve kuru kıyıda yürümekte herhangi bir sıkıntı yok ama eğimli ve kaygan kısımda nehre düşme ihtimali yüzde ellidir. Dolayısıyla kim şüphelere yaklaşırsa dinini ve namusunu tehlikeye atmış olur.
(( إن الحلال بين وإن الحرام بين ، وبينهما مشتبهات لا يعلمهن كثير من الناس، فمن اتقى الشبهات فقد استبرأ لدينه وعرضه ))
[ متفق عليه عن النعمان بن بشير ]
(( Helal olan bellidir, haram da bellidir. İkisi arasında helale de harama da benzeyen ve insanların çoğunun hükmünü bilmediği şeyler vardır. Kim bu şüpheli olanlardan sakınırsa dinini ve namusunu korumuş olur. ))
[ Buhari ve Müslim Numan b. Beşir’den nakletmişlerdir ]
Helal olan gayet açık ve bellidir, onda ihtilaf yoktur. Haram da öyle açıktır ve burada da sorun yoktur. Ama asıl problem şüpheli olanlardadır. Şüpheli olan şeyler benzerler şeklinde isimlendirilmiştir (köken olarak). Çünkü onlar benzerler, yani bir açıdan hakka, bir açıdan da batıla benzerler. Almak ve satmak, Kardeşim şimdi belli bir fiyatla gelecek ay başka bir fiyatla ödeme yapıyorsun. Farkında olmadan zamana bir fiyat belirlemişsin. Bu alım satımda şüphedir. Kontrol etmediğin zaman muhaseben zorlaşır.
Kim bu dünyadaki hesabını zor kılarsa, kıyamet gününde hesabı kolay olur:
Bunları size söylüyorum; kim bu dünyada kendini zor bir hesaba çekerse kıyamet günü onun hesabı kolay olur. Kim de bu dünyada hesabını kolay kılarsa kıyamet günü zor bir hesapla karşılaşır.
Bir yere gitmeden önce dikkat et, kesmeden, sevmeden, kızmadan, barış yapmadan, savaşmadan, harekete geçmeden, sakinleşmeden önce düşün… Mesela Kureyş’ten Gatafan kabilesi lideri Hendek Savaşında oturuyordu. Nuaym b. Mesud Rasulullah (s.a.v.) ile savaşmak için kabilesinin çadırındaydı. Düşündü, kendi kendine konuştu, bu tiyatro terimiyle monologdur, kişi kendisiyle diyalog kurar. Dedi ki “Ey Nuaym seni buraya getiren nedir? Ya da buraya neden geldin? Bu salih adamla savaşmak için… Rasulullah (s.a.v.)’ı kastediyordu. O ne yaptı? Birini mi öldürdü? Bir namusa göz mü dikti? Bir malı mı çaldı? Ey Nuaym aklın nerde?
Saydığıma göre bu kırk saniyelik bir konuşmaydı. Kırk saniyelik kendi kendini sorgulama ve cehennemi hak eden bir müşrikten yüce bir sahabi olmaya geçiş… Durdu ve Rasulullah (s.a.v.)’in çadırına gitti. Oraya düşman olarak girdi. Nuaym b. Mesud? Dedi ki: “Nuaym Ya Rasulallah” Buyurdu ki: “Seni buraya getiren nedir?” Dedi ki: “şehadet getirmek için geldim. Allah’tan başka ilah yoktur ve sen Allah’ın kulu ve elçisisin.” Rasulullah (s.a.v.) ağladı. Nuaym, bana ne istersen emret! Dedi. Efendimiz şöyle buyurdu: “Yapabildiğin kadar bize ters çık.” İnanıyorum ki O’nun müslüman oluşu Müslümanların Hendek Savaşı’nda Müslümanların zafer kazanmasının sebeplerinden biriydi. Kafirler onun müslüman olduğunu bilmiyorlardı, bir haber aldığında Kureyş’e başka bilgi ulaştırıyordu. Aralarında dolaştı ve savaş sona erdi.
Değerli kardeşlerim, sadece kırk saniye düşünün. Hepimiz birlikteyiz, bizden birinin ölmemesi mümkün mü? İşte bu evden alçak mezara, yüksek mevkiden o alçak mezara olan bir geçiş, büyük servetten kabre doğru gidiş… Kabrin nesi var? Ey kulum dönüp gittiler ve seni terk ettiler, seni toprağa gömdüler. Kalsalardı da sana fayda veremeyeceklerdi. Senin yanında benden başka kimse kalmadı, ben ise asla ölmeyecek olan dipdiri ilahım.
Akıllı olan ölüm saatine hazırlık yapar:
Vallahi akıl, zeka ve üstünlük seni bu kaçınılmaz sona hazırlar.
Ben şahsen cenazeye katıldım. Merhum mezara konulup yüzü açıldı ve kıbleye çevrildi. Sonra üzerine tahtaları yerleştirdiler. Ve toprak attılar. Vallahi yeryüzünde bu vakte hazırlanan insandan daha akıllı ve zeki olanı görmedim. Ayrılık, insan birkaç günden ibaret, şimdi birimiz kırk yaşına geliyor, acaba bir o kadar daha vakti var mı? Geçen o günler göz açıp kapayıncaya kadar geçtiyse, büyük ihtimalle geriye kalanlar da öylece geçip gidecek. Gözlerini kapatır, açar ve ölüm gelir. Evden kabre, şimdi zeka nerde? Akıl nerde? Üstünlük nerde? Kaçınılmaz olan o ölüm saatine hazırlanmakta… Allah Azze ve Celle yüce Kuran’ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
﴾ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ ﴿
﴾ Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın, sırf kendi bencil arzularına uyandan daha sapkını kim olabilir! ﴿
Dini ilimler okuyanlar bilirler ki bunun tam tersi şöyledir: Allah’ın rehberliği doğrultusunda hevasına uymada bir sakınca yoktur. Gençlere sesleniyorum, İslam’da mahrumiyet yoktur, Allah’ın insana temiz bir yolla karşılanmayacak hiçbir şehvet ve arzu vermemiştir.
İhlas insanın imanının, istikametinin ve salih amelinin bir sonucudur:
Ey Muaz, dininde samimi ol, az da olsa amel sana yeter. İhlas ile birlikte amel az da olsa, çok da olsa sana yeter. Ama ihlassız bir amel az da olsa, çok da olsa sana fayda vermez.
Bu güzel buluşmanın odak noktası ihlastır ve ihlas sadece bir kelime değildir. İhlas imanın, istikametin, Allah’a yönelmenin ve salih amelin bir sonucudur. Bir reçete yazmak için tam olarak ne yapmalıyım? Çokça diploma almalıyım. Sonuç olarak tercihin doğru olacak, bilgiye ihtiyaç duyacaksın. İlim, ilim istemelisin. Kursa ihtiyaç duymayan hiçbir şey yok. Üç ay, sekiz ay, neden her şey kursa gitmek gerektiriyor? Peki İslam konu olunca bir kursa gitmeyi düşünmüyorsun. Sen kimsin? Sen ilk varlıksın, değerli varlıksın ve mükellef bir varlıksın. Ölüm var, dünyadan ayrılık var…
Allah Teala’dan ihlas konusunda faydalı şeyler anlatmış olmayı dilerim.
(( إن الله طيب لا يقبل إلا طيباً ))
(( Allah temizdir, temiz olanı kabul eder. ))
[ Müslim Ebu Hureyre’den nakletmiştir ]
İhlas ve doğruluk Allah katında amelin kabul olma şartlarıdır:
Ancak bu güzel buluşmanın sonu olarak Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضَاهُ ﴿
[ 19 :سورة النمل ]
﴾ hoşnut olacağın iyi işler yapmaya beni muvaffak kıl. ﴿
Bu buluşmamızın en önemli sözü şu olmalıdır: Allah ne zaman salih amelimizden hoşnut olur? Alimler diyor ki, Allah Teala’nın hoşnut olacağı salih amel ihlas ve samimiyetle yapılan ve doğru olandır. İhlaslı Allah rızası için olandır, doğru olan ise sünnete uygun olandır.
Sünnete uygun olmayan herhangi bir şey, mesela piyango için yetimlere bakmak… Biz amelin sünnete uygun olmasını istiyoruz, Asil bir vesileye dayalı asil bir hedef istiyoruz. Dolayısıyla o üstün hedeflerin üstün vesileleri olması gerekir.
İhlasın tanımlarından biri, ameli diğer insanların dikkatlerinden arındırmaktır. Hatta kendi hakkınızda bile olsa insanlara bunu fark ettirmekten kaçının. Kim kendi ihlasına şahit olursa, karamsar olmayın, onun ihlası da samimiyete muhtaçtır.
-Tabiinden biri anlatıyor- Kırk sahabiyle karşılaştım, kendini münafık zannetmeyeni yoktu. Bu çok mukaddes bir endişedir. Kendinden memnun olan kişiler vardır ama onların yüzlerce kusuru vardır. Allah katında ne kadar yücelirsen o derece kendini kötü zannedersin. Kırk sahabi ile görüştüm, kendinin münafık olduğundan endişe etmeyeni yoktu.
Sen Kainatın yaratıcısı olan Allah ile bağ kuruyorsun, O ki gizlide olanı da, açıkta olanı da bilir. Olanı da, olmayanı da, olmamış olanı da olursa nasıl olacağını da her şeyi bilen bir yaratıcı…
Değerli kardeşlerim, Mütevatir sünnetlerden biri olan şu hadise bakalım:
إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى ، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى دُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ إِلَى امْرَأَةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ
[ متفق عليه عن عُمَر بْن الْخَطَّابِ ]
(( Ameller, niyetlere göredir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kim erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir. ))
[ Buhari ve Müslim, Ömer b. Hattab’tan nakletmiştir ]
İhlas kulun amelinin görünürde de gizlide de aynı olmasıdır. Mümin yalnızlığı halk arasında olduğu gibidir. Gizlisi de açığı gibidir. Zahiri batını ile aynıdır. Onda iki yüzlülük yoktur. Kişi bir psikiyatra gider. Der ki: Beni şizofreni yapar mısın? Doktor der ki: “Çok garip bir soru, şizofreni bir hastalıktır.” Adam der ki: “Evet vallahi yalnızlıktan bıktım, iki kişi olalım.”
Çift kişilikli olmak tehlikeli bir hastalıktır. Kişi dini bir ortamda oturur, Kuran ve Sünnetten bahseder, derslerden, vaazlardan konuşur. Diğer insanlarla birlikteyken de dizilerden, oyunculardan bahseder. Diğer konuya geçer, her ortamda değişir.
İkiyüzlü bir insan Allah katında kıymetsizdir. Öyleyse müminin ibadeti yalnızken de, bir ortamdayken de, gizlide de, açıkta da, zahirde de batında da eşit olmalıdır. Bu ihlasın en alt seviyesidir.
İhlas sürekli hakka bakarak varlığı unutmaktır.
Size söylüyorum; Kendisinde olmayan şeylerle insanlar için süslenen kişi Allah’ın gözünden düşer. Ve bir insanın Allah’ın gözünden düşmesi yere düşüp tüm kaburgalarının kırılmasından daha kötüdür.
Büyük alimlerden birine şöyle denir: “Nefse en zor gelen şey nedir?” Der ki: “İhlastır, çünkü nefsin bunda payı yoktur.”İbadetler çoktur ama bunlarda payın vardır. Allah’ın izniyle tüm namazları camide kılarsın, bununla övülürsün. Yani toplumda güzel etkileri olan çok ibadet vardır. Ama ihlası kimse bilmez. İhlasın toplumda bir etkisi olmaz, o Allah ile senin arandadır.
İhlas nefse yüktür. Belki de seni istemediğin şeyi yapmaya zorlar seni. İhlas ameline Allah’tan başka şahit aramamandır. İnsanların toplumun beğenisini kazanmak diye bir ihtiyacı vardır. Yani güzel bir ev alır, her gelen misafirine gösterir, Allah sana bu evi ikram etti, evine gelen ise fakir bir kişi, onun böyle geniş evi yok, bu sende olan ile gösteriş yapmandır. Bunların hepsi kalp hastalıklarıdır kardeşlerim.
Yani özet şudur; ihlasın alameti bir amelin gizliyken de açıktan da aynı olmasıdır, zahirde de batında da, övüldüğünde de yerildiğinde de Allah’ı memnun etmendir. Seni övenlere de kınayanlara da aldırış etme. İnsan bir amel işlediğinde amacı yüce bir hedefse onu açıklığa kavuşturmalıdır. Çünkü bu açıklık şeytanı kovar.
Keşke hayat acıyken sen tatlı olsaydın ve keşke insanlar kızgınken sen razı olsaydın.
Eğer onunla bağın doğruysa her şey kolaydır, toprağın üzerindeki her şey topraktır.
Üçüncü ve son alameti ise ameline Allah’tan başka şahit aramamandır. Allah’tan başka kimseden amelin için bir karşılık beklememendir. Senin ihlaslı bir kul olarak kimsenin ameline şahit olmasına ihtiyacın yoktur. İnsan camiye girer, çok güzel namaz kılan birini görür ve onun namazı hoşuna gider. Bu adam camiye girdiğinde Kabeyi haccetmek istiyordu. O adamın namazındaki huşuyu gördü ve ona bir emanet bırakmaya karar verdi. Dedi ki: “Vallahi namazın çok hoşuma gitti, bende bir miktar para var. Onu sana emanet etmek istiyorum. Adam dedi ki: “Ben aynı zamanda oruçluyum.” Adam şöyle cevap verdi: “Ama orucunu beğenmedim.” Allah’ın selamı üzerinize olsun.