- İslami Eğitim
- /
- Kötü Ahlak
Âlemlerin Rabbi Olan Allah’a hamdolsun. Salât ve selam dürüst ve sözünün eri olan Peygamber efendimiz (s.a.v.)’e olsun. Allahım senin bildirdiğinden başka bir ilmimiz yoktur. Muhakkak ki sen her şeyi bilen, yerli yerinde yaratansın. Allahım bize faydalanacağımız ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster, ona itaatle rızıklandır. Batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi Salihler arasında cennetine koy. Bizleri cehalet ve şüphe karanlıklarından, marifet ve ilim nuruna çıkar, arzularımızın çukurundan alıp cennetine ulaştır.
Bu Büyük Bir Sözdür, Dinleyin ve Anlayın:
Değerli kardeşlerim, “Kötü Ahlak” derslerimizden birini icra etmekteyiz. Huzeyfe b. El-Yeman şöyle buyurmuştur:
(( كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ الْخَيْرِ ، وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنْ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنَّا كُنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ ، فَجَاءَنَا اللَّهُ بِهَذَا الْخَيْرِ فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، قُلْتُ : وَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ ؟ قَالَ : نَعَمْ ...))
“İnsanlar Rasulullah'a hayır hakkında soruyorlardı. Fakat ben, bana dokunmasından korkarak şer hakkında soruyordum. Dedim ki; "Ya Rasulullah, biz cahillik ve şer içerisindeydik. Allah Teâlâ bize bu hayrı getirdi. Peki, bu hayırdan sonra şer var mıdır?" Rasulullah (s.a.v.) "Evet” buyurdu. Ben “Peki, o şerden sonra hayır var mıdır?” dedim. O (s.a.v.) de “Evet” buyurdu…”
Öyleyse; Şer cahiliyede vardı. Rasulullah (s.a.v.)’in gönderilmesi hayır oldu. Peygamberimizin risaletinden sonra yine şer geldi ve sonra yine hayır geldi. Peki, bu ikinci hayır nedir:
(( قَالَ : نَعَمْ ، وَفِيهِ دَخَنٌ ـ فيه شوائب ، فيه شبهات ، فيه بدع ، فيه دَخن ـ قُلْتُ : وَمَا دَخَنُهُ ؟ قَالَ : قَوْمٌ يَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِي ـ مسلمون ، لهم عمائم ، ومساجد ، ومؤتمرات ، لكن يستنون بغير سنتي ـ تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ ـ في بكلامهم شيء صحيح ، وشيء غير صحيح ، من دون دليل ـ قُلْتُ : فَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، دُعَاةٌ إِلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا ـ هُم مسلمون ، ويتكلمون بألسنتنا ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، صِفْهُمْ لَنَا ، قَالَ : نَعَمْ ، قَوْمٌ مِنْ جِلْدَتِنَا ، وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا ، قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَمَا تَرَى إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ ؟ ـ التحق بمسجد تثق بالعلم والورع والاستقامة والتأصيل ، ابن عمر ، دينك ، دينك ، إنه لحمك ، ودمك ، خذ عن الذين استقاموا ، ولا تأخذ عن الذين مالوا ـ قَالَ : تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ ، فَقُلْتُ : فَإِنْ لَمْ تَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلَا إِمَامٌ ؟ قَالَ : فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا ، وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ عَلَى أَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ ))
“Evet, ama o hayırda dumanlar, şaibeler, şüpheler ve bidatler vardır.” (Huzeyfe (r.a.) diyor ki) : Ben de “O duman da nedir?” diye sordum. Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kavim vardır, hidayetimden başka bir hidayet ararlar. Müslüman’dırlar, sarıkları, camileri ve dersleri vardır. Ama sünnetimden başka bir sünnet edinirler. –Bazı işlerini iyi (maruf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun. Sözlerinden doğru olanlar da, delilsiz bir şekilde yanlış olanlar da vardır.” Ben yine “Ondan sonra bir şer var mıdır?” diye sordum. Efendimiz, “Evet, cehennem kapısına çağıran davetliler vardır. Kim onlara icabet ederek o kapıya doğru giderse, onlar bunu ateşe atarlar, hem de Müslüman’dırlar, bizim ağzımızla konuşurlar.” buyurdu. Ben “Ya Rasulallah, onları bize tarif et” deyince Rasulullah (s.a.v.) “Evet, o kavim bizim görünümüzdedirler ve bizim ağzımızla konuşurlar.” buyurdu. Ardından ben “Ya Rasulallah, Ben (o güne) ulaşırsam, bana ne emredersiniz?" dedim. Rasulullah (s.a.v.) "İlmine, takvasına, istikametine ve aslına güvendiğin kişilerin camilerine git. İbn Ömer, senin dinin, etin ve kanındır. Onu doğru yolda olanlardan, istikamet ile yoluna devam edenlerden al. Dinini yoldan sapanlardan, meyledenlerden alma. Müslümanların cemaatine ve imamlarına uy.” buyurdu. Ben “Peki, onların (Müslümanların) bir cemaati ve bir imamı (halifesi) yoksa ne yapayım?” deyince Efendimiz “O zaman gruplardan uzak dur. Velev ki bir ağacın köklerini ısırıp kalsan da ölüm sana gelinceye kadar o durum üzere kal" buyurdu.
Namazı Terk Etmek, Kötü Ahlaktır:
Bu derste inceleyeceğimiz kötü ahlakın ilk tezahürü namazı terk etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً ﴾
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
İşte bu azaba çarptırılabiliriz.
Namazı Terk Etmenin ve Onu Zayi Etmenin Anlamı:
İlk Anlamı: Namazı Bilerek Terk Etmek:
Değerli kardeşlerim, Namazı terk etmenin ıstılahî tanımlarından biri; kişinin farz namazları kılmayı bilerek terk etmesidir. Namazı terk etmek, kasten kılmamaktır, onu zayi etmek hakkında ise İbn Mesud şöyle buyurmuştur: “Namazı zayi etmenin manası, namazı tamamen terk etmek değil, vaktini geciktirmektir.”
﴿ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ ﴾
“Onlardan sonra, namazı zayi eden bir nesil geldi…”
Öyleyse, namazı terk etmek, bilerek kılmamaktır, namazı zayi etmek ise, vaktini geciktirmektir. Bu yüzden en büyük amel, vaktinde kılınan namazdır.
Tabii imamlardan olan Said b. el-Müseyyeb şöyle diyor: “Namazı zayi etmek, öğle namazını ikindi vaktine kadar kılmamak, ikindi namazını akşam namazı gelene kadar kılmamak ve akşam namazını yatsı namazı vakti gelene kadar kılmamaktır. Yine yatsı namazını sabah namazı vaktinin öncesine kadar kılmamak, sabah namazını güneş doğana kadar kılmamaktır. İşte bunlar, namazı zayi etmektir.
﴿ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً ﴾
“Çünkü namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.”
Allah Teâlâ’nın namazı geciktirenlerin ömründen bereketi alacağını ifade eden nasslar mevcuttur.
Eve girdiğin zaman önce yatsı namazını kıl, sonra dinlen. Afiyetle yemeğini ye, rahat rahat çocuklarınla otur. Eğer kılmazsan, derin bir endişeye kapılırsın. Öğlen eve gittiğinde, vaktinde namazını kıl. Öyleyse namazı zayi etmek, gelecek namaz vaktine kadar onu geciktirmektir. Namazın vaktinden yarım saat önce uyarı olarak verilmiş saatler vardır. Bu vakitler müminler ile münafıklar için bir kıstastır. Zira münafık bu uyarıdan sonra namaz kılarken, mümin namaza yarım saat önceden hazırlanır. İşte bu aralarındaki en büyük farktır. Kim bu şekilde ısrarcı olur da, tövbe etmeden vefat ederse, Allah’ın azabına uğrayacaktır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً ﴾
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
Kurtubi diyor ki: “Namazı zayi etmek, inkâr etmek ve yalanlamaktır.” Yine denir ki: “Namazı zayi etmek, vaktini geçirmek ve hakkıyla kılmamaktır. Kişi namaz kılar ama aklı başka yerdedir.” Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَر ﴾
“Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”
Namaz kılar ve yalan söyler, namaz kılar, malını satabilmek için yalan yere yemin eder, namaz kılar ama hile yapar. Öyleyse: Bu kişi namazın getirilerini kazanamamış, sonuçları onda gerçekleşmemiştir. Bu da yine namazı zayi etmektir. Öyleyse, zayi etmek hem vaktini geciktirmek, hem de sonuçlarını gerçekleştirememektir.
İkinci Anlamı: Namazdan Gafil Olmak:
Bunun manası konusunda birçok görüş vardır. Peki, namazdan gafil olmak nerede geçmektedir? Allah Teâlâ şu ayette buyuruyor ki:
﴿ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ ﴾
“Onlar ki, namazlarından gafil olanlardır.”
Allah Teâlâ “(onlar) namazlarında gafildirler” deseydi, Müslümanların çoğu helak olurdu. Ama Allah Teâlâ “Onlar, namazlarından gafildirler” buyurmuştur. Peki, namazdan gafil olmanın manası nedir? Namazdan gafil olmak vaktini geciktirmektir. Bir sahabi şöyle diyor: “Allah Teâlâ’nın şu kelamını görmedin mi?
﴿ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ ﴾
“Onlar ki, namazlarından gafil olanlardır.”
Bu namazı terk etmek midir? Hayır, bu namazı geciktirmektir.”
Öyleyse, Namazdan gafil olmak, namazı zayi etmeye benzemektedir.
Denir ki; Namazdan gafil olmak, onu terk etmek, kılmamaktır. Kişi bir vakti kılar, bir vakti kılmaz. Bu da yine gafilliktir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
﴿ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ* الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ * الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ * وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴾
“İşte o namaz kılanlara yazıklar olsun. Onlar ki, namazlarından gafil olanlardır. Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır). Ve mâûna (zekâta ve yardımlaşmaya) mani olurlar.”
İşte onlar münafıktırlar. Onlar gösteriş yaparlar, insanlar varken namaz kılar, onlar yokken namazı terk ederler. Evlerinde namazı kılmazlar. Ama bir kişi İslamî eğilimi olan özel bir departmanda bulunuyorsa ve bu departmanın başkanı dindar bir kişiyse ve ona bir sevgi besliyorsa, herkes namaz kılarken o da onlarla beraber kılar ki şirketin sahibinin ona olan sevgi ve yakınlığını kaybetmesin. Ama evinde namaz kılmaz.
Burada ilk mana, namazı geciktirmek ve ondan gafil olmak, ikinci mana da bazı namazları kılıp bazı vakitlerde kılmamaktır. Şimdi üçüncü manaya gelelim.
Üçüncü Manası: Namaz Konusunda İhmalkâr Davranmak:
Üçüncü manası şudur; insanlar namaz konusunda ihmalkâr davranırlar. Çünkü onlar umursuz ve ihmalkâr insanlardır. Namaz oların ilgi alanlarına girmez, onlar namaza karşı ilgisiz ve gafildirler.
Kardeşlerim, bazı kaynaklarda şöyle geçer: “Sizden birinize dünyaları versem, kıldığı namazından bir hayır beklemez, terk ettiğinde de Allah’tan korkmaz.”
Bu durum dünyadaki her şeyden daha tehlikelidir. Dünyaları versem, sen böyleysen yani namaz kıldığında bir hayır beklemez, terk ettiğinde de terk ettiğine pişman olmazsan, dünyanın bu tehlikeli ve hastalıklı durum karşısında bir değeri yoktur.
Namazı Terk Etmenin Hükmü:
Şimdi namazı terk etmenin hükmüne gelelim. İbn Kayyım şöyle diyor: “Müslümanlar namazı terk etmenin büyük günahların da en büyüğü olduğu, günahının da diğer büyük günahların yani adam öldürmenin, birinin malını gasp etmenin, zinanın, hırsızlığın, içkinin günahından daha büyük olduğu konusunda ihtilaf etmemişlerdir. O, Allah’ın cezası ve gazabına sebep, dünyada ve ahirette rezilliktir.
Hz. Ömer vilayetlere yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Benim gözümde en önemli şey namazdır. Onu koruyan dinini korumuş olur, onu kaybeden onun dışındaki her şeyi de kaybetmiştir.”
Sizlere tavsiyem şudur; gerçekten namaz kılmayan birisi kızınızı isterse, kızınıza ondan asla fayda gelmez. Çünkü namaz kılan kimsede, eğer namazı tam ise bir korku olur. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ﴾
“Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir.”
İbn Hacer de namazı bilerek terk etmeyi en büyük günahlardan saymış, hatta onların da en büyüğü olduğunu dile getirmiştir. Bunun delili Allah’ın şu ayetidir:
﴿ مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ * وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ * وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ * وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ * حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ ﴾
“Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı.”
Rasulullah (s.a.v.)’den namazı terk eden kişinin kâfir olduğunu ifade eden sahih bir hadis nakledilmiştir. Ama kişi eğer namazı, farz olduğunu inkâr ederek terk ederse, o zaman kâfir olur. Eğer amellerindeki eksiklikten dolayı terk ederse, büyük günah işlemiş olur.
Namazı Terk Etmenin ve Onu İhmal Etmenin Hükmünü Açıklayan Ayetler:
Değerli kardeşlerim, Namazın terki ile ilgili bazı teorik noktalar vardır. Şimdi ayetlere bakalım. Zira dinde temel meselelerde ayetler önceliklidir:
1- Birinci Ayet:
Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴿ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَى يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلاً ﴾
“Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.”
Bu ayet yetmez mi?
2- İkinci Ayet:
En önemli ayet şudur:
﴿ وَمَا مَنَعَهُمْ أَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ إِلَّا أَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَبِرَسُولِهِ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلَاةَ إِلَّا وَهُمْ كُسَالَى وَلَا يُنْفِقُونَ إِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ ﴾
“Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.”
3- Üçüncü Ayet:
﴿ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً ﴾
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
4- Dördüncü Ayet:
﴿ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ * إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ * فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءَلُونَ * عَنِ الْمُجْرِمِينَ * مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ * وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ * وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ * وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ * حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ ﴾
“Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı.”
5- Beşinci Ayet:
﴿ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ * الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ * الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ * وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴾
“İşte o namaz kılanlara yazıklar olsun. Onlar ki, namazlarından gafil olanlardır. Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır). Ve mâûna (zekâta ve yardımlaşmaya) mani olurlar.”
Değerli kardeşlerim, Namaz herhangi bir durumla farziyeti düşmeyecek olan tekrar eden yegâne farz ibadettir. Kelime-i şehadet bir kez söylenir. Oruç hasta ve yolcuya farz olmaz. Hac yine hasta ve fakirden düşer. Zekât fakire farz değildir. Böylece namaz dışında tekrarlanan, hiçbir durumda kişinin üzerinden düşmeyen bir ibadet yoktur. Onu ikame eden, dinini de ikame etmiş olur, onu terk eden dinini yıkmış olur. Namaz dinin direğidir. Ayetler bu şekildeydi, peki, hadisler nerededir?
Namazı Terk Etmenin ve Onu İhmal Etmenin Hükmünü Açıklayan Hadisler:
Bu konu çok önemlidir:
İlk Hadis:
Ubade b. Samit diyor ki: “Dostum Rasulullah (s.a.v.) bana şu yedi hasleti vasiyet etti:
(( لا تشركوا بالله شيئاً ، وإن قطعتم ، أو حرقتم ، أو صلبتم ، ولا تتركوا الصلاة متعمدين ، فمن تركها متعمداً فقد خرج من الملة ـ لم يعد مسلماً ـ ولا تركبوا المعصية ، فإنها سخط الله ، ولا تشربوا الخمر ، فإنها رأس الخطايا ))
“Parça parça kesilseniz de, yakılsanız da, çarmıha da gerilseniz Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Namazı kasten terk etmeyin. Kim bilerek namazı terk ederse, ümmetten çıkmış olur ve artık Müslüman sayılmaz. Günah işlemeyin. Zira günah Allah’ın gazabıdır. İçki içmeyin. Çünkü o tüm kötülüklerin anasıdır.”
İkinci Hadis:
Ebu Sufyan Cabir’in Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle duyduğunu naklediyor:
(( إِنَّ بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكَ الصَّلَاةِ ))
“Kişi ile şirk ve küfür arasındaki şey namazı terk etmektir.”
Üçüncü Hadis:
Yezid er-Rakkaşi Enes b. Malik’ten Rasulullah (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
(( لَيْسَ بَيْنَ الْعَبْدِ وَالشِّرْكِ إِلَّا تَرْكُ الصَّلَاةِ ، فَإِذَا تَرَكَهَا فَقَدْ أَشْرَكَ ))
“Kişi ile şirk arasında namazı terk etmekten başka bir şey yoktur. Onu terk eden şirke düşer.”
Dördüncü Hadis:
(( عرى الإسلام وقواعد الدين ثلاثة : عليهن أسس الإسلام ، من ترك واحدة منهن فهو بها كافر ، من أحل دم امرئ مسلم ، وشهادة لا إله إلا الله ، والصلاة المكتوبة ، وصوم رمضان ))
“İslam’ın kulpları (tutunulacak esasları) ve dinin temelleri üçtür, İslam bunlar üzerine bina edilmiştir. Kim bunlardan birini terk ederse, onu inkâr etmiştir, kanı helal olur. Bunlar: Allah’tan (c.c.) başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmek, beş vakit namaz, Ramazan orucu tutmaktır.”
Bureyde (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:
(( الْعَهْدُ الَّذِي بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ الصَّلَاةُ ، فَمَنْ تَرَكَهَا فَقَدْ كَفَرَ ))
“Sizinle bizim aramızdaki ahit (söz) namazdır. Onu terk eden inkâr etmiş olur.”
Değerli kardeşlerim, namazın çok büyük bir yeri vardır. Nebi (a.s.) ümmete namazı geciktirmeden kılmayı emrederdi. Bana inanın abartmıyorum, şuna inanamıyorum, göklerin ve yerin yaratıcısı ve her şeyin sahibi olan Yüce ilah bir şeyi emrediyor ve kişi günümüzdeki Müslümanların yaptığı gibi umursamaz, ilgisiz davranıyor, huşusuz bir şekilde, ayetleri anlamadan, önemsemeden ve uygulamadan namaz kılıyor, bunu sadece adet olduğu için taklidi olarak yapıyor, namaz kıldığı halde yalan söylüyor ve yalan yere yemin ediyor.
Allah Teâlâ’nın emrettiği bir şeyin bu şekilde uygulandığına inanamıyorum. Namaz büyük bir şeydir. Bir bakanın karşısına çıktığınızda, onu sevmediğiniz halde fark etmeden az da olsa bir aynaya bakarsınız. Çünkü o bir bakandır. Peki, evrenin yaratıcısı olan Allah’a karşı nasıl olmalısınız. Rasulullah (s.a.v.) namaza durduğunda sanki o bizi tanımıyor, biz de onu tanımıyormuşuz gibi olurdu.
Beşinci Hadis:
İbn Abbas gözlerinden birini kaybettiğinde ona “tedavi oluyorsun, birkaç gün namazı bırak” dediler. O ise şöyle dedi: “Hayır, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
(( من ترك الصلاة لقي الله وهو عليه غضبان ))
“Namazı terk eden kişi ile Allah kızgın bir şekilde öfkeyle görüşür”
Altıncı Hadis:
Büreyde diyor ki: “Namazı erken kılın, zira Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ تَرَكَ صَلَاةَ الْعَصْرِ حَبِطَ عَمَلُهُ ))
“İkindi namazını terk edenin ameli boşa gider.”
Yedinci Hadis:
Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
(( لَيْسَ صَلَاةٌ أَثْقَلَ عَلَى الْمُنَافِقِينَ مِنْ الْفَجْرِ وَالْعِشَاءِ ، وَلَوْ يَعْلَمُونَ مَا فِيهِمَا لَأَتَوْهُمَا وَلَوْ حَبْوًا ، لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ آمُرَ الْمُؤَذِّنَ فَيُقِيمَ ، ثُمَّ آمُرَ رَجُلًا يَؤُمُّ النَّاسَ ، ثُمَّ آخُذَ شُعَلًا مِنْ نَارٍ فَأُحَرِّقَ عَلَى مَنْ لَا يَخْرُجُ إِلَى الصَّلَاةِ بَعْدُ ))
“"Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı namazıyla sabah namazıdır. Eğer bu iki namazdaki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi. Ezan okutup namaza başlamayı, sonra halkın namazını kıldırması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yıkmayı düşündüm."
Münafığa en ağır gelen namazlar, sabah ve yatsı namazlarıdır.
Bu Rasulullah (s.a.v.)’in sözüdür.
Sekizinci Hadis:
Cündeb b. Abdullah’tan nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ صَلَّى الصُّبْحَ فَهُوَ فِي ذِمَّةِ اللَّهِ ... ))
“Sabah namazını kılan, Allah’ın zimmetindedir…”
Dokuzuncu Hadis:
Değerli kardeşlerim, Abdurrahman b. Ebi Amra şöyle diyor: “Osman b. Afvan akşam namazından sonra camiye girdi ve yalnız başına oturdu. Ben de yanına oturdum. Bana şöyle dedi: “Ey kardeşimin oğlu, Rasulullah (s.a.v.)in şöyle dediğini işittim:
(( مَنْ صَلَّى الْعِشَاءَ فِي جَمَاعَةٍ فَكَأَنَّمَا قَامَ نِصْفَ اللَّيْلِ ، وَمَنْ صَلَّى الصُّبْحَ فِي جَمَاعَةٍ فَكَأَنَّمَا صَلَّى اللَّيْلَ كُلَّهُ ))
“Yatsı namazını cemaatle kılan kişi, gecenin yarısını ikame etmiş gibi olur. Sabah namazını cemaatle kılan tüm gece namaz kılmış gibi olur.”
Sabah namazını cemaatle kıl, yatsıyı da cemaatle kıl. Böylece yirmi dört saat Allah’ın zimmetinde, O’nun korumasında, gözetiminde, muhafazasında, yüceltmesi ve yardımında olursun.
Onuncu Hadis:
Ebu Hureyre Rasulullah (s.a.v.)’in minbere çıktığında şöyle buyurduğunu söylüyor:
(( لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدْعِهِمْ الْجُمُعَاتِ ، أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ، ثُمَّ لَيَكُونُنَّ مِنْ الْغَافِلِينَ ))
“Birtakım insanlar, ya Cuma namazını terk etmeyi bırakırlar, ya da Allah onların kalplerini mühürler. Sonra da onlar gafillerden olurlar.”
On Birinci Hadis:
Ebu’l-Ca’d ed-Damrî’nin lideri Muhammed b. Amr olan bir arkadaş grubu vardı. O, Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
(( مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ تَهَاوُنًا بِهَا طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ ))
“Cuma Namazını ihmalkârlıktan ötürü üç kez terk eden kişinin kalbini Allah Teâlâ mühürler”
Onun kalbinde mühür vardır ve kalbine siyah bir çizgi çekilir.
Cuma Günü Namazın ve Hutbenin Önemi:
Subhanallah! Cuma namazının üstünlüğü neden dolayıdır? Hutbeden dolayıdır. Bu yüzden müfessirler Allah Teâlâ’nın şu ayeti ile ilgili şöyle buyurmuştur:
﴿ يَا أَيُّهَا الَّذين آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلاَةِ مِنْ يَوْمِ الُجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللهِ ﴾
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun”
“Burada Allah’ın zikrinden kastedilen şey, Cuma hutbesidir.”
Kişi camiye erken bir vakitte geldiğinde, değeri 150 000 olan bir deve kurban etmiş gibi olur. Bu vakitten sonra gelen kişi inek kurban etmiş gibi, daha sonra gelen bir koç, daha sonra gelen bir tavuk, sonra gelen ise bir yumurta kurban etmiş gibi olur. Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.av.)’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
(( مَنْ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ غُسْلَ الْجَنَابَةِ ، ثُمَّ رَاحَ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَدَنَةً ، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الثَّانِيَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَقَرَةً ، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الثَّالِثَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ كَبْشًا أَقْرَنَ ، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الرَّابِعَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ دَجَاجَةً ، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الْخَامِسَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَيْضَةً ، فَإِذَا خَرَجَ الْإِمَامُ حَضَرَتْ الْمَلَائِكَةُ يَسْتَمِعُونَ الذِّكْرَ ))
“Cuma günü gusledip ilk saatlerde giden, bir deve kurban edip sadaka olarak dağıtmış gibi sevaba kavuşur. Daha sonra gelene bir inek; ondan sonra gelene bir koç, bundan da sonra gelene bir tavuk kesip sadaka olarak dağıtmış kadar sevap verilir. En son gelene de yumurta sadaka sevabı yazılır. İmam hutbeye çıkınca, melekler de, sevap yazmayı bırakıp hutbeyi dinler.”
Burada sevap, deveden, ineğe, koça, tavuğa ve yumurtaya doğru inmiştir. Hatip minbere çıktığında ecir sona erer.
İnsanların çoğu şöyle der: “Elhamdülillah, Cuma namazının son rekâtına yetiştim” Bu normal bir namazdır. Ama önemli olan Cuma hutbesidir.
Birini tanıyorum, -Subhanallah- kendisi fasulye satıyor ve işini şehrin diğer ucunda yapmayı seviyor. 15 dakika boyunca koruduğu üç tonluk bir arabası var. Onunla Göçmenlerin kuzeyinden, şehrin en uzak noktasına bir kilo fasulye için gidiyor. Ama Cuma namazını kılacağı zaman evinin yanındaki camiye gidiyor. Ben de ona dedim ki:” O zaman fasulye senin için Allah’tan daha değerlidir. Kendine hatibine güvendiğin bir cami seç, onu hutbesinden istifade et, etkilenirsin ve iki kelime bir şey yazarsın.” Kendisine yakın bir cami seçiyor ve sadece namazı kılıyor. Bu yüzden değerli kardeşlerim, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ﴾
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın.”
Allah’ın zikri hutbedir. Hatip minbere çıktığında onun sevabı yumurta kadardır, daha öncesinde camiye geldiğimizde tavuk, daha önce koç, daha önce inek, daha da erken geldiğimizde deve kurban etmiş sevabı alırız. Subhanallah! Bazı İslam ülkelerinde insanlar saat on birde yani bir saat önce camiye geliyorlar, Kuran okuyorlar. Yine bazı ülkelerde mükemmel adetler var. Mesela kişi bu hadisin müjdesini gerçekleştirmek üzere ezandan bir saat önce camiye gelmektedir.
On İkinci Hadis:
Ebu’d-Derda Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:
(( مَا مِنْ ثَلَاثَةٍ فِي قَرْيَةٍ وَلَا بَدْوٍ لَا تُقَامُ فِيهِمْ الصَّلَاةُ إِلَّا قَدْ اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمْ الشَّيْطَانُ ، فَعَلَيْكُمْ بِالْجَمَاعَةِ ، فَإِنَّمَا يَأْكُلُ الذِّئْبُ الْقَاصِيَةَ ، قَالَ السَّائِبُ : يَعْنِي بِالْجَمَاعَةِ الْجَمَاعَةَ فِي الصَّلَاةِ ))
“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer" Saib diyor ki: “Burada cemaat namazdaki cemaattir”
Namaz hakkında Sahabe ve Tabiin Sözleri:
Şimdi de Ashab-ı Kiram, tabiin ve âlimlerin sözlerine bir bakalım:
1- Ömer b. Hattab (r.a.)’ın Sözü:
Hz. Ömer diyor ki:
“Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur”
2- Ali b. Ebi Talib (r.a.)’ın Sözü:
Hz. Ali şöyle diyor:
“Bir namazı bile kasten terk eden kişi Allah’tan uzaktır, Allah da ondan beridir (uzaktır).”
3- Büyük Tabii Abdullah b. Şekik el-Ukayli’nin Sözü:
“Rasulullah (s.a.v.)’in ashabı, namazdan başka hiçbir amelin terk edildiğinde küfre düşürecek olduğunu düşünmüyorlardı.”
4- İbn Mesud (r.a.)’ın Sözü:
Sekîf kabilesinden bir adam sahabilerden birine şöyle sordu:
“İslam’ın en üstün derecesi nedir?” O da şöyle cevap verdi: “Vaktinde kılınan namazdır. Namazı terk edenin dini yoktur”
5- Musab b. Sad (r.a.)’ın Sözü:
Musab b. Sad babasına şöyle dediğini naklediyor:
“Babacığım, şu ayeti görmedin mi?
﴿ الّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ ﴾
“Ki Onlar namazlarından gafildirler”
Hangimiz gafil olmuyoruz ki? Hangimiz bu şekilde olmuyor ki? Babası şöyle dedi: “Öyle değil, Bu, vakti boş işlerle geçirmek, zayi etmektir, bu şekilde namaz vakti geçmiş olur”
Eğlenceli bir sohbet içerisinde olabilirsiniz. Sonra da “ şimdi namaz kılarız” dersiniz. Akşam namazı vakti yakındır ama sohbet yatsı ezanına kadar uzar. Yine kişi öğlen oturur, eve gider yemek yemek ister, önce yemek yer ve yediği yemek ağır gelir, bir bardak çay içer ve kendini yatağa atar, eşi ile sohbete dalar, ikindi ezanı okunur. İşte böylece;
﴿ الّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ ﴾
“Ki Onlar namazlarından gafildirler”
Çok sert olduysam beni bağışlayın. Ama ben kınanmış kötü vasıfların üzerinde durma düşüncesindeyim ve Hz. Huzeyfe’nin yoluna uyuyorum:
(( كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ الْخَيْرِ ، وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنْ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي ))
“İnsanlar Rasulullah (s.a.v.)’e hayır hakkında soru sorarken ben bana uğramasından korktuğum için şer hakkında soruyordum”
Psikolojik hastalıklarla ilgili dersler yapmıştık. Üniversitede eğitim fakültesinde 300 hastalık hakkında ders vardı. Vallahi sanırım anlatılan hastalıkların hepsini yaşamaktayız.
6- Altıncı Söz:
Adamın biri bir sahabiye şöyle dedi: “Allah sana rahmet etsin, ruhumu yüceltecek şeylerden bahset” Sahabi şöyle buyurdu: “Namaz kılacağın zaman tam ve güzel bir şekilde abdest al. Çünkü abdestsiz namaz olmaz. Namazı olmayanın imanı da olmaz. Namazını kıldığın zaman da, o namazın son namazınmış gibi kıl.”
Allah şahittir kardeşlerim, eğer zamanın elinizde olmadığını, her an insanın yavaş yavaş dünyadan ayrıldığını idrak edebilirseniz, namazı son namazınızmış gibi kılarsınız. İhtiyaçlarınızı abartılı istemekten kaçının, çünkü bu durum gelecekte fakirlik demektir. İnsanların içindeki ümitsizliği toplayın, bu da zenginliktir. Özür dileyeceğiniz sözleri ve davranışları bir gözden geçirin ve onlardan kaçının. Sizi özür dilemek zorunda bırakacak olan hiçbir şeyi yapmayın. İnsanların malına göz dikmek fakirliğin habercisidir. Allah katındaki ecirlere karşı hırslı olmak ise gerçek zenginliktir.
7- Cabir b. Abdullah (r.a.)’ın Sözü:
Birisi Peygamber Efendimizin ashabından Cabir b. Abdullah (r.a.)’a sordu:
“Rasulullah (s.a.v.) zamanında kâfir ile müminin farkını ortaya koyan amel hangisiydi?” Cabir “Namazdı” buyurdu. İşte bu çok kritik ve kesin bir noktadır.
Şimdi, birisi namaz kılmıyor, bir eve gittiği zaman babası onun zarif, nazik, anlayışlı ve medeni olduğundan bahsediyor. Ama bu kişi namaz kılmıyor. Allah Teala fasığın övülmesine gazap eder, öfkelenir. Allah ile ilişkisini kesen insandan hayır beklemeyin.
Anlatırım, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer insanlara İslam’ı anlatıyor, ibadet ediyor, hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmuyor, farz namazları vaktinde kılıyor ve bu şekilde helak olmaktan kurtuluyorlardı.
Ayet-i Kerime’de şöyle buyruluyor:
﴿ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُم أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ ﴾
“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın.”
Âlimler diyor ki, Allah’ın zikri burada beş vakit namazdır.
﴿ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُم أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ ﴾
“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın.”
8- İmam Ahmed b. Hanbel’in (Allah O’na rahmet etsin.) Sözü:
Ahmed b. Hanbel’in harika bir sözü vardır: “Sonu giden her şeyin tamamı gitmiş sayılır. Kişinin de namazı giderse, dini gider.”
Namazı Terk Etmek Şirk ve Helake, İkame Etmek İse Hayır ve Rızka Götürür:
Değerli kardeşlerim, âlimler Rasulullah (s.a.v.)’in bir çok hadisinin namazı kasıtlı olarak özürsüz bir şekilde vakti çıkıncaya dek kılmayanın, terk edenin kâfir olacağını ifade ettiği sonucuna varmışlardır.
Değerli kardeşlerim, Namazı terk etmek, Allah’ın gazabı ve öfkesine maruz kalmaya sebeptir, Namazlarda eksik ve kusurlu olmak konusuna gelince, gazabın gelmesi ile nimet de gider.
Dikkat edin:
﴿ وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا﴾
“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et.”
Devamında şöyle buyrulur:
﴿ لَا نَسْأَلُكَ رِزْقاً ﴾
“Biz senden rızık istemiyoruz.”
Bunun manası şudur; İçinde namaz olan ev zaten rızıklanmış bir evdir. Namaz kılınan bir dükkân zaten rızık kazanmış demektir. Namazı terk etmek başarının azlığı ve kötü sonun habercisidir. Namazın terki Allah’tan uzak olmak, insanların buğz etmesidir. Namaz kılmamak dünya ve ahirette rezilliği, alçaklığı miras bırakır, bunu yapan kişi Hâmân, Karun, Firavun ve Übey b. Halef ile haşrolunur. Namaz kılmayan kişi Allah ile buluşma nimetinden mahrum kalır, emaneti zayi etmiş biri olarak adlandırılır. Yine namaz kılmamak kötülüklerin azalması ve iyiliklerin çoğalmasının en önemli kaynağından insanı mahrum bırakır.
İnşallah namazlarımızı vaktinde, sabah ve yatsı namazlarını camilerde kılarak ve bu şekilde yirmi dört saat Allah’ın muhafazası altında kalıp, böylece o güzel buluşmada hazır olacağımıza söz veriyoruz.