Karanlık Mod
30-04-2024
Logo
Akaid- Kuran ve Sünnet Işığında İtikat – Ders 04: Rububiyet (Rabbanilik)
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.

Rabbanî ne demektir?

Mümin kardeşlerim, Akaid derslerimizin dördüncüsüne başlıyoruz. Bugünün konusu “Rabbanilik”. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ وَلَكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ ﴿

[سورة آل عمران الآية: 79]

﴾ rabbaniler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun ﴿

Rabbani kelimesinin anlamı şudur: Siz alemlerin Rabbi olan Allah’a iman eden kullarsınız, O’na itaat eder, O’na yaklaşırsınız. Peki, alemlerin Rabbine iman ne demektir? Rububiyet, rabbanilik ile iman nedir? Neden bazı âlimler “Rab” kelimesinin Allah’ın isimlerinden biri olduğunu hatta Allah’ın en büyük ismi olduğunu söylemektedirler?
Kardeşlerim, “Rabbani ol” demek, alemlerin Rabbi olan Allah’a iman et demektir. Allah’ın her şeyin mutlak sahibi ve faili olduğunu ikrar et demektir. Yaratan da O’dur, yok eden de, değiştiren, yürüten, çoğaltan, azaltan, yaşatan, öldüren hep O (c.c.)’dur. Rabbimiz hükmeden, kanun koyandır. Zarar veren de O’dur, fayda veren de. Kainatta O’ndan başka fail yoktur. İşte “Rabbani ol” demek budur. Bunun anlamı “alemlerin Rabbi olan Allah’a iman et” demektir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

 قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ  مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ 

[سورة يونس الآية: 31]

﴾ “De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” “Allah” diyecekler.”  ﴿

[ Yunus Suresi: 31 ]

﴾ لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ ﴿

[سورة الأعراف الآية: 54]

﴾ Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. ﴿

[ Araf Suresi: 54 ]

Âlemlerin Rabbi ne demektir?

Alemlerin rabbi tabirinin anlamı hikayedir veya irab, dil bilgisi açısından baktığımızda; Allah yaratıcıdır ve her şey O’nun kudretindedir, yaratmak da emretmek de O’na aittir.
Kardeşlerim, alemlerin Rabbi demek eğiten, terbiye eden demektir. “terbiye” kökünden türemiştir. Ancak insana en yakın esma (Allah’ın ismi) “alemlerin Rabbi” esmasıdır. Seni terbiye eden, eğiten, var olma nimetini bahşeden, hava, su, yiyecek, içecek, aile, çocuklar, akıl, düşünme, denge, organlar gibi ihtiyacın olan her şeyi veren O’dur. Sana varoluş nimetini, yardım eli uzatma nimetini vermiş sonra da ona seni eriştirmiştir. Sana hidayet ve irşat nimetlerini bahşetmiştir. 
Öyleyse âlemlerin Rabbi demek eğiten, terbiye eden demektir. Terbiye ve ıslah kökünden gelir. İşte Rabbani bu mürebbiye, terbiye edeci varlığa iman edendir. Bu mürebbiyi sever, ona boyun eğer, Onunla iletişim kurar, onunla kurtuluşa eder, ona yaklaşır. Burada rabbanilik ilahi bir emirdir ve Kuran’da geçen her emir farziyet ifade eder: 

﴾ وَلَكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ ﴿

[ سورة آل عمران الآية: 79 ]

﴾ Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 79 ]

İbn Abbas diyor ki: “Rabbaniler” kelimesinin manası hikmet sahipleri, âlimler ve hilm sahibi kimselerdir. 
Hasan Basrî ise şöyle diyor: Rabbaniler fakihlerdir. Yani ibadet ve takva ehli kimselerdir.
Alemlerin Rabbi demek terbiye eden, eğiten, yetiştiren demektir. Rab kelimesinin anlamlarında biri ise aynı zamanda sahip olmaktır. Abdülmuttalip ne idi? Ebrehe el-Eşram Kabe’yi yıkmak istediğinde ona şöyle demişti: Ben develerin Rabbiyim (sahibiyim). Yani bu develerin maliki, sahibiyim. Kabe’nin de bir Rabbi var ve O sana engel olacaktır.
Sizi temin ederim, bu çok söyledim, Bu din için endişelenmeyin. Bu din her şeyin sahibi olan Allah’ın dinidir. Bu dini O korur. Eğer o Allah’ın dini olmasaydı, yüz yıllar önce kaybolup giderdi. Fakat endişelenmeniz gereken konu, Allah’ın sizin kendi dinine asker olmanıza izin verip vermeyeceğidir. 
Rab aynı zamanda malik (sahip) demektir. “Ben develerin Rabbi’yim. Kabe’nin de bir Rabbi var. O evini koruyacaktır. Rab demek aynı zamanda efendi demektir. Yusuf (a.s.) şöyle buyuruyor:

﴾ ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ ﴿

[ سورة يوسف الآية: 50 ]

﴾ Efendine dön ﴿

[ Yusuf Suresi: 50 ]

Rabbine, yani efendine dön! Rab mürebbi (terbiyeden, eğiten, yetiştiren), malik (sahip) ve efendidir.

Alemlerin Rabbi olan Allah’a layık mümin bir rabbani olmak için gerekli olan özelikler:

1. Allah’tan başka yaratıcı olmadığına iman etmek:

Kardeşlerim, Rabbani olmak nedir? Ve alemlerin Rabbine iman etmek nedir? Allah’tan başka yaratıcı olmadığına iman etmek gerekir. Allah’tan başka herhangi bir varlığın bir şeyi yoktan var ettiğine inanan herkes kafirdir. O yüzden müminin ağzından “yarattım” kelimesini çok az, kafirden ise çokça duyarsın. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

﴾ أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ * أَمْ خَلَقُوا السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بَل لَا يُوقِنُونَ ﴿

[سورة الطور الآية: 35-36]

﴾ Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak inanmıyorlar. ﴿

[  Tur Suresi: 35-36 ]

Rabbani olmanın, alemlerin Rabbi olan Allah’a iman etmenin en öncelikli şartı, Allah’tan başka hiçbir yaratıcı olmadığına kesin bir şekilde inanmaktır. Tabi ki evrendeki her şey Allah’ı işaret eder. 

Ve her şeyde O’nun birliğine delalet eden işaretler vardır.

Tüm insanların ortak paydaları:

Kardeşlerim, Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿

[ سورة الأعراف الآية: 54 ]

﴾ Bilesiniz ki, halk da emir de (yaratma ve yönetme) yalnız O’na aittir. Âlemlerin rabbi olan Allah yüceler yücesidir.  ﴿

[ Araf Suresi: 54 ]
Kardeşler, Bu evrenin bir yaratıcısı olduğuna inanmak neredeyse tüm insanların ortak paydasıdır. Bunun delili de şu ayettir:

﴾ وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿

[ سورة العنكبوت الآية: 61 ]

﴾ “Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?” ﴿

[  Ankebut Suresi: 61 ]

Hangi yöne gidiyorlar? Hangi tarafa dönüyorlar?
Öyleyse, Rabbani olmanın veya alemlerin rabbine iman etmenin şartlarından biri Allah’tan başka hiçbir yaratıcı olmadığına iman etmektir. Ancak yeryüzünde sınırlı sayıda çok az insandan oluşan, ilah olmadığını iddia eden bir grup görürseniz, kesinlikle bilmelisiniz ki bu bir küstahlıktır. Bunun delili de şu ayettir:

﴾ وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ﴿

[ سورة النمل الآية: 14 ]

﴾ Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde ﴿

[  Neml Suresi: 14 ]

Kardeşlerim, Allah’ın varlığını inkar eden bir tarafı memnun etmek ve bir menfaat için bunu yapar. Ama aslında en derinlerde fıtratı gereği o da bu evrenin bir yaratıcısı olduğuna inanır.

﴾ قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَى ﴿

[ سورة طه الآية: 49 ]

﴾ Firavun, “Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsâ?” dedi. ﴿

Burada Musa (a.s.)’dan Firavu’na alemlerin Rabbini anlatan çok ince bir tarif geliyor:

﴾ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى ﴿

[ سورة طه الآية: 50 ]

﴾ Mûsâ, “Rabbimiz, her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra onlara yol gösterendir” dedi. ﴿

[ Taha Suresi: 50 ]

Yani O (c.c.) hem yaratmış hem de yol göstermiştir.

Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığına dair delil nedir?

Şöyle ki, Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığına dair deliller tabi ki vardır. Allah Azze ve Celle insana idrak gücü vermiştir. Bu anlama ve idrak etme gücü ile her şeye delilleri ile ulaşabilir. Peki Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığına dair delili nedir? Derler ki: Burada fıtrat delili vardır. Yani bir insan öğrenmeksizin, eğitim almaksızın, yönlendirilme olmadan da bu kainatın yüce bir yaratıcısı olduğunu bilir. 

Allah’a İmanın Fıtrattan geldiğini kanıtlayan örnekler:

Bir seferinde bir kardeşimiz şöyle anlatmıştı: “Ben iş amaçlı bir seyahate çıkmıştım. Orada bir fırtına sebebiyle yüz elliden fazla çiftlik evi yıkılmıştı. Bu yüz binlerce evin, plastik malzemenin bedeli sahibine zarar olarak yazılmıştı.” Diyor ki: “Ben farklı mezheplerden, farklı gruplardan ve farklı dinlerden birçok kişiyle görüştüm. Hepsi şöyle diyordu: Kötülerin evi yıkıldı.
 İşte iman fıtrattan gelir. 
İnsan fıtratı gereği “Ya Allah (Allahım!)” der. 
Yine başka bir kardeşimiz bir ülkeye gitmek için uçağa biniyor. Etrafındakiler ateist insanlar. Ateizm o ülkelerde adeta resmi din. Uçak elektrik yüklü bulutun içine giriyor. Neredeyse düşecek duruma geliyor. Uçakta çok sayıda uzman var ve onlar Allah’a iman etmiyorlar, ateistler. Kardeşimiz yemin ediyor, o adamların çoğu “Ya Allah (Allahım)” diye bağırmaya başlıyor.

Allah’a İmanın Delilleri:

Gemiye bindiğinizde, gemi batmak üzereyken, uçağa bindiğinizde uçak düşmek üzereyken kimse Allah’tan başkasına dua etmez. Allah’ın varlığını inkar eden bir kişiye sorun, eğer amansız bir hastalığa yakalanırsa “Allahım” der. İşte bu fıtrî bir imandır. Bunun delile ihtiyacı yoktur. Herhangi bir eğitime, Kitap ve sünnette bilimsel bir mucizeye, herhangi bir şeye ihtiyacı yoktur. Sen fıtraten Allah’a iman edersin. Bunun delili şu ayettir:

﴾ أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ ﴿

[سورة النمل الآية: 62]

﴾ Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ﴿

[  Neml Suresi: 62 ]

Zorda kalan kişi Allahım diye dua eder.
Akıl der ki: Her şeyin bir yaratıcısı olmak zorundadır. Akıl sana bunu söyler. Bunun neticesinde oluşan bilgi şudur; Her sistem bir sistem kurucuya, her sürüşün bir sürücüye ve her varlığın bir yaratıcıya ihtiyacı vardır. Hikmet bir hakime muhtaçtır. Bir hayvan gübresi o hayvana işaret eder. Su bir göle götürür kişiyi, ayaklar yürümenin delilidir. Burçları olan bu gökyüzü, dağlara sahip yeryüzü, her şeyden haberdar olan bir yaratıcıya işaret etmez mi?
Bu aklî imandır. Bir demir deposuna patlayıcılar getirip patlattığımıza ve bu patlama sonucunda Boeing 777 uçağının ortaya çıktığına inanır mısın? Larousse ansiklopedisinin bir matbaa patlaması sonucu meydana geldiğine inanır mısın? Kırmızı, beyaz, siyah renklerinin, resimlerin, içindeki bilgi kutularının, fiillerin, faillerin, mekan isimlerinin böyle bir patlama sonucu oluşması akıl alır bir şey midir?
Bu kainatın bir yaratıcısı olmadığına inanan kişinin bir akıl hastanesine gitmeye ihtiyacı vardır. Bu da ikinci delildir. Üçüncü delil ise dini delildir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ﴿

[ سورة إبراهيم الآية: 10 ]

﴾ Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? ﴿

[  İbrahim Suresi: 10 ]

Duygulara gelince, zor durumda kalanların duasına icabet edilir ve müminlerin imanı artar. Derler ki: Allah tarafından duaların kabul edilmesi inancı güçlendirir. Zira Allah (c.c.) seni duyuyordur.

Bu örneğin arkasından:

Yine bir kardeşimiz şöyle anlatıyor: Sahile doğru bir yolculuk yapıyordum. Evlerden uzak bir yerde mükemmel bir mescit yapılmıştı. Sanki yolcular için inşa edilmişti. Orada öğle namazını kıldım. Bir adam beni mescitteki bir odaya çağırdı. Kendisi bu mescidin müdürüymüş. Oradan buradan sohbet ettik. Bu mescidi yapanın kendisi olduğunu söyledi. Yemin ederek anlattı, bu adam zorunlu hizmetini bitirdikten sonra yaklaşık yirmi yıl kadar önce, kız kardeşinden iki altın bilezik alıyor ve onları satıyor. Onların parasıyla da Körfez’e bir uçak bileti alıyor. Diyor ki; Uçaktaydım, dudaklarım hiç kıpırdamadı, tek kelime etmedim. Ama aklımdan bir şey geçti. Dedim ki eğer Allah bana ikram ederse ben de Baniyas’da bir mescit yaptıracağım. Orada uzun müddet kaldım ve Rabbim bana çok ikramda bulundu. Ülkeme döndüm. Cami inşaatı yönetmeliğine göre mescit şehrin içinde, oturumun olduğu bölgelerde olmalıydı.  Çöllere ise ruhsat yoktu. Talebim reddedildi. Bölgedeki üst düzey yetkili ile görüştüm. Sorunumu anlattım. Telefonu kaldırdı, Belediye başkanına durumu anlattı. O da bu cami inşaatına gözlerini yumdu. Bir süre sonra da bu hayalim gerçekleşti. Bu adam bu hayali için tek kelime konuşmadığına, sadece aklından geçirdiğine yemin ediyor.
Sen Allah’a kalpten dua edersen, Rabbim buyuruyor ki:

﴾ إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيّاً ﴿

[ سورة مريم الآية: 3 ]

﴾ Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. ﴿

[ Meryem Suresi: 3 ]

Allah senin duana icabet eder, O’na olan inancını arttırır.
Rabbani olmanın öncelikli şartı, bu evreni yaratan Allah’tan başka ilah olmadığına iman etmektir. Bunun hem fıtrî, hem aklî, hem dini hem de hissi delilleri vardır.

2. Kainat ile ilgili Allah’tan başka bir malik ve tasarruf yapabilecek bir varlık olmadığına iman etmek gerekir:

Alemlerin rabbi olan Allah’a imanın ve Rabbani olmanın şartlarından biri kainat hakkında Allah’tan başka hiç bir malik ve tasarruf sahibi olmadığına iman etmektir. Haberleri dinle. Filanca bombalandı, filanca öldürüldü, bir yer yıkıldı gibi olaylar duyarsınız. Kesinlikle bilmelisin ki, Allah’tan başka etkili ve etkin hiçbir şey yoktur. Allah izin vermedikçe hiçbir varlık hiçbir şey yapamaz. Allah insanlığın efendisine hitapta bulunur. Der ki:

﴾ لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ ﴿

﴾ Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. ﴿

﴾ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ رَمَى ﴿

[سورة الأنفال الآية: 17]

﴾ Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. ﴿

[ Enfal Suresi: 17 ]

İşte iman budur.
Allah Azze ve Celle Kuran’da peygamberlerinden birine şöyle buyuruyor:

﴾ فَكِيدُونِي جَمِيعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ * إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُمْ ﴿

[ سورة هود الآية: 55-56 ]

﴾ Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenirim. ﴿

[ Hud Suresi: 55-56 ]

Dikkat edin:

﴾ مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ﴿

[ سورة هود الآية: 56 ]

﴾ Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. ﴿

[  Hud Suresi: 56 ]

Gergedan da bir hayvandır, Allah ona da el koymuştur.

إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ﴿

[سورة هود الآية: 56]

﴾ Rabbim elbette doğru yoldadır. ﴿

[ Hud Suresi: 56 ]

Bu imandır. İman güven ve selamettir. İman rahatlıktır, Allah ile bağlantın olduğunu, O’nun senin üzerinde etkin olduğunu ve her şeyi bildiğini hissetmektir. Allah Azze ve Celle açık olanı da gizli olanı da bilir.

﴾ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ﴿

[ سورة آل عمران الآية: 189 ]

﴾ Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır ﴿

[  Al-i İmran Suresi: 189 ]

﴾ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ﴿

[ سورة هود الآية: 123 ]

﴾ Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et ﴿

[ Hud Suresi: 123 ]

﴾ لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ﴿

[سورة الزمر الآية: 63]

﴾ Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. ﴿

[  Zümer Suresi: 63 ]

﴾ لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ ﴿

[ سورة آل عمران الآية: 128 ]

﴾ Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 128 ]

﴾ قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعاً وَلَا ضَرّاً إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ﴿

[ سورة الأعراف الآية: 188 ]

﴾ De ki: Allah dilemedikçe, kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. ﴿

[ Araf Suresi: 188 ]

Bu Hadisin odak noktası nedir?
Kardeşlerim, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde şöyle bir sahih hadis var. Ebu Temime el-Huceymi Belhüceym’den bir adamdan şöyle naklediyor:

 قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! إِلَامَ تَدْعُو؟ قَالَ: أَدْعُو إِلَى اللَّهِ وَحْدَهُ؛ الَّذِي إِنْ مَسَّكَ ضُرٌّ فَدَعَوْتَهُ كَشَفَ عَنْكَ, وَالَّذِي إِنْ ضَلَلْتَ بِأَرْضٍ قَفْرٍ دَعَوْتَهُ رَدَّ عَلَيْكَ, وَالَّذِي إِنْ أَصَابَتْكَ سَنَةٌ فَدَعَوْتَهُ أَنْبَتَ عَلَيْكَ, قَالَ: قُلْتُ: فَأَوْصِنِي, قَالَ: لَا تَسُبَّنَّ أَحَدًا, وَلَا تَزْهَدَنَّ فِي الْمَعْرُوفِ, وَلَوْ أَنْ تَلْقَى أَخَاكَ وَأَنْتَ مُنْبَسِطٌ إِلَيْهِ وَجْهُكَ, وَلَوْ أَنْ تُفْرِغَ مِنْ دَلْوِكَ فِي إِنَاءِ الْمُسْتَسْقِي, وَاتَّزِرْ إِلَى نِصْفِ السَّاقِ, فَإِنْ أَبَيْتَ فَإِلَى الْكَعْبَيْنِ, وَإِيَّاكَ وَإِسْبَالَ الْإِزَارِ, فَإِنَّ إِسْبَالَ الْإِزَارِ مِنْ الْمَخِيلَةِ, وَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَا يُحِبُّ الْمَخِيلَةَ 

(( Dedim ki: “Ya Rasulallah, neye dua ediyorsun?” Şöyle buyurdu: “ Ben yalnız Allah’a dua ederim. Sana biri zarar verirse ve sen dua edersin ve o kötülük senden gider. Çorak bir arazide kaybolursun, dua edersin ve duana cevap verilir. Bir uyuklama gelir de Allah’a dua edersin o senden giderilir. “Ya Rasulallah bana nasihat et” dedim. Şöyle buyurdu: "Kimseye sövme. Hiç bir iyiliği de küçümseyip terk etme. Bu iyilik kardeşinle güler yüz ile konuşmak olsa bile. Bu iyilik, kovandaki suyu su dağıtan birinin kabına boşaltmak olsa bile. İzarın uzunluğu bacak baldırlarının ortasına kadardır. Daha da uzatmak istersen biraz daha indirirsin;   İzarını yerde sürümekten sakın. Çünkü izarı yerde sürümek kibirliliktir. Allah Teala kibiri sevmez" buyurdu. ))

Yine bu minvalde bir bedevi Rasulullah (s.a.v.) ashabı ile beraberken gelir be şöyle seslenir:

(( أيكم محمد؟ ))

(( Muhammed hanginiz? ))

Buradan ne çıkarılır. Yani Efendimiz ashabı arasında seçilmiyordu. Yani O (s.a.v.) ashabından biri gibiydi. (Bir ayrıcalık istemiyordu). Bir sahabi farklı bir rivayette şöyle diyor:

(( ذاك الوضيء ))

(( O bir ışıktı ))

Belhüceym’den bir adamdan şöyle rivayet ediliyor:

 قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! إِلَامَ تَدْعُ؟ قَالَ: أَدْعُو إِلَى اللَّهِ وَحْدَهُ؛ الَّذِي إِنْ مَسَّكَ ضُرٌّ فَدَعَوْتَهُ كَشَفَ عَنْكَ -من هو الله؟ من إذا كان بك ضر فدعوته فكشفه عنك-, وَالَّذِي إِنْ ضَلَلْتَ بِأَرْضٍ قَفْرٍ دَعَوْتَهُ رَدَّ عَلَيْكَ, وَالَّذِي إِنْ أَصَابَتْكَ سَنَةٌ فَدَعَوْتَهُ أَنْبَتَ عَلَيْكَ  

(( Dedim ki: “Ya Rasulallah, neye dua ediyorsun?” Şöyle buyurdu: “ Ben yalnız Allah’a dua ederim. Sana biri zarar verirse ve sen dua edersin ve o kötülük senden gider. Çorak bir arazide kaybolursun, dua edersin ve duana cevap verilir. Bir uyuklama gelir de Allah’a dua edersin o senden giderilir. ))

Şiddetli bir hastalıkta dersin ki: “Ya Rabbi bana şifa ver.” Şifa bulursun. Bir ihtiyacın olur dersin ki: “Ya Rabbi bana onu ver” sana verilir. Kuraklıkta yağmur için dua ettik ve gök yarıldı. Her şeyin sahibi ve tek tasarruf sahibi Allah Azze ve Celle’dir. 

3. Şuna Kesinlikle İman etmelisin ki, hakikatte Allah’tan başka zarar ya da fayda verebilecek bir varlık yoktur. 

Rabbani olmanın, alemlerin Rabbi olan Allah’a iman etmenin şartlarından biri Allah’tan başka hiçbir varlığın mutlak manada zarar ve fayda veremeyeceğine kesin olarak inanmaktır. Ne kadar zalimlerin zulmünü, cömertlerin ikramını görsen de Allah’tan başka fayda ve zarar verecek olan yoktur. “en-Nafi (Fayda veren)” ve “ed-Dar (Zarar veren)” isimleri Allah’ın esmalarındandır. Fakat alimler e-dar isminin tek başına kullanılmasını hoş bulmazlar. “ed-dar ve’n-nafi (zarar ve fayda veren)” isimlerinin beraber kullanılmasını uygun görürler. Çünkü Rabbimiz bazen fayda için bir zarar verir, vermek için alır, yüceltmek için alçaltır, izzetli kılmak için zelil eder. Şuna kesin olarak hiç şüphesizce inanmalısın; Gerçek manada zarar ve fayda verebilecek olan sadece Allah’tır.

﴾ قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللهِ مَا لاَ يَنْفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا ﴿

﴾ De ki: “Allah’ı bırakıp, bize fayda da zarar da veremeyecek olan şeylere mi tapalım? ﴿

[  Enam Suresi: 71 ]

Bir davan olsa ve bu dava sadece kurum müdürü ile çözülecek olsa, bu işi kapıdaki bir bekçiye veya küçük bir memura mı verirsin? Bu ahmaklık değil midir? Mesele sadece Allah ile çözülür. Öyleyse: 

﴾ قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللهِ مَا لاَ يَنْفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا ﴿

[سورة الأنعام الآية: 71]

﴾ “De ki: “Allah’ı bırakıp, bize fayda da zarar da veremeyecek olan şeylere mi tapalım?” ﴿

[ Enam Suresi: 71 ]

Batıl İnanç:

Halkın inandığı muska boyna takılan bir kolyedir. Kişi ölmesin diye boynuna takılır. Şair diyor ki: 

Alay edenlere karşı sabrediyorum ve onlara zamanın hiçliğinde kaybolmayacağımı gösteriyorum

Cevap olarak şöyle diyor:

Ölüm tırnaklarını geçirdi mi hiçbir muska işe yaramaz

Arabası olan çoğu kişiler arabalarına at tabanı, bebek ayakkabısı, nal, eski bir ayakkabı veya hamur gibi şeyler koyarlar. Çarşamba günlerini uğursuz sayarlar. Baykuş sesine, kara kediye uğursuz derler. Bunların hepsi cahilce inançlardır. Bunların hiçbiri Rabbimizin indirdiği hükümler değildir. Bir şey alır satarsın, içeri biri girer, akit tamamlanmaz ayakları uğursuz denir. Uğursuzluk diye bir şey yoktur. Her şey Cenab-ı Hakk’ın takdiridir. Hatta şanslı kelimesi de öyle… “Zavallı kızım çok şanssız” Bu çok anlamsız bir sözdür. Hayatta başarı da vardır, zorluklar da vardır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

 فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى * وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى * وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى * وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى  

[سورة الليل الآية: 5-10]
“Kim malını iyilik yollarında harcar ve Allah’a gönülden saygı besleyip günahlardan sakınırsa, O en güzel söz olan kelime-i tevhîdi doğrulayıp gereğini yerine getirirse, Biz ona dünyada iyilik yolunu, âhirette de hem hesâbın hem de cennetin yolunu kolaylaştırırız. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.” (Leyl Suresi: 5-10)
Kolaylaştırma ve zorlaştırma, Kolaylığın sebebi iyiliğe, cennete inanmaktır. Allah’a isyan etmekten kaçınmaktır, sana verdiklerinden vermektir. İşte bu insana Allah’ın cevabı onun işini kolaylaştırmasıdır. Ancak sadece dünyaya iman eden, Allah’a itaat etmekten kaçınan, hayatını sadece almak üzerine kuran kişi dünyada da ahirette de helake doğru sürüklenecektir.

Şunu iyi bilin:

Kardeşlerim, Kesin bir söz var. Hiçbir bela ve musibet günah olmadan gelmez. Fakat insanlar buna sömürgecilik, emperyalizm, Masonluk veya Şaron derler. Kul günahından başka bir şeyden korkmamalıdır ve sadece Rabbine yönelmelidir. Günah olmadan musibet gelmez ve o musibet tövbe olmadan gitmez. Bu kısa ve öz bir cümledir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

 قُلْ أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ  

[سورة الزمر الآية: 38]

﴾ “De ki: "O halde Allah'ın yanı sıra yöneldiğiniz ilahlar, eğer Allah bana bir sıkıntı vermek istese, o sıkıntıya engel olabilirler mi? Veya Allah bana bir rahmet dilese, buna engel olabilirler mi? De ki: "Allah bana yeter!" De ki: "Sığınıp güvenmek isteyenler, yalnızca O'na sığınıp güvensinler." ﴿

[ Zümer Suresi: 38 ]

İman özellikle bu zamanda rahattır. Zulüm, savaş olduğu zamanlarda, bombalar patladığında esaret, fakirlik, hakirlik, dalalet ve zulüm olduğu dönemlerde, asıl zor zamanlarda iman kişiye fayda verir.

Şu hadisin konusu nedir?:

İmam Ahmed b. Hanbel hasen bir senetle İmran b. Huseyn’den naklediyor. Rasulullah (s.a.v.) bir adamın bileğine bir halka taktığını gördü. Şöyle buyurdu:

 مِنْ صُفْرٍ، فَقَالَ: وَيْحَكَ مَا هَذِهِ؟ قَالَ: مِنْ الْوَاهِنَةِ، قَالَ: أَمَا إِنَّهَا لَا تَزِيدُكَ إِلَّا وَهْنًا، انْبِذْهَا عَنْكَ، فَإِنَّكَ لَوْ مِتَّ وَهِيَ عَلَيْكَ, مَا أَفْلَحْتَ أَبَدًا  

(( Sarı bir halka, yazıklar olsun sana bu nedir? Diye sordu. Adam “kolumdaki ağrıdan dolayı onu taktım” dedi. Efendimiz şöyle buyuru: “Onu çıkar, çünkü o ağrını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Eğer o üzerindeyken ölseydin ebediyen kurtulamazdın. ))

“Ben bunu hastalıktan korunmak için takıyorum.” Efendimiz buyuruyor ki: 

(( أَمَا إِنَّهَا لَا تَزِيدُكَ إِلَّا وَهْنًا، انْبِذْهَا عَنْكَ، فَإِنَّكَ لَوْ مِتَّ وَهِيَ عَلَيْكَ, مَا أَفْلَحْتَ أَبَدًا ))

(( O ağrını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Eğer o üzerindeyken ölseydin ebediyen kurtulamazdın. ))

Abdullah’ın karısı Zeynep diyor ki:

 كَانَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا جَاءَ مِنْ حَاجَةٍ, فَانْتَهَى إِلَى الْبَابِ تَنَحْنَحَ, وَبَزَقَ كَرَاهِيَةَ أَنْ يَهْجُمَ مِنَّا عَلَى شَيْءٍ يَكْرَهُهُ, قَالَتْ: وَإِنَّهُ جَاءَ ذَاتَ يَوْمٍ فَتَنَحْنَحَ, قَالَتْ: وَعِنْدِي عَجُوزٌ تَرْقِينِي مِنْ الْحُمْرَةِ, فَأَدْخَلْتُهَا تَحْتَ السَّرِيرِ, فَدَخَلَ  فَجَلَسَ إِلَى جَنْبِي, فَرَأَى فِي عُنُقِي خَيْطًا, قَالَ: مَا هَذَا الْخَيْطُ؟ قَالَتْ: قُلْتُ: خَيْطٌ أُرْقِيَ لِي فِيهِ 

(( Abdullah bir ihtiyacını gördükten sonra evin kapısına geldiği (eve gireceği) zaman, yanımızda kendisinin hoşlanmayacağı bir şeyle ansızın karşılaşmamak için öksürüp tükürürdü. Nitekim bir gün Abdullah aynı şekilde geldi ve kapının önünde öksürdü. Bu sırada yanımda yaşlı bir kadın vardı,bana humra (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı.Bunun üzerine yaşlı kadını karyolanın altına girdirdim. Abdullah gelip yanıma oturdu. Bu sırada boynumdaki ipi görünce: - Bu ip nedir? diye sordu. (Zeynep) dedi ki: Ben: Onunla bana rukye yapılan bir iptir, dedim 

Yani bu ip beni korur. Vallahi bazen derim ki Allah korusun bir insan dosdoğru bir yolda değilse Kuran’ı üzerine koysa o bile onu Allah’ın cezasından korumaz. Bir ip nasıl koruyabilir? Amel etmedikçe bu nasıl olur? Çünkü o Kuran’ı okur ama Kuran ona lanet eder. Kuran’a hakkıyla iman etmeyen haramlarını helal kılar. 

 قَالَتْ: فَأَخَذَهُ فَقَطَعَهُ, ثُمَّ قَالَ: إِنَّ آلَ عَبْدِ اللَّهِ لَأَغْنِيَاءُ عَنْ الشِّرْكِ, سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إِنَّ الرُّقَى وَالتَّمَائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ  

 (Zeynep) dedi ki: Abdullah onu derhal çekip kopardı. Sonra şöyle dedi: Abdullah'ın âilesi şirkten uzaktır. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’in: "Rukyeler, nazarlıklar ve (kadını kocasına sevdiren) muhabbet muskalarının her biri, (ya açıktan ya da gizli olarak) şirke götürür, dediğini işittim. ))

Mavi nazar boncuğu, at nalı, bebek ayakkabısı bunların hepsi şirktir. Sahih sünnette; Ebu Beşir el-Ensari bir seferde Efendimizle birlikteyken şöyle bir hadise anlatıyor. Abdullah buyuruyor ki:

 حَسِبْتُ أَنَّهُ قَالَ, وَالنَّاسُ فِي مَبِيتِهِمْ, فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَسُولًا أَنْ لَا يَبْقَيَنَّ فِي رَقَبَةِ بَعِيرٍ قِلَادَةٌ مِنْ وَتَرٍ أَوْ قِلَادَةٌ إِلَّا قُطِعَتْ  

(( “Zannederim halk geceledikleri yerlerinde idi, Resulullah (sav) bir elçi gönderdi. Hiç bir devenin boynunda kesilmedik kirişden bir gerdanlık —yahut bir gerdanlık— kalmasın!» buyurdular. ))

O insanlar ölmesin veya hastalanmasın diye develerin boynuna bir gerdanlık takarlardı. Ama bu şirktir. Taşlardan, ağaçlardan, kabirlerden, heykellerden veya putlardan hayır beklemek, medet ummak bunların hepsi şirktir. Halktan biri gider ve bir hocadan çocuk ister. Ama o hoca ona çocuk veremez. Bunların hepsi şirktir.

İslam’da Rukyenin (Okumanın) çeşitleri:

Hakikatin açıklanması: Rukye yani okuma iki çeşittir; Meşru olan ve yasaklanmış olan rukye… Meşru olan okuma Kuran’ı Kerim’den okunmasıdır. Kişi Kuran’dan okuduğunda bu meşru bir rukye olur. Veya cebine bir ayet yazılı kağıt koyar, esmaü’l-Hüsna okur veya sahih bir hadis, dua okur. Bunların hepsi sahihtir. Gayri meşru yani yasaklanmış olan okuma ise cahiliye rukyesidir. Bunlar ne olduğu bilinmeyen muskalar, safsatalar, Arapça olmayan sözler, kesik kesik harfler ya da rakamlar, çizgiler. Bunların hepsi gizlenmiş olurlar, çizgiler, rakamlar, harfler, ters yazılar, ters çevrilmiş harfler görürsün. 
Avf b. Malik el-Eşcai’den şöyle rivayet ediliyor:

 كُنَّا نَرْقِي فِي الْجَاهِلِيَّةِ, فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ! كَيْفَ تَرَى فِي ذَلِكَ؟ فَقَالَ: اعْرِضُوا عَلَيَّ رُقَاكُمْ لَا بَأْسَ بِالرُّقَى مَا لَمْ يَكُنْ شِرْكٌ 

[ أخرجه الحاكم في مستدركه ]

(( Biz cahiliye devrinde rukye yapardık. Bilâhare: Ya Resulullah! Bu hususta ne buyururdun? dedik. “Bana rukyenizi gösterin! İçerisinde şirk olmadıkça rukyede bir beis yoktur.”buyurdular. ))

[  Hakim, Müstedrek ]

Kişi Kuran okur, Rasulullah (s.a.v.)’in duaları ile dua eder, mushafı cebine koyar, bunlarda bir mahsur yoktur. Bunlar meşru olan rukyeye girer. Yasaklanmış olan rukye ise yabancı dillerle, harflerle, hecelerle, şeytansı resimlerle veya anlaşılmayan sözlerle yapılan rukyedir. 

4. Varlıklar üzerinde sadece Allah Teala’nın kanun koyucu olduğuna inanmak:

Rabbani ve alemlerin rabbine inanan bir mümin olmanın şartlarından biri de varlıklar üzerinde sadece Allah Teala’nın kanun koyucu olduğuna iman etmektir. Helal kanununu kim koyar? Sadece Allah… Haramı kim haram kılar? Sadece Allah… Bu haktır şeklinde kim hüküm verir? Allah… “Bu batıldır” şeklinde kim hüküm verir? Allah… Yanlışın ve doğrunun ne olduğunu kim söyler? Sadece Allah…

Mantıklı!!!

Dini bir sempozyumda konuşmacılar din adamı olarak davet edilmişlerdi. Bir tanesi dedi ki: “El kesmek modern çağa uymayan şiddet içeren bir davranıştır.” Allah sana diyor ki: 

﴾ وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا ﴿

[سورة المائدة الآية: 38]

﴾ Hırsızlık yapan erkeğin ve kadının, her ikisinin de ellerini, Allah'tan caydırıcı bir ceza olarak kesin. ﴿

[ Maide Suresi: 38 ]

Bu yüzden her zaman derim ki: Dininizi uydu kanallarından değil yerel yollardan alın. Düşüncede sapkınlıklar vardır, sebepleri bellidir. Uydu kanallarının bir finansörü, belli bir çizgisi, bir hedefi vardır. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ ﴿

[ سورة الشورى الآية: 21 ]

﴾ Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? ﴿

[ Şura Suresi: 21 ]

Sadece Allah’ın helal kıldığı helaldir. Sadece O’nun haram kıldığı haramdır. O (c.c.) batıl diyorsa batıldır, şirk diyorsa şirktir.

Şu ayetlerin üzerinde biraz dur:

Kardeşlerim çok ayet var, Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾ أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿

[ سورة الأعراف الآية: 54 ]

﴾ Bilesiniz ki, halk da emir de (yaratma ve yönetme) yalnız O’na aittir. Âlemlerin rabbi olan Allah yüceler yücesidir. ﴿

[ Araf Suresi: 54 ]

﴾ وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ ﴿

[ سورة الرعد الآية: 41 ]

﴾ Karar veren Allah'tır ve O'nun verdiği kararı bozacak hiç kimse yoktur.﴿

[ Rad Suresi: 41 ]

﴾ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَداً ﴿

[ سورة الكهف الآية: 26 ]

﴾ O, hükümranlığına kimseyi ortak etmez. ﴿

[ Kehf Suresi: 26 ]

﴾ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 12 ]

﴾ İşte biz her şeyi açık açık anlattık. ﴿

[ İsra Suresi: 12 ]

﴾ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍ ﴿

[ سورة النحل الآية: 89 ]

﴾ Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber olarak indirdik.﴿

[ Nahl Suresi: 89 ]

Önemli Bir Nokta:

Şu ayette önemli bir nokta var. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللَّهِ ﴿

[ سورة التوبة الآية: 31 ]

﴾ Onlar, Allah'ın yanı sıra hahamlarını, rahiplerini Rabb'ler edindiler. ﴿

[  Tevbe Suresi: 31 ]

Bir din adamı kanun koyucu olamaz. Delilsiz bir söz söylemesi kabul edilemez. Bizler müslümanlar olarak hayatımızda bir kişinin sözleri delildir o da Rasulullah (s.a.v.)’dir. Ondan başkası olamaz. Ondan başka herkesin sözlerinin delile ihtiyacı vardır, konumu ne kadar büyük olursa olsun böyledir. Birisi sana der ki: Ben sana şunu söylüyorum bana itaat etmelisin.
H. Ali’den şöyle naklediliyor:

 بَعَثَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَرِيَّةً, فَاسْتَعْمَلَ رَجُلًا مِنْ الْأَنْصَارِ, وَأَمَرَهُمْ أَنْ يُطِيعُوهُ, فَغَضِبَ, فَقَالَ: أَلَيْسَ أَمَرَكُمْ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تُطِيعُونِي؟ قَالُوا: بَلَى, قَالَ: فَاجْمَعُوا لِي حَطَبًا, فَجَمَعُوا, فَقَالَ: أَوْقِدُوا نَارًا؟ فَأَوْقَدُوهَا, فَقَالَ: ادْخُلُوهَا؟ فَهَمُّوا, وَجَعَلَ بَعْضُهُمْ يُمْسِكُ بَعْضًا, وَيَقُولُونَ: فَرَرْنَا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ النَّارِ, فَمَا زَالُوا حَتَّى خَمَدَتْ النَّارُ, فَسَكَنَ غَضَبُهُ, فَبَلَغَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ, فَقَالَ: لَوْ دَخَلُوهَا مَا خَرَجُوا مِنْهَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ, الطَّاعَةُ فِي الْمَعْرُوفِ 

(( “Nebi (s.a.v.) bir seriye gönderdi. Ona ensardan birisini kumandan tayin etti ve onlara ona itaat etmelerini emretti. (Bir sebeple) kızıp: Nebi (s.a.v.) size bana itaat etmenizi emretmemiş miydi deyince, onlar: Evet diye cevap verdiler. Kumandanları: O halde bana odun toplayınız, dedi. Onlar da odun topladılar. Haydi bir ateş yakınız, dedi. Ateş yaktılar. Sonra: Bu ateşe giriniz dedi. Girmek istediler ama biri diğerini tutarak: Bizler ancak ateşten kurtulmak için Nebi’ye kaçtık, demeye koyuldular. Nihayet ateş de dindi, kumandanlarının da öfkesi dindi. Durum Nebi (s.a.v.)’e ulaşınca: Eğer o ateşe girmiş olsalardı, kıyamet gününe kadar ondan çıkamazlardı. İtaat maruftadır, diye buyurdu.” ))

Oğlum Allah rızası için karını boşa. Neden? Onu sevmiyorum. Mümin, saliha, tertemiz, tesettürlü bir kadın. Hz. Ömer’den delil istiyorlar. Hz. Ömer oğluna karısını boşamasını emrettiğinde oğlu onu boşadı. Eğer baban Ömer ise onu boşa. Ama Ömer İslam’ın devidir. Büyük bir sahabidir, Eğer o oğluna “eşini boşa” diyorsa bunun büyük bir sebebi vardır. Bunun sağlam, dini bir sebebi vardır. Ama bir baba oğluna eşini boşa ben onu beğenmiyorum dediğinde bilinmelidir ki itaat olumlu şeylerde olur. Bundan da önemlisi Allah Azze ve Celle Rasulullah’ın durumunu anlatmıştır. 

﴾ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ ﴿

[ سورة الممتحنة الآية: 12 ]

﴾ hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda ﴿

[ Mümtehine Suresi: 12 ]

Burada karşı gelmemek iyi işlerle sınırlanmıştır. Bir dini işler vardır, sistemle ilgili emirler vardır. Rasulullah (s.a.v.) Uhud’da okçular kendisine isyan ettiğinde onlara dua etmişti. Neden? Çünkü onlar sistemle, düzenle ilgili isyan etmişlerdi dini bir konuda değil… 

Şu ayetin açıklaması için Peygamberimizi Dinleyin:

Allah Teala şöyle buyuruyor:

 اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَهاً وَاحِداً لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ  

[ سورة التوبة الآية: 31 ]

﴾ (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. ﴿

[ Tevbe Suresi: 31 ]

Şimdi bu ayetin açıklaması için Efendimizi dinleyin.
Tirmizi’de hasen bir rivayette Adiy b. Hatim’den şöyle naklediliyor:

 أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَفِي عُنُقِي صَلِيبٌ مِنْ ذَهَبٍ, فَقَالَ: يَا عَدِيُّ اطْرَحْ عَنْكَ هَذَا الْوَثَنَ, وَسَمِعْتُهُ يَقْرَأُ: اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ, قَالَ: أَمَا إِنَّهُمْ لَمْ يَكُونُوا يَعْبُدُونَهُمْ, وَلَكِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا أَحَلُّوا لَهُمْ شَيْئًا اسْتَحَلُّوهُ, وَإِذَا حَرَّمُوا عَلَيْهِمْ شَيْئًا حَرَّمُوهُ 

[ أخرجه الترمذي في سننه ]

(( Boynumda altından bir haç olduğu halde Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelmiştim. Buyurdular ki: Ey Adiy bu putu üzerinden at kendileri de Tevbe suresinin 31. ayetini okumakta idiler ve şöyle buyurdular: Gerçi onlar haham ve Rahiblerine ibadet etmiyorlardı. Fakat onlar bir şeyi haram kıldılar mı onu haram kabul ediyorlar helal kıldıklarını da helal sayıyorlardı. (İşte bu Allah’tan başkasını Rab edinmek demektir.) ))

[  Tirmizi, Sünen ]

İnsan güçlüye itaat eder Allah’a isyan eder. Ona “Sen Allah’tan başkasına kulluk ediyorsun” dediğinde “Allah muhafaza ona nasıl kulluk ederim.!” Der. Biri size bir günah işlemenizi emretti diyelim siz de onu yaptınız, Allah’ın gazabına uğradınız. Yine o kişi size itaati emretti, siz de korkunuzdan bunu yaptınız. Günahı emrediyor yapıyorsunuz, ama Allah’ın emirlerini önemsemiyorsunuz. Veya o kişi sizi Allah’a itaatten men ediyor, siz de korkunuzdan bunu yapıyorsunuz. İşte bu şekilde Allah’tan başkasına kulluk ediyorsunuz. Bu ona ibadet etmektir, kulluktur. Sadece yaratılmış bir varlığa itaat ediyor ama Allah’a yani yaratana isyan ediyorsun. Yani sen Allah’tan başkasına kulluk ediyorsun. 
Bazı insanlar zannediyor ki sadece “bu Rabbimdir” demekle oluyor. Hayır, bir kişiye itaat edip Allah’ın gazabına uğramak ve Allah’a karşı isyan edip o kişiden razı olmak ile Allah’tan başkasına kulluk etmiş olursun.

Tehlikeli Bir Viraj:

Kardeşlerim, insanlar için konulan her kanun veya Allah’ın dinine uymadığı için yasaklanan her şey, Allah’ın vaat ve tehdidine dahildir. İnsan bu kanunlara uyar veya onlardan razı olur. Bizden hiç de uzak bir mesele değil, batılı ülkelerde bazı ailelerde kadın eşiyle tartıştığında davasını İslamî merkezlerdeki müslüman bir hakime değil de Amerikalı bir hakime götürüyor. Neden? Çünkü Amerika’da kanunlar boşanan eşin malının yarısını karısına veriyor. Ama sinimizde sadece mehrini alabiliyor. Bu yüzden Allah’ın kanununun dışına çıkıyor. İşte bu Allah’ın o tehdidine dahildir.

﴾ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴿

[ سورة المائدة الآية: 44 ]

﴾ Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. ﴿

[ Maide Suresi: 44 ]

5. Her şeyin Kaza ve Kader dahilinde olduğuna iman etmek:

Rabbani olmanın, alemlerin Rabbi olan Allah’a iman etmenin başka bir şartı da her şeyin kaza ve kader dahilinde olduğudur. Bir kelime Müslümanların lügatinde yoksa, mesela 11 Eylül olayları, kaza ve kader dahilinde gerçekleşmiştir.
Birçok kişi diyor ki: Eğer o olay olmasaydı, Afganistan Savaşı olmazdı, Irak Savaşı olmazdı. Ama her şey kaza ve kaderdir. Her şey Allah’ın hikmeti gereği onun iradesi ile gerçekleşmiştir. Allah’ın murat ettiği her şey gerçekleşir. Onun iradesi de mutlak hikmetinin bir gereğidir. Bu da mutlak hayırla bağlantılıdır. Depremler, yanardağ patlamaları, bunlar şer ile sonuçlanabilir ve sen bunlardan dolayı belli bedeller ödeyebilir ve direnebilirsin.
Yaşadığımız her şey kaderdir. Kaza ve kader bir Tevhid nizamıdır. Her şey Allah’ın kaza ve kaderi ile meydana gelir. İşte bu inanç insanı rahatlatır. Kişi kaza ve kaderden dolayı çocuk doğuramaz, bunun için çabalar, tedavi olur ama o kadar uğraşı sonucu başarılı olamaz. Ama bunu Allah böyle istiyor demektir.

6. Allah’tan başka hiçbir varlığın gaybı bilemeyeceğine kesin olarak iman etmek:

Kardeşlerim, Rabbani olmanın, alemlerin Rabbine iman etmenin bir gerekliliği de Allah’tan başka hiçbir varlığın gaybı bilemeyeceğine kesin olarak iman etmektir. Her türlü sihir, büyücülük, kahve falı, haftalık şans ve fal okuma, keçi, boğa burçları, her türlüsü küfürdür.
Kim bir falcıya gider ve ona inanırsa Allah’ı inkar etmiş olur. Bir büyücüye giden ama ona inanmayan kişinin kırk sabah namazı ve kırk gece namazı kabul olmaz. Gaybı sadece Allah bilir:

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ  

[ سورة الأنعام الآية: 59 ]

﴾ Gaybın anahtarı yalnızca O'nun yanındadır. O'ndan başka hiç kimse onları bilemez. Karada ve denizde olan her şeyi bilir. Bir yaprak düşse mutlaka onu bilir. Yerin karanlığında tek bir dane, canlı ve cansız yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın. ﴿

[  Enam Suresi: 59 ]

Rabbiniz bilir. Öyleyse O’nun bilgisi olmadan bir yaprak düşmez. En tehlikeli bomba O’nun bilgisi dahilindedir. Her şey Allah’ın kudreti ile olur. Bu söz de her şeye teslim olma çağrısı yoktur. Hayır, kaza ve kader vardır. Görünürde kötü olan her şeye karşı korunmalısınız ama moralinizi bozmamalısınız. İş Allah’ın eliyledir. Direnin, boyun eğmeyin. Allah azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾ وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ﴿

[ سورة آل عمران الآية: 139 ]

﴾ Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 139 ]

Öyleyse Rabbani olmanın, alemlerin rabbine iman etmenin bir şartı Allah’tan başka gaybı kimsenin bilemeyeceğine inanmaktır. Bu şekilde inanırsanız hayatınızdaki milyonlarca asılsız hikaye, asılsız zan yok olur. Gaybı sadece Allah bilir.

Gaybı Sadece Allah’ın bildiğine dair Kuran ve Sünnetten deliller:

Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿

[ سورة النمل الآية: 65 ]

﴾ De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler. ﴿

[  Neml Suresi: 65 ]

Cin suresinde de şöyle buyruluyor:

﴾ عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَداً ﴿

[ سورة الجن الآية: 26 ]

﴾ O, gaybı bilendir. Ve O, gaybını hiç kimseye bildirmez; ﴿

[  Cin Suresi: 26 ]

Buhari’de şöyle bir hadis vardır: İbn Ömer (r.a.) peygamberimizden şöyle naklediyor:

 مَفَاتِيحُ الْغَيْبِ خَمْسٌ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا اللَّهُ؛ لَا يَعْلَمُ مَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ إِلَّا اللَّهُ, وَلَا يَعْلَمُ مَا فِي غَدٍ إِلَّا اللَّهُ, وَلَا يَعْلَمُ مَتَى يَأْتِي الْمَطَرُ أَحَدٌ إِلَّا اللَّهُ, وَلَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِلَّا اللَّهُ, وَلَا يَعْلَمُ مَتَى تَقُومُ السَّاعَةُ إِلَّا اللَّهُ  

[ أخرجه البخاري في الصحيح ]

(( Ğaybın anahtarları beştir ki onları Allah'tan başka kimse bilemez. Rahimlerin ne eksilttiğini Allah'tan başkası bilemez. Yarın ne olacağını Allah'tan başka hiçbir kimse bilemez. Yağmurun ne zaman geleceğini de Allah'tan başka kimse bilemez. Hiçbir nefis hangi yerde öleceğini bilemez. Allah'tan başka hiçbir kimse kıyametin ne zaman olacağını bilemez. ))

[  Buhari,Sahih ]

Bir Hikaye:

Rivayete göre büyük imam İmam Malik rüyasında ölüm meleğini görür ve ona der ki: “Ey ölüm meleği, ne kadar ömrüm kaldı?” Bunun üzerine ölüm meleği ona beş parmağını işaret eder. İmam Malik uyandığında kafası karışıktır. Acaba beş yıl mı, beş ay mı, beş hafta mı, beş gün mü yoksa beş saat mi? İmam İbn Sirine’e gider ve rüyasının tabirini sorar. O da şöyle der: “Ey imam, ölüm meleği sana demiş ki: Senin sorunun cevabı Allah’tan başkasının bilemeyeceği o beş şeyden biridir.”

Burada Dur:

Kardeşlerim, şöyle denebilir: Anne karnındaki bebeğin kız mı yoksa erkek mi olacağı bilinebiliyor. Bu doğrudur. Fakat Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ ﴿

[ سورة لقمان الآية: 34 ]

﴾ rahimlerdekini bilmektedir. ﴿

[ Lokman Suresi: 34 ]

Burada rahimdekinin kim olduğunu bilir demiyor. Yani erkek mi kız mı olduğunu.. Yumurta ve spermde beş milyar gen var. Sadece Allah’ın bildiği beş milyar programlanmış bilgi…

Bozuk İnançlar:

Rasulullah (s.a.v.)’in gaybı bildiğine inanıyorsan, akiden bozulur. Rasulullah (s.a.v.) ancak Allah’ın ona bildirdiklerini bilebilir. Olacaklardan bahsediyorsa mesela kıyamet alametleri gibi, bu Allah’ın ona bildirdiği bir bilgidir. Gaybı bilseydi insan olmazdı. İnsanlığın bütün özellikleri onda bulunmasaydı o zaman da insanların efendisi olamazdı. Eğer Efendimiz gaybı bilseydi pek çok şey ondan gizlenemezdi. 
Buhari ve Müslim’de nakledilen hadiste Ümmü Seleme Efendimizden şöyle naklediyor:

 إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ, وَإِنَّكُمْ تَخْتَصِمُونَ إِلَيَّ, وَلَعَلَّ بَعْضَكُمْ أَنْ يَكُونَ أَلْحَنَ بِحُجَّتِهِ مِنْ بَعْضٍ, وَأَقْضِيَ لَهُ عَلَى نَحْوِ مَا أَسْمَعُ, فَمَنْ قَضَيْتُ لَهُ مِنْ حَقِّ أَخِيهِ شَيْئًا فَلَا يَأْخُذْ, فَإِنَّمَا أَقْطَعُ لَهُ قِطْعَةً مِنْ النَّارِ 

(( Şüphesiz ben ancak sizin gibi bir insanım. Sizler bana davalarınızı getiriyorsunuz. Olabilir ki içinizden biriniz deli/ini diğerinden daha açık ve düzgün ifade etmiş olur. Ben de işitmekte olduğum deli/ üzerine onun lehine hükmederim. Kimin lehine kardeşinin hakkından bir şeye hükmedersem o kimse bunu almasın. Çünkü ben ona ancak ateşten bir parça kesmişimdir. ))

Peygamberimize bir heyet gelip Kurra istemişlerdi. Rasulullah (s.a.v) yetmiş kuran hafızını onlara vermişti. Yolda hepsini öldürmüşlerdi. Yani efendimiz gaybı bilmiyordu. Sadece kendisine bildirileni bilirdi. Allah’ın ona bildirdiği çok meseleler vardır. Ama bildirmedikleri de vardır. O bir beşerdir. Eğer bir beşer olmasaydı insana ait özellikleri taşıyamazdı. İnsanlığın efendisi olamazdı. Kim bir insanın gaybı bildiğine inanıyorsa o kişi küfre girer. Ancak Rasulullah (s.a.v.) Allah’ın bildirmesi kaydıyla bize olacak olan şeylerden bahsedebilir.

﴾ عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَداً * إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِنْ رَسُولٍ ﴿

[ سورة الجن الآية: 26-27 ]

﴾Gaybı O bilir, gizlisini kimseye açmaz; Ancak elçi olarak seçtiği başka.﴿

[  Cin Suresi: 26-27 ]

Peygamberimiz tektir, ondan başkası bu şekilde gaybı bilemez. Şu anda yaşıyorsunuz. Hanginizin aklına Amerika’nın vurulacağı gelir? Asla. Peşpeşe yaşanan bu olaylar hanginizin aklına gelirdi? 

﴾ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ﴿

[ سورة النمل الآية: 65 ]

﴾ “De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir”  ﴿

[ Neml Suresi: 65 ]

Bittik deme! Gaybı ancak Allah bilir. Bu yaşadıkların daha büyük hayırlara sebep olabilir. Bunu yalnız Allah bilir. Fal oku, kahve falı, burçlar, sihir, kehanet, el falı,  hepsi küfürdür. Allah korusun. 

Dersin Özeti:

Kardeşlerin, dersin özeti şu ayettir:

﴾ وَلَكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ ﴿

[ سورة آل عمران الآية: 79 ]

﴾ Rabbaniler olun. ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 79 ]

Rabbani şöyle inanır, Rabbani şöyle davranır. Allah Teala bizi akaid ilminden nasiplendirsin. Bu dinde en önemli ilimdir. Cenab-ı Allah’tan isteğim hepimizi asıl kaynaktan Allah’ın kitabından ve sahih sünnetten alınan hakikatlerle buluştursun.

Mevcut Diller

Resmi Gizle