Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.
Evlilikte eşlerin hakları konusunda temel Kuran ayetleri:
Kardeşlerim, şimdi Riyazu’s-Salihin’de başka bir başlığa, otuz beşinci konuya geçiyoruz. Konu başlığı: Erkeğin hanımı üzerindeki hakkı. Kitabın müellifi İmam Nevevi’nin kitaptaki usulünde olduğu gibi hadislerle ilgili ayetlere değinerek başlıyoruz. Allah Teala şöyle buyuruyor:
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ﴿
( سورة النساء: الآية 34 )
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar.”
(Nisa Suresi: 34)
1. Müminin Allah’ın emir ve yasakları karşısında seçme şansı yoktur:
Şöyle ki, insanın Allah Azze ve Celle’nin emirleri ve Rasulullah (s.a.v.)’in sünneti karşısında bir tavrı olmalıdır. Bu tavır da kulluk tavrıdır. Yani bu tavır ilahi bir emirdir. Sen dünya işlerinde özgürsün yani tercih hakkın var. Mesela şu veya bu evde oturabilirsin, herhangi bir kadınla evlenebilirsin, istediğin işte çalışabilirsin. Fakat sen bir mümin olarak Kuran’ı Kerim’de bir emir varsa buna sadık olmalısın.
﴾ وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ﴿
( سورة الأحزاب: من الآية 36 )
“Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur.”
(Ahzap Suresi: 36)
Allah’ın kitabında apaçık delillerle, delaleti ve varlığı kesin olan ayetlerle Kuranî bir yönlendirme, Rabbani bir hüküm, emir ya da yasak bulunuyorsa, senin bir mümin olarak tercih şansın yoktur. Rabbimiz Subhanehu ve Teala her şeyi yaratandır, evlilik sistemini düzenleyen de odur. Evliliğin veya ailenin bir düzeni, bir sistemi vardır. Bu sistemin gerekliliklerinden biri de bir lidere ihtiyaç duymasıdır. Şimdi sorumuz şu: insanlar rablerine neden isyan ederler? Vallahi bu çok önemli bir soru, insanların çoğu isyan ve günaha dalmış durumdadır. O kadar Kuranî ayetler, nebevi yönlendirmeler vardır ancak kimse bunları ölçü olarak almaz, nefsinin, heva ve heveslerinin peşinden sürüklenir. Bir saat hevasına uyar, bir saat menfaatleri için çalışır, bir saat körü körüne taklit eder. Ancak insan Allah’ın emir ve yasaklarına tamamen itaat ettiğinde başka bir şeye ihtiyaç duyar.
Rasulullah (s.a.v.) Mekke’de Allah’ın dinine davetle tam on üç yıl geçirdi. Bu süreçte Allah’ı tanıma üzerine yoğunlaştı. Ardından hükümler inmeye başladı. Sanki en iyi yol önce emri vereni sonra emirleri öğrenmekmiş gibi bir yol izlendi. Allah’ın emirleri kitap ve sünnette önünde durmakta, eğer sen bu emirleri vereni hakkıyla öğrenmediysen ona kolaylıkla isyan edebilirsin. Kolaylıkla yasakları çiğneyebilirsin. Çünkü tüm emirler Kuran ve sünnette mevcuttur. Ancak sen Allah’ın kim olduğunu biliyorsan O’na isyan etmen ne anlama gelir? Allah’ın katındaki ikram ve cezayı biliyorsan, Allah’ı hakkıyla tanıyorsan onu nasıl yapabilirsin? Bir bedenin paramparça edilmesi Allah’ın emirlerine karşı gelmekten daha kötü değildir.
2. Evliliğin Allah’ın dinine ve hukukuna uygun şekilde kurulması şarttır:
İslam’da evlilik mükemmel bir şeydir. Ancak bu evlilik Allah’ın emirlerinin uygulanmadığı bir hava ile devam ediyorsa cehennem olur. Çünkü kadın hep kendi payını, erkek de hep kendi payını, kendi hakkını ister. İkisi de hakları yarıştırırlar. Tabi bu yarışta sorunlar meydana gelir ve ayrılık, nifak, düşmanlık gerçekleşir. Öyleyse asıl amirin kim olduğunu bilmek çok önemlidir. Hz. Bilal’in dediği gibi; Günahın küçüklüğüne değil ona cüret edene bak.!
3. Hayatta Sarsılmaz Sabitler Vardır:
Aklımdaki konuya, evlilikte erkeğin hakları ile ilgili hadislere geçmeden önce, hayatta bazı sarsılmaz gerçekler vardır. Bu evren büyük bir evren değil midir? Yani galaksilere baktığında, bu derin bakışla dünyayı ve etrafındaki seyir halindeki gezegenleri görürsün. Onlar boşlukta bir noktadan başka bir şey değiller. Milyarlarca galaksi var ve her galakside milyarlarca yıldız var. Bu yıldızlar arasındaki mesafeyi ancak Allah bilir. Ve bunlar hayali mesafelerdir. Bu kainat galaksileriyle, göktaşlarıyla, kuyruklu yıldızlarıyla, içindeki her şey ile Allah Azze ve Celle’nin azametine, yüceliğine dalalet eder. Peki, Allah Azze ve Celle bunları kimin hizmetine vermiştir?
Kuran’ı Kerim’deki muhkem ayetler Allah’ın tüm bu evreni insanın emrine verdiğini teyit etmiyor mu? Hiç şüphesiz kesinlikle bu kainat insana bahşedilmiştir. Delili de şu ayettir:
﴾ وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مِنْهُ ﴿
( سورة الجاثية: من الآية 13 )
﴾ "Ayrıca O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir.” ﴿
(Casiye Suresi: 13)
4. Allah’ın kainatı emrine vermesine karşılık senin ne yapman gerekir?
Peki, Allah Azze ve Celle bu kainatı benim emrime vermişse, insan olarak benden ne istiyor? Bu istek aslında adanmışlığın ölçüsünde olmalıdır. Şimdi eğer biz bir insana devlette en üst seviyede maaş veriyorsak ondan büyük sorumluluklar bekliyoruz demektir. Ona büyük avantajlar sağlıyorsak, bunun anlamı o kişinin büyük sorumlulukları var demektir. Bu önemli bir nokta! Zira bu evrende neler neler var, kaç çeşit ağaç var? Kaç çeşit çiçek, kaç çeşit kuş, kaç çeşit balık var?
Bedenimizde bir sistem var, kaslar, kalp, akciğerler ile bir sistem, yine çevresel faktörler, şartlar, hava, su, buhar, denizler, yıldızlar, kuşlar, tüm bunlarla bütün kainat insanın emrinde! Peki, bu durum neyi gerektiriyor? Tabi ki Allah Azze ve Celle’ye kulluğu gerektiriyor. Öyleyse, sen bu yüce evrene karşılık büyük bir ilim ve marifetle yükümlüsün. Bu marifetin gerekliliği ise tam bir itaattir. İtaatin sonucu da hem dünyada hem de ahirette mutlu olmaktır. Yani Göklerin ve yerlerin, insanın yaratılışındaki en büyük hedef, senin dünya ve ahirette mutlu olmandır. En büyük hedef budur. Fakat bu mutluluk sonsuzdur. Ancak onun güzel amele, itaat ve çabaya ihtiyacı vardır. Güzel amel güzel bir tanımayı da gerektirir. Bu tanıma da büyük bir evrene ihtiyaç duyar. Yani bu yüce kainatın hedefi senin Allah Azze ve Celle’yi tanımandır. Bu bir zincirdir, mucizevi bir evren, onun hakkında derin düşünürsen, sınırsız güce sahip yüce bir ilah olduğunu anlarsın. Ki O (c.c.) tüm kainatı senin emrine vermiştir ki sen O’nu tanıyıp sevesin. Eğer onu hakkıyla tanırsan hakkıyla itaat edersin. Hakkıyla itaat edersen de bu itaat sayesinde dünya ve ahirette mutlu olursun.
Öyleyse, senin hakkında bir emir varsa, yani sen erkek ya da kadın evli bir insansan ve senin hakkında ilahi bir emir varsa, bu çok önemli bir şeydir. Bu emir tüm kainatı senin emrine veren yaratıcıya karşı yapman gerekenlerin sadece kısmi bir uygulamasıdır. İşte düğüm, bir insan görürsün, o Allah’ın emirlerine aldırış etmez, Allah kavramı onun için kolaydır, emirleri de kolaydır, günah işlemesi de kolaydır, emirlerine karşı gelmek de, sınırlarını aşmak da kolaydır. Onun için bunlar çok basit şeylerdir. Sana der ki: “Düşünme, zorlaştırma, Allah bağışlayandır, merhametlidir. Biz iyilik kullarıyız, imtihan kulları değiliz. Vallahi Allah aklını bizim aklımıza koymaz ve bizi hesaba çekmez.” Bunların tamamı cahilce sözlerdir. Rabbimiz bu evreni bizim için yarattı. Ve bizden O’nu tanımamızı, doğru bir şekilde öğrenmemizi bekliyor. O’na şükretmemizi istiyor. O’nu hakkıyla tanırsak, bu tanımanın gerekliliği olarak da ona şükreder ve itaat ederiz. Bu itaat dünya ve ahretteki saadetle son bulur. Burada Allah Teâlâ’nın şu ayetine geçelim:
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء ﴿
( سورة النساء: من الآية 34 )
“Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.”
(Nisa Suresi: 34)
5. Erkeğin kadının yöneticisi ve koruyucusu olması:
Yani aile bir gemidir ve bu geminin bir kaptanı olmalıdır. Taraflardan birinin kaptan olması gerekir. Rabbimiz Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
﴾ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ ﴿
( سورة النساء: من الآية 34 )
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi sebebiyle”
(Nisa Suresi: 34)
Allah Azze ve Celle erkeği kadınla bütünleştirmiş, tamamlamıştır. Erkek ve kadın görevlendirmede, Allah katında sorumluluk almada eşittir. Yani her ikisi de Allah’ı tanıma, O’na itaat etme, O’na yaklaşma konularında eşit olarak mükelleftir. Onurlandırma ve mükâfatlandırmada erkek de kadın gibidir. Ancak sorumluluk ve kulluk görevinde, cihat, cemaate katılma gibi bazı konularda farklıdırlar.
﴾ إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ ﴿
( سورة الأحزاب: من الآية 35 )
“Müslüman erkekler, müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar;”
(Ahzap Suresi: 35)
Bu ayetin sonuna kadar, her türlü salih amelde erkek ya da kadın; Rableri onlara icabet eder, karşılığını verir.
﴾ فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى ﴿
( سورة آل عمران: من الآية 195)
“Rableri onların dualarına şöyle karşılık verir: “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun sizden bir şey yapanın emeğini asla boşa çıkarmam.”
(Al-i İmran Suresi: 195)
6. Erkek ve Kadın: Benzer ve Farklı Yönleri:
Kadın ve erkek kulluk görevi ve karşılık konularında eşittir. Ancak kadın ve erkeğin yapısı arasında büyük bir fark vardır. Kadının bir psikolojik, bir fiziksel bir de zihinsel yapısı vardır. Allah’ın ona verdiği en yüce görev olan çocuk yetiştirme vazifesine çok uygun bir varlıktır. Yine erkeğin de kendine has zihinsel, psikolojik ve fizyolojik bir yapısı vardır. O da ailenin rızkını kazanma, geminin dümenini yönetme, görüş mesafesine göre kararlar alma görevlerine uygun yaratılmıştır. O halde burada bir birbirini tamamlama söz konusudur. Rabbimiz Celle Celaluhu erkeği yüce bir ilim ve tasarım ile ailenin komutanı, kaptanı olması için seçti. Öyleyse:
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ ﴿
﴾ “Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.” ﴿
Erkeğin aklı duygularının önüne geçer. Erkeğin ileri görüşlülüğü kadınınkine göre daha iyidir. Kadın etrafında, çevresinde olana bakar, ilgisini çektiği şekilde dış görünüme bakar. Ama erkek hayatın gerçeğini görür. Dış görünüş hayatın özü kadar onu ilgilendirmez. Bu kadının bir eksikliği değildir. Kadının da kendi rolleri vardır, erkeğin de kendi rolü vardır. Her birinin Allah katında bir yeri vardır. Rasulullah (s.a.v.) kadınlara şöyle buyurmuştur:
(( اعلمي أيتها المرأة، وأعلمي من دونك من النساء أن حسن تبعل المرأة زوجها يعدل الجهاد في سبيل الله ))
“Ey kadınlar, sizin eşinizle iyi bir aile hayatı sürmeniz Allah katında cihat etmenizle eşdeğerdir.”
[ Kaynaklarda mevcuttur ]
Vallahi oruç tutan, namaz kılan, eşine itaat eden bir kadın bin tane hatta on bin, yüz bin tane erkeğe bedeldir. Allah katında önemli olan asıl mesele istikamet ve ameldir.
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ ﴿
“Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.”
Yani erkeğin yönetici, idareci, denetleyici bir yapısı vardır, karar ve yönetim mekanizmasına sahiptir. Ancak mesela bu yöneticiliği karısına bırakmışsa, örneğin bir dükkana girdiklerinde hanımı ondan önce giriyor, konuşuyor, erkek sessiz kalıp sadece parayı ödüyorsa, kendi rolünü hanımına bırakmış demektir. Bu ikinci bir araştırmadır. Fakat Rabbimiz aileyi bir düzen ile yaratmış ve şöyle buyurmuştur:
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ ﴿
“Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.”
Hz. Ömer hakkında şöyle rivayet edilir: Hz. Ömer halkın idaresini aldığında bir kişi hakkında bir karar aldı. Öyle görünüyor ki hanımı ona mutlu bir anında bu adamın ne yaptığını sordu. Sadece bir soruydu. Bunu ona neden yaptın? Hanımı işlerine karışmadı, ondan kararını durdurmasını, başka bir karar vermesini ya da onu affetmesini filan istemedi. Sadece o adam ne yaptı diye sordu. Hz. Ömer sadece şunu söyledi: “Ey kötü kadın, sen bu konuya neden karışıyorsun, seninle ne ilgisi var? Müslümanların halifesi bir kadının işlerine karışmasına izin mi veriyor?” kadın baş göz üstünedir, onun Allah katında yüce bir makamı vardır. Fakat kendi alanında… Öyleyse: “Sınırını bilen, o sınırda duran ve haddini aşmayan kula Allah merhamet etsin.” Öyleyse,
﴾ فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ ﴿
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi”
Yani Allah Teala erkeğe kaslar konusunda, bedende, akılda güç vermiştir. Erkekte duygulara göre akıl daha ön plandadır. Çünkü bazı durumlar bazen sertlik gerektirir, cesaret gerektirir. Kadın yüksek duygusal tarafı ile bazı konularda metin olamaz. O zaman:
7. Erkeğin kadın üzerindeki yöneticiliğinin Kuranî gerekçeleri:
Şimdi,
﴾ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ﴿
“mallarından harcama yapmaları sebebiyle”
Rabbimiz iki tane illet yani gerekçe zikretmektedir. Onların ilki;
﴾ فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ ﴿
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi”
İkincisi ise;
﴾ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ﴿
“mallarından harcama yapmaları sebebiyle”
8. Saliha Kadının Özellikleri:
Şöyle ki;
﴾ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ ﴿
( سورة النساء: الآية 34 )
“Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar.”
(Nisa Suresi: 34)
Yani itaatkardırlar. Bu itaat kadın kimsenin görmediği yerlerde de kendini korur, yani eşi olmadığında da kendini muhafaza eder. Hem kendini, hem eşinin malını korur. Yani kadının en üstün vasfı senin yokluğunda kendini ve senin malını korumasıdır. Kendini korur yani kimsenin ona bakmasına, tek kelime bile konuşmasına izin vermez.
﴾ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ ﴿
( سورة الأحزاب: من الآية 32 )
“sözü edalı bir tavırla söylemeyin”
(Ahzap Suresi: 32)
Öyle kadınlar var ki, eşleri evde yokken kapıyı biri çaldığında açıyorlar, öyle akıcı bir dille konuşuyorlar ki. O yabancının karşısında kıyafetlerine dikkat etmiyorlar. Kapıyı ardına kadar açıyorlar, bu kendini korumak değildir. Bu adeta karşıdakini çağırmaktır. Adeta eşine ihanetin eşiğine gelmektir. Fakat mümin kadın şöyledir:
﴾ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ ﴿
“Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar.”
Fas’ta çok güzel adetler var. Mesela kapı çalındığında siz de içeriden kapıyı siz de çalarsınız. Bu “biz buradayız, istediğini söyleyebilirsin.” Demektir. “Hoş geldin” söylemi ise, “buyur içeri, eşim şimdi gelecek, rahat et, gir sana bir fincan kahve ikram edeyim” demektir. Bu müslüman bir kadın tavrı değildir. Müslüman kadın eşinin yokluğunda kendini muhafaza eder. İbn Abbas’tan şöyle naklediliyor: “Bir adam Efendimize geliyor. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
(( ...إِنَّ عِنْدِي امْرَأَةً هِيَ مِنْ أَحَبِّ النَّاسِ إِلَيَّ، وَهِيَ لَا تَمْنَعُ يَدَ لَامِسٍ، قَالَ: طَلِّقْهَا ))
“Ya Rasulallah! Herkesten çok sevdiğim bir hanımım var ama kendisine dokunan erkeklere karşı çıkmıyor" dedi. Allah Resulü (s.a.v.): "Onu boşa!" buyurdu.
[ Nesai ]
Eşinin yokluğunda kendini korumayan bir kadına güvenilmez. İnsanlar arasında yanlış bir anlayış var. O kadın namusludur, kimse onunla konuşamaz, kimse ona hakaret edemez. Ama örneğin balkonda tedbirsiz bir şekilde, tesettürsüz duran bir kadın öyle görülmez. Kendi cazibesini insanlara gösteren kadın onurlu ve namuslu olamaz. Kendi özelini herkese pervasızca açan bir kadın müslüman olamaz. Namaz da kılsa, oruç da tutsa, müslüman olduğunu iddia da etse böyledir. Müslüman kadın nasıldır:
﴾ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ ﴿
“Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar.”
Yani o eşinin varlığında da yokluğunda da kendini korur. Eşinin malını korur. Yani bu konuda tutumlu olmak faziletli bir kadının özelliğidir. Zira o mal eşine aittir, erkek onu ailesinin nafakası için harcar:
“Allah’ın korumasına uygun olarak”
Eşler arasındaki sevgi budur. İşte kişinin kızına şu vasiyeti önemlidir: “Kızım, şu on hasleti benden öğren ki onlar sana bir hazine ve mükâfat olacaklar; Rıza ve kanaatle arkadaşlık et, güzel bir dinleme ve itaat ile geçin, eşinin gözünün yerini kolla, burnunun yerini himaye et -yani eşinin gözü senden çevrilip de çirkine bakmasın, burnu senden sadece güzel kokuyu alsın.- Yemek saatlerine dikkat et, uyku saatlerinde sakinliği sağla. Zira Aşırı açlık yakıcıdır, uykunun bozulması ise öfkeye sebep olur. Eşin üzgünse mutlu görünmekten kaçın, mutluysa suratını asma. İlki ihmalkârlık, ikincisi kızdırmak olur. Onun istediklerine karşı asi olma. Onun sırrını ifşa etme. Eğer ona itaat etmezsen kalbine ihanet etmiş olursun. Sırrını ifşa edersen de onun ihanetinden emin olamazsın. Vasiyet böyle devam eder…
Kadınlar;
﴾ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ﴿
( سورة النساء: من الآية 34 )
“Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar.”
İşte bu ayetin anlamı budur:
﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ ﴿
“Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.”
Eğer erkek hanımından daha az takvalı, daha az ilim sahibi, daha az ileri görüşlüyse ve eşinin nafakasını sağlamıyorsa, o zaman kadın erkek üzerinde yöneticidir. Erkek verada, ilimde, takvada ve amelde hanımından daha önde ise, eşinin nafakasını da sağlıyorsa yöneticilik görevini üstlenebilir. Bunları yapmıyorsa o görev kadına geçer. Cevap da veremez.
Eşlerin Birbiri Üzerindeki Hakları Konusundaki Hadisler:
Erkeğin hanımı üzerindeki ilk hakkı hadiste zikredildiği şekildedir:
İlk Hadis:
Ebu Hureyre’den nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( إِذَا دَعَا الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ إِلَى فِرَاشِهِ فَلَمْ تَأْتِهِ فَبَاتَ غَضْبَانَ عَلَيْهَا لَعَنَتْهَا الْمَلائِكَةُ حَتَّى تُصْبِحَ ))
“Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lânet ederler.”
[ Buhari ve Müslim ]
Bu hadis Buhari ve Müslim’den nakledilmiş bir sahih hadistir. Hadis gayet açıktır, yine Buhari ve Müslim’de geçen diğer bir hadis şöyledir:
(( إِذَا بَاتَتِ الْمَرْأَةُ هَاجِرَةً فِرَاشَ زَوْجِهَا لَعَنَتْهَا الْمَلائِكَةُ حَتَّى تُصْبِحَ ))
“Kadın geceyi kocasının yatağını terk ederek geçirirse, melekler sabaha kadar ona lânet ederler.”
Zira nikah eşler arasındaki bu ilişki üzerine kuruludur. Kadın eşinden uzaklaşır, yüz çevirir, onun yatağını terk ederse melekler sabaha kadar gece boyunca ona lanet eder.
Bu hakkı kapsayan bir durum mesele kadının kocasından izinsiz oruç tutması tabi nafile oruç tutmazı helal olmaz. Farz olan oruçlarda ise izin istemez. Farz oruç asla izne gerek duymaz. Çünkü:
(( لا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ اللهِ عَزّوجَلَّ ))
“Allah’a isyan söz konusu olduğunda yaratılana itaat edilmez.”
[ Ahmed b. Hanbel İbn Mesud’dan nakletmiştir ]
Bu yaratılan kim olursa olsun böyledir. Mesela bir baba oğluna “benim için karını boşa” dese, bu ne olur? Adamın faziletli olan, kendisinden razı olduğu hanımını boşaması zulümdür.
(( لا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ اللهِ عَزّوجَلَّ ))
“Allah’a isyan söz konusu olduğunda yaratılana itaat edilmez.”
[ Ahmed b. Hanbel İbn Mesud’dan nakletmiştir ]
Allah’ın emirlerine aykırı olan her yerde hoşnutluk veya gazap, öfke hepsi eşittir.
İkinci Hadis:
Ebu Hureyre’den nakledilen hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( لا يَحِلُّ لِلْمَرْأَةِ أَنْ تَصُومَ وَزَوْجُهَا شَاهِدٌ إِلا بِإِذْنِهِ، وَلا تَأْذَنَ فِي بَيْتِهِ إِلا بِإِذْنِهِ، وَمَا أَنْفَقَتْ مِنْ نَفَقَةٍ عَنْ غَيْرِ أَمْرِهِ فَإِنَّهُ يُؤَدَّى إِلَيْهِ شَطْرُهُ ))
“Kadının, kocası yanında iken izni olmadıkça (nafile) oruç tutması da helal değildir, onun izni olmaksızın kimsenin evine girmesine izin veremez, onun emri olmadan (kocasının malından) herhangi bir harcamada bulunacak olursa mutlaka onun (ecrinin) yarısı ona ödenir.”
[ Buhari ve Müslim ]
Hadiste geçen شاهد kelimesinin anlamı nedir? Yani eşinin evde mukim olmasıdır. Yani eğer erkek bir yolculukta ise kadının eşinin izni olmadan nafile oruç tutma hakkı vardır. Ama evde yani mukim olursa (seferi değil) adam evine öğle vakti dönecektir.
(( وَلا تَأْذَنَ فِي بَيْتِهِ إِلا بِإِذْنِهِ ))
“onun izni olmaksızın kimsenin evine girmesine izin veremez,
Yani kadının eşinin izni olmadan bir erkek ya da kadını eve alması caiz değildir. Kişiler eve ancak erkeğin iznini alarak girebilir. Mesela erkeğin “amcaoğlunun evime girmesine izin vermiyorum” diyerek talimat verdiğini farz edelim, bu tabi erkek evde yokken caiz olmaz. Kadın “Vallahi yolculuktan dönmüştü. Utandım diyemedim.” Dese, bu boş bir sözdür. O evin bir reisi vardır ve bu reislik görevi kocanındır. Erkek eğer karısını Allah’ın emirlerine karşı gelmekten alı koyuyorsa kadının bundan sakınması gerekir. Allah’ın emirlerine karşı gelecek bir şeyden değil de farklı bir şeyi de yasaklıyorsa yine de sakınılması gerekir.
Üçüncü Hadis:
Ümmü Seleme’den rivayetle Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
(( أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتِ الْجَنَّةَ ))
[ سنن الترمذي، وقال حديثٌ حسن ]
“Hangi kadın kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka Cennete girer.”
[ Tirmizi Hasen hadis olarak nakletmiştir ]
Yani mümin olan kocası hanımından razı olmalıdır. Kocasının hakkını tamamıyla yerine getirir. Çocuklarını yetiştirir, eşinin hakkını gözetir, ihtiyaçlarını giderir, o zaman eşi çok huzurlu olur, kafası rahattır, kalbi de mutmaindir, işine rahatlıkla gider, üretir, topluma faydalı olur. Ama evinde hep huzursuz olan, tüm geceyi münakaşa ile öfke ile geçirir. İşine gittiğinde verimli üretemez, Çünkü kafası rahat değildir. Eşine psikolojik rahatlığı sağlayan ona huzur veren kadın erkeğin ecirlerinde ona ortaktır. Derler ki: “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” Ama saliha bir kadın… Bu söz makul bir cümledir. İnsan salih bir amel yapmaya koyulduğunda, topluma hizmet için harekete geçtiğinde kafası rahat demektir. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
﴾ سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ ﴿
[ سورة محمد: الآية 5 ]
“(Dünyada) onlara doğru yolu gösterecek, durumlarını düzeltecektir.”
[ Muhammed Suresi: 5 ]
Ona bu rahatlığı kim sağladı? Bir kitap okuduğumda etkileniyorum. Mesela kitapların çoğunda yazarlar kitaplarını eşlerine ithaf ediyorlar. Vallahi haklılar. Şöyle yazabilir: “Bu havayı bana sağlayan, o kitap telifi için evdeki ortamı bana hazırlayan, bu bilimsel çalışmayı hazırlamam için huzurlu ortamı hazırlayan eşime ithaf ediyorum.” Evde eşler arasında gün boyu tartışmalar yaşandığı zaman ortaya hiçbir eser çıkmaz. Telif yapılamaz. Çünkü bunun için huzur gerekir, kafa rahatlığı, barış, anlaşma, karşılıklı anlayış şarttır. Bu yüzden Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
(( أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتِ الْجَنَّةَ ))
“Hangi kadın kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka Cennete girer.”
[ Tirmizi Hasen hadis olarak nakletmiştir ]
Sorun şu ki, bir kadın eşine hizmet ederek Rabbinin rızasını kazanmak istiyorsa, bir erkek de hanımına hizmet ederek Rabbinin rızasını kazanmak istiyorsa bunlar çok güzel ve ideal olan şeylerdir. Çünkü bir insana sadece onun için iyi davrandığınızda o bunu hak etmeyebilir. Zira güzel muameleyi hak etmeyen erkekler vardır. Yine iyi muameleyi hak etmeyen hanımlar vardır. Erkek karısına yaptığı işten dolayı güzel muamelede bulunur, kadın da eşine sadece işinden dolayı iyi davranırsa aralarında anlaşmazlık çıkar. Fakat kişi karısına iyi davranarak Allah’a yaklaşmak isterse, aynı şekilde kadın da eşine iyi bir hanım olarak Allah’a yaklaşmayı hedeflerse, o evlilikte mutluluk eksik olmaz. Yani Allah’a itaat üzerine kurulu bir evlilikte Allah eşler arasında daima bir başarı ve mutluluk var eder.
Ayrıca dersimizle ilgili olmayabilir ama söylemek istediğim kısacık bir şey var. Hem erkek hem de kadın için gözleri haramdan korumanın evlilikteki karşılıklı anlayış üzerinde çok büyük rolü var. Çünkü Allah Azze ve Celle yolda sadece Allah korkusundan dolayı gördüğü güzelliklere bakmaktan gözlerini muhafaza eden bir mümin gördüğü zaman, ona vereceği en büyük mükâfat eşiyle arasında oluşan güzel bir anlayış ve bağdır. Bu erkek eşini seviyordur, kadın da öyle. Yani gözleri haramdan sakınmak eşler arasındaki mutluluğun artmasında çok büyük bir rol oynar. Bu çok önemli bir şeydir. Çünkü Rabbimiz Azze ve Celle şöyle buyurur:
﴾ قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ ﴿
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır.”
(Nur Suresi: 30)
Ey yabancı bir kadına bakan erkek, onun güzelliğinin senin için daha iyi olduğunu zannediyorsan yanılıyorsun. Seni yaratan seni yaşatan ve sana her şeyi veren Rabbin ne diyor:
﴾ ذّلِكَ أَزْكَ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ﴿
“Bunlar sizin için en iyi iç ve dış temizliği sağlayan öğütlerdir.”
Yani bu senin için daha rahattır. Aynı günde hızla verilen ödül, bazen bir ay sonra verilir. Bazen aynı gün verilir. Zira sen gözlerini harama kapattıkça evde eşin ile arandaki huzur ve saadeti göreceksin. Gerçek şu ki eşler arasındaki mutluluk çok önemlidir. İnsan evinde rahatsa işinde de iyi olur ve üretkenliği artar. Ama evinde sıkıntı içindeyse, evde problemler ve çekişmeler yaşanıyorsa bu durum onun iş hayatını da olumsuz etkiler. Kişinin hanımına karşı iyi davranmasında da büyük hikmetler vardır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
﴾ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ﴿
( سورة النساء: من الآية 19 )
“Onlarla iyi geçinin”
[ Nisa Suresi: 19 ]
Dördüncü Hadis:
Bu ilahi bir emirdir. Allah sana hanımına karşı lütufta bulunmanı emrediyor. Kadınla ile iyi geçinmemizi tavsiye ediyor, yine güçsüzlere, kadınlara, yetimlere iyi davranmayı tavsiye buyuruyor. Hz. Aişe’den rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
(( خَيْرُكُمْ خَيرُكُمْ لأَهْلِهِ، وَأَنَا خَيْرُكُمْ لأَهْلِي ))
“Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olanınızdır. Ben aileme karşı sizin en hayırlınızım.”
[ Tirmizi ]
(( ما أكرمهن إلا كريم، ما أهانهن إلا لئيم، يغلبن كلَّ كريم، يغلبهن لئيم، وأنا أحب أن أكون كريماً مغلوباً، لا أن أكون لئيماً غالباً ))
“Onlara ancak onurlu biri onurlu davranır, ahlaksız biri de onları aşağılar. kadınlara ancak cömert, iyiliksever olanlar ikram ederler, kötüler ise onları aşağılayanlardır. Kadınlar cömert olanları yenerler. Kötülere yenilirler. Ben kötü olup galip gelmektense, cömert, iyi olup yenilmiş mağlup olmayı tercih ederim.”
[ Kaynaklarda mevcuttur ]
Öyleyse mümin bunu yapmalıdır.
(( أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتِ الْجَنَّةَ ))
“Hangi kadın kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka Cennete girer.”
[ Tirmizi Hasen hadis olarak nakletmiştir ]
Vallahi birkaç yıl önce Midan mahallesinde bir taziyeye gittim. Duyduğuma göre kadın seksen yaşında vefat etmiş, eşi doksan beş yaşındaydı, Acı acı ağlıyordu. O yaşta nasıl ağlıyordu. Taziyeler bitince oradakiler adamı teselli etmeye başladılar. Dedi ki “Neden ağlamayayım? Vallahi onunla kırk beş sene yaşadım, bir gece bile ona kızgın uyumadım.”
Başka birisi de “vallahi benim hanımımla bir tek güldüğüm gün yok” der. Adam ve kadın birbirleriyle anlaşırlar, adam der ki: “Bundan sonra bir gün kavga bir gün dinlenme olacak” der. Dinlenme gününde kadın kocasına şöyle der: “Yarın kavga günü kendini hazırla!”
(( أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتِ الْجَنَّةَ ))
“Hangi kadın kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka Cennete girer.”
[ Tirmizi Hasen hadis olarak nakletmiştir ]
Beşinci Hadis:
Abdurrahman b. Avf’tan Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu naklediliyor:
(( إِذَا صَلَّتِ الْمَرْأَةُ خَمْسَهَا، وَصَامَتْ شَهْرَهَا، وَحَفِظَتْ فَرْجَهَا، وَأَطَاعَتْ زَوْجَهَا قِيلَ لَهَا: ادْخُلِي الْجَنَّةَ مِنْ أَيِّ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ شِئْتِ ))
“Kadın, beş vakit namazını kıldığı, Ramazân-ı şerîf ayında orucunu tuttuğu, namusunu muhafaza ettiği ve kocasına (meşru isteklerinde) itaat ettiği zaman kendisine, ‘Cennet kapılarının hangisinden istersen cennete gir.’ denilir.”
[ Ahmed b. Hanbel ]
Yeni eşe itaat dinin dörtte biridir.
Altıncı Hadis:
Muaz b. Cebel Rasululah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
(( لا تُؤْذِي امْرَأَةٌ زَوْجَهَا فِي الدُّنْيَا إِلا قَالَتْ زَوْجَتُهُ مِنَ الْحُورِ الْعِينِ: لا تُؤْذِيهِ، قَاتَلَكِ اللَّهُ، فَإِنَّمَا هُوَ عِنْدَكَ دَخِيلٌ، يُوشِكُ أَنْ يُفَارِقَكِ إِلَيْنَا ))
“Bir kadın dünyada kocasına eziyet ederse Cennet’te ona eş olacak huriler şöyle derler: Kahrolasıca kadın o erkeğe eziyet etme o senin yanında misafirdir, senin yanından ayrılıp bize gelecektir.”
[ Tirmizi, Sünen ]
Kadının Kocasını Kızdırması, Gücendirmesi Caiz Değildir:
(( لا تُؤْذِي امْرَأَةٌ زَوْجَهَا فِي الدُّنْيَا ))
“Bir kadın dünyada kocasına eziyet ederse”
Subhanallah! Ben şuna çok şaşırıyorum, bir erkek nasıl karısını kızdırmayı, gücendirmeyi ister? Onu kızdırmak için açık bir şekilde çaba harcar. Peki bir kadın nasıl kocasını gücendirmeye çalışır? Bu hastalıklı bir durumdur. Çünkü bu durum şu ayete muhalif bir durumdur:
﴾ وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً ﴿
( سورة الروم: من الآية 21)
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır.”
(Rum Suresi: 21)
Rabbimizin düzenine bir bak! Onunla teskin olasın diye! Aranızda sevgi ve şefkat duyguları oluşsun diye! Bu Rabbimizin düzenidir. Ama ne oluyor? Bir kadın eşini kızdırmak istiyor. Cuma günü en zor zamanda çamaşır yıkıyor mesela, onu kızdırmak için direktiflerde bulunuyor. Bu ahmaklığın son noktasıdır. Allah’tan uzaklaşmaktır. Bir kadının kocasını kızdırması, bir erkeğin de karısını kızdırması doğru değildir. Çünkü aralarında kavga çıkar, yanlış anlama oluşabilir bu çok normaldir. Ama insan kasıtlı bir anlaşmazlık çıkarmamalı, planlı bir kavga çıkarmamalıdır.
Eşler için iki büyük nasihat:
İlk Nasihat:
Tüm kardeşlerime vereceğim ilk nasihatim şudur; Tabi ki asla sorunsuz eş, sorunsuz evlilik yoktur. Olmaması gerçekçi bir şey değildir. Kadın ve erkeğin ruhları birbirinden farklıdır, Kadının talebi olur mesela, o talep erkeğe uymaz. Dolayısıyla tartışma çıkar. Yani bu kaçınılmaz bir şeydir.
Hz. Enes’ten şöyle nakledilir:
(( كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عِنْدَ بَعْضِ نِسَائِهِ، فَأَرْسَلَتْ إِحْدَى أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ بِصَحْفَةٍ فِيهَا طَعَامٌ، فَضَرَبَتْ الَّتِي النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي بَيْتِهَا يَدَ الْخَادِمِ، فَسَقَطَتْ الصَّحْفَةُ، فَانْفَلَقَتْ، فَجَمَعَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِلَقَ الصَّحْفَةِ، ثُمَّ جَعَلَ يَجْمَعُ فِيهَا الطَّعَامَ الَّذِي كَانَ فِي الصَّحْفَةِ، وَيَقُولُ: غَارَتْ أُمُّكُمْ، ثُمَّ حَبَسَ الْخَادِمَ حَتَّى أُتِيَ بِصَحْفَةٍ مِنْ عِنْدِ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا، فَدَفَعَ الصَّحْفَةَ الصَّحِيحَةَ إِلَى الَّتِي كُسِرَتْ صَحْفَتُهَا، وَأَمْسَكَ الْمَكْسُورَةَ فِي بَيْتِ الَّتِي كَسَرَتْ))
"Nebi (s.a.v.) hanımlarından birisinin yanında idi. Müminlerin annelerinden birisi, içinde yemek bulunan bir tabak gönderdi. Nebinin evinde bulunduğu o kadın (Aişe) hizmetçinin eline vurdu. Kap düştü ve ikiye ayrıldı. Nebi (s.a.v.) kabın parçalarını bir araya getirdi, daha sonra kapta bulunan yemeği tekrar ona toplamaya koyuldu. Bu arada da: ‘Anneniz gayrete geldi (kıskandı)’ diyordu. Daha sonra hizmetçiyi, evinde bulunduğu hanımı nezdinden bir kap getirilinceye kadar alıkoydu. Sağlam kabı, kabı kırılan hanımına gönderdi, kırık olan kabı da evinde kırıldığı hanımı için alıkoydu."
Hanım tabağı kırıyor, Efendimize yemek geldiğinde tabak onun vuruşu ile kırılıyor. Rasulullah (s.a.v) onu uyarıyor.
Hz. Ömer’e eşinden şikayet etmek için bir adam geliyor, Hz. Ömer’in evinden gelen sesler üzerine geri dönüyor. Hz. Ömer kapı sesini duyduğu için çıkıyor ama geri dönmüş giden bir adam görüyor. Ona sesleniyor, diyor ki: “Gel, neden gelmiştin?” Adam diyor ki: “Senin de şikayet edebileceğin sebepten ötürü sana şikayete gelmiştim.”
Bu normal bir şeydir. Fakat insan eşini kızdırmamalıdır. Bu caiz değildir. Aynı şekilde iki taraf da bunu yapmamalıdır. Zira bu durum ayete aykırı davranmaktır. Kuran’ı Kerim’e ters bir durumdur.
İkinci Nasihat:
﴾ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ ﴿
“onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.”
Bir problem yaşıyorsun, ilk yaptığın şey hanımını ailesinin evine göndermek oluyor. Ama hanımın o evde dolduruşa gelir. Zira orada teyzesi, halası, kuzenleri, kardeşleri, ablaları vardır. Ona derler ki: “Ne istiyorsun ki, sen daha iyilerine layıksın.” Aslında olay küçük ve basitti bir iki günde çözülebilirdi ama şimdi boşanmaya kadar geldi. Bir ya da iki Cuma haberleşmeyince adam öfke ile dolar, kadın da haber almadığı için öfkelenir. Bu komik ve kısır bir döngüdür. İkisi de birbirinden aramasını bekler. İkisi de şeytanın etkisi altına girer. Alacağını alır ve diğerinden uzaklaşır. Şimdi, bu durumda kadının evde kalması en güzeli değil miydi, öyle ikinci günde barışacaklardı. Tam olarak şunu söylüyorum. Kadın eşinin evinde kalmaya devam ederse eşler arasındaki en büyük sorun bile birkaç gün sonra doğal olarak biter. Ama en küçük sorun hanımın evden ayrılması ile asla sona ermez. Akıllı bir baba kızı öfkeli iken onu yanına almaz. Sorunu aynı gece çözer ve kızını evine götürür ve barışırlar. Kızını evinde doldurmaz. Derse ki: “Evin senin evin, orada ye, istersen sofrayı tekmele.” Bunların hepsi saçma sözlerdir.
Duydum ki, selef-i salihinden bir zatın kızı varmış, kızı eşine kızıyor, babası annesi ile anlaşıyor, diyorlar ki, “tamam evden ayrıl ama yarın çalışmaya başlayacaksın.” İkinci gün problem çıkarıyorlar. Ta ki eşinin evinin ailesinin evinden daha iyi olduğunu anlayana kadar. İşte çok akıllı anne babalar var. Eğer kızının asi olduğunu fark ederlerse, aralarında kavga olduğunu görürlerse, onlara sert muamelede bulunurlar, kötü durumları gösterir, hayatın zorluklarını çektirir, yorucu işler yaptırır, uydurma tartışmalar çıkarır, kavga ediyormuş gibi gösterirler ki kızları onların evine geri dönmekten çekinsin, bunu istemesin, işte hikmetli davranmak budur.
Bir de kızlarını yanlarına alan babalar var. Derler ki: “Ondan ne istiyorsun, bırak onu, kızdır.” Bu iş boşanmaya kadar gider. Sonra daha çok sorunlar çıkar. Bunların hepsi, Müslüman toplumun çektiği acılar, hepsinde büyük bir cehalet var.
Bazen de kızı evlendikten sonra bile hala onun kontrolünü elinde tutmaya çalışan anneler görürsün. Kızlarının hayatını cehenneme çevirirler. Bu anne midir? Üsame b. Zeyd’den nakledilen hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
(( قُمْتُ عَلَى بَابِ الْجَنَّةِ فَإِذَا عَامَّةُ مَنْ يَدْخُلُهَا الْفُقَرَاءُ، إِلَّا أَنَّ أَصْحَابَ الْجَدِّ مَحْبُوسُونَ، إِلَّا أَهْلَ النَّارِ فَقَدْ أُمِرَ بِهِمْ إِلَى النَّارِ، وَوَقَفْتُ عَلَى بَابِ النَّارِ فَإِذَا عَامَّةُ مَنْ دَخَلَهَا النِّسَاءُ ))
“Cennetin kapısında durdum, oraya girenlerin çoğunluğu dünyada bir şeyleri bulunmayan yoksullardı. Varlıklı kimseler ise, hesaba çekilmek üzere alıkonulmuşlardı. Şu kadar var ki, onlardan cehennemlik olanların cehenneme sevk edilmeleri emrolunmuştu. Cehennemin kapısında durdum, çoğu kadınlardan oluşmaktaydı.”
[ Ahmed b. Hanbel ]
Kişi önlem almalıdır. Hak olan tamamen hakkın yanında durmaktır. Öyleyse:
(( لا تُؤْذِي امْرَأَةٌ زَوْجَهَا فِي الدُّنْيَا إِلا قَالَتْ زَوْجَتُهُ مِنَ الْحُورِ الْعِينِ: لا تُؤْذِيهِ، قَاتَلَكِ اللَّهُ، فَإِنَّمَا هُوَ عِنْدَكَ دَخِيلٌ، يُوشِكُ أَنْ يُفَارِقَكِ إِلَيْنَا ))
“Bir kadın dünyada kocasına eziyet ederse Cennet’te ona eş olacak huriler şöyle derler: Kahrolasıca kadın o erkeğe eziyet etme o senin yanında misafirdir, senin yanından ayrılıp bize gelecektir.”
[ Tirmizi, Sünen ]
Ashaptan biri, eşi kendisinden gücünün yetmediği şeyler istediğinde şöyle dememiş miydi: “Ey Allah’ın kulu, cennette güzel huriler vardır. Onlardan biri dünyaya gelse, yüzünün nuru güneş ve ayın ışığından daha parlaktır. Onlar için seni feda etmem, onları senin için feda etmemden daha kolaydır. “
Kadının sadece konunun boyutunu bilmesi gerekir.
Üsame b. Zeyd (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:
(( مَا تَرَكْتُ بَعْدِي فِتْنَةً هِيَ أَضَرُّ عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ ))
“Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı hiçbir fitne bırakmadım."
[ Müslim, Sahih ]
Yani kadın şeytanın en büyük yansıması olabilir, şeytan daima gözetleyicidir.
Tuzağı nedir – Onun bir çok ağı, bir sürü tuzağı vardır.- Erkeklerin Onun tuzaklarına yakalanma olasılığı kadınlardan daha çoktur.
Erkek için en büyük tuzağı kadındır. Öyleyse insan Allah’tan korksun, zandan da uzak dursun.