Karanlık Mod
13-11-2024
Logo
İslam Akaidi – Esmaü’l-Hüsna 2008 – Ders (017-100): Allah’ın “Cevad” ismi 1
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salât ve Selam dürüst ve sözünün eri olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’edir. Allahım bizi cehalet ve şüphelerin karanlığından ilim ve marifet nuruna çıkar, arzularımızın çukurundan alıp cennetini nasip et.

Esmaü’l-Hüsna (Allah’ın Güzel İsimleri): el-Cevad:

Değerli kardeşlerim, Yine Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinden birine değineceğiz. Bugünün esması Allah’ın “el-Cevad” ismidir.

1. “el-Cevad” İsminin Sünnet’te Geçmesi:

Allah Teala'nın bu ismi Rasulullah (s.a.v.)’in sünneti ile sabittir. Rasulullah (s.a.v.) Rabbini, kuşatıcılığını ve noksansız vasıflara sahip olduğunu anlatmak maksadıyla “el-Cevad” diye isimlendirmiştir. Bu isim İbn Abbas’tan nakledilen bir hadiste geçmektedir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

(( إن الله جل جلاله جواد يحب الجود، ويحب معالي الأخلاق و يكره سفاسفها ))

[ أخرجه البيهقي عن ابن عباس ]

“Allah Cevad’dır, cömertliği sever. Güzel ahlakı sevmesine mukabil çirkin huyları da kerih görür (sevmez.)”

(Beyhaki İbn Abbas’tan nakletmiştir)

2. Evrenin el-Cevad İsminin Gereği Olarak İnsanın Emrine Verilmesi:

İlk olarak, tüm bu kâinat Allah Azze ve Celle’nin nimetidir. Sen ey insan, var olmak da sana verilmiş olan bir nimettir. Sana yardımda bulunulması, hidayet ve irşadın hep Allah Teâlâ’dan sana bir hediyedir. Bu evren senin emrine verilmiştir. Çünkü Allah Azze ve Celle varlıklar âleminde emaneti tüm varlıklara sunmuştur. Zira şöyle buyurmuştur:

﴾ إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ ﴿

(سورة الأحزاب الآية:72)

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi.”

(Ahzap Suresi: 72)

Çünkü insan emaneti kabul etti ve dedi ki: “Ya Rabbi, ben kabul ettim.” Böylece yerlerin ve göklerin tamamının emrine verilmesine hak kazandı.

﴾ وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ ﴿

( سورة الجاثية الآية: 13 )

“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir.”

(Casiye Suresi: 13)

Şüphesiz ki emrine verilen kişi emrine verilen şeyden daha üstündür. Ey değerli insan, sen emaneti yüklenmeyi kabul ettin ve Allah Teâlâ da seni değerli ve üstün kıldı.

İmam Ali buyuruyor ki: “Allah meleklere akıl verdi şehvet vermedi. Hayvanlara ise şehvet verdi aklı vermedi. İnsana ise hem akıl hem de şehvet verdi. Eğer insanın aklı şehvetini yenerse melekten üstün olur, eğer şehveti aklını yenerse hayvandan aşağı olur.”

Öyleyse; Yeryüzünde var olmamız bile Allah’ın bize lütfudur. Bu nimet de her şeyimizle Allah Teâlâ’ya kulluk etmekle mükellef olmamızı gerektirmektedir. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿

( سورة الذاريات )

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat Suresi: 56)

İşte varoluş sebebimiz budur.

Doktora yapmak için bir ülkeye gittiğinizde, o ülkede büyük parklar, bakanlıklar, eğlence mekânları, sinemalar, müzeler, çarşılar da olsa, sizin oraya gitmenizde amaçladığınız bir hedefiniz vardır. Orada var oluş sebebiniz doktora yapmak ve doktor unvanını kazanmaktır. İşte insanın da dünyada var oluş nedeni Allah’a kulluk ve ibadet etmektir. Bunun delili de şu ayettir:

﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿

( سورة الذاريات )

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat Suresi: 56)

Allah’a Yaklaştıran Her Şey Meşrudur:

Kardeşlerim, dünyada var oluş sebebimiz Allah’a ibadet etmek ise, kâinatta sizi Allah’a yaklaştıran her şey meşrudur. Tabi O’ndan uzaklaştıran her şey de gayri meşrudur.  Bu en büyük hakikattir.

Bir ülkeye okumak için giden bir öğrenciyi orada hedefine yaklaştıran her şey meşru, hedefinden uzaklaştıran her şey de gayrı meşrudur.

Bu yüzden kardeşlerim, bizim şu ayetteki derin manada bir anlayışa çok ihtiyacımız vardır:

﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿

( سورة الذاريات )

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat Suresi: 56)

İnsan en değerli varlıktır. Allah’ı tanıdığında, emirleri üzere doğru yolda ilerlediğinde, Allah’a en yakın olan melekleri bile geçer. Ama Allah’tan bihaber olup yoldan saptığında, aşağıların da en aşağısına düşer.

İnsanlar İkiye Ayrılır ve Üçüncü Bir Seçenek Yoktur:

İnsanlar kardeşlerim, milletleri, inançları, mensubiyetleri, gelenekleri, soyları, mezhepleri, grupları, eğilimleri ve bağlantıları ne kadar farklı olursa olsun, Allah katında iki çeşit insan vardır ve bir üçüncü seçenek yoktur. İnsan ya Allah’ı tanıyıp doğru yolda sağlam bir şekilde ilerler, güzel ahlak sahibi olur, teslim olur, dünya ve ahirette de mutlu olur; Ya da Allah’tan habersiz olup yolundan sapar, böylece dünyada da ahirette de helak olur. Üçüncü bir yol yoktur. Bu, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah Teâlâ’nın bir ayrımıdır:

 وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى * وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّى * وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى * إِنَّ ﴿
﴾ سَعْيَكُمْ لَشَتَّى * فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى * وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى

( سورة الليل )

“(Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun, Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. Artık kim (Allah için) verir ve (Allah'tan) sakınırsa Ve en güzel olanı doğrularsa”

(Leyl Suresi: 1-6)

Bu ilk gruptur:

﴾ أَعْطَى وَاتَّقَى * وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى ﴿

Artık kim (Allah için) verir ve (Allah'tan) sakınırsa Ve en güzel olanı doğrularsa”

Cennete ait bir varlık olduğunu doğrularsa, Allah’a isyan etmekten de kaçınır. Kim de Allah’a isyandan sakınırsa, hayatını Allah için vermek üzerine kurar. Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olanı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayatını Allah için vermek üzerine inşa etmek. Bunlar müminin özellikleridir. Onun en büyük derdi ahirettir. Onu ilminin karşılığı, ümitlerinin sonucu ve yolculuğunun son durağı kabul eder. Tüm özen ve ihtimamını ahirete yöneltir. O zaman da Allah Teâlâ’ya isyan etmekten, günah işlemekten sakınır, cennetin bedelini ödemek ister. Cennetin bedeli ise salih ameldir.

İnsan İstikamete Teslim Olur ve Salih Amel İle Mutlu Olur:

Bilindiği gibi İnsan istikamete teslim olur ama salih amelle mutlu olur.

﴾ إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا ﴿

( سورة فصلت الآية: 30 )

“Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin”

(Fussilet Suresi: 30)

﴾ وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿

( سورة فصلت )

“Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?”

(Fussilet Suresi: 33)

İstikamete teslim olur, salih amelle de mutlu olur.

Öyleyse kardeşlerim, “Cevad” olan Allah Azze ve Celle varlığı bahşetmiştir. Böylece siz varsınız, yani varlığınız Allah’ın bir lütfudur.  Fakat varlığının sebebini idrak edemeyen insan başıboş yaratıldığını düşünür. Peki, Allah niçin sizi yaratmıştır? Tabi ki mutlu etmek için yaratmıştır.

﴾ إلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ ﴿

( سورة هود الآية: 119 )

“Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı.”

(Hud Suresi: 119)

Allah insanları mutlu etmek, merhamet etmek, korumak için yarattı. Onlara hem dünyada hem de ahirette cenneti vermek amacıyla yarattı.

3-Cömertlik Sıfatıyla Ahlaklanmak Gerekmektedir:

“Cevad” yani çok cömert olan Allah Teâlâ, cömertliği sever. Bu noktaya odaklanmak istiyorum. Allah’a mükemmelliğinden doğan tüm kemal sıfatlarla ahlaklanarak kulluk edebilirsin. O Cevad’dır, çok cömerttir, cömertliği sever. Kulun malından vermesini ister. Öyleyse mümin tüm hayatını, vermek üzerine kurmalıdır. Kardeşlerim, dikkat edin: Yeryüzünde bitmek bilmeyen dağılımlar vardır, kuzey ülkeleri, güney ülkeleri, Ari ırk, renkli ırk, zenginler, fakirler, güçlüler, güçsüzler, sağlıklılar, hastalar, insan çeşitleri de sonsuzdur. Ama önemli olan Allah katında insan farklılıklarıdır. Allah katında insanlar, mümin-kâfir, doğru yolda- sapkın, veren – alan, adaletli-inkârcı, dürüst-yalancı şeklinde ayrılırlar. “Cevad” olan Allah cömertliği sever. O’na yaklaşmak istiyorsan, ilahi kemalat ile ahlaklanmalısın.

Bu yüzden peygamberler dünyaya geldiler, hep verdiler, almadılar. Güçlüler ise hep aldılar, hiç vermediler.

Dikkat edin, Mümin hayatta Allah’a davet etmeyi, malından, vaktinden, tecrübelerinden ve çalışmalarından infak etmeyi sever. Hayatını vermek üzerine kurar. Modern tabirle bu, arz stratejisidir. Allah için verir ve bu şekilde mutluluğun zirvesine ulaşır. Güçlü insanlar ise alırlar, hiç vermezler. Peygamberler ise verirler, almazlar. Güçlüler, insanların onlar için yaşamalarını isterler ama peygamberler insanlar için yaşarlar. Peygamberler kalpleri kazanırken güçlüler sadece hâkimiyet, boyunduruk elde ederler. İstisnasız herkes, güçlü birine ya da bir peygambere itaat eder, tabi olur. Kendinize şu soruyu bir sorun; Sen kime itaat ederdin? Güçlülere mi itaat ederdin? Yetki sahibiysen, bir makamı işgal ediyorsan, güçlü ve zenginsen, büyük bir ilim sahibiysen ama bu ilim sana büyük bir gelir olarak geri dönüyorsa, o zaman sen güçlülere tabisin.

Yoksa mümin misin? Vaktinden, iş gücünden, çalışmalarından, bilgilerinden infak mı ediyorsun? Eğer bu infakın seni mutlu ediyorsa o zaman sen ahiret ehlisindir. Eğer birilerinden bir şey almak seni mutlu ediyorsa, o zaman dünya ehlisin demektir. Çok kolay bir şekilde dünya mı, ahiret ehli mi olduğunu ölçebilirsin. Almak mı yoksa vermek mi seni mutlu ediyor?  Zira Allah Teâlâ Cevad’dır, cömertliği sever.

Allah Teâlâ Yüce Ahlak’ı Sever, Safsatalardan, Boş İşlerden Hoşlanmaz:

Şimdi dikkat edin, Allah Teâlâ yüce Ahlakı Sever, safsatalardan, boş işlerden hoşlanmaz.

Mugire b. Şube şöyle diyor: “Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim:

(( إِنَّ اللَّهَ كَرِهَ لَكُمْ ثَلَاثًا، قِيلَ وَقَالَ، وَإِضَاعَةَ الْمَالِ، وَكَثْرَةَ السُّؤَالِ ))

[ متفق عليه ]

“Allah Teâlâ şu üç şeyi sevmez: Dedikodu, malı zayi etmek ve çok soru sormak.”

(Buhari ve Müslim)

Çok büyük dertleri olan insan vardır ve bir de sıradan insan vardır.

﴾ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا ﴿

( سورة الكهف )

“Kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız.”

(Kehf Suresi: 105)

Onlar için bir mizan yoktur. Onlar:

﴾ صَغَارٌ عِندَ اللّهِ ﴿

( سورة الأنعام الآية: 124 )

“Allah katında küçüktürler (aşağılıktırlar)”

(Enam Suresi: 124)

Allah, dünyanın herhangi bir yerini önemsemez, başıboş, aşağılık olan insanları helak eder. Çünkü o kişi zevkusefaya dalmıştır, safsatalarla, bayağı işlerle, kendisini ne geriye, ne de ileriye götürmeyecek olan şeylerle uğraşmıştır. Burada belirleyici olan nedir?

Yöneldiğiniz şey, gittiğiniz yol, sizinle birlikte kabre girecek mi? Yoksa kabrin kenarında, dışında mı kalacak? İşte belirleyici olan budur.

Bir insan vardır, evine aşırı derecede önem verir, hiçbir hata yapmaz. Fakat bu özen tüm vaktini alır. Peki, bu onunla birlikte kabre girecek mi? Hayır, fakat salih amel mutlaka kabre kişiyle beraber girecektir.

İslami Bir Bakış Açısı Kazanmak Gerekmektedir:

Değerli kardeşlerim, mesele çok önemli bir meseledir. Gelecekte bana ne fayda verecek? Salih amel, Allah’a itaat etmek, Kuran okumak, tebliğ yapmak, çocukları güzel eğitmek ve sadaka vermek. Peki, benimle birlikte kabre girebilecek olan nedir? İşte bu amellerdir. Bu yüzden Azrail geldiğinde insan der ki:

﴾ رَبِّ ارْجِعُونِ * لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا ﴿

( سورة المؤمنون الآية: 99-100 )

“Rabbim beni geri gönder, salih amel işleyeyim.”

(Müminun Suresi: 99-100)

Marifet pişman olmamaktır. Ne zaman pişman olmazsın? Ahiret için çalıştığında… Peki, ne zaman pişman olursun? Dünya için çalıştığında… Çünkü dünya aldatır, zarar verir ve geçicidir.

﴾ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ ﴿

( سورة فاطر )

“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın”

(Fatır Suresi: 5)

Dünya nasıl aldatır? Onu olduğundan daha büyük zannedersin ama o büyük dünya hayatının başlangıcında öyledir. Sonra onun göründüğünden çok daha küçük olduğunu fark edersin. Ama dünyadan ayrıldıktan sonra Allah’tan başka hiçbir şey göremeyeceksin.

Marifet, daha hayatın başındayken bakışını düzeltmektir ki amellerin salih olsun ve sana fayda verebilsin.

(( يحب الله معالي الأخلاق و يكره سفاسفها ))

“Allah Teâlâ güzel Ahlakı sever, bayağılıktan, aşağılıktan hoşlanmaz.”

Dikkat edin, Enes b. Malik Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

مَنْ كَانَتْ الْآخِرَةُ هَمَّهُ جَعَلَ اللَّهُ غِنَاهُ فِي قَلْبِهِ، وَجَمَعَ لَهُ شَمْلَهُ، وَأَتَتْهُ الدُّنْيَا وَهِيَ رَاغِمَةٌ، وَمَنْ كَانَتْ ))
(( الدُّنْيَا هَمَّهُ جَعَلَ اللَّهُ فَقْرَهُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ، وَفَرَّقَ عَلَيْهِ شَمْلَهُ، وَلَمْ يَأْتِهِ مِنْ الدُّنْيَا إِلَّا مَا قُدِّرَ لَهُ 

[ الترمذي ]

“Kimin arzusu ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginliğinden koyar ve işlerini derli toplu kılar; artık dünya ona hakir ( Küçülmüş ) olarak gelmeye başlar. Kimin hedefi de dünya olursa, Allah, iki gözünün arasına ( dünyanın ) fakirliğini koyar; işlerini de darmadağınık eder. Netice olarak; dünyadan da eline, kendine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez .”

(Tirmizi)

Öyleyse:

(( إن الله جل جلاله جواد يحب الجود، ويحب معالي الأخلاق، و يكره سفاسفها ))

“Allah Azze ve Celle Cevad’dır, çok cömerttir ve cömertliği sever. Güzel ahlakı sever, kötü ahlaktan da nefret eder.”

Sahih bir kutsi hadiste şöyle buyruluyor:

أن الجن والإنس في نبأ عظيم، أخلق ويعبد غيري، وأرزق ويشكر سواي خيري إلي العباد ))
نازل، وشرهم إليّ صاعد، أتحبب إليهم بنعمي، وأنا الغني عنهم ويتبغضون إليّ بالمعاصي وهم أفقر شيء
(( إلي، من أقبل عليّ منهم تلقيته من بعيد، ومن أعرض منهم عني ناديته من قريب

[ الجامع الصغير عن أبي الدرداء بسند ضعيف ]

“Cin ve insanlar büyük bir haber (ziyan) içindedir. Ben yaratıyorum. Benden başkasına tapılıyor, rızık veren benim! Benden başkasına şükrediliyor. Benim verdiklerim onlara düşük geliyor ama onların yaptığı kötülükler çok büyüktür. Nimetlerim onlara sevimli gelmez mi? Ben onlara karşı cömertim onlar ise günahlar işliyorlar. Bu kullar benim için en fakir, en aşağılık kullardır. Kim bana yönelirse onunla uzaktan görüşürüm. Kim de benden yüz çevirirse onu yakına çağırırım.”

(Camiu’s-Sagir’de Ebu’d-Derda’dan zayıf olarak nakledilmiştir.)

Yine bir kutsi hadiste Ebu Zer’in Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediliyor:

 يَا عِبَادِي، إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا، فَلَا تَظَالَمُوا، يَا عِبَادِي، كُلُّكُمْ ضَالٌّ إِلَّا ))
مَنْ هَدَيْتُهُ، فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ، يَا عِبَادِي، كُلُّكُمْ جَائِعٌ إِلَّا مَنْ أَطْعَمْتُهُ، فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ، يَا عِبَادِي، كُلُّكُمْ
عَارٍ إِلَّا مَنْ كَسَوْتُهُ، فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ، يَا عِبَادِي، إِنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَأَنَا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ
جَمِيعًا، فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ، يَا عِبَادِي، إِنَّكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضَرِّي فَتَضُرُّونِي، وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي، يَا
عِبَادِي، لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ، وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا زَادَ ذَلِكَ فِي مُلْكِي
شَيْئًا، يَا عِبَادِي، لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي
شَيْئًا، يَا عِبَادِي، لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ، وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ، فَسَأَلُونِي، فَأَعْطَيْتُ كُلَّ إِنْسَانٍ
مَسْأَلَتَهُ مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إِلَّا كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إِذَا أُدْخِلَ الْبَحْرَ، يَا عِبَادِي، إِنَّمَا هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا
(( لَكُمْ، ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إِيَّاهَا، فَمَنْ وَجَدَ خَيْرًا فَلْيَحْمَدْ اللَّهَ، وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ فَلَا يَلُومَنَّ إِلَّا نَفْسَهُ 

[ أخرجه مسلم ]

“Ey kullarım! Şüphesiz ben zulmü kendime haram kıldım. Ve onu sizin aranızda da haram kıldım; o halde birbirinize zulmetmeyin. Ey kullarım! Benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz dalalettesiniz(ne yapacağını bilmez durumdasınız); o halde benden hidayet isteyin ki sizi hidayete erdireyim. Ey kullarım! Benim yedirdiklerimin dışında hepiniz açsınız; o halde benden size yedirmemi isteyin ki size yedireyim. Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız; o halde benden size giydirmemi isteyin ki size giydireyim. Ey kullarım! Şüphesiz siz gece-gündüz hata/günah işliyorsunuz, ben ise hepinizi(dilediğim kimseleri) bağışlarım; o halde sizi bağışlamamı talep edin ki sizi bağışlayayım. Ey kullarım! Şu bir gerçektir ki, siz asla bana ne zarar verebilirsiniz, ne de yarar verebilirsiniz. Ey kullarım! Eğer öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, sizden en takva sahibi (Allah’ın emir ve yasaklarıma karşı en saygılı) bir adamın kalbi üzere olsalar, (bu tutumları) benim mülküme hiç bir şey katmaz/arttırmaz. Ey kullarım!  Eğer öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz sizden en fasık bir adamın kalbi üzere olsalar, (bu tutumları)benim mülkümden hiç bir şey eksiltmez. Ey kullarım! Eğer öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz aynı yerde durup(hepsi aynı anda) benden isteseler, herkese istediğini veririm ve bu benim katımdakini noksanlaştırmaz;  ancak iğnenin denize daldırıldığı zaman denizden noksanlaştırdığı kadardır. Ey kullarım! Bunlar ancak sizin amellerinizdir, ben onları yazıyorum, sonra size tam karşılığını vereceğim, kim bir hayır bulursa Allah’a hamdetsin, kim bundan başka birşey bulursa, nefsinden başkasını kınamasın.”

(Müslim)

İşte yol budur. İşler istediğin gibi gidiyorsa hamd etmeli, eğer gitmiyorsa da kendinden başkasını kınamamalısın.

﴾ وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ ﴿

( سورة الشورى )

“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.”

(Şura Suresi: 30)

Kişi, başına gelen musibetin hikmetini anlarsa, hayatını disipline eder. Ama ondan Allah’ı sorumlu tutarsa, Allah’a giden yolların beşte dördünü kapatmış olur.

Allah Teâlâ Güzeldir, Güzeli Sever:

Kardeşlerim, Tirmizi Sünen’de Sad b. Ebi Vakkas’tan şöyle bir hadis naklediyor:

(( إِنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ يُحِبُّ الطَّيِّبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الْجُودَ ))

[ الترمذي ]

“Allah güzeldir, güzeli sever, temizdir temizi sever, kerimdir kerimi sever, cömerttir, cömerti sever.”

(Tirmizi)

Bir sadaka verdiğinde sende olan en güzel şeyi vermelisin, bir hediye vereceğinde yine en güzelini seçmelisi. Zira;

((اللَّهَ طَيِّبٌ يُحِبُّ الطَّيِّبَ ))

“Allah güzeldir, güzel olanı sever”

Sevmedikleri şeyleri sadaka olarak verenler, beğenmedikleri yiyecekleri infak edenler, bu yaptıklarıyla asla Allah’a yaklaşamazlar.

((اللَّهَ طَيِّبٌ يُحِبُّ الطَّيِّبَ )) 

“Allah güzeldir, güzel olanı sever”

İslam’da Ahlakî Temizlik:

(( نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ ))

“Allah temizdir, temiz olanı sever.”

Temizlik imandandır. Bir beden temizliği vardır, bir manevi temizlik vardır. Bir de dürüst ve güvenilir insan vardır.

Hz. Cafer (r.a)’dan şu mükemmel sözler nakledilir; Necaşi O’na İslamı ve peygamberimizi sorduğunda şöyle buyurmuştur:

أَيُّهَا الْمَلِكُ، كُنَّا قَوْمًا أَهْلَ جَاهِلِيَّةٍ، نَعْبُدُ الْأَصْنَامَ، وَنَأْكُلُ الْمَيْتَةَ، وَنَأْتِي الْفَوَاحِشَ، وَنَقْطَعُ ))
الْأَرْحَامَ، وَنُسِيءُ الْجِوَارَ، يَأْكُلُ الْقَوِيُّ مِنَّا الضَّعِيفَ، فَكُنَّا عَلَى ذَلِكَ حَتَّى بَعَثَ اللَّهُ إِلَيْنَا رَسُولًا
مِنَّا، نَعْرِفُ نَسَبَهُ، وَصِدْقَهُ، وَأَمَانَتَهُ، وَعَفَافَهُ، فَدَعَانَا إِلَى اللَّهِ لِنُوَحِّدَهُ وَنَعْبُدَهُ، وَنَخْلَعَ مَا كُنَّا نَعْبُدُ
نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ الْحِجَارَةِ وَالْأَوْثَانِ، وَأَمَرَنَا بِصِدْقِ الْحَدِيثِ، وَأَدَاءِ الْأَمَانَةِ، وَصِلَةِ
الرَّحِمِ، وَحُسْنِ الْجِوَارِ، وَالْكَفِّ عَنْ الْمَحَارِمِ وَالدِّمَاءِ، وَنَهَانَا عَنْ الْفَوَاحِشِ، وَقَوْلِ الزُّورِ، وَأَكْلِ
(( ... مَالَ الْيَتِيمِ، وَقَذْفِ الْمُحْصَنَةِ، وَأَمَرَنَا أَنْ نَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ لَا نُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا، وَأَمَرَنَا بِالصَّلَاةِ، وَالزَّكَاةِ، وَالصِّيَامِ

[ أحمد عن أم سلمة ]

“Ey Hükümdar! Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik. Akrabalarla ilişkiyi keser, komşulara kötü davranırdık. Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi. Allah bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenirliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik. Allah’ın elçisi, bizi Allah’ı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Bize doğru söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabaları ziyaret etmeyi, komşulara iyi davranmayı; haramlardan sakınmayı ve insanları öldürmemeyi emretti. Bize kötü ve günah fiiller işlemeyi, kötü söz söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi, iffetli kadına iftira atmayı yasakladı. Allah’a ibadet etmeyi ve O’na herhangi bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve oruç tutmayı emretti.”

(Ahmed b. Hanbel Ümmü Seleme’den nakletmiştir)

Bu önceki cahiliye toplumuydu. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى ﴿

( سورة الأحزاب الآية: 33 )

“Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın.”

(Ahzap Suresi: 33)

Bu ayetten anlıyoruz ki, ikinci, sonraki bir cahiliye daha vardır. Onlar daha tehlikeli ve daha da aşağıdır. Hainin güvenilir olduğu, güvenilir olanın ihanet ettiği, yalancının dürüst olduğu, dürüstün yalan söylediği, iyiliği emredip kötülükten sakındıranların zulmettiği, rivayet edildiği gibi, insanların koyunlar gibi öldüğü o günlerde katil neden öldürdüğünü, öldürülen neden öldürüldüğünü bilmeyecek.

(( يوم يكون المطر قيظا، والولد غيظا، ويفيض اللئام فيضا، ويغيض الكرام غيضا ))

[ رواه ابن أبي الدنيا عن أبي هريرة ]

“O gün kuraklıkta yağmur yağacak, çocuklar öfkelenecek, cimriler bolluk içindeyken, cömertler için imkânlar azalacak.”

(İbn Ebi’d-Dünya Ebu Hureyre’den nakletmiştir)

İşte bu diğer cahiliyedir. Birincisi ise Hz. Cafer’in anlattığı cahiliyedir:

أَيُّهَا الْمَلِكُ، كُنَّا قَوْمًا أَهْلَ جَاهِلِيَّةٍ، نَعْبُدُ الْأَصْنَامَ، وَنَأْكُلُ الْمَيْتَةَ، وَنَأْتِي الْفَوَاحِشَ، وَنَقْطَعُ ))
الْأَرْحَامَ، وَنُسِيءُ الْجِوَارَ، يَأْكُلُ الْقَوِيُّ مِنَّا الضَّعِيفَ، فَكُنَّا عَلَى ذَلِكَ حَتَّى بَعَثَ اللَّهُ إِلَيْنَا رَسُولًا
مِنَّا، نَعْرِفُ نَسَبَهُ، وَصِدْقَهُ، وَأَمَانَتَهُ، وَعَفَافَهُ، فَدَعَانَا إِلَى اللَّهِ لِنُوَحِّدَهُ وَنَعْبُدَهُ، وَنَخْلَعَ مَا كُنَّا نَعْبُدُ
نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ الْحِجَارَةِ وَالْأَوْثَانِ، وَأَمَرَنَا بِصِدْقِ الْحَدِيثِ، وَأَدَاءِ الْأَمَانَةِ، وَصِلَةِ
الرَّحِمِ، وَحُسْنِ الْجِوَارِ، وَالْكَفِّ عَنْ الْمَحَارِمِ وَالدِّمَاءِ، وَنَهَانَا عَنْ الْفَوَاحِشِ، وَقَوْلِ الزُّورِ، وَأَكْلِ
(( ... مَالَ الْيَتِيمِ، وَقَذْفِ الْمُحْصَنَةِ، وَأَمَرَنَا أَنْ نَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ لَا نُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا، وَأَمَرَنَا بِالصَّلَاةِ، وَالزَّكَاةِ، وَالصِّيَامِ

“Ey Hükümdar! Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik. Akrabalarla ilişkiyi keser, komşulara kötü davranırdık. Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi. Allah bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenirliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik. Allah’ın elçisi, bizi Allah’ı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Bize doğru söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabaları ziyaret etmeyi, komşulara iyi davranmayı; haramlardan sakınmayı ve insanları öldürmemeyi emretti. Bize kötü ve günah fiiller işlemeyi, kötü söz söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi, iffetli kadına iftira etmeyi yasakladı. Allah’a ibadet etmeyi ve O’na herhangi bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve oruç tutmayı emretti.”

Dikkat edin, konuştuğunda doğru söylemek, bir iş yaptığında güvenilir olmak, tahrik edildiğinde iffetli olmak, bunlar müminin özellikleridir. Bunlar istikametin şartları, parçalarıdır. Bir iş yaptığında güvenilirdir, tahrik edilse de iffetini korur ve şu şekilde taçlandırılmıştır: Soyunu bildiğimiz O kişi bize Allah’a ibadet etmeyi, atalarımızın yaptığı gibi taşlara ve putlara tapmayıp Allah’ı birlemeyi, dürüst olmayı, emaneti yerine getirmeyi, akraba ziyaretini, komşulara iyi davranmayı emretti ve bizi haramlardan ve kan akıtmaktan men etti.

İşte İslam budur. İslam ahlaki kıstaslardan oluşur. Deriz ki; “İslam şu beş şey üzerine bina edilmiştir” Burada o beş rükun başka bir şeydir, İslam başka bir şeydir. Onlar İslamın temellerdir ve İslam ahlaki kıstaslardan oluşmuştur. İman ise güzel ahlaktır.  Kim ahlakını güzleştirirse, imanı da o derece artacaktır.

﴾ وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ ﴿

( سورة القلم )

“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”

(Kalem Suresi: 4)

Muamelata Dair Ameller Doğru Olmadığı Sürece İslamın Simgesi Olan İbadetler De Kabul Edilemez:

Ahlakınız güzel olmadıkça, tevazu, sevgi, merhamet, dürüstlük, güven, cömertlik, vericilik, af ve yumuşak huyluluk gibi özellikler bulunmadığı zaman mümin seviyesine ulaşamazsınız. Namaz, oruç, hac gibi ibadetler, İslam’ın simgesi olan ibadetlerdir. Fakat aslolan muamelata dair ibadetlerdir. Zira İslam’ın simgesi olan ibadetler ancak muamelata dair ahlaki ibadetlerin doğru olması ile kabul edilirler. Bu yüzden bazı âlimler şöyle der: Bir danik (çok az) haramı terk etmek, İslam’dan sonra seksen kez hac yapmaktan daha hayırlıdır.

Namaz, simgesel bir ibadettir.

Sevban Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle nakletmektedir:

 لَأَعْلَمَنَّ أَقْوَامًا مِنْ أُمَّتِي يَأْتُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِحَسَنَاتٍ أَمْثَالِ جِبَالِ تِهَامَةَ بِيضًا، فَيَجْعَلُهَا اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَبَاءً ))
مَنْثُورًا، قَالَ ثَوْبَانُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، صِفْهُمْ لَنَا، جَلِّهِمْ لَنَا أَنْ لَا نَكُونَ مِنْهُمْ، وَنَحْنُ لَا نَعْلَمُ، قَالَ: أَمَا إِنَّهُمْ إِخْوَانُكُمْ، وَمِنْ
(( جِلْدَتِكُمْ، وَيَأْخُذُونَ مِنْ اللَّيْلِ كَمَا تَأْخُذُونَ، وَلَكِنَّهُمْ أَقْوَامٌ إِذَا خَلَوْا بِمَحَارِمِ اللَّهِ انْتَهَكُوهَا

[ ابن ماجه ]

“Ümmetimden bir kısım insanları bilirim ki, Kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allah Teâlâ Hazretleri o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez). Sevban (r.a.) dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!" Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm açıkladılar: "Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah'ın yasaklarıyla tenhada baş başa kalınca, o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler."

(İbn Mace)

Namazdan bahsettik.

Oruç:

Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:

(( مَنْ لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزُّورِ، وَالْعَمَلَ بِهِ فَلَيْسَ لِلَّهِ حَاجَةٌ فِي أَنْ يَدَعَ طَعَامَهُ وَشَرَابَهُ ))

[ أخرجه أحمد و البخاري وأبو داود والترمذي وابن ماجة ]

“Yalan söylemeyi terk etmeyen kişinin yeme içmeyi kesmesine (oruç tutmasının) Allah’ın ihtiyacı yoktur.”

(Ahmed b. Hanbel, Buhari, Ebu Davud, Tirmizi ve Ebu Davud)

Hac:

(( من حج بمال حرام، وقال: لبيك اللهم لبيك ينادى: أن لا لبيك ولا سعديك وحجك مردود عليك ))

[ سلسلة الأحاديث الضعيفة ]

“Haram mal ile hac yapıp “Buyur Allahım buyur” diyen kişiye Allah Teâlâ cevap vermez, onun haccı da makbul değildir.”

(Zayıf hadisler zinciri)

Zekât:

﴾ قُلْ أَنفِقُواْ طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَّن يُتَقَبَّلَ مِنكُمْ إِنَّكُمْ كُنتُمْ قَوْمًا فَاسِقِينَ ﴿ 

( سورة التوبة )

“Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.”

(Tevbe Suresi: 53)

İslam’ın simgesi olan ibadetler ancak muamelata dair ibadetlerin sahih olması halinde geçerlidir.

إِنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ يُحِبُّ الطَّيِّبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ ))
(( يُحِبُّ الْجُودَ، فَنَظِّفُوا أَفْنِيَتَكُمْ ـ ساحات دوركم ـ وَلَا تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ 

[ الترمذي ]

“Allah güzeldir güzeli sever, temizdir temiz olanı sever, kerimdir kerim olanı sever, cömerttir cömert olanı sever. Avlularınızı temiz tutun, Yahudilere benzemeyin.”

(Tirmizi)

Sözün Özü:

Özetinde özeti şudur ki: Allah’ın kemâlatından meydana gelen güzel vasıflarla ahlaklanmak gerekmektedir.

﴾ وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا ﴿

( سورة الأعراف الآية: 180 )

“En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin”

(Araf Suresi: 180)

Kendinizi namazla kısıtlamayın. En mükemmelini yapmaya çalışın. Cömert misiniz? Dürüst müsünüz? Güvenilir misiniz? Mütevazı mısınız? Güzel huylu musunuz? Adaletli, insaflı mısınız? İşte bunlar sizi Allah katında yüceltecektir. Bunları, İslamın simgesi olan ibadetlere eklediğinizde başaracak, kurtuluşa erecek ve kazanacaksınız.

Metni indir

Mevcut Diller

Resmi Gizle